İklim

Yeni Bir Umut: İstanbul Deklarasyonu

23 Mart’ta İstanbul’da gerçekleştirilen Küresel İnsani Gelişme Forumu, İklim Değişikliği ve gezegenin geleceği için çok önemli saptamalar içeren bir deklarasyonla sonuçlandı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilcisi Vekili, Ulrika Richardson-Golinski, İstanbul Deklarasyonu konusunda, EKOIQ’nun sorularını yanıtladı. Richardson, Deklarasyon’un en önemli vurgularının insani adalet, işbirliği ve kadınların sürece katkısı olduğunu söylüyor.
EKOIQ

İstanbul Deklarasyonu’yla ilgili ne düşünüyorsunuz? Deklarasyon’u İklim Değişikliği tartışma ve mü­zakereleri için bir dönüm noktası olarak tanımlayabilir miyiz?

Bence İstanbul Deklarasyonu bir­çok açıdan çok önemli: Öncelikle İstanbul’da düzenlenen ilk Küresel İnsani Gelişim Forumu olarak, tüm dünyayı, bu sene Temmuz ayında Rio’da düzenlenecek olan BM Sür­dürülebilir Gelişim Konferansı’nda küresel bazda sosyal eşitsizliğe ve çevresel bozulmaya karşı cesurca tavır almaya çağırması. Bu Dek­larasyon aynı zamanda kalkınma nın sadece büyüme odaklı değil, aynı zamanda adil de olması için bir çağrı. Bence bu çok önemli bir husus. Çünkü bizce kalkınma­nın, eşitlikten uzak bir şekilde, sadece büyüyerek olması müm­kün değil. İkisi birarada olabilir. Dünyada bunun örnekleri var. Deklarasyon öncelikle ekonomik kalkınmanın genellikle çevresel bozulma ve büyüyen eşitsizlikle bi­rarada yaşandığı, bunun yaşanma­ması için küresel ve ulusal gelişim stratejileri oluşturmak gerektiği gibi önemli bir saptama yapıyor.
Bence Deklarasyon’un bir diğer önemli tarafı, birbirimizi ve gele­cek nesilleri önemsemek gibi etik sorumluluklarımıza dokunması. Eşitlik sağlamayan bir ekonomik büyümeyi desteklemeye devam edemeyiz ya da yarın ihtiyaç duyu­lacak olan kaynakları hızla tükete­meyiz.
Bu şu demek: Sürdürülebilir geli­şim olmadan ya da İklim Değişikliği konusunu dikkate almadan insan­ların gelecekte ihtiyacı olanı üret­mek mümkün değil. İnsan gelişimi­ni bütün boyutlarıyla ele almazsak, sürdürülebilir kalkınmadan bah­sedemeyiz. En nihayetinde, İklim Değişikliğini adres göstermeden insani kalkınma sözkonusu ola­maz. İklim Değişikliği bugün dün­yanın karşı karşıya olduğu en ciddi sorunlardan biri ve pek çok konu­yu da birebir etkiliyor.
Hastalık ve afetlerin artması ve ekosisteme, alt­yapıya, yoksul yerleşimlere verdiği zararın ciddi boyutlara ulaşması; birçok ülkede artan işsizlik oranı, gıda fiyatlarının yükselmesi ve aç­lığın artması gibi… Deklarasyon, bu küresel sorunların çözümü için yeni bir küresel anlaşma çağrısı ni­teliğinde. Merkeze sürdürülebilir kalkınmayı alarak konuya sosyal, ekonomik ve çevresel boyutların hepsinin değerlendirildiği entegre bir yaklaşım geliştiriyor.
Rio +20 bütün dünyayı biraraya getirecek çok önemli bir fırsat. Hem de yalnızca sürdürülebilir bir dünyaya giden yolu masaya yatır­mak için değil, ayrıca bu konuda sağlam hedefler ortaya koyabilmek için de çok önemli. İstanbul Dekla­rasyonu, eli kulağında olan Rio+20 Konferansı’na hazırlık aşamasın­daki müzakere ve tartışmalara da kilit öneme sahip bir katkı niteli­ğinde. Özellikle Türkiye, Brezilya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika gibi ülkelerin giderek daha büyük bir rol oynadığı değişen dünya başta olmak üzere, tüm dünyadaki sürdürülebilir kalkınma planlarına ivme kazandıracağına inanıyorum.

