#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“1930’ların Ekoloji Yaklaşımıyla Çözüm Üretemeyiz”

2004 yılında farklı disiplinlerden uzmanların bir araya gelmesiyle kurulan Doğa Koruma Merkezi, biyolojik çeşitlilik, toprak ve su kaynakları, iklim değişikliği ve koruma planlaması alanlarında yaptığı çalışmalarla ezber bozmaya, eski sorunlara yeni çözümler üretmeye devam ediyor. Doğayı korumak için bilgiyi temel alan bir yaklaşımla hareket eden Merkez, devlet kurumları, yerel kuruluşlar ve özel sektörle işbirliği yapıyor. 2013’te başlattıkları Geleceğin Tarımı Projesi Uluslararası Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yarışması’nda 2015 yılının “En İyi Birleşmiş Milletler Kalkınma Hedefli Projesi” ödülünü alan Doğa Koruma Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, Ekolog Uğur Zeydanlı ile çalışma alanlarını, işbirliklerini ve getirdikleri yenilikleri konuştuk.
Barış DOĞRU

Doğa Koruma Merkezi’ni tanıyabilir miyiz? Ne zaman, han­gi ihtiyacın ürünü olarak kuruldunuz; merkezinizin kuru­luş amacı nedir?
Doğa Koruma Merkezi (DKM) 2004 yılında doğa koruma alanında çalışan farklı disiplinlerden deneyimli uzmanların bir araya gelmesiyle kuruldu. DKM’yi kuran kişilerin kimler olduğu DKM’nin kimliğini de tanımlıyor aslında. Biz yola doğa koruma konusunda uzmanlardan oluşan bir ekip ola­rak çıktık. Bu yüzden de DKM daha çok uzman kuruluş ola­rak görülür. Böyle bir girişimde bulunmamızın temel sebebi doğa koruma ile ilgili çalışmalarda gerekli bilimsel ve teknik altyapının eksik olduğunu ve bu yüzden de yapılan birçok projenin yeterince etkili olamadığını düşünmüş olmamızdır. Bu nedenle daha etkili doğa koruma projeleri için bilgiyi te­mel alan yaklaşımları Türkiye’de yaygınlaştırmayı amaçladık.
DKM’nin var olma sebebi doğa koruma… İşin bilimini, bu işi daha etkili yapmak için kullanacağımız bir araç olarak görü­yoruz. Sonuçta doğa koruma dediğimiz uğraşın ana hedefi çözüm üretmek. DKM’nin kendini farklılaştırdığı en önemli özellikler yenilikçiliğe ve birlikte çalışmaya açık olması. Ezber bozmak, eski sorunlara yeni çözümler üretmek, ayağı yere basan yeni araçlar tasarlamak çok önemli. Ama bu sürecin diğer bir bileşeni de bunları hayata geçirebilecek işbirlikle­rini kurmak. Bilimsel yaklaşım, yeni araçlar, çözüm odaklı yaklaşım önemli ama bunları hayata geçirecek işbirliklerini kurmak için cesurca adımlar atmak da çok önemli. Bunu yap­madığınızda bir parça eksik kalıyor.

Neden böyle bir eksiklik olduğunu düşü­nüyorsunuz?
Türkiye’de modern anlamda ekoloji, koruma biyolojisi, doğal kaynak yöneti­mi, çevre yönetimi eğitimi veren çok az akademik kuruluş var. Bu konuyla ilgili pek çok yerde hâlâ 1930’lardan kalan bir ekoloji yaklaşımı öğretiliyor. Çok disiplinli programlar Türkiye’de çok yakın zaman­da yaygınlaşmaya başladı. Doğal kaynak yönetimi ve doğa koruma konusunda da uluslararası düzeyde bir lisans veya yük­sek lisans programımız henüz yok. Bir­çok devlet üniversitesi o düzeyde değil, iyi özel üniversiteler için de bu konular o kadar çekici değil.
Bu durumda da mevcut paradigmanın dı­şına çıkıp çözüm üretecek, işbirliklerini oluşturacak donanıma sahip insan kayna­ğınız eksik kalıyor.

