İklim

Avrupa’nın Neden Yeşil Yeni Düzen’e İhtiyacı Var?

Ekolojik değişim fikri, bir ülkede sosyalizmin kabul edilmesi kadar uçuk bir fikir olarak algılanıyor. Bu fikri geçerli kılabilmek için Yeşil Yeni Düzen’i uluslararası düzeyde konuşmak gerekiyor. 20. yüzyılın ünlü mottosu “Sosyalizm tek bir ülke için değildir!” sözünü 21. yüzyılda Yeşil Yeni Düzen için şu şekilde tekrarlayabiliriz; “Yeşil dönüşüm tek bir ülke için değildir!”

 YAZI: Srecko HORVAT

ÇEVİRİ: Ece KAHRAMAN

Bugünlerde hava kirliliğinin verdi­ği zarar ile tütün kullanımının verdiği zarar karşılaştırılıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre, 2019’da küre­sel toplum sağlığını en çok tehdit eden çevresel problemlerin başında hava kirliliği geliyor. Hava kirliliği nedeniyle her yıl 7 milyon insan hayatını kaybe­diyor. Bu sayı, tütün ürünleri nede­niyle hayatını kaybeden insan sayısına oldukça yakın. Hindistan’da yapılan şu şakaya artık şaşırmıyoruz: “Delhi’de yaşamak günde 50 sigara içmeye eşit!”

Ya da Çin’de, hava kirliliğinden korun­mak için üretilen çözümler içeren şu şaka da artık şaka olmaktan çıktı: “Hava kirliliğinden korunmak mı istiyorsu­nuz? Kişisel plan; en iyisi bir maske ta­kın! Aile planı; kapsamlı bir sağlık sigor­tası alın! Eğer paranız ve zamanınız da varsa; tatile çıkın! Herhangi bir toplum­sal zümreye ait değil misiniz? Göç edin! Ulusal plan; Biraz esmesini bekleyin!”

Maalesef, çoğu zaman kara mizaha malzeme olan konular gerçeğin ta ken­disidir. 2017 yılının Ocak ayında Çin’de ilk kez hava kirliliği nedeniyle ulusal boyutta kırmızı alarm verildi. İnsanlar kısa sürede hava kirliliğinden koru­nacak şekilde hareket etmeyi öğrendi ve özellikle kirliliğin kritik boyutlara ulaştığı kış aylarında yüz binlerce Çin­li yurtdışı seyahatine çıkmaya başladı. Kaçma imkanı olmayanların maske kullanması ve gerçekten biraz rüzgar esmesini beklemesi gerekiyordu.

Ne zaman hava kirliliği ile alakalı bir şey duysak ya da okusak, aklımıza ilk Hindistan ya da Çin geliyor. Ancak ra­porlara göre Macaristan, Çin’den sonra hava kirliliği kaynaklı en yüksek ölüm oranına sahip ülke olarak gösteriliyor. Ülkede hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle her yıl en az 10 bin erken ölüm yaşanıyor. 2018’de, Avrupa Çev­re Ajansı’nın (EEA) yayımladığı rapora göre Avrupa’da hava kirliliği nedeniyle her yıl 500 bin erken ölüm yaşanıyor.

Bilimkurgu mu, Gerçek mi?

Sadece birkaç yıl önce, Avrupa’daki günlük yaşamı Çin’de yazılmış bir bi­limkurgu eserle karşılaştıracağımızı söyleseler buna gülerdik. Nasıl olur da bugün Çin’de yaşayan genç bir kadının yazdığı geleceği konu alan bir bilim­kurgu, Avrupa’nın kaderini gözler önü­ne serer? Avrupa’da yaşanan ekolojik felaketi anlayabilmek için Çin’in en yetenekli modern bilimkurgu yazarla­rından biri olan Hao Jingfang’ı ve onun romanı Folding Bejing’e (Pekin’i Katla­mak) göz atmamız gerekiyor.

Gelecekteki Pekin’de geçen bu roman, üç sınıfa bölünmüş bir toplumu konu alıyor. Her sınıf, şehrin farklı bir fizik­sel yüzeyinde yaşıyor. Çevre kirliliğinin yoğun şekilde yaşandığı bir distopyayı anlatan kitabın ana karakteri üçüncü nılmaz olacak bir geleceği anlatan bir hikaye olarak anlamamızın yanı sıra Avrupa’nın bugün yaşadığı ekolojik felaketi ve çevresel çöküşü anlatan bir roman gibi okuyabiliriz.

