BM verilerine göre dünya ilk kez 8 milyarlık insan nüfusuna erişti ve 30 yıl içerisinde bu sayının 10 milyarı bulması bekleniyor. Artan nüfus beraberinde artan karbon ayakizini de getiriyor ve iklim krizi kapımızda! Peki, iklim krizinin sorumlusu insan nüfusu mu yoksa belirli bir grubun yaşam tarzı mı?
Haber: Mark HARRIS
Çeviri: S. Sena AKKOÇ
BM’ye göre insan nüfusu ilk kez 8 milyarı aştı ve nüfusun 2050 yılına dek 10 milyara ulaşması bekleniyor. Her bireyin su, gıda, giysi, ulaşım ve barınma gibi gereksinimlerinin olacağı aşikarken tüm bunların karşılanması karbon ayakizini de beraberinde getirecek.
Sayıların ötesine geçersek insan nüfusundaki artışın karbon etkilerinin ne olacağı çok net görülemiyor. Bazı araştırmacılar, gezegenin nüfusundansa üzerindeki insanların hayat tarzlarının çok daha önemli olduğuna dikkat çektiler. Zira doğurganlık oranları ve karbon emisyonlarının dağılımı küresel olarak eşit değil. Yüzyıllardır süregelen sömürgecilik anlayışı, önyargı ve eşitsizlik, nüfus artışına dair tartışmalarla iç içe geçmiş durumda.
Emisyon hedeflerine ulaşabilmemiz için karbon emisyonlarını ve insanları sayma takıntımızı bir kenara bırakarak kalkınmayı ve iklim adaletini önceliğimiz haline getirmeliyiz.
Daha Çok İnsan, Daha Çok Karbon
- Nüfus ve karbon emisyonları birlikte arttı: Tarihsel olarak fosil yakıt kullanımı ve diğer seragazı emisyonlarının artışı, nüfus artışı ile eş zamanlı olarak gerçekleşti. Seragazını azaltmaya yönelik çalışmalar yürüten Drawdown Projesi, eğitim ve aile planlaması kaynaklarına erişimi geliştirerek küresel nüfusu azaltmayı öngörüyor. Ancak bunun ABD gibi gelişmiş ülkeler için dahi uygulanma garantisi öngörülemiyor.
- Dünya, 8 milyar ABD’liye yetemez: Birleşmiş Milletler’e göre gezegenimiz giderek zenginleşti ve küresel GDP 1970’ten bu yana iki katından fazla arttı. Öte yandan yüksek gelirli ülkelerin harcama kültürü nedeniyle bu ülkelerin kişi başına düşen tüketim düzeyleri, düşük gelirli ülkelerinkinden 13 kat daha fazla.
- Her bir ton karbon, bizi sonumuza yaklaştırıyor: Birçok Batılı bağışçı, kalkınmanın yalnızca yenilenebilir kaynaklarla mümkün olacağına inanıyor. Geçtiğimiz yıl COP26’da çoğunlukla zengin ülkeler, Paris Anlaşması’na temiz enerji alternatiflerinin düşük maliyetlerine ve getirdikleri kalkınma faydalarına atıfta bulunmuştu. Çoğu da uluslararası fosil yakıt projelerini finanse etmeyeceklerine dair söz vermişti. Dünya Bankası, 2024 yılının sonuna dek kömür ve doğalgaz finansmanını tamamen yasaklamayı düşünüyor.
Daha Az Yoksulluk, Daha Az Karbon
- Farklı konular: İnsan nüfusu konusu, iklim konusundan biraz daha farklı. Demograflara göre son 50 yıldır görülen nüfus artışı, doğal olarak dengelenecek: Tahminlere göre insan nüfusu artışının en üst noktası, 2100 yılı tahminlerinin aksine 2086’da görülecek. Çünkü insanlar daha çok kaynağa ve eğitime ulaştıkça daha az çocuk isteyecekler. Kalkınma uzmanı Hans Rosling’in de dediği gibi: “Geçmişteki nüfus dengesini ölüm kontrol ediyordu: Bu çirkin ve kabul edilemezdi. Yeni dengeyi ise sevgi kontrol ediyor.”
- Gerçek suçlulara odaklanın: Birçok Avrupa Birliği ülkesi, kalkınma için sürdürülebilir ve yenilenebilir enerjiye gereksinim duysa da bloğun kendi fosil yakıtlara bağımlı durumda. Hatta son zamanlarda doğalgaz projelerinin “iklim dostu” olduğunu dahi iddia ettiler. Küresel Kalkınma Merkezi’nden W. Gyude Moore, karbonsuzlaşmanın yükünün en çok tüketenlerin ve dönüşümü en kolay karşılayabileceklerin üzerine düşmesi gerektiği konusunda ikna edici bir konuşma gerçekleştirdi.
- Kömürü yasaklayın, çocukları değil: Çevre yazarı Emmanuel Pont, nüfusu kontrol etmeye çalışmanın etkisiz olduğu kadar çirkin bir şey olduğunu savunuyor. Pont, Fransa’da acımasız bir tek çocuk politikasının uygulanmasının, ülkenin tüm kömürle çalışan elektrik santrallarını kapatmakla aynı emisyon sonuçlarına ulaşılacağını hesaplıyor. Eldeki hesaplar, çocuk sahibi olmanın karbon ayakizi hakkında sürekli paylaşılan istatistikleri de zayıflatıyor.
- Kalkınmayı öncelikli hale getirmek hayat kurtarır: Chicago Üniversitesi Kalkınma İnovasyon Laboratuvarı’ndan Arthur Baker, “Sorun, yoksul ülkeler değil” diyor. Dünyanın en yoksul ülkeleri küresel karbon emisyonlarının %0,5’inden sorumlu. Fosil yakıt ve yenilenebilir enerji kullanmak bu ülkelerin ekonomilerinin yıllık %5 oranında büyüme göstermesini ve 2035’e dek emisyon paylarının yalnızca %1’e yükselmesini sağlayabilir. Bahsedilen ise emisyon okyanusunda yalnızca bir damla.
Dikkat Edilecek Noktalar
- İklim bilimciler: IPCC Raporu geleneksel olarak iklim değişikliğini nüfus artışı ile doğrudan ilişkilendirmekten kaçınsa da son zamanlarda gelecekteki raporlarında doğurganlık, üreme özgürlüğü ve demografiyi dikkate alma baskısı ile karşılaştı. Şayet bu baskılar başarılı olursa IPCC Raporları, ulusal ve uluslararası politikaları da besleyebilir.
- Uluslararası fosil yakıt projeleri için finansman kesilecek mi? Dünya Bankası “Hangi iklim politikalarının, kalkınmayı hızlandırıp yoksulluğu azaltabileceğini ve ülkelerin kaçınılmaz ödünler vermesinin önüne geçebileceğini sormamız en doğru seçenek” diyerek son zamanlarda kalkınmayı daha ince bir bakış açısıyla ele almış gibi görünüyor.
- Emisyonları büyümeden ayırmak: Onlarca ülke, karbon emisyonları ile ekonomik büyümeleri arasındaki tarihsel bağı kopardı. Bu, genellikle zengin ülkelerin kalkınmayı öncelemek için kullandıkları bir argüman.
Haberin aslına buradan ulaşılabilir.