İklim değişikliğine neden olan insan faaliyetlerinin durdurulmasının şart olduğunu vurgulayan Hacettepe Üniversitesi Hidrojeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ekmekçi, “Nüfus artışıyla birlikte bu nüfusun enerji ve gıda güvenliğinin sağlanması yakın geleceğin en önemli sorunudur. Türkiye’nin durumu da bulunduğu iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek olan Akdeniz kuşağı nedeniyle daha riskli” dedi.
AA’nın haberine göre, Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Hidrojeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ekmekçi, iklim değişikliğiyle birlikte yağış rejimlerinde gözlemlenen değişimler ve sıcak hava dalgalarının nehirlerin kurumasına neden olduğunu belirtti. Ekmekçi, bunu engellemek için ise küresel ısınmaya yol açan insan faaliyetlerini durdurmak gerektiğine dikkat çekti.
Nehirlerde, Son 10-15 Yıldaki Kuruma ve Debi Düşüşü Dikkat Çekiyor
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye Milli Komisyonu Doğa Bilimleri İhtisas Komitesi üyesi de olan Prof. Dr. Ekmekçi, ABD, Avrupa ülkeleri ve Türkiye’nin önemli nehirlerinde son 10-15 yıldır gözlenen kuruma ve debi düşüşünün arkasında yatan nedenleri ve etkilerini değerlendirdi.
İklim değişikliğinin, yaşanan kuraklık üzerindeki etkisi üzerinde duran Ekmekçi, yaşanan sıcaklık artışının, düşen yağıştan daha fazla buharlaşmayla kayba neden olduğunu, özellikle göl ve akarsu gibi yüzeysel su kaynaklarında buharlaşma nedeniyle yaşanan kayıpların arttığını söyledi.
İklim Değişikliği Yağış Rejiminde Değişimlere Neden Oluyor
İklim değişikliği sonucunda yağış rejiminde de değişimlere tanık olunduğunu vurgulayan Ekmekçi, “Yağış miktarında azalma; doğrudan doğruya göl, nehir, sulak alan gibi yüzeysel su kaynaklarında ve yüzeysel akışa geçen suyun bir kısmının derinlere süzülerek oluşturduğu yer altı suyunda azalma anlamına gelir. Yağış miktarı azaldıkça su kaynaklarımız da azalır. Bu azalma oranı, sıcaklık artışıyla birlikte buharlaşma kayıpları nedeniyle daha da artmaktadır” şeklinde konuştu.
Bazı bölgelerde yağış miktarında azalma gözlemlenirken bazı bölgelerde de yağışın türünde farklılaşma olduğunu, kar yerine yağmur şeklinde yağışlar gerçekleştiğini ve iklim değişikliğinin mevsimlerde de kaymaya yol açtığını anlatan Ekmekçi, “Doğal çevrimler nedeniyle geçmişte de meydana gelmiş olan iklim değişiklikleri sonucunda mevsimlerin 1-2 ay kaydığına ilişkin kayıtlar mevcut. Günümüzde de temelde insan kaynaklı olduğunu bildiğimiz iklimdeki değişiklik sonucu, yağışların gerçekleştiği dönemlerde yaklaşık 1-2 aylık kayma gözlemeye başladığımızı söyleyebiliriz” dedi.