Dünyada hava kirliliğinin en kötü ya­şandığı şehirlerden biri Pekin ve biz yıllardır Pekin’de çekilmiş hava kirlili­ği fotoğrafları ile karşılaşıyoruz. Fakat son zamanlarda benzer görüntülerin Sırbistan, Makedonya, Bosna Hersek, Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve diğer azgelişmiş Avrupa ülkelerinden de gelmeye başladığını görüyoruz.

2019’da, Ocak ayının sonunda Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da yaşa­yan 1,7 milyon insan bir sabah uyan­dıklarında kendilerini yeryüzünde hava kirliliğinin en yoğun yaşandığı şehirde buldular. O gün, şehirde ve ülkede de­vam eden hükümet karşıtı gösterilerde, “Don’t Drown Belgrade” hareketinin aktivistleri Belgrad belediye başkanına bir gaz maskesi ve bir mesaj gönderdi: “Çok yakında herkesin bir gaz maskesi­ne ihtiyacı olacak!”

Batıda Temiz Hava, Doğuda Gaz Maskeleri!

İşte burası Folding Beijing’den gele­ceğin Avrupa’sına, “Folding Europe”a geldiğimiz yer! Doğu ve Batı Avrupa arasında inanılmaz bir hava kalitesi farkı var. Hatta kısa süre önce Forbes dergisi bu ayrımı “Yeni Demir Perde” olarak tanımladı. Bu ismin hava kirli­liğini tanımlamak için kullanılmasının yanı sıra Forbes, problemin asıl kayna­ğından, yani post-komünist ülkelerde linyit kömürünün temel enerji kaynağı olarak kullanılmasından maalesef bah­setmiyordu.

Doğu Avrupa ülkelerinin (Yugos-lavya’nın yıkılması sonucunda kurulan ülkeler ve Doğu Bloku Ülkeleri) ye­terince kalkınamamış olması bu prob­lemin asıl nedeni değil. Asıl sorun, Avrupa Birliği’nin (AB) mevcut yapısı nedeniyle, merkez (Batı Avrupa) ve taşra (Doğu Avrupa) arasında giderek derinleşen ve büyüyen bir ayrışma olması. Doğu Avrupa, kalkınma süre­cini tamamlayamadığı müddetçe Batı Avrupa’nın temiz enerji geçişini, ya da Almanların deyimiyle Energiewende’yi, sürdürebilmesi mümkün değil.

Eğer Avrupa’da, insanların yaşadığı yere ya da ekonomik durumlarına göre farklı bir havayı soluduğu “Folding Europe” distopyasına dönüşmesinin mümkün olmadığını düşünüyorsanız, Almanya’daki mevcut dizel yasağına ve bunun Batı Avrupa’da oluşturacağı muhtemel etkilere bir bakmalısınız.

Dizel yakıtları yasaklamanın kendisi son derece doğru bir karar fakat ülke sınırları ötesine ulaşan daha derin ekolojik ve ekonomik problemler söz konusu olduğunda bu, yeterli bir çö­züm değil. Her ne kadar Avrupa’nın en gelişmiş ülkesi olan Almanya, şu an temiz enerji dönüşümünü gerçekleş­tirmeye devam etse de, bu dönüşüm Avrupa’nın geri kalanı için çevresel ve sıhhi anlamda yıkıcı sonuçlar getirecek.

Ocak ayının son günlerinde, Bel­çikalı çocuklar iklim değişikliğini protesto ederken hava kirliliğinin ihraç edilemeyeceği son derece net bir şekilde anlaşıldı. Aynı günlerde Makedonya’da okullar yoğun hava kir­liliği nedeniyle tatil edilmişti. Sadece bir ay önce, Aralık 2018’de Makedon­ya’daki iki şehir (batıdaki Tetova-Kal­kandelen ve başkent Üsküp) Avrupa Hava Kalitesi Endeksi’nde hava kirlili­ğinin en yüksek olduğu şehirler olarak listelenmişti.

