#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
2010da destekcilerimiz artacak

2010’da destekçilerimiz artacak

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak: “2010 da destekçilerimiz artacak”
Dünyanın çevre alanındaki en önemli organizasyonlarından biri olan WWF’nin Türkiye kolunu oluşturan Doğal Hayatı Koruma Vakfı kısa bir süre önce bir görev değişikliğine sahne oldu. 2009-2012 planlarının hazır olduğunu ve aynen devam edeceklerini söyleyen Yeni Genel Müdür Tolga Boştak, WWF’nin sürdürdüğü projelerle ilgili de bilgi verdi EKOIQ okurlarına.

Öncelikle WWF hakkında biraz bilgi alabilir miyiz?
WWF dünyanın en köklü ve saygın doğal hayatı koruma organizasyonlarından bir tanesidir. 1961 yılında kuruldu ve şu anda 40’ı aşkın ülkede ve 90’dan fazla ofiste, 5400 civan çalışanı var. 1985’ten beri 12 bin projeye 1 milyar doların üzerinde kaynak aktardı. Kendisi kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. Sponsor ve destekçilerle yaratılan kaynaklar projelere aktarılıyor. 2008 yılında 450 milyon Euro civan bir küresel gelir mevcut ve bunlar tamamıyla projelere yönlendirilmiş. Ayrıca dünya çapında 5 milyonun üzerinde destekçisi var; kampanya aktivisti olarak da 100 bin kişi WWF ile ilişkilenmiş durumda.

WWF-Türkiye’de ne zamandır faaliyette?
1975 yılında Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) kuruluyor. Dernek ilk projesini de Uluslararası WWF’nin katkılarıyla yapıyor: Kelaynak Projesi. Bu Proje, DHKD’nin adını tüm Türkiye’ye duyuruyor. 1996’da Dernek Vakfa dönüşüyor ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı kuruluyor. 2001’de de WWF’nin Türkiye ayağını oluşturuyor; Doğal Hayatı Koruma Vakfı ve WWF-Türkiye adıyla anılmaya başlanıyor.

WWF temel olarak neyi amaçlıyor?
WWF’nin iki ana çalışma unsuru var: Bunlardan biri, dünyada hızla azalan, biyo çeşitliliğin korunması. Diğeri ise kaynakların sürdürülebilirliği, tüketimin sınırlanması ve dünyanın kaynaklarının gereğinden fazla tüketilmeme-siyle tanımlanabilecek bir alan.

Türkiye’deki projelerinizden biraz bahseder misiniz?
Şu an bir tek dünyamız var ve onun sınırlı kaynaklarını uygun şekilde kullanmamız gerekiyor. Eğer dünyadaki herkes Türkiye’deki gibi yaşarsa bize bir değil iki dünya yetmez. Tabii bunun daha kötü örnekleri de var: Bir Avrupalı veya Kuzey Amerikalı gibi yaşarsak 5-6 dünyaya daha ihtiyacımız oluyor. Türkiye aslında dünya ortalamasında şu anda; yani tüm dünya kaynaklan haddinden fazla kullanılıyor ve böyle giderse 2030 yılına geldiğimizde bize iki dünya gerekecek. Öncelikli amacımız bunu durdurmak. Sanılanın aksine Türkiye’nin de doğal kaynakları sınırlı ve bu yüzden Türkiye’nin doğayla uyumlu yaşayan ve kaynaklarını bilinçli kullanan bir ülke olmasını hedefliyoruz. Doğal çevrenin korunduğu ve insanların bu çevreyle uyumlu yaşadığı bir gelecek kurmayı amaçlıyoruz.

Peki, stratejilerinizi nasıl oluşturuyorsunuz?
Biz stratejimizi üç temel bileşen üzerinden oluşturuyoruz. Birincisi biyolojik çeşitlilik. Türleri korumaya çalışmak onların yaşadıkları alanları da korumak anlamına geliyor. İkinci bileşen iklim değişikliği ve üçüncü de buna adaptasyon yani yaşamımızda değiştirmemiz gerekenler. Bunların hepsi
tabii ki birbirine bağlı. Bu bağlamda birçok proje yürütüyoruz. Hükümetlerle çalışıyoruz ve AB fonlarından yararlanıyoruz, özel sektörden sponsorlarımız ve bireysel destekçilerimiz var. Konya Kapalı Havzasında, Eğirdir Gölünde, Bafa Gölünde, Küre Dağlarında, Fırtına Havzasında, Kafkasya ekolojik bölgesinde, Kaş, Çıralı ve Akyatağan’da önemli projelerimiz sürüyor.

