Yazı: Gülçin ÖZSOY, REC Türkiye Proje Uzmanı
REC Türkiye ve Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği TÜSİAD’ın oluşturduğu İklim Platformu, Türkiye’nin düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinin hızlandırılmasında önemli bir rol oynamaya hazırlanıyor.
İklim değişikliği ile mücadelede gelinen noktanın hem siyasi hem de ™ gerekli eylemlerin ve önlemlerin tanımlanmasında eldeki en önemli referans iklim değişikliği ile mücadele alanında geliştirilmiş mevcut uluslararası anlaşmalar. 1992 yılında Rio’da gerçekleştirilen Yeryüzü Zirvesinde kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve 1997’de kabul edilen Kyoto Protokolü, çözüm yönünde öncelikli adımlar için Sanayi Devriminin öncüsü ülkeleri adres göstererek iklim değişikliği ile mücadele için uluslararası bir yol haritasını ortaya koyuyor. 2009 yılı Aralık ayında gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi ve ardından 2010 yılında Meksika Cancun’da gerçekleştirilecek olan yeni zirveye kadar geçen süreçte çok kutuplu bir küresel ekonominin ışığında, 2012 sonrasında geçerli olacak küresel iklim rejiminin ana hatlarını belirleyebilmek üzere ülkeler müzakerelerini yürütüyor. Gelinen son noktada ise Aralık ayında gerçekleştirilen Zirvenin ardından ortaya çıkan Kopenhag Uzlaşmasının hukuki durumu ve ülkelerin azaltım hedefleri konusunda yürütülen tartışmalar, Kopenhag Uzlaşması sonucunda ortaya çıkan mekanizmaların yönetiminde özellikle gelişmekte olan ülkelerin kilit rol oynamayı istemesi gibi sıcak konular hâlâ birçok belirsizlikler içeriyor.
2020 Yılında Yüzde 20 Kayıp
Bu tartışmalar içinde ortaya koyulan son bilimsel veriler ise iklim değişikliğinin geri döndürülemeyecek bir noktaya gelmemesi için, küresel sıcaklık artışının kritik değer olan 2°C altında tutulabilmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Bunun yanında, sera gazlarının salımlarmdaki artış sonucunda ortaya çıkan aşın hava olaylarının, küresel ölçekte kalıcı zararlar ve kayıplar vereceğini de gösteriyor. Sir Nicholas Stern tarafından 2006 yılında hazırlanan “İklim Değişikliğinin Ekonomisi üzerine Stern Raporu” kapsamında yürütülen analizlerde oluşabilecek olan ekonomik kayıp ile ilgili olarak bu kaybın 2020 yılı itibarı ile küresel gayri safi hasılanın yüzde 20’si düzeyine erişebileceği öngörülüyor.
Mücadeleye Bugün Başlamalıyız
Buna karşılık salımlarm azaltılması için bugün alınacak önlemlerin küresel gayri safi hasılanın yüzde ikisi düzeyine çıkartılması halinde bu kayıpların önlenebileceği gerçeği de ortaya koyuluyor. Bu rapordan tam üç yıl sonra McKinsey&Company tarafından 2009 yılında yayınlanan “Düşük Karbon Ekonomisine Giden Yol” başlıklı raporda da bugün alınacak önlemlerin, küresel gayri safi hasılanın yüzde 0,5’i kadar uygulanabilecek olan önlemler ile kritik 2oC eşik değerinin aşılmayacağını belirtiyor. Her iki raporda da rakamlar farklılık gösterse de çıkartılabilecek olan en önemli sonuç, iklim değişikliği ile savaşımın bugün yapılabilecek yatırımlar ile acilen başlatılmasının maliyetinin eşik değer aşıldıktan sonra yaranın sarılabilmesi için uygulanabilecek olan önlemlerden daha düşük bir maliyet ile sonuçlanabileceği. Bu yaklaşım sadece çevreci bir duyarlılık açısından değil, ekonomik ve ticari anlamda oluşacak risklerin azaltılması konusunda öne çıkabilecek bir çözüm olarak da karşımıza çıkıyor. McKinsey&Company analizinde ayrıca sera gazı salımlarmda en fazla düşüş ile sonuçlanabilecek önlemler arasında araçlarda, elektrikli eşyalarda ve binalarda enerji verimliliği gibi çevre dostu ve düşük karbon yaklaşımlarını çözüm olarak ortaya koyuyor. Bunun yanında bu önlemler hem kayıpların önlenmesi için yapılabileceklerin başını çekiyor, hem de düşük karbonlu bir ekonominin de temel taşlarını oluşturuyor. Önemli bir diğer nokta da yenilenebilir enerji, toplu taşımacılık, temiz üretim, sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir kentleşme ve sürdürülebilir arazi yönetimi önlemlerinin de maliyet etkin fırsatlar olarak değerlendirilmesinin gerekliliği. Yukarıda belirtilen önlemler ise düşük karbon ekonomisinin temel taşlarını oluşturuyor.