Çalışmalarınızda “Koruma Biyolojisi”ni temel alıyorsunuz. Kavramsal ve pratik anlamda bu ifadenin karşılığı nedir?
Koruma biyolojisini kavramsal anlamda en basit haliyle yeryüzündeki biyolojik çeşitliliğin nasıl korunacağı ve iyileştiri­leceğine odaklanmış görev odaklı ve çok disiplinli bir bilim dalı olarak tanımlayabi­liriz. Koruma biyolojisi 70-80’lerde türle­re, yaşam alanlarına ve genetik çeşitliliğe odaklanmışken, 90’larla birlikte küresel­leşme ve kalkınma baskısı ile yeni bir çer­çeve çizildi. İnsan etkinlikleri, özellikle de kalkınma süreçleri, koruma biyolojisinin önemli ilgi alanlarından biri haline geldi. Bunun yelpazesini de yereldeki mikro ölçekli kalkınma süreçlerinden küresel ölçekteki kalkınma politikalarına kadar genişletebilirsiniz.
Sürdürülebilirlik başlığı altında toplaya­bileceğimiz bu yeni yaklaşım aslında ko­ruma biyolojisi ile uğraşan uzmanlar ve akademisyenler arasında yoğun tartışma­lara sebep oldu. Bu anlamda kalkınmanın koruma dünyasında nasıl ele alınacağının tartışıldığı bir süreç yaşandı da diyebiliriz. Bu hâlâ tanımlanmış ve yerine oturmuş bir tartışma alanı değil.
Doğa Korumada Bir Öncü: Dr. Uğur Zeydanlı
Ekolog Uğur Zeydanlı, ODTÜ Biyoloji Bölümü mezunu. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını da bu bölümde yaptı. Üniversite yıllarından itibaren doğa koruma çalışmalarının içinde oldu. Devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşlarında birçok proje yürüttü ve doğa koruma konusunda öncü çalışmalar yaptı. 2004 yılında bir grup arkadaşıyla Doğa Koruma Merkezi’ni kurdu. Bilimsel ve popüler birçok yayını bulunan Dr. Zeydanlı, Doğa Koruma Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu başkanı olarak görevini sürdürüyor.

Siz bütün çalışmalarınızda bunu yapabi­liyor musunuz?
Keşke yapabilsek. Ama en azından proje­lerimizi veya bir alanda yapacağımız çalış­maları bu yaklaşımla kurgulamaya çalışı­yoruz. Bu yüzden de imkanımız elverdiği ölçüde farklı disiplinlerden uzmanlarla çalışmaya ve dünyada bu konuda yapılan çalışmalara bakmaya gayret ediyoruz. Ta­bii burada bizim en önemli işimiz bu fark­lı örnekleri inceleyip Türkiye için uygun modeller üretmeye çalışmak oluyor. Bir diğer kritik nokta ise uzmanları doğru yönlendirmek. Önemli olan bu yaklaşımı sergilemek. O zaman çözüm için uygun şartları yakalamak daha kolay oluyor.

DKM hangi alanlarda ne tür çalışmalar yürütüyor? Bu alanları ve çalışma yön­temlerini nasıl sınıflandırıyorsunuz?
DKM’nin çalışmalarını birbirinden kesin çizgilerle ayrılmamakla beraber öncelik­lerine göre dört ana başlıkta gruplandıra­biliriz: Biyolojik Çeşitlilik, Toprak ve Su Kaynakları, İklim Değişikliği ve Koruma Planlaması. Çalışmalarımıza başladığımız günden bu yana benimsemiş olduğumuz Sistematik Koruma Planlaması yöntemi ve bu yöntemin koruma öncelikleri belir­leme konusunda bize kattığı deneyimler diğer bütün çalışma alanlarımızda da etki­sini gösteriyor.
Son birkaç yıldır da yoğun biçimde kal­kınma ve koruma meselesini bir arada ele almaya imkan tanıyan ekosistem hizmetle­ri dediğimiz araca kafa yoruyoruz. Bunu Türkiye’de en etkili şekilde nasıl kullana­biliriz, karar alma süreçlerine bir unsur olarak nasıl sokabiliriz diye uğraşıyoruz. Özellikle tarım, su ve ormancılık ile ilgili konulara yoğunlaşmış durumdayız.

Türkiye’de doğa koruma ile ilgili ne gibi yenilikler getirdiğinizi düşünüyorsunuz?
En büyük yeniliğin ortaya koyduğumuz yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Ama daha somut bir cevap isterseniz; koruma alanlarının seçiminde sadece biyolojik değil, sosyal ve ekonomik verileri de göz önünde bulunduran optimizasyon araçla­rını uygulamaya soktuk, doğa koruma ve doğal kaynak yönetiminde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama gibi araç­ları kullandık ve ilk örneklerini ortaya koyduk. İklim değişikliğine uyumla ilgili ilk modelleme çalışmalarını yaptık ve bun­ları bir yönetim aracı olarak kullanılacak şekilde tasarladık. İklim ve doğa dostu tarım uygulamaları ile ilgili araştırmalar yaptık ve bunları yaygınlaştırdık. Entegre orman yönetimi ile ilgili yeni araçlar ge­liştirdik; ekosistem hizmetlerini orman, su, tarım sektörlerine bir yönetim aracı olarak sokmak için çalışmalar başlattık. Ama en başta da söylediğim gibi bunların hepsini ilgili devlet kurumları ve özel sek­tör kuruluşları ile işbirliği içerisinde ger­çekleştirdik.

