İklim değişikliğinden biyoçeşitliliğe, yeşil ofis programından deniz kaplumbağalarının korunmasına, sürdürülebilir tarımdan atıkların azaltılmasına birçok farklı alanlarda çalışmalar yürüten ve bu yıl Türkiye’deki 40. yılını kutlayan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Sekreteri Aslı Pasinli ile halihazırda yürüttükleri ve gelecekteki projelerini, çevre STK’larının sorunlarını ve işbirliği yaklaşımlarını konuştuk.
YAZI: Barış DOĞRU
WWF-Türkiye olarak 40 yıllık bir süreci geride bıraktınız ve birçok projeyi başarıyla tamamladınız. Çok farklı alanlarda çalışmalar yürütüyorsunuz. İklim değişikliği, biyoçeşitlilik, su, tarım, yeşil ofis programı gibi… Bu 40 yılı nasıl değerlendiriyor WWF?
WWF-Türkiye, 40 yıl önce tür korumayla başladığı yolculuğunu süreç içinde genişletip derinleştirerek doğa korumaya taşıdı. Bu sayede Türkiye’nin doğa koruma alanındaki en köklü sivil toplum kurumlarından (STK) biri olmayı başardık. Özellikle doğa koruma gibi kritik bir alanda STK’ların bilgi birikimi tüm paydaşlar için çok kıymetli. Bu yüzden WWF-Türkiye gibi kurumsal ve iyi çalışan bir STK’ya toplum ve kurumlar tarafından sahip çıkılması gerekiyor. Üzülerek söylüyorum ki WWF-Türkiye’ye sahip çıkılma seviyesi Avrupa, Amerika, hatta Asya’dakinin ve dünya ortalamalarının çok gerisinde. Maalesef bu istatistik sadece doğa koruma ve bizim özelimizde değil, genel olarak ülkemizdeki sivil toplum için geçerli. Biz de bu çerçevede Türkiye’deki bağış kültürü- nün gelişmesi için aktif olarak çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde de şimdiye kadar olduğu gibi sorunları ortaya koymakla yetinmeyecek, çözümlere odaklanacağız. Çözüm derken de finansal boyutu da düşünülmüş, uygulanabilir ve kalıcı doğa koruma çözümlerinden söz ediyorum.
Genel olarak STK’ların ama özellikle de çevre alanında çalışan STK’ların kamu, özel sektör, üniversiteler/eğitim kurumları ve diğer STK’lar ve yurttaş organizasyonlarıyla yaptığı işbirliklerinin son derece önemli olduğu düşünüyoruz. WWF’e bu açıdan baktığınızda bu işbirlikleri konusunda kendinizi nasıl görüyorsunuz?
Her üç alanda da işbirliklerinin önemine ve bize değer kattığına inanıyoruz. Bizim global sloganımız da zaten “Birlikte Mümkün”, dolayısıyla bizim için aksi mümkün değil. Kamu sektörüyle uzun yıllara dayalı yakın ilişkiler söz konusu, bu sayede zaman zaman yönetim planlarını birlikte oluşturma noktasına kadar giden verimli işbirliklerine imza atabiliyoruz. Özel sektörün çözüm ortağı olarak çalışıyor, birlikte dönüştürücü ve yeni iş modelleri kurgulayarak hayata geçiriyoruz. Öte yandan üniversiteler ile beraber hareket etmeye, onların bilgi birikimlerinden faydalanmaya özel önem veriyoruz.
Çevre STK’larının çalışmalarında yaşanan genel sorunlar neler? WWF olarak en önemli sorunlar sizce nedir?