Düşük Karbon Ekonomisi Kapıda
İlk defa 2003 yılında İngiltere’de enerji sektörüne yönelik olarak yayınlanan Beyaz Belge’de tanımı geçen düşük karbon ekonomisi kavramı enerjinin geleceği olarak belirtilmiş. Bu paradigma değişikliği sonucunda düşük karbon ekonomisinin 2008 yılı içerisindeki küresel pazar büyüklüğü ise Türkiye’nin aynı yıl içerisinde yaptığı ihracatın 36 katından büyük bir ekonomik alan yaratarak 3650 milyar Avro düzeyine ulaştığı bilgisi de İngiliz Hükümetine bağlı olarak çalışmalar yürüten Business, Enterprise Regulatory ve Reform bölümü (BERR) tarafından yayınlanmıştır. Bunun yanında, 2008 yılından itibaren Güney Kore, Meksika, İspanya, Kanada, Japonya gibi ülkelerin ekonomik kriz ile mücadele için geliştirdiği paketlerde ise yukarıda belirtilen önlemler üst sıralarda yer alıyor.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) tarafından yapılan analizler sonucunda, iklim değişikliğinin çözümü için yapılacak yatırımların yaklaşık yüzde 75’nin özel sektör tarafından yapılması gerektiği öngörülüyor. Bu noktada düşük karbon ekonomisinin giderek büyüyen hacmi ve bu yeni yaklaşımın temel taşlarını oluşturan seçenekler de özel sektör için sürdürülebilir yeni yatırım ve iş sahası anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) işbirliğinde ve birçok uluslararası kuruluşun katılımıyla 2008 yılında yayınlanan Çevre Dostu İşler başlıklı raporda yeşil iş sahaları olarak gelecekte katlanarak büyüyecek olan iş sahaları sıralanıyor. 2030 yılı için rüzgâr enerjisinde 2,1 milyon, güneş PV sektöründe 6,3 milyon, biyoyakıtlar ile ilgili tarım ve endüstriler ile ilişkin 12 milyonluk bir işgücü öngörülüyor. Raporda benzer öngörüler 2020 yılı itibariyle yüzde 29’luk bir azaltıma olanak sağlayabilecek binalar sektörü, yüzde 23’lük bir oranla sera gaz salımlarmdan sorumlu olan ulaştırma sektörü, enerji ve kullanılan hammaddenin geri dönüşümün sağlanması sonucunda enerji yoğun sektörler olarak adlandırılan çelik, alüminyum, çimento, kâğıt endüstrilerinin de yeşil iş sahalarına olanak sağlayabileceği belirtiliyor. Türkiye’nin düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinin hızlandırılmasında cesaret verici en önemli kaynak ise zengin yenilenebilir enerji kaynaklarının varlığı ve bugüne kadar değerlendirilmemiş enerji verimliliği potansiyeli olarak sıralanabilir. Güncel veriler ışığında bir değerlendirme yapılırsa, güneş sıcak su ısıtıcıları açısından Türkiye 2007 yılında 0,7 gigawatt ısıl güç kullanım kapasitesi ekleyerek 7,1 gigawatt’lık toplam güçle Çin’in ardından dünya ikinciliğini sürdürmesi ve Türkiye’nin özellikle etanol üretiminde dünyada 2007 yılında 11. sırada olması gibi sıralanabilecek olan başarı örnekleri Türkiye’nin bazı konularda iyi bir role sahip olmaktan da öte, özellikle negatif maliyetli iklim dostu teknolojiler konusunda bir altyapısmm az ya da çok var olduğu, yenilikçi ve çevre dostu iş olanaklarmm da gelişerek artış gösterebileceğini gösteriyor.
Düşük Karbon Ekonomisine Geçişin Finansmanı
Türkiye’nin ve Türk özel sektörünün düşük karbon ekonomisinin en önde gelenleri arasında yer alması konusunda destek hizmetlerinin sağlanması amacıyla REC Türkiye ve Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yeni bir çalışmaya imza attı. Karbon merkezli yeni bir ekonomi modelinin şekillendiği günümüzde Türkiye’de farklı sektörleri temsil eden şirketlerin beklenen değişime hızlı, verimli ve maliyetetkin bir çerçevede uyum sağlaması için İklim Platformu kuruldu. 2008 yılında Poznan’da gerçekleştirilen 14. Taraflar Konferansı sonrasında çalışmalarına hızla başlayan İklim Platformu, özel sektör için iklim değişikliği alanında güncel bilgi vermeyi ve teknik destek sağlamayı hedefliyor. İklim Platformu kapsamında düşük karbon ekonomisine geçişin finansmanı, bu geçişin hızlandırılması amacıyla gerekli teknolojilerinin tanıtılması, tedarik zincirinde karbon yönetimi ve yeşil bilgi teknolojileri alanlarında şirketlerde iklim kurumsal yapının güçlendirilmesi ve risk yönetimi için araçların geliştirilmesi, bilgi desteğinin sağlanması ve ulusal iklim değişikliği politikalarının geliştirilmesinin desteklenmesi gibi hizmetlerin geliştirilmesi asıl hedef olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda da geliştirilen küresel ortaklıklar ile belirtilen alanlara yönelik somut programların geliştirilmesi konusunda da girişimler sürdürülmektedir. İklim Platformunun bir diğer çalışma alanı da uluslararası müzakere süreçlerine iş dünyasının etkin katılımının gerçekleştirilmesi olarak belirtilebilir. Bu kapsamda küresel iklim değişikliği rejiminin şekillendiği 2008 yılında Poznan’da gerçekleştirilen 14. Taraflar Konferansına ve 2009 yılında Kopenhag’da gerçekleştirilen 15. Taraflar Konferansına aktif katılım sağladı. İklim Platformu, Kopenhag’da gerçekleştirilen müzakerelerde hem resmi müzakere süreçlerini hem de yan etkinlikleri takip etti. Bunun yanında, özel sektörün müzakerelerdeki güncel gelişmelerinin paylaşıldığı ve her sabah kapalı olarak gerçekleştirilen özel sektör günlük bilgilendirme toplantılarma katılım sağlandı ve güncel süreçler özel sektör bakış açısından takip edilerek, gelişmeler günlük bültenlerle paydaşlara iletildi.
