Ekonomi

Anahtar Kelimelerimiz: Yeşil Ekonomi ve Ekoloji

Avrupa İşletmeler Ağı -İstanbul (AİA – Enterprise Europe Network) uzun zamandır bölgedeki firmalara ve KOBİ’lere yönelik teknoloji işbirliği, AR&GE projesi desteği ve AB Çerçeve Programı fonlarına erişim desteği veriyor. Sabancı Üniversitesi’yle kurulan ortak konsorsiyum çatısı altında hizmet veren AIA SU, son dönemde yüzünü sürdürülebilirlik projelerine çevirdi. AIA SU Teknoloji Koordinatörü Mehmet Kırca ve teknoloji uzmanları Beril Kırcı ile Can Kartoğlu, destek verilen projelerle ilgili püf noktalarını EKOIQ okurlarıyla paylaşıyor.

Yazı: Balkan TALU
Fotoğraf : Özgür GÜVENÇ

Bize ilk etapta Avrupa İşletmeler Ağı hakkında genel bilgi verebilir misiniz?
Mehmet Kırca: AIA Avrupa Birliği merkezli belli firmalara ve özellikle KOBİ’lere hizmet vermek için kurulmuş bir ara yüz. Bu hizmetler içinde ilk etapta KOBİ’lerin uluslararası bazda birbirleriyle ticaret yapması öncelikli yer tutuyor. Onun dışında teknoloji transferine aracılık yapmak, girişimcilerin AR&GE fonlarına erişimini sağlamak ve AB Çerçeve Programı bünyesinde -şu anda 7. Çerçeve Programı sürüyor; Türkiye 5. Çerçeve Programı’ndan itibaren aktif katılım sağlıyor- oluşturulan fonları da kullanabilmelerini sağlamak. Son dönemde de finansal erişimi sağlamak gibi bir görevimiz de var. Kuruluşlara biz doğrudan para dağıtmıyoruz. Kaynaklara olan erişimlerini sağlıyoruz. Kendimizi bu yüzden ara yüz olarak tanımlıyoruz. Kurumlarla ilgili çeşitli kodlamalar yapıyor, anahtar kelimeler oluşturuyoruz. Anahtar kelimeleri eşleştirdikten sonra da arz ve talep sahibi kurumları bir araya getiriyoruz. Ölçülebilir katmadeğer oluştuğu takdirde de bunu raporluyoruz. AIA’nın 20 yıllık bir tarihi var. Türkiye’nin katılımı 2008 yılında onaylandı ama bürokratik aşamaları tamamlayıp bütün fonksiyonlarımızı çalıştırmaya 2009 yılından itibaren başladık.

Bugüne kadar ne tür projelere destek verdiniz?
Mehmet Kırca: Bugüne kadar 65 tane başarı hikâyesi olarak adlandırabileceğimiz kayıt oluşturduk. En fazla da 7. Çerçeve Programı bazında fonlara yönelik projelerde çalıştık. Toplamda 4 milyon doları aşan bir meblağ kullandırıldı. Başarı hikâyeleri arasında da yeşil ekonomiye yönelik yatırımların beklediğimizden fazla olduğunu gördük. Biliyorsunuz Sabancı Üniversitesi, Gebze Organize Sanayi Bölgesi (GOSB) Teknoparkı’nın ortaklarından biridir. Oraya baktığımızda, ağırlıklı yazılım firmaları vardır ama diğer katılımcılar arasında mesela güneş enerjisinin her bileşenine ayrı ayrı yatırım yapan girişimciler de görürsünüz. Aynı şekilde rüzgâr enerjisi ya da sulama sistemleri için sensörler geliştiren firmalara da rastaldık. Bu firmalar bizim başarı hikâyelerimizde de yer alıyor. Bu arada AB’nin, hem akıllı sistemlere, hem de çevreci sistemlere çok ciddi destek verdiğini fark ettik. Bu bağlamda Sabancı Üniversitesi olarak da hem etkinliklerimiz hem de isteklerimiz bağlamında kendimize bir odak belirledik. Temiz Teknoloji ve Yeşil Ekonomiyi odak olarak aldık. Bu bağlamda nanoteknolojiler ve yeşil ekonomi merkezli ticaret, AR&GE faaliyetleri çevresinde yoğunlaşmaya başladık.