DKM’nin çalışma sistematiği hakkında da bilgi alabilir miyiz? İhtiyaç duyulan bir çalışma/proje söz konusu olduğun­da, bu ihtiyaç nasıl belirleniyor ve nasıl bir yol haritası izleniyor?
Bizim çalışmalarımızı yönlendiren iki temel etken var: Sorunlar ve fırsatlar. Biz genelde ikisinin örtüştüğü noktalarda ça­lışmaya gayret ediyoruz. Ancak o zaman işe yarar bir şey yapma ve sonuç alma imkanı yakalayabiliyorsunuz. Bir sorunu ele almamız gerektiğini düşündüğümüzdebir sonraki adımımız bu konuyu ele almak için gerekli fırsatların olup olmadığıdır. İs­ter kaynak olarak ister ortam olarak eğer gerekli fırsatlar yoksa bir şeye ulaşmanız mümkün olmuyor. Bazen kısıtlayıcı etken­lerden biri de insan kaynağı oluyor. O işi yapacak gerekli uzmanları bulamamamız bizi durduruyor.
Bazen de doğru fırsatları değerlendirince etkiniz daha büyük olabiliyor. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum. DKM orman biyolojik çeşitliliğinin korunması için çok fazla çalışma yaptı. Neredeyse 10 yıldır bu konuda Orman Genel Müdürlüğü (OGM) ile birlikte çalışıyoruz. Bunun en temel se­bebi OGM’nin “Biz sürdürülebilirlik konu­suna önem veriyoruz, özellikle biyolojik çeşitlilik konusunda birlikte çalışabilir mi­yiz?” demesi oldu. Beraber birçok çalışma yaptık ve çok iyi sonuçlar aldık. Beraber geliştirdiğimiz modeller uluslararası düzeyde örnek oldu. OGM’nin kurumsal bakış açısı ve sürdürülebilir orman yönetimine önem vermesi bir fırsattır.
DKM olarak hem dünyada koruma bi­yolojisi alanında olan biten çalışmaları hem de bu konudaki küresel ve ulusal politikaları sürekli izliyoruz. Bunun bir sonucu ve misyonumuzun gereği olarak da doğa koruma konusunda fırsat olarak değerlendirilebilecek pek çok konuda fikirler üretiyor ve konunun paydaşları ile iletişim kuruyoruz. Aslına bakılırsa hayalini kurduğumuz işleri başarıya ulaş­tırmanın yolu her zaman doğru iletişimi sağlamak ve verimli ortaklıklar kurmak­tan geçiyor.

DKM’nin rolü/pozisyonu neye göre be­lirleniyor?
Bizim temel refleksimiz çözüm üretmek. Burada doğa koruma ideolojik bir yakla­şım yerine pragmatik bir yaklaşıma dö­nüşüyor. Bu ikisi arasındaki denge çok önemli. Hem alanda hem de politika dü­zeyinde çözüm üretmek için gerçekçi ol­mak gerekiyor. Mesela bir ilçe veya köyde çalışma yapacağımız zaman, orada süreci sahiplenip götürecek bir yerel oluşum veya kişiler ortaya çıkmazsa o çalışmayı çok zorlamanın bir anlamı olmuyor. Sü­reç gelip bir yerde tıkanıyor. Ama böyle bir grubun olduğu bir yerde çalışmaya başlamak büyük bir avantaj sağlıyor. Pragmatizmle kast ettiğim aslında bu tip durumlar. Öte yandan bazı değerleri ve ana hedefinizi de kaybederseniz bu sefer de bir proje makinesine dönersiniz. Öteki durumda da çözümün değil sorunun bir parçası olmaya başlarsınız ve hiçbir şeyi değiştirme gücünüz kalmaz.