Türkiye’de bağış kültürünün gelişmemiş olması bizim açımızdan en büyük sorun. TÜSEV’in yakın zamanda yaptığı bir araş- tırmaya göre Türkiye’de bir yılda yapılan tüm yardım ve bağışların toplamı kişi başı yaklaşık 228 TL olarak hesaplanıyor. Bu bağış miktarı Türkiye GSYİH’sinin %0,8’ine denk geliyor. STK’lar aracılığıyla yapılan bağışlar (kişi başı yaklaşık 16,7 TL) değerlendirildiğinde ise bu oran %0,06’ya düşüyor. Bu rakam Avrupa’da %0,2, ABD’de ise %1,5 civarında.
Bu konuya farklı bir açıdan bakmak gerekirse, İsveçli bir firmanın Büyük Menderes Havzası’nın kirlenme sorununa dertlenip sahip çıkması, yerli firmaların bu konuya duyarsız kalmaları, hatta umursamamaları tek kelimeyle üzücü. Bunu öğrenilmiş çaresizlikle açıklamak mümkün, maalesef insanlarımız bir şeylerin değişmeyeceğine dair güçlü bir kanıya sahipler. Oysa hepimiz bir ucundan tutsak çözülemez gibi gözüken sorunlar pekâlâ çözülebilir.
WWF halihazırda hangi projelere devam ediyor? Önümüzdeki dönemde hangi projelere hazırlanıyorsunuz? WWF’in çalışmalarının önümüzdeki dönemde ana ekseni ne olacak? Bu konuda bir değişim, dönüşüm veya yoğunlaşma farklılığı söz konusu mu?
Türkiye’deki öncelikli çevre konularını gündeme alıyoruz. Gündemimizde akarsu kaynaklı sanayi kirlenmesinin durdurulması var. Amacımız Türkiye’de bir damla suyun bile kirli akmaması. Türkiye’nin can suyu Büyük Menderes Nehri’ndeki kirlilik, yaşamı durma noktasına getirdi. Öncelikle Denizli’deki tekstil üreticileri ve boyahanelerin “temiz üretim”e geçişi için WWF-Türkiye olarak bir hareket başlatıyoruz. Bölgede temiz üretime geçiş yatırımlarının gerçekleşebilmesi için başarı örneklerini paylaşıyor, finans mekanizmalarını devreye sokuyoruz. Ayrıca, en büyük tekstil markalarını “Temiz üretim yapan üreticilerden satın almayı tercih ediyorum” bildirisine imza atmaya davet ederken, atıksu denetimlerinin artırılması için çalışıyoruz.
İkinci öncelikli konu tarım sektörü. Türkiye kendi kendine yeten bir tarım ülkesiyken, artan nüfus ve verimlilik sorunları sebebiyle dışa bağımlı hale geldi. Aşırı zirai ilaç kullanımı ve sentetik gübrelerle toprağımızın kalitesinin düşmesi de ülkemizin en önemli sorunları arasında. 2015’ten bu yana Ülker işbirliği ile Giresun’da Sürdürülebilir Fındık Üretimi konusunda çalışan WWF-Türkiye, bu yıl Fındık Raporu’nu yayınlayarak sektörün sorunlarını ve çözüm önerilerini ortaya koydu. Ayrıca, pilot bahçelerde uygulanan iyi bahçe uygulamalarının sonuçları alındı. Sürdürülebilir fındık uygulamalarının yapıldığı bahçelerde mahsul %140’tan fazla arttı. 2017 yılında Giresun’da ortalama mahsul 80 kilogramken bu bahçelerdeki mahsul 120 kg’a kadar yükseldi.
