Uluslararası Çevre ve Kalkınma Merkezi Direktörü (CIRED) Prof. Franck Lecocq, IPCC 5. Değerlendirme raporunun mitigasyona (karbon azaltım) odaklanan III. Çalışma Grubunun başyazarıydı. Prof. Lecocq, Fransız Kalkınma Ajansı (AFD), Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi (MURCIR) ve İstanbul Politikalar Merkezi- Sabancı Üniversitesi- Stiftung Mercator Girişimi’nin Nisan ayında düzenlediği “İklim Değişikliği ve Kalkınma Politikaları Nasıl Uyumlu Olarak Sürdürülebilir?” konferansı ve “Özel Koşulların Ötesinde: Türkiye ve Küresel İklim Değişikliği Politikaları- Genç Araştırmacılar Çalıştayı” için İstanbul’daydı. Kendisiyle IPCC raporunu ve mitigasyon-kalkınma ilişkisini konuştuk.
Berkan ÖZYER
IPCC’nin son raporu, genel anlamda kötümser bulunmuştu. Siz raporun mitigasyon (azaltım) bölümünü kaleme alan ekipte yer aldınız. Bu bölümü iyimser buluyor musunuz?
Öncelikle söyleyeceklerimin IPCC’nin değil, kendi görüşlerim olduğunu belirtmeliyim. Bence raporun cevaplandırmaya çalıştığı esas sorun ortalama sıcaklık artışını 2 derece ile sınırlandırma hedefine hangi koşullarda ulaşabileceğimiz. Bunu yapabilir miyiz? Rapor, bunun teknik olarak hâlâ mümkün olduğunu söylüyor. Mucizevi yeni teknolojilere de ihtiyaç yok. Çok kararlı bir şekilde adım atılırsa, makul maliyetlerle bu hedef gerçekleştirilebilir. Ama çok zorlu koşullar var. Özellikle de bunu düşük maliyetle gerçekleştirmek istiyorsanız. Raporun ana fikri buydu. Ve bu çok güçlü bir mesaj.
Mitigasyon adına günümüzde uygulanan durumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu hedef için bugün neredeyiz?
Öncelikle tarihsel olarak baktığınızda, emisyon artış hızının önceki on yıllara göre 2000-2010 arasında daha yüksek olduğunu göreceksiniz. Kyoto’ya rağmen bu artış yaşandı. Yani iniş trendinde değiliz. Mevcut trend 2 derece hedefine ya da başka stabilizasyona uyumlu değil. IPCC’nin yeni araştırmalar yapmayıp sadece mevcut literatürü incelediğini hatırlatarak raporun sadece kısmi bilgi sağladığını söylemeliyim. Raporda kesin cevaplar yok.
IPCC raporu, emisyonları kontrol altına almak için pek çok alanda politikaların üretildiğini söylüyor ama bu politikalar yönelimi değiştirmek konusunda yeterince güçlü değil. Yine de yasal çerçeveler sağlanmış durumda; özellikle 5-10 yıl öncesine göre. Yasal çerçeve olduğu için bugün daha çok baskı kurulmasına ihtiyacımız var.
Raporun üzerinde durduğu ikinci konu mitigasyonu diğer politikalardan ayrı değerlendirmenin çok zor olduğu şeklinde. Mitigasyon politikaları yaptığınız zaman kalkınma uygulamaları üzerinde de etkisi olacaktır. Bu çok önemli, çünkü mitigasyonun diğer etkileri olumlu olabilir. Kömürden enerji üretimini azaltırsanız sadece iklim değişikliğine değil, hava kirliliğine de çözüm üretirsiniz. Buna IPCC jargonunda ortak fayda (co-benefit) deniyor. Bunlar raporda hayli ayrıntılı incelendi. Ama raporda olmayan şey, mitigasyon politikalarının diğer kalkınma politikalarıyla nasıl birlikte yürütüleceği konusu. Bu, her ülkenin farklı bir şekilde yürüttüğü bir süreç. Paris İklim Konferansı’nda her ülke taahhütlerde bulunacak. Dolayısıyla ülkeler kendi programlarıyla uyumlu taahhütleri şu an oluşturuyorlar. Bu sebepten de yeterli literatür yok ve IPCC raporunda bu sorunun cevapları yer almıyor.
Bahsettiğiniz yasal çerçevelerin daha verimli olması için neler yapılmalı?
Örneğin karbon vergisi olan ülkelerde, vergi var ama verimi görece düşük. Rapordaki ilgili bölümler, bütün dünyadaki farklı politikaları gösteriyor. Ve buna göre dünyada gerçekten çok fazla ülke seragazı emisyonunu sınırlamak adına politikalar üretiyor. Ama genelde baskı görece düşük kalıyor.
Artırmak için ne yapacağız?
Bence çözüm, mitigasyonu gerçekten diğer kalkınma programlarıyla bir arada uygulayabilmek. Hükümetler sadece mitigasyona odaklanamaz; fakirlik, işsizlik, kalkınma konularında başka bir sürü programın da gerçekleştirilmesi gerekiyor. Esas önemli olan mitigasyonun diğer programlara en azından zarar vermemesini ve hatta onların gerçekleşmesine katkıda bulunmasını sağlamak. Örneğin karbon vergisi konusunda, bu vergi devlet bütçesine kaynak yaratmak için kullanılabilir. Ya da karbon vergisi gelirleriyle diğer vergilerin azaltılması sağlanabilir. Böylece hem karbon vergilendirilmiş olur, hem vatandaşlara ek masraf oluşturulmaz hem de bütçe dengede kalır. Yeni bir vergi ekleniyor ama yeni bir baskı oluşmuyor. Bu, iklim değişikliğine yönelik politika oluşturmanın ve oluşturulan politikanın başka faydalar sağlayabileceğine dair bir örnek. Sadece iklim için politika hazırlayıp gerisine bakmayınca sorun oluşuyor.