2008 yılından beri Türkiye’desiniz. Sürdürülebilirlik kavramı da bu tarihlerde jargonumuza girdi ve diyorsunuz ki düşündüğümüzden daha çok potansiyelle karşılaştık. Bunu biraz açar mısınız? Hangi sektörleri atbaşı görüyorsunuz mesela?
Mehmet Kırca: Bizler ticaret konusunda çok girişken bir ülkeyiz. Bir ürünü, pazarı varsa getirir; yoksa da getiririz, o pazarı yaratırız. Biz ilk etapta, üniversite gözlüğüyle de baktığımız için konuya biraz ihtiyatlı yaklaştık. Ancak bir de baktık ki mesela bir girişimci sensör teknolojisini almış, yapmış. Sonra da onu akıllı evlere uyarlamış. Evlerin enerji sarfiyatını yüzde 40 azaltmış. Aynı sistem sulama sistemlerine de uyarlanmış. Biliyorsunuz sulamada su miktarı kadar zamanlama da önemlidir. Üretilen teknolojiler ise tamamen yerli. Bu noktada Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) tarafından ödüllendirilmiş kuruluşlar gördük. Önde gelen sektörlere gelince, sensörler dışında, güneş ve rüzgâr teknolojisi için inverter teknolojisi üretenler var. Isınma ve sulama teknolojileri ve yapı malzemelerinde de ciddi bir hareketlenmeden söz edebiliriz.

İnşaat sektörü çok hızlı gelişiyor. Yapı malzemelerinde nasıl bir yeşil gelişme var?
Mehmet Kırca: Volkanik taşların, atıkların, cürufların ve Türkiye’de çok yaygın bir malzeme olan ponza taşının kullanıldığını; artık mantolama olmayan bina yapılmadığını gördük. Firmalardan birinin de mantolamada petrokimyasal birtakım maddelerin kullanımını bertaraf etmeye çalıştığını fark ettik ve başarı hikâyelerimiz arasına aldık. Söz konusu firma yurtdışında yeşil tasarımlara verilen greendot (yeşil nokta) ödülünü kazandı. Bu noktada esas kritik süreç, ürünlerin yaygınlaşabilmesi çünkü genel pazar aslında doymuş durumda. Bu yüzden de devlet desteği çok önemli çünkü hem girişimci hem de kullanıcı tarafından sürdürülebilirlik yeri geliyor, bir ek maliyet olarak algılanıyor.

Bu noktada devletin rolüne dair gözlemleriniz nasıl? Bakanlıklar rolünü nasıl oynuyor?
Mehmet Kırca: Üreticide devlete yönelik ciddi bir beklenti var. Örneğin güneş enerjisi sanayicileri biliyorsunuz devletten hâlâ çok daha aktif bir destek bekliyorlar. Rüzgârda işler biraz daha iyi gidiyor.
Can Kartoğlu: Devlet istediği kadar destek versin ürünü pazarda bayrak yapabilecek bir kapasite yoksa, bu ciddi sıkıntı yaratır. Tüketicilerin yönlendirilmesi konusunda STK’lara çok ciddi iş düşüyor. Biz çocukken okullarda yerli malı haftaları olurdu. Belki bu bağlamda yeşil ürünler için benzer etkinlikler düzenlenebilir.