Rapor ve Deklarasyon’da kamu otoriteleri, STK’lar ve özel sek­tör arasındaki işbirliğinin önemi üzerinde özellikle duruluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Küresel, bölgesel, ulusal, yerel, kamu-özel sektör ve siviller ara­sında… Açıkçası ben işbirliğinin her türlüsünün işe yarayacağına inananlardanım ve işbirliğinin sür­dürülebilir gelişim için etkili bir çö­züm yolu olduğunu düşünüyorum. Sorunlar bir tek aktör tarafından halledilemeyecek kadar çok ve kar­maşık. Bugün özel sektör, çevreye verilen zararın nasıl minimize edi­lebileceğini en iyi bilen taraf. Şu şartlarda Yeşil Büyüme konusun­daki yeniliklerin ve bu alana yapı­lan yatırımın canlanması gerektiği muhakkak. Özel sektör, pazarı dönüştürme ve tüketicinin ihtiyaç­larına çevreye saygılı bir şekilde ce­vap verme konusunda hayati önem taşıyor. Yine aynı şekilde STK’lar toplumu sürdürülebilir gelişim ko­nusunda gözlemlemek ve bu konu­da onları güçlendirerek seslerini yükseltmelerini sağlamak açısın­dan kritik bir role sahip. Kadınla­rın güçlenmesi ise bu mevzuda en çok ihtiyaç duyulan noktalardan biri. Bugün sesini çıkaramayan ya da katkıda bulunmak için fırsat bulamayan çok sayıda kadın var. Sürdürülebilir gelişim içinse hem kadınların hem erkeklerin katkıla­rına ihtiyaç var.
İstanbul Deklarasyonu bunun yanı sıra sektörlerarası yeni işbir­liklerinin de önemini vurguluyor. Rio +20 için yapılan tüm hazırlık çalışmaları aslında bize şunu hatır­latıyor: Kalkınma ve büyüme için vitesi daha eşitlikçi ve sürdürüle­bilir örnekler yönünde değiştirme­liyiz.
Daha iklim uyumlu toplumlara ve düşük karbon ekonomilerine geç­mek, insanlar için daha güzel bir gelecek yaratmak anlamına geli­yor. Daha önce de dediğim gibi Rio +20’nin eli kulağında. Konunun aciliyetinin herkes farkında. Bugü­ne kadar pek çok büyüme modeli­ne şahit olduk. Ancak hiçbiri bize hayalini kurduğumuz ve gerçek­leşmesini istediğimiz, kalkınmanın sürdürülebilir olduğu adil bir dün­yayı sağlayamadı.