DKM’nin çalışmalarında destekçileri ya da işbirliği içinde olduğu ortakları ile çalışma yöntemi nasıldır? Bu çalışmalar esnasında yerel dinamikler ile nasıl bir işbirliği geliştiriyorsunuz?
Bu sorunları çözecek olanlar: Ya devlet kurumlarıdır; biz onlarla politikalar, stra­tejiler geliştirmeye çalışırız. Çözüm için gerekli işbirliğini bu düzeyde kurarız. Ya yerel kuruluşlar ve topluluklardır; var olan inancı ve enerjilerini daha doğru bir şekilde kullanabilmeleri için yol gösterici bir rol üstlenmeye çalışırız. Onların doğ­ruları ile bizim doğrularımızı birleştirip daha güçlü bir çözüm ortaya çıkmasına yardımcı olmaya çalışırız. Ya da özel sek­tör kuruluşlarıdır; onların üretim süreçle­rini daha doğa dostu hale getirmek ya da daha etkili kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları yapmaları için birlikte projeler yürütürüz veya destek oluruz.
Doğa koruma uzun vadede ve geniş bir perspektifle değerlendirilmesi gereken bir konu. Çalışmalarımız kısa vadede kısıtlı bir alanda etki yaratıyor gibi görünebilir, ancak biz her zaman bir sonraki adımı hazırlayacak bir yaklaşımla projelerimizi tasarlıyoruz. İş dünyasıyla temas ettiğimiz noktalarda da geleceğe ve sürdürülebilir­liğe yönelik güçlü bir altyapı hazırladığı­mıza inanıyoruz.
DKM’nin hayata geçirdiği ve halen de­vam eden projelerin bazılarından da ör­nekler vermenizi istesek…
Sistematik Koruma Planlaması konusun­da Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile uzun yıllardır ortak çalışıyoruz. Buna bölgesel planlama aracı olarak da bakabilirsiniz. Biyolojik, sosyal ve ekonomik verileri birlikte değerlendiren bir optimizasyon analizi ile nerede hangi türün veya eko­sistemin ne kadar korunması gerektiğini, nerede sürdürülebilir kalkınma ile ilgili al­ternatiflerin değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyoruz. Her şey bilgisayar orta­mında sayısal değerlerle gerçekleştiği için paydaşlarla toplanıp haritayı önümüze koyup gayet nesnel tartışmalar yapabili­yoruz. Şimdiye kadar Türkiye’nin yarısın­da bu çalışmaları gerçekleştirdik. Orman Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, BTC Boru Hat­tı Şirketi gibi kurumlar yatırım ve koruma programlarında bu çalışmaların sonuçları­nı kullandı. Orman Genel Müdürlüğü ile bu çalışmayı bir adım daha öteye götür­dük ve aynı yaklaşımla biyolojik çeşitlili­ğin orman amenajman planlarına (yöne­tim planları) entegre edilmesini sağladık. Artık Türkiye ormanlarında planlama yapılırken biyolojik çeşitlilik, sosyal ve ekonomik faktörlerle beraber dikkate alı­nıyor. Bu yaklaşım, 28 milyon dolarlık bir Küresel Çevre Fonu (GEF) projesinin de temelini oluşturdu.
Orman ekosistemlerinin iklim değişikliğin­den nasıl etkileneceğini ve bu ormanların uyum kapasitesinin artırılması için neler yapılması gerektiği ile ilgili Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde modelleme çalışmala­rı yaptık ve bu sonuçları orman yönetim planlarına aktardık. 2008 yılında başladı­ğımız bu çalışmalar iklim ve niş modelleri gibi karmaşık süreçlerle başlayıp bunları alanda uygulama kararlarına dönüştüren ilk çalışmalardan biri oldu.
2013 yılında başladığımız Geleceğin Ta­rımı projesiyle ile Su-Tarım-Çevre-Toprak-İklim Değişikliği konularını birlikte ele alan oldukça kapsamlı bir çalışmaya baş­ladık. Bir doğa koruma örgütü olarak bu kadar karmaşık bir sorun kümesi ile uğraşmak bizim için hayli zorlu oldu ama iyi bir işbirliği ile başarılı sonuçlar elde et­meyi başardık. Burada özellikle Coca-Cola Hayata Artı Vakfı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ve yereldeki çiftçi örgütleri ile kurduğumuz verimli işbirliği ve çalışma ortamı iyi sonuçlar almamızı sağladı. Bu proje, Uluslararası Kurumsal Sosyal So­rumluluk Yarışması’nda 2015 yılının “En İyi Birleşmiş Milletler Kalkınma Hedefli Projesi” ödülünü aldı.

Dr. Barış Doğru

#ekoIQ ve iklimhaber.org Yayın Yönetmeni, Sürdürülebilirlik Uzmanı