Bu tür konuları içeren bir eğitim programı düşünüyor musunuz?
Can Kartoğlu: Tüketicilere değil ama üreticilere yönelik projelerimiz var. 2013 yılına yönelik bazı STK’larla ortak bir çalışma yapmayı düşünüyoruz. İlk etapta ambalaj atıklarının geridönüşümüne yönelik bir çalışmamız olacak. Eco Food (Ekolojik Gıda) isimli önemli bir projemiz var. Bu proje atık yönetiminden tutun ambalaj geri dönüşüne kadar her aşamayı kapsıyor. Bu projelerle firmaların çevresel ektilerini azaltmayı planlıyoruz. Bu yüzden STK’ların yanı sıra danışmanlık firmalarıyla da beraber çalışacağız. Şirketlerle yaptığımız çalıştaylarda 15-20 kişilik katılım hedefliyoruz. Atölyeler bitince bu kurumların yaptığı etkinliklerin de takipçisi olacağız. Öğrendiklerini ne kadar uyguluyorlar: ne gibi sorunlar yaşıyorlar; eksiklik nerede? Bu soruların cevaplarını analiz edip bu bilgileri kamu kuruluşlarıyla paylaşacağız. İlk önce gıda sektörüyle başlayacağız, sonra da ekolojik tasarım başlığına eğileceğiz.

AR&GE fonlarına ulaşma, uluslararası ortaklıklar kurma gibi çok ciddi olanaklar sunuyorsunuz. Peki, ben size bir şirket olarak geldim fonlarınızdan yaralanmak istedim. Ne yapmam gerekiyor?
Mehmet Kırca: Çalışma prensibimiz açıklığa ve erişebilirliğe dayanıyor. Hem Avrupa Birliği’ndeki merkez ofisimize, hem de AIA SU İstanbul konsorsiyumuna erişim çok kolay. Firmalar bize kendini kısaca tanıtıp başvurduktan sonra biz onlarla bir ön görüşme yapıyoruz. Kendilerini nerelerde güçlü gördüklerini, odaklarının ne olduğunu soruyoruz. Bu sohbetten sonra da şirketler bizi ziyaret ediyor ya da biz onların faaliyet merkezlerini ziyaret ediyoruz. Ve elimizde şablon olarak bulunan arz talep formlarını doldurmaya çalışıyoruz. Formatı tamamlandıktan sonra da onay için AB’deki genel müdürlük merkezine gönderiyoruz. Genel müdürlüğe gönderdiğimiz profillerde firma isimleri anonimdir. Başvurular hazırlanırken anahtar kelimeler kullanılır. Format onaylandıktan sonra profiller (teknoloji transferi, ticaret, çerçeve programı fonları başlıklarıyla) yayına çıkar. Bu sistem AIA çalışanlarının erişiminin olduğu kapalı bir sistemdir. Şirketlerin projeleri kabul edildikten ve biz kuruluşların birbirlerini bulmasını sağladıktan sonra artık biraz geri çekiliyoruz ve gözlemci rolünü oynuyoruz. O da bağlantının kopmaması için. An geliyor birinin mail atması gerekiyor, gecikiyor, biz itekliyoruz. Firmaların ofiste olmayan çalışanı gibiyiz. İletişimlerinin, yazışmalarının takibini yapıyoruz. İlişki kopmaya gidiyorsa, onu toparlıyoruz. Diyoruz ki “Bir altı ay sonra tekrar görüşsünler”. Bu ilişki somut bir işe döndüğünde ise bunun kaydını alıyoruz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Mehmet Kırca: Yeşil ekonomi, ekoloji, bunlar bizim için anahtar kelimeler ve bu konudaki odağımızı keskinleştirmek istiyoruz. Günümüzde de her şeyin başına bir akıllı tanımlaması gelmeye başladı. Bizler de AB bünyesindeki yeşil platformlara erişim konusunda öncülük rolümüzü pekiştirmeye kararlıyız. Hem AIA hem de üniversite olarak bu bağlamda kuruluşlar ve platformlar arasında bir koridor oluşturup bu koridoru çift yönlü olarak işletebilmeyi de hedefliyoruz.
AB’de şu anda 7. Çerçeve Programı ürütülüyor. 2013’te 8. Program başlıyor. Horizon 2020 adıyla bilinen programın üst başlığı “Sürdürülebilirlik” olarak belirlendi. Avrupa ekonomisi çok iyiye gitmemesine rağmen Horizon 2020’nin bütçesinde beklenmedik artışlar var ve burada esas sürükleyici dinamik yeşil ekonomi. Sürdürülebilirlik bir tür kurtuluş aracı olarak da görülüyor. Bu konuda çok büyük beklentiler ve taahhütler var. Danimarka bu konuda en önde olan ülkelerden biri. Çok ciddi potansiyeli olan bir ülke olarak, bizim de, bu fırsattan yaralanmama lüksümüz olmadığını düşünüyorum. Burada Uzakdoğu faktörünü de unutmamak lazım. Dünyadaki en büyük beş güneş enerjisi şirketi arasında iki tane Çin şirketi var. Ortadoğu’da da çok ciddi gelişmeler var. Ürdün’ün kendine ait bir Yeşil Bina Konseyi var. Türkiye’den çok daha iyi bile çalışıyorlar. Bölgedeki iyi ilişkilerimizi kullanabilir, beraber iş yapabiliriz.
Can Kartoğlu: Rüzgâr türbinlerinin çelik gövdeleri Avrupa’daki çelik fabrikalarında üretiliyor ama bu fabrikalardaki şimdiye kadar genellikle kömür kullanılıyordu. Şimdi Avrupa, sürdürülebilirliği gündeminin merkezine aldığı için yenilenebilir kaynaklar üzerine daha çok eğiliyorlar.
Beril Kırcı: Sizin bir önceki sayınızda bahsettiğiniz “Beşikten Beşiğe” prensibinin de ilk uygulamaları bunlar aslında…
BAŞARI HİKÂYELERİ
Akıllı Su Yönetimi
Akıllı sulama sistemleri konusunda uzmanlığı bulunan ve ilgili alanda inovatif çözüm ve ürünler geliştirmiş olan Kocaeli merkezli TEKNOSET firması, AB 7. Çerçeve Programı dahilinde fonlanan ENORASIS Projesi’ne AIA SU tarafından dahil edildi. ENORASIS Projesi, çiftçilerin çevre dostu, optimize sulama sistemleri ve ileri teknolojiler ve modeller kullanmasını hedefliyor. Proje, 2014 yılının Aralık ayında sona eriyor.