Kopenhag, İklim Platformu için bir ilke de sahne oldu. İklim Platformu, The Prince of Wales’s Corporate Leaders’ Group on Climate Change (Galler Prensi’nin İklim Değişikliği Özel Sektör Liderler Grubu) ile küresel bir ortaklık gerçekleştirdi. Bu işbirliği kapsamında uluslararası iklim politikalanna yönelik olarak bir özel sektör politikası ve görüşü belirleyen uluslararası küresel bir girişim içerisinde de yer almaktadır.
İşletmeler Sera Gazı Hesaplamasını Nasıl Yapacak?
İklim politikalarma ek olarak Amerika’da faaliyetlerini yürüten GHG Management İnstitute kuruluşu ile geliştirilen işbirliği kapsamında da işletmelerde karbon yönetimin ilk adımı olarak da belirtilebilecek olan işletmelerde sera gazı salımlarmm hesaplanmasına yönelik olarak Türkçe web tabanlı online bir eğitim programı geliştirilerek İklim Platformu üyelerine ve şirketlere destek hizmeti sağlanıyor. İşletmelerde Sera Gazı Hesaplama Türkçe online ders programının yanında projelere ait sera gazı hesaplamalannın yapılması ve işletmelerde sera gazı bilgi sistemlerinin oluşturulmasına yönelik Türkçe online kurslann da geliştirilmesi ile şirketlere verilen destek hizmetlerinin devam edilmesi hedefleniyor.
İklim Platformu kapsamında gerçekleştirilen CEO ve genel müdür düzeyinde özel sektörü temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen konferans ve çalışma gruplan, interaktif tartışma toplantılan, panel ve yuvarlak masa toplantılan ile güncel verilerin paylaşılması ve ayrıca özel sektörün belirtilen çalışma alanlan kapsamında pozisyonunun belirlenmesine yönelik etkinlikler de düzenleniyor. Geçtiğimiz Aralık ayında Kopenhag’da gerçekleştirilen İklim Zirvesi öncesinde İklim Platformu tarafından 23 Kasım 2009 tarihinde gerçekleştirilen “Türkiye’de Düşük Karbon Ekonomisine Geçişte Arayışlar” konferansı ve aynı etkinlik kapsamında iş dünyasının üst düzey yöneticilerinin katılım sağladığı çalışma gruplannın sonuçlan, “Çok Geç Olmadan… İklim Değişikliği İçin Harekete Geçme Zamanı” başlıklı bir bildiri ile finansman, teknoloji transferi ve tedarik zincirinde karbon yönetimi başlıklannda ortaya koyulan görüşler kamuoyu ile paylaşıldı. Konferans kapsamında, “Teknoloji Transferi ve Teknolojinin Yaygmlaştınlması,” “Düşük Karbon Ekonomisinin Finansmanı” ve “Tedarik Zincirinde Karbon Yönetimi” çalışma gruplan, GE Türkiye CEO’su Kürşat Özkan, WWF Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Akın Öngör ve Procter&Gamble CEO’su Saffet Karpat tarafından kolaylaştıncılığı üstlenildi.
Eylül ayında gerçekleştirilen bir yuvarlak masa toplantısı ile İngiltere’nin Enerji ve İklim Değişikliğinden Sorumlu Devlet Bakanı Lord Hunt’ı ağırlayan, bilim, iş, siyaset ve medya temsilcilerini bir araya getirerek farklı paydaşlan bir araya getiren ve hazırladığı yayınlar, raporlar, röportajlar, webcast ve podcastler gibi geniş bir hizmet yelpazesi ile özel sektöre destek sağlayan İklim Platformu, özel sektörün değişime seyirci kalmaması ve bu süreçte lider rol üstlenmesine olanak sağlayacak şekilde hizmetlerine devam edecek.