Bu alanlarda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Çok çeşitli ve teknik çalışmalarımız var. Mesela damla sulama tekniğinin Türkiye’deki çiftçilere tanıtılması ve teşvik edilmesi bu çalışmalarımızdan biri. Konya Kapalı Havzasında yürütülen en önemli projelerden birisidir bu; buradaki çiftçilere bu tekniği tanıtıyoruz. Türkiye sanılanın aksine su fakiri bir ülke olmaya doğru gidiyor. Kullanılabilir su kaynakları hızla azalıyor; şu anda kişi başına 1400 metreküp civarında su düşüyor ki bunun da 2030’a kadar 1100 metreküpe düşeceği tahmin ediliyor. Kişi başına 1000 metreküp düşmesi su fakiri anlamına gelir ve biz hızla bu kategoriye doğru ilerliyoruz. Türkiye’de su en çok tarımda (yüzde 72) kullanılıyor. Vahşi sulama yerine damla sulama ve yağmurlama yaptığınızda suyun kullanımı konusunda çok pozitif gelişmeler oluyor.

Bu teknikleri teşvik edebilmek için neler yapıyorsunuz?
Ciddi teknik çalışmalarla yönetim planlan hazırlıyoruz. Bunun dışında çiftçilere örnek proje alanları, tarlaIar seçiyoruz ve bu sulama tekniklerini oralarda gerçekleştiriyoruz. Böylece ne kadar su kullanıldığını, ürünlerden ne kadar verim alındığını, bunun karlarını doğrudan nasıl etkilediğini, hatta gereken yerlerde hangi tür ürünün ekilmesi gerektiğini bile göstere-biliyoruz.
Konya Kapalı Havzası’ndaki bu çalışmalardan sonra, yüzde 50’si hibe olmak üzere destek ve kredi sağlandı. Biz olaya bir bütün olarak yaklaşıyoruz. Sadece her şeye karşıyız demekle olmuyor, alternatif sistemi ekonomik açıdan gerekli koşullarla getirmeniz gerekiyor.
Bir başka projemiz de Eğirdir Gölünde sürdürülüyor. Türkiye’nin en büyük tatlı su kaynaklarından biri olan bu gölü muhafaza etmeye çalışıyoruz. Bir gölü tamamen yok olmadan, olduğu durumda koruyup daha iyi hale getirmeye çalışmak Türkiye’de ilk defa yapılıyor. Bunun gibi Küre Dağlarında ve Fırtına Havzasında da çalışmalarımız var.

WWF-Türkiye Müdürlüğü görevini yakın bir tarihte üstlendiniz. Kurumun var olan çizgisini aynen sürdürecek misiniz yoksa sizin kendinize has bir dokunuşunuz olacak mı?
Biz stratejik planlar çerçevesinde çalışıyoruz. 2009-2012 için planlarımız zaten hazırdı. Bahsettiğim ilke ve prensiplerden ödün vermeden amaçlarımız doğrultusunda devam edeceğiz, tabii detaylarda ufak farklılıklar olabilir. Yasal mekanizmaları oluşturan, denetleyen ve prensipleri yerleştiren kurumların çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Alttan ve üstten bu baskı geldiği zaman ortada kalan bugünkü kuşağın da bundan etkileneceğini düşünüyoruz. Eğitim konusuna çok önem veriyoruz ve ön plana çıkartmaya çalışıyoruz. Ağaç yaşken eğilir düşüncesiyle çocuklarımızı önce eğitmeliyiz ki ileride daha sorunsuz bir çevremiz olsun.

Çocuklar için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Şu anda planlama aşamasındayız. Onların bilinçlendirilmesi için eğitici kitaplar, broşürler hazırlıyoruz ve eğitim kurumlarında çeşitli aktiviteleri-miz var. Şimdilik bunları sponsorlarımızla paylaşarak sağlamaya çalışıyoruz. Sponsorlarımızın yanı sıra üye sayımızı da arttırarak destekçilerimizi arttırmaya ve sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.

Türkiye’de ne kadar destekçiniz ve çalışanınız var?
Şu anda 10 binin üzerinde destekçimiz var ama 2010’da bu sayı artacak. Üye sayımızı arttırmak da bizim için ayrı bir çalışma, çünkü bilinirlik önemli.
Teknik çalışmalarımız çok olduğu için tanınmaya ihtiyacımız var. Danışmanlarımız ve çalışanlarımızla beraber toplamda yaklaşık 30 kişilik bir ekibiz. Bu sayı projeler dahilinde artabiliyor tabii.

Dünyada tartışılmaya ve konuşulmaya başlanan “yeşil yakalı işler” bağlamında, bu alanda yetişmiş insan kaynağına ihtiyacınız oluyor mu?
Elbette. Bizim projelerimiz çok kapsamlı olduğu için orman korumadan su konusuna veya iklim değişikliği ile ilgili değişik alanlara kadar her türlü donanıma ve uzmana ihtiyacımız var. Özellikle çevre koruma ekibimiz bu tarz arkadaşlardan oluşuyor ve bu ihtiyaç giderek artıyor.

EkoIQ Editör