Ortak Aranıyor!
İsrailli bir firma, yerinde güç jenerasyonu için ısı ve elektrik üreten bir sistem geliştirdi. İlgili sistem konvansiyonel metotlara kıyasla daha az güç ve enerji sarfediyor. Firma, ortak geliştirme ve planlanan geliştirmeye finansal kaynak sağlayabilecek sınai ve akademik ortaklar arıyor.

Klorsuz Havuz Dezenfeksiyonu Yapılır
Küçük ölçekli bir Çek firması, multifonksiyonel fotokatalitik kaplama sistemler üzerine çalışıyor ve fotokatalitik dekontaminasyon yolu ile klor kullanmadan yüzme havuzu dezenfeksiyonu sağlayan bir ürün geliştirdi. İlgili ürün, kirlilik yükü fazla olan havuzlarda bile uzun süreli su arıtımı sağlıyor. Firma yüzme havuzu arıtımı firmalarıyla lisans anlaşmaları, teknik destekli ticari anlaşmalar imzalamak istiyor.

Hayvansal Atıklar İçin 3R Kuralı
Macaristan’da faaliyet yürüten bir KOBİ, geridönüşüm, yeniden kullanım ve azaltma odaklı yeni bir sıfır emisyon piroliz teknolojisi geliştirdi. İlgili teknoloji; hayvan kemikleri ve düşük nem içerikli hayvan atıklarının geri dönüşümü için kullanıyor. Organik atık akışları rafine biyo-yağ, yüksek fosfor içerikli biyo kömür, doğal gübre ve sıvı azot gübreye çevriliyor. Macaristan merkezli KOBİ, endüstriyel uygulamalar için veya lisans anlaşmaları imzalamak için partnerler arıyor.
EKOIQ Dergisi Ekim 2012 Sayı: 22

About Post Author