#ekoIQ Kültür 1 Çay Kaşığı Bal İçin Bir Ömür
Kültür

1 Çay Kaşığı Bal İçin Bir Ömür

Datça’da ailesiyle birlikte arıcılık yapan Alper Kuyucu’yu ziyaret eden EKOIQ dostumuz Işıl Kayagül, ömründe ortalama 1 çay kaşığı bal üreten çalışkan arılarla yaşadığı deneyimleri, ailenin arılarla olan gizemli bağını ve izlenimlerini bizlerle paylaştı…

Işıl KAYAGÜL, isilkayagul@hotmail.com

-“Arılara selam söyle”
-“Tamam, söyleyeceğim. Gittiğim diğer yerlere de”
– “Hayır, sadece arılara söyle”
Çamtepe’den

Virajlı Datça yolunda, hava karar­mak üzereyken otobüsle evime dö­nüyorum. Fonda yeni keşfettiğim ve çok sevdiğim şarkılar… Hani görünce kalbinizin açıldığını hissettiğiniz insanlar olur ya, işte onlardan ayrılmanın buruk­luğu var. Sonra da diyorum ki kendime, burukluk değil, sevinç olsun içindeki. Yaş kaç olursa olsun aynı duyguları hissetme­nin, dünyaların farklı olmasına rağmen aynı mekanda buluşabilmenin verdiği se­vinç olsun. Bu yazı; arılar, zeytin ağaçları ve toprak üzerine.
Şubat ayında Debra Roberts’ın Bod­rum’daki arıcılık seminerine katılmıştım. Debra, Amerika’da Asheville Arıcılık Enstitüsü’nün tasarımcısı ve koordinatö­rü. Dünyanın pek çok yerinde eğitimler düzenliyor. Şubat ayında bize arıcılıkla ilgili teknik bilgiler vermekle kalmamış, arıların dünyasını masal gibi anlatmıştı. Ayrıca Türkiye’de tekniğini beğendiği bir­kaç arıcıdan bahsetmişti. Alper Kuyucu da bu isimlerden biriydi. O zamanlar, Alper Bey’e ulaşmak istemiş ama imkan bulama­mıştım.
Geçtiğimiz aylarda, arıcılıkla ilgilendiğimi bilen bir arkadaşım internette gördüğü ila­nı benimle paylaştı. Datça’da arıcılık yapan Alper Kuyucu ve ailesi gönüllü arıyordu! Hayat, istediğimiz zaman istediğimiz fırsat­ları bize getiriyor, buna inanmaya başladım.

“Bizim Arılar Uysal”

Alper Bey, dört kuşaktır arıcılık yapan bir aileden geliyor. Arıcılıkta eski ve yeni yak­laşımları sentezleme niyetinde ve kendi kovanlarını kendisi tasarlamış. İlkbaharda çiçek, yaz ayında kekik, sonbaharda ise çam balını hasat ediyor. Ayrıca yaz ayla­rında kovanları yaylalara götürüyor ve yayla balı da elde edebiliyor. Şanslıyım, hasat zamanına denk geldim.
Yolu virajlı ama manzarası süper bir koy­da konaklıyor arılar. Arazide bitki florası çok zengin, benim gittiğim dönemde mis gibi çam ve harnup kokuları yayılıyordu etrafa. Hiç o kadar arıyı bir arada gör­memiştim. Korktum biraz belki ama hay­ranlık duydum, bu da korkumu bastırdı. Alper Bey ve arılar arasında güçlü bir bağ var, bunu hissedebildim. Kendisi her zaman arıcılık kıyafeti kullanmıyor, ba­bası Mithat Amca da öyle. “Bizim arılar uysal” diyorlar. Ama bence, arılar onları seviyor ve yanlarında kalmak istiyor, sa­dece uysallık meselesi olduğunu zannet­miyorum.
Hasat işlemi şöyle gerçekleşiyor: Alper Bey, önce kovandaki uygun çerçeveleri seçiyor, sonra çerçevelerin üzerinden sır­lama işlemi yapılıyor ve çerçeveler kazana konup çevriliyor. Böylece bal, kazanın al­tında birikiyor. Açıkçası, balın bu saf hali­ne hiç bu kadar yakın olmamıştım. Arılar öyle çalışkan ki! “Arı gibi” sözü boşuna söylenmemiş, sürekli devinim halindeler. Kovanın ilk açılışındaki hissiyatımı unut­mam mümkün değil, birbirlerine bitişik bir koloni can. Hele bir arının hayatı bo­yunca bir çay kaşığı kadar bal ürettiğini öğrenince arılara karşı şükranım daha da arttı. İlerleyen günlerde hayatımın ilk arı sokmasını yaşadım, Mithat Amca dedi ki: “Arılar seni sevdi, tanımaya çalışıyor.” Bunu duymak iyi geldi açıkçası.
Alper Bey’le arıcılığın önündeki sorunlar­la ilgili konuşma fırsatımız oldu. Günü­müzde arıcılığa ticari kaygılarla yaklaşan büyük bir kesim olduğundan, düzensiz ilaç ve şekerli su kullanımı yapıldığından bahsetti. Açıkçası bunları duymak olduk­ça ürkütücü, aklıma şimdilik gelen tek çö­züm, biz tüketicilerin güvenilir üreticiler bulmaları, gıda topluluklarının çoğalması, üretici ve tüketicinin direkt iletişim halin­de olması.