Diğer bir öncelikli konu olan denizlerimizde de çalışmalarımızı sürdürüyor ve yok olmayla mücadele ediyoruz. Küçük ölçekli geleneksel balıkçılık, Akdeniz’de yarım milyon insan için istihdam ve gelir anlamına geliyor. Ancak aşırı avlanma, kirlilik ve deniz ekosistemlerinde yaşanan bozulma, hem deniz canlıları ve balıkları hem yüzlerce yıldır devam eden bu faaliyetin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. WWF-Türkiye, üç Akdeniz ülkesiyle eşzamanlı olarak yürütülen “Küçük Ölçekli Balıkçılık Ortak Yönetim Projesi”ne başladı. Proje, Akdeniz’de ortak bir yönetim anlayışının geliştirilmesi, küçük ölçekli balıkçılığın sürdürülebilir hale getirilmesi ve balıkçıların gelir kaynaklarının iyileştirilmesini hedefliyor. Öte yandan Deniz Koruma Alanlarının artırılması için çalışıyoruz. Kaş-Kekova deniz koruma alanı ilan edildi. Orfoz avlanması yasaklandı. Şimdi sıra, yeni deniz koruma alanları yaratılmasında.
Türkiye’nin başka bir önemli gündem maddesi plastik atık ve yetersiz geri dönüşüm sorununu elbirliğiyle çözeceğiz. Dünya çığ gibi büyüyen bir plastik sorunuyla karşı karşıya. Okyanuslara her yıl, doğada çözünmeyen 8 milyon ton plastik atık boşaltılıyor. Parçalanan ama yok olmayan plastikler balıkların, dolayısıyla da insanların sindirim sistemine girmiş durumda. Türkiye’nin tek kullanımlık plastikler sebebiyle yarattığı atık oranı geri dönüşüm kapasitemizin çok üzerinde.
Amacımız; halkımızı poşet, pet şişe gibi her türlü tek kullanımlık plastik malzemeyi sorumlu tüketmeye yönlendirirken, geri dönüşüm kapasitemizi artıracak köklü çözümler üretmek. Kampanyanın kapsamında tek kullanımlık plastiklerle ilgili özel sektörün daha çevre dostu ürünler üretmesini teşvik ederken, kamunun bu konudaki politikalarını ve teşviklerini dü- zenlemesine vesile olmak ve bu konuda öneri geliştirmek üzere çalışıyoruz. Başka bir konumuz da ormanlar. Ormanlar, yüzyıllardan beri doğal olarak değişen iklim şartlarına karşı belli bir oranda ayak uydurabilme becerisine sahip. Ancak bu defa durum farklı. İnsan kaynaklı iklim değişikliği çok daha hızlı ve özellikle sıcaklık artışı, kuraklık gibi nedenlerle Akdeniz Havzası’nda etkileri çok daha yüksek. Bu nedenle, 2013 yılından bu yana Akdeniz Ormanları’nın iklim değişikliğinin olası etkilerine karşı korunması, varlığını sürdürmesi için çalışmalar yapıyoruz.
Öte yandan Türkiye’nin bayrak türü deniz kaplumbağaları konusunda da çalışmalarımız yıllardır olduğu gibi devam ediyor. Akdeniz’deki deniz kaplumbağalarının %50’si Türkiye’de ürüyor. Türkiye’de 21 yuvalama alanı olan deniz kaplumbağalarının ürediği Çukurova’daki Akyatan Kumsalı’nda WWF-Türkiye 2006 yılından beri koruma çalışmaları yapıyor.
Bunların dışında yağmur suyu hasadından, deniz ürünlerinin sorumlu tüketimine farklı ve kapsamlı yeni projelerimiz de 2018 yılında start alacak. WWF’in global olarak yönelimi daha yüksek etkili projelere odaklanmaya yönelik, dolayısıyla WWF-Türkiye olarak bizim de yaklaşımız önümüzdeki dönemde bu doğrultuda şekillenecek. Odaklanacağımız alanlardan biri geri dönüşüm sorununun kalıcı olarak çözülmesi olacak. Bir damla suyun bile kirli akmaması temel önceliklerimizden. Türkiye’deki doğa koruma alanlarının artırılması da başka bir önceliğimizi oluşturuyor.
Teknolojiyi doğa korumanın hizmetine sokmak da odaklandığımız konulardan biri. Dijital şamandıralardan “drone” ile yapılan denetimlere kadar bu konuda pek çok fırsat mevcut.