“Şiddetli Yağışlar Önce Taşkınlara, Sonra Kuraklığa Neden Oluyor”
Yağışların miktarının değişmese dahi şiddetinin değişmesinin gerek yüzey suyu gerekse yer altı suyu kaynaklarının oluşumu açısından kritik rol oynadığına dikkati çeken Ekmekçi şunları aktardı: “Yağış şiddeti, belirli miktardaki yağışın meydana geldiği süre ile ilgilidir. Örneğin, Ankara’da yıl boyunca metrekareye düşen yaklaşık 450 kg yağış normalde sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında yaklaşık 6-8 ay içinde gerçekleşir. Aynı miktardaki yağışın yılın 2 ayında düştüğünü, yılın geri kalan 10 ayında hiç yağış olmadığını düşünelim. Yağışlı 2 ay taşkınlara neden olurken geri kalan 10 ayda kuraklık yaşanacaktır. Yılın 6 ila 8 ayına dağılmış yağışlar nehirlerde sürekli akış gözlenmesini sağlayacaktır. Kısa süreli ve taşkın yaratan yağışlar ise nehir havzalarını çok daha hızlı bir şekilde terk eder ve nehirler yılın yağışlı aylarından sonra düşük akışlı veya kuru kalır. Bu durum yer altı sularının da azalmasına yol açarak yer altı suyu kuraklığına sebebiyet verir:”
Yağış şekillerindeki değişimlerin de nehirlerde kurumaya yol açan diğer bir unsur olduğunu belirten Ekmekçi, “Kar yağışıyla depolanan ve hava sıcaklığına bağlı olarak ilkbahar aylarında ve hatta sonrasında yavaş yavaş eriyen kar örtüsü, nehirlerde akışın sürekliliğini sağladığı gibi, yer altına süzülmenin gerçekleşmesini sağlar. Ancak, yağışların kar yerine yağmura dönüşmesi sonucunda nehirlerde yılın önemli bir bölümünde akış gözlenmesi mümkün olamamakta, havza büyüklüğüne bağlı olarak nehirlerde akış azalması ve kurumalar oluşmaktadır” dedi.
Nüfus Artışı da Etkili
Nüfusa paralel olarak artan su kullanımının da nehirler üzerinde olumsuz etkide bulunduğunun altını çizen Ekmekçi, dere ve nehirlerin yer altı suyu taban akışından beslendiği kesimlerde başta tarımsal sulama olmak üzere çeşitli amaçlarla kuyular açılarak yer altı suyu kullanımının, bu dere ve nehirlerde akış azalışına ve kurumalara neden olduğuna, suya bağımlı ekosistem oluşturan sulak alanların büyük bir kısmının bu şekilde daraldığına ve kuruduğuna dikkati çekti.
Önlem Alınmazsa Türkiye’de Su Sıkıntıları Yaşanabilir
Ekmekçi, normal koşullarda Türkiye’nin coğrafi bölgelerinde 4-7 yıl, yer yer 10-11 yıl süren kurak ve yağışlı dönem döngüleri öngörülebildiğini, genel olarak yağışlı dönem-kurak dönem döngülerinin süreceği varsayılsa dahi döngülerin yapısı, kurak ve yağışlı dönem uzunlukları ve şiddetlerinin değişmesinin söz konusu olabileceğini anlattı.
Su stresi yaşayan ülkeler arasındaki Türkiye’de, önlem alınmadığı takdirde su sıkıntılarının gelecek yıllarda yoğunlaşarak devam edeceği uyarısında bulunan Ekmekçi, “Nüfus artışıyla birlikte bu nüfusun enerji ve gıda güvenliğinin sağlanması yakın geleceğin en önemli sorunudur. Türkiye’nin durumu da bulunduğu iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek olan Akdeniz kuşağı nedeniyle daha riskli” diye konuştu.
“Alınan Kararlar Eyleme Geçirilmeli”
Nehirlerdeki kurumayı önlemek için bilinçsiz su kullanımı ve yanlış sulama yöntemlerinin ortadan kaldırılmasının önemine vurgu yapan Ekmekçi, “ABD ve Avrupa ülkelerinde bu konuda son yıllarda önemli gelişmelere tanık oluyoruz. İklim değişikliklerinin neden olduğu olaylara müdahale için maalesef çok geç kalınmış durumda. Buna karşın, iklim değişikliğine neden olan insan faaliyetlerinin durdurulması şart” dedi.
İklim değişikliğine neden olan insan faaliyetlerinin etkilerini azaltmak için ulusal ve uluslararası düzeyde alınan kararların ivedilikle uygulanması gerektiğini ifade eden Ekmekçi,
“Bu faaliyetler toplumların başta gıda ve enerji güvenliği olmak üzere ekonomik gelişimlerinin temelini oluştursa da bu yönde alınan kararların eyleme geçirilmesi gerekir. Ancak tekrar etmeliyim ki uluslararası anlaşmalarla alınan bu kararlar uygulamaya konsa dahi düzelme uzun yıllar alacak. Bu nedenle günümüzde ve yakın gelecekte karşılaşacağımız problemlere çözüm için acil eylem planları uygulamaya geçirilmeli” şeklinde konuştu.