İstanbul Deklarasyonu
22-23 Mart 2012 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Küresel İnsani Gelişme Forumu katılımcı­ları olarak bizler; herkes için hak­kaniyetle insana odaklanan sür­dürülebilir kalkınmanın, küresel ilerlemenin temeli olması gerektiği­ni kabul ediyoruz. Bizler dünyanın farklı bölgelerinden hükümetler ve uluslararası kuruluşlardan, si­vil toplum ve özel sektörden geli­yoruz. Sürdürülebilir kalkınmanın üç bileşeni olan sosyal, ekonomik ve çevresel unsurları içeren ve insanı kalkınmanın odağına ko­yan yeni bir vizyona ihtiyaç du­yulduğu fikrinde birleşiyoruz. Bu, tamamen uyumlu ve tamamlayıcı sürdürülebilir kalkınma politika­larının sinerji oluşturacak şekilde bütünleştirilmesini gerektirmekte­dir. Kalkınma, insanlarla birlikte ve insanlar için hakkaniyetli, kapsayı­cı ve insan hakları temelinde olma­lıdır. Bunun Haziran 2012’de Rio de Janeiro’da gerçekleştirilecek olan Birleşmiş Milletler Sürdürü­lebilir Kalkınma Konferansı’nda (“Rio+20”) yürütülecek çalışmala­rın temelini oluşturması gerektiği­ne inanıyoruz. Küresel kalkınma gündemini ye­niden ele alma zamanı gelmiştir.
Dünya, sürdürülebilir kalkınma ko­nusunda yenilenmiş bir taahhüde ve bu taahhüdün uygulanması için güçlü siyasi liderliğe ihtiyaç duy­maktadır. Bu çerçevede aşağıdaki hususlar kritik öneme sahiptir:
Evrensel değerler ve küresel sos­yal adalet üzerine temellendirilen, hakkaniyetli büyüme ile çevresel sürdürülebilirliği biraraya getiren küresel bir vizyon gereklidir. Eko­nomik kalkınmanın çoğu zaman çevresel bozulma ve artan eşitsiz­liği beraberinde getirmekte olduğu kabul edilerek, sosyal içerme, sos­yal koruma ve hakkaniyet hususla­rına daha fazla önem verilmelidir. BM Genel Sekreterinin Yüksek Düzeyli Küresel Sürdürülebilirlik Paneli ve UNDP İnsani Gelişme Raporlarında şekillendirilen bu vizyon, İstanbul’da tarafımızca tar­tışılmıştır.
Daha sürdürülebilir ve hakkaniyetli kalkınmanın sağlanması amacıyla günümüz zorluklarının aşılması­na yönelik yenilikçi çözümlerin finansmanı için ilave kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Resmi kal­kınma yardımı önemli bir kaynak ol­maya devam etmektedir ve etkili bir şekilde kullanılmalıdır. Küresel çev­resel ve sosyal sorunların çözümü için küresel sermaye ve yerel kay­nakların harekete geçirilmesinde eşgüdümlü bir yaklaşım gereklidir. Özel sektör ve sivil toplumu dahil eden yeni ortaklıklar, kaynakları artırabilir ve günümüz insanları ile gelecek nesiller için daha iyi bir ya­şama katkı sağlayabilir.
Dünya nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların güçlen­dirilmesiyle eğitim, sağlık ve temel hizmetlere erişimlerinin sağlanma­sı ve işgücüne katılımları yoluyla fırsatlarının geliştirilmesi elzemdir. Kadınların karar alma süreçlerine daha geniş katılımlarının teşvik edilmesi sürdürülebilir kalkınma ça­baları için hayatidir.
Küresel, bölgesel, ulusal ve yerel düzeyde sürdürülebilir kalkınma için iyi yönetişim şarttır. Birleşmiş Milletler, kapsamlı sürdürülebilir kalkınma stratejilerininin oluştu­rulması ve uygulanması konusunda ulusal kapasitelerin desteklenmesi ve tüm toplumsal aktörlerin sürece dahil edilmesinde hayati öneme sa­hiptir.
Hepimiz birlikte bu yeni anlaşma için çalışırken, ekonomik büyüme ve refah artşının kapsayıcı, insana yaraşır yeni iş alanları yaratıcı ve yoksulluğu azaltıcı olması gerektiği­nin farkındayız. Faydalar toplumun herbir bireyine ulaştırılmalıdır. Hak temelli toplumsal anlaşmaların oluşturulması ve sosyal korumanın çevre boyutunu da içerecek şekil­de genişletilmesi yoluyla herkesin temiz ve güvenli bir çevreye ve düzgün yaşam standartlarına sahip olma hakkının sağlanması ve savu­nulması da gerekmektedir.
Gelecek nesillerin şimdiki nesillerle (en azından) aynı kalkınma fırsatla­rına sahip olmasını sağlayabilmek için mevcut üretim ve tüketim şe­killerinde düzenlemelere ihtiyaç bu­lunmaktadır. Bu düzenlemeler yapı­sal dönüşümleri gerektirecektir.
Ölçümlemenin öneminin ve gücü­nün de farkındayız. Neyi ölçebilir­sek onu yönetebiliriz. Buna karşı­lık, ne ölçtüğümüz ne yaptığımızı etkiler. Bu nedenle, sürdürülebilir kalkınmaya doğru ilerlemenin daha kapsamlı bir şekilde ölçülmesi haya­tidir. İnsani gelişmeye dair resmin bütününün yakalanabilmesi için GSYH’nin ötesine geçen, sürdürü­lebilir ve hakkaniyetli sonuçları vur­gulayan ölçüm yöntemlerine ihtiyaç duymaktayız. İlerlemenin ölçülmesi için daha uygun yöntemleri tasarla­mak ve kullanmak amacıyla Birleş­miş Milletler’de ve dünyanın başka yerlerinde yürütülen çalışmalara ve uygun bir şekilde verilerin toplama­sında ülkeler ile toplumlara daha fazla destek olunmasında ısrarcıyız.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri­nin Yüksek Düzeyli Küresel Sürdü­rülebilirlik Paneli ile Sürdürülebi­lirlik ve Hakkaniyet üzerine İnsani Gelişme 2011 Raporu’nda sunulan tavsiyeleri memnuniyetle karşılıyo­ruz. 2015 yılında Binyıl Kalkınma Hedefleri’ni gerçekleştirmeye yöne­lik ilerlemenin devam ettirilmesine ve 2015 sonrasına dair aşağıdaki niteliklere haiz yeni bir küresel çerçeve konusunda fikir birliği oluş­turulmasına ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz:
-Tüm milletlerle ilgili olması açı­sından evrensel bir karaktere sahip olan;
-Özellikle En Az Gelişmiş Ülkeler için yoksulluk ve eşitsizliğin azaltıl­masının devam eden önemini de içe­recek şekilde sürdürülebilir kalkın­ma gündeminin bütününü yansıtan;
-Sürdürülebilir kalkınmanın üç bileşenini (sosyal, ekonomik ve çev­resel) ve bileşenler arasındaki bağ­lantıları içeren ve
-İlerlemenin etkili bir şekilde izlenmesini teşvik edebilecek ve zorluklara karşılık verilebilmesini sağlayacak ölçülebilir göstergelere dayanan.

2012 Küresel İnsani Gelişme Forumu’na ev sahipliği yapan Tür­kiye Hükümeti’ne teşekkür ederiz.
İstanbul, 23 Mart 2012.

About Post Author