Geçtiğimiz Kasım ayında ABD ve Çin seragazı salımı konusunda işbirliği yapacaklarını ilan ettiler. Bu anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence çok önemli bir adım. Yanılmıyorsam iki ülke dünya emisyonunun yaklaşık yarısını gerçekleştiriyor. ABD şu an Kyoto’nun dışında kaldı. Çin’inse Kyoto Protokolü altında herhangi bir emisyon azaltma taahhüdü yok. Dolayısıyla Kyoto dışında kalan bu iki ülkenin salımı azaltmak adına anlaşmaları çok olumlu bir girişim. Yeterli mi, tartışılır ama önemli olan bu anlaşmanın gerçekleşmesi ve iki ülkenin sistemin dışında kalmaması.
Kalkınma ve mitigasyon arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz? Gelişmekte olan ülkeler için bir denge sağlamak mümkün mü?
Mitigasyon konusu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için farklı sorunlar ortaya çıkarıyor. Gelişmiş ülkeler için konu salım artışını önce stabilize edip sonra azaltmak. Gelişmekte olan ülkelerse önce salımı artırıp, ondan sonra stabilizasyon ve azaltmayı planlıyor. Konu, ülkelerin standartlarına göre değiştiği için genel bir cevap vermek çok zor. Ama ben Güney Afrika’da çalıştım. Hızla büyüyen, yüksek salıma sahip bir ülke. Konutlarda ve sanayide çok enerji tüketiliyor. Ve bütün enerji kömürden sağlanıyor, dola yısıyla salımları çok yüksek. Ama Güney Afrika 2035 itibarıyla salımı azaltacağına dair teknik ve mali danışmanlıkla bir taahhütte bulundu. Bunun sebeplerinden biri iyi yurttaşlar olup iklim değişikliğiyle mücadele etmekti. Diğeriyse, olası ticaret partnerlerinin iklim değişikliği politikaları uygulamaya başlaması durumunda yaşayacağı sıkışıklık. Güney Afrika, ihraç mallarını satın alan ülkelerin karbon vergisi koyması sonucu rekabetçiliklerinin zarar göreceğini öngördü. Dolayısıyla onlar için salımı azaltmak çok mantıklı. Bu ülke için elektrik santrallarından bir anda kurtulmak tabii ki imkansız. Ama en azından yeni santralların yenilebilir enerjiyle yapılması, yani enerji üretiminin çeşitlendirilmesi için çalışıyoruz. Bu da bir başlangıçtır. Güney Afrika’da büyümeyi sürdürmek, işsizliği azaltmak çok önemli. Böylece büyümeyi sağlarken salımı da azaltmayı amaçlıyoruz. Bunu her ülkeye göre programların farklılaşmasına örnek olarak gösteriyorum. Genel bir çözüm yok ama Güney Afrika örneğine bakarsanız kalkınma ve salım azaltılmasının mümkün olduğunu görebilirseniz.
Sonuç olarak mitigasyon ve kalkınma konusunda iki temel husus var. Öncelikle bu konuda ve ortak fayda noktasında yeterince araştırma yapılmadı. Bir sonuca varabilmek için daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var. İkinci olarak da, mitigasyondan bahsederken esasında başka bir sürü şeyden de bahsediyoruz. Örneğin tüketicilerin, karar mekanizmalarının buna göre değişmesi gerekiyor. Bir ürünün farklı karbon emisyonuna sahip iki türü varsa az olanın seçilmesi gerekiyor. Ya da bir yatırımcıyı temiz teknolojilere ikna etmek gerekiyor. İklim değişikliği konusuna şimdi olduğunuz gibi gelecekte de ciddiyetle eğileceğinizi görmeliler. Ya da şehirlerde gelecekte daha az salım yapılmasını sağlamak gerekiyor. Kompakt şehirlerde, insanların ulaşım konusunda alternatifi olan şehirlerde karbon vergisi koyarsanız insanlar arabalardan otobüslere, metroya geçer. Büyük ve dağınık şehirlerde vergi koysanız dahi insanlar arabadan kolay kolay vazgeçmez. Mevcut büyük şehirler için bir şey yapmak zor. Ama unutmayın, şu an konuştuğumuz esnada bile bir yerlerde yeni şehirler inşa ediliyor.
IPCC’nin altıncı raporunda esas vurgunun ne olacağını öngörüyorsunuz?
Umuyorum diyelim. Birincisi şu; IPCC raporu mevcut literatürü araştırıyor. Diyelim 2020’de yayınlanacak raporda yazacak şeyler, araştırmacıların bugünden itibaren sorduğu sorulara bağlı. Örneğin 2 derece hedefine bu kadar odaklanmamızın sebebi, Avrupa’nın bizi bu doğrultuda araştırma yapmaya yönlendirmesi. Araştırmacılar fon arıyorlar ve devletlerin yönlendirdiği araştırma konuları ve sorulara odaklanıyorlar. İkincisi, dekarbonizasyon ve kalkınma arasındaki ilişkiye dair çok daha fazla bilgiye sahip olacağız. COP21’de devletlerin yaptığı taahhütleri ve bu taahhütlerin kalkınma projeleriyle ilişkisini inceleyeceğiz.