Tüketim Alışkanlıklarını Sorgulama Zamanı…

Alper Kuyucu ve ailesinin tek geçim kaynağı arıcılık değil, zeytin ve diğer sebze-meyve işleri de yapıyorlar. Gönül­lü olarak benim avantajım, kuşaklarca köyde yaşayan bir ailenin yaşam tarzları­nı gözlemlemekti. Mesela çoğu gün zey­tin tarlalarına zeytin toplamaya, onların deyimiyle “zeytin ellemeye” gittik. İtiraf edeyim, zeytin toplamayı sadece alışma, hız kazanmaya dayalı bir iş olarak düşün­müştüm önce. Evet, bu doğru ama fark ettim ki, her bir ağaç başka bir hikaye anlatıyor size, orada zeytin toplarken. Her arazinin farklı bir yapısı var mese­la, rüzgarın yönüne, güneşin gölgesine göre başka; hiçbir yer birbirine benzemi­yor. Ağaçlar farklı da ondan. Ağaçların gövdelerine baktım, dokundum, gölgede gövdeleri ne serindi, tam bir meditasyon alanı. Binbir çeşit zeytin gördüm, kuru­sundan yaşına, zeytinlik olandan sabun­luk olanına, Girit zeytininden çizimlik zeytine… Ayrıca zeytin tarlasında sohbet de yemek yemek de çok tatlı oluyor. Sof­ramızı zeytin gölgesine hazırladık mı, değmeyin keyfimize! Soğan-zeytin çok uyumlu bir ikiliymiş, bir de “gumguma” denen bir yemek var, bildiğimiz un ka­vurmasının tuzlu, yumurta ile yapılan versiyonu. Zeytin toplama haricinde fa­sulye, biber, patlıcan da topladım. Toprak ne iyi geliyor bana.
Fatma Teyze ve Mit­hat Amca (Alper Kuyucu’nun anne-baba­sı), tükettiklerinin çoğunu kendi bahçe­lerinden sağlıyorlar. Kendi bahçelerinde yetişmeyeni de güvendikleri tanıdıkların­dan alıyorlar. Bir gün dikkatimi çekmişti de, Mithat Amca’ya “Siz süt kullanmıyor musunuz?” diye sormuştum. “Bizim ine­ğimiz yok” diye cevap vermişti. Açıkça­sı ondan sonra tüketim alışkanlıklarımı tamamen sorgulamaya başladım. İleride belki yiyeceğim her şeyi kendim ürete­mem ama etrafımda komşularım olsun ve birbirimizin gereksinimlerini kendi içi­mizde karşılayalım, birbirimizden alışve­riş edelim, işte hayalim bu. Onlarda kal­dığım süre boyunca; köy düğünü, asker uğurlaması gibi özel günlerini de görme fırsatım oldu.
Köy yaşamına “damardan” girdim yani. Gönüllülük yaptığım bir ay boyunca, onların yaşamını, arıları ve top­rağı gözlemledim. Şimdi mutluluğun ta­nımını yapabilirim: Mutluluk, topladığım zeytinin yağını birkaç gün içinde sofrada görebilmek, zeytin ağacının dibindeki adaçayını koklamak bol bol, sonra onu iç­mek, dalından biber, domates koparmak, kovanın içindeki petekten bal yemek. Evet, mutlu olmak için pek çok sebebim var. Doğal olarak oradan ayrılmak da çok zor oldu. Bir söz duymuştum. “Arı­lar sahiplerini seçer” diye… Arıların niye kalmak için bu güzel insanları seçtiğini anladım. Bazen kendimi oradan ayrılmak istemeyen bir arı gibi hissettim. Sonra da dedim ki, “Belki yine bir gün uça uça şu kovanda bir yer bulurum kendime.”

About Post Author