Bir diğer deyişle; Batı Avrupa, hava kirliliğini AB’nin taşrasına ihraç edi­yor. Alman Handelsblatt’ın sağladığı verilere göre, Almanya’da kullanılmış dizel arabaların ihracatı 2017’de, bir önceki yıla göre %18 artarak 233.321’e ulaştı. İhracatın önemli bir kısmının Fransa, Avusturya ve İtalya ile yapıl­masına rağmen hatırı sayılır bir di­ğer kısmı Doğu Avrupa’yla yapılıyor; 11.841 arabanın Macaristan’a, 9.439 arabanın Slovakya’ya ve 10.899 araba­nın Romanya’ya gönderildiğini görüyo­ruz. 2017’de Almanya’da ikinci el dizel araçların ihracatı %89 arttı.

Yine de altını biraz daha kalın bir şekil­de çizmekte fayda var; hikayeyi anlatış şeklimiz asıl problemi ıskalamamıza neden olan tipik bir hata olabilir. Al­man gazetelerinden biri geçtiğimiz günlerde şöyle bir başlık attı: “Eski dizel arabalar Doğu Avrupa pazarının iştahını kabartıyor!”. Sanki Macaristan, Sırbistan, Makedonya, Bosna Hersek, Romanya ve Bulgaristan, Almanya’nın Energiewende’sini onaylamıyor ve te­miz hava solumak yerine gaz maskesi takmayı tercih ediyormuş gibi!

Yeşil Dönüşümü Tek Bir Ülkede Gerçekleştiremezsiniz!

“Folding Europe” gerçekte nedir? Daha az bilimkurgu, daha çok kapi­talist gerçeklik… Bugünün küresel problemlerini (iklim değişikliği ya da çevresel tehlikeler) Avrupa’da farklı bölgelere ya da “atmosferlere” pay­laştırılan çözümlerle sonuçlandırama­yacağımız her gün daha da netleşiyor. Avrupa’nın çözümü; Batı için yeşil enerji planı, Doğu için dizel!

Bu adaletsiz kalkınma düzeni, sadece merkez ve taşra arasında sert bir ay­rıma neden olacak şekilde açığa çık­mıyor, aynı zamanda hava kirliliği ile somutlaşıyor. Bu durum, sınıflar ara­sında derin bir ayrılığa neden oluyor ve Fransa’daki Sarı Yelekler protesto­ları ile gözle görülür hale geliyor. Bu protestolarda, bir kez daha fakir halkın karbon vergisi adı altında yeşil dönü­şümün finansal sonuçlarını ödemeye mahkûm edildiğini görüyoruz.

Küresel çapta çevresel çöküşü göste­ren son raporlar, zenginler için yeşil dönüşüm planı, fakirler için ekolojik felaket yaklaşımının kesinlikle bir çö­züm olmadığını gözler önüne seriyor. Yaşanabilir bir dünya istiyorsak, küre­sel çerçevede bir çözüme ihtiyacımız var.

Bu nedenle, hava kirliliğini ülke sınır­ları ötesine göndermeye çalışmak ya da basit bir karbon vergisi uygulama­ya başlamak yetersiz ve doğal olarak adaletsiz çözümlerdir. Avrupa’nın yeşil dönüşüm ihtiyacı nedeniyle attığı bu adımlar, çok daha derin ve küresel bir problemi çözmekte yetersiz kalıyor. Enerji yatırımlarını, fosil yakıtlardan temiz ve yenilenebilir enerjiye yönlen­direcek eksiksiz bir karbondan arınma planına ihtiyacımız var.

Eğer Yeşil Yeni Düzen’e ihtiyacımız ol­duğu son derece netse, aciliyeti de bir o kadar net. 2018’de bu zorunluluk At­lantik Okyanusu’nun iki yakasında da tanındı. Amerika’da Alexandria Ocasio- Cortez’in önderliğindeki Demokratlar Yeşil Yeni Düzen’i ortaya çıkardılar. Atlantik’in öteki kıyısında DiEM 25 hareketi, yıllık 500 milyar euro tuta­rında ve vergi kesintisiz bir yatırım planını içeren Yeşil Yeni Düzen planını sundu. Bu yatırım planı adaletsiz bir kalkınmadan ziyade gerçek bir yeşil dönüşümü

20. yüzyılın ünlü mottosu “Sosya­lizm tek bir ülke için değildir!” sö­zünü 21. yüzyılda Yeşil Yeni Düzen için şu şekilde tekrarlayabiliriz; “Yeşil dönüşüm tek bir ülke için değildir!”

*Bu yazı Roar Magazine’de yayımlanmıştır.

About Post Author