Herkesin bir takıntısı olabilir. Bazılarınınki de “ekolojik” oluyor. Beykent ve Marmara Üniversitesi MYO Kuyumculuk ve Takı Tasarımı Programlarında Takı Tasarımı dersleri veren Serpil Altun Özer, keçe ve kâğıt gibi geridönüştürülmüş malzemelerden, kendi deyimiyle “çer-çöp”ten ürettiği ve serpilintakintilari.blogspot.com’da sergilediği takılar için, “Kullandığım kâğıtların bir kısmını takıya dönüştürerek doğadan özür diliyorum” diyor.
Röportaj: Barış DOĞRU
Fotoğraf: Özgür GÜVENÇ
Oldukça ilginç malzemelerle takı tasarımı yapıyorsunuz…
Üniversitedeki eğitimimiz sırasında daha çok gümüş gibi değerli metallerden takı üretim tekniklerini uygulamıştık. Gümüşle çalışmak da hoşuma gidiyor ama değerli metal ve taşları kullanarak takı üretmekten ziyade, değersiz malzemeleri birer sanat objesine dönüştürüp “değerli” kılmak bana daha fazla keyif veriyor. Çocukluktan kalma bir alışkanlıkla “Bir gün işe yarar” deyip atmadığım eskimiş dosyalar, plastik ambalajlar, kırpık kâğıt, kumaş ve deri parçaları ve aklınıza gelebilecek pek çok “çer-çöp” benim için mükemmel birer takı malzemesi olabiliyor. Özellikle de atık kâğıt ve kartonlar… Kullandığım kâğıtların bir kısmını yeniden hamur haline getirerek, bir kısmını kesip şekillendirerek, bazen de bu kâğıtları dokuyarak takıya dönüştürüyorum. Aslında seçtiğim malzemeler bir tasarımcı için oldukça riskli, çünkü malzemelerin maddi değeri düşük olsa da ortaya çıkan ürünün tasarım gücüyle, yaratıcılığıyla, yoğun el emeğiyle yüksek bir değere sahip olması gerekiyor.
Peki, neden bu malzemeleri kullanıyorsunuz? Geri dönüşümlü materyal kullanmanızın özel bir anlamı var mı?
Bence tasarımcının belli bir hayat felsefesi ve duruşu olmalı ve bu felsefe bir şekilde tasarımlarına da yansımalı. Kendimi “çevreci” olarak tanımlayabiliyorsam, tasarımlarım da aynı ruhu taşımalı… Geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik çok önemli, ama ne yazık ki biz bunu çok geç kavradık. Duyarlı tasarımcılar doğal ya da dönüştürülmüş malzemeleri ön plana çıkarıyor; bilinçli tüketiciler de artık bu tip ürünlere yöneliyor. Takılarımda kâğıt kullanma fikri de buradan çıktı. Sürekli çizim yaptığım için bolca kâğıt kullanmak zorundayım. Kullandığım kâğıtların bir kısmını takıya dönüştürerek sanırım kendimce doğadan özür diliyorum. Diğer atık malzemeleri ise katma değeri yüksek ürünlere dönüştürmüş oluyorum.
Takının maddi değerinin sanatsal değerinden önde geldiği bir ülkede biraz riskli bir yaklaşım değil mi bu?
Ne yazık ki evet! Bizde takı genellikle bir yatırım aracı olarak görülüyor, ya da maddi değeriyle bir statü göstergesi… Ama bu yaklaşım sanat ve estetik anlayışı gelişmiş toplumlarda çoktan terk edildi. Artık sanatsal değeri maddi değerinden çok daha önemli… Kişiye özel takı tasarımı giderek popüler hale geliyor. Çünkü tıpkı giysileriniz, saç şekliniz ya da kullandığınız diğer aksesuarlar gibi takı da sizi anlatan bir gösterge, kimliğinizin bir parçası… Takı tasarımındaki bu değişim aslında Batılı ülkelerde 1960’lı yıllarda başladı. Takı tasarımı eğitiminin sanat okullarında müfredata girmesi; takının “Vücut Heykeli” olarak tanımlanması; ilk kez sanat galerilerinde sergilenmeye başlaması, ilk takı müzesinin kuruluşu vs. bu yıllara denk geliyor. Bizde ise bu yaklaşım yeni yeni oluşuyor…
1960’lardan bahsetmişken, yüksek lisans teziniz de oldukça ilginç. Biraz da ondan bahsedebilir misiniz? Gerçekten 68 hareketi bugünkü moda akımlarının üzerinde bu kadar büyük bir etki bıraktı mı?
Yüksek lisans tezim 1960’lı yılların moda devrimi ve bu devrimin günümüz moda ve tasarım anlayışı üzerindeki etkileri üzerine bir araştırmaydı. Sadece 68 hareketi değil, bu on yıllık sürecin tamamına baktığımızda, kültürel, siyasal, ekonomik ve teknolojik alanda pek çok ilkin yaşandığını; özellikle Batılı toplumlarda sosyal hayatı derinden etkileyen büyük bir değişimin söz konusu olduğunu görüyoruz. Tüm dünyayı saran bu değişimin başkahramanları da toplum içinde giderek daha fazla söz sahibi olan gençlik grupları… Bu itici güç, kullandıkları giysi ve aksesuarlarla yaşam felsefelerini ve hangi gruba ait olduklarını ifade ederken modanın gidişatını da değiştiriyor. İlk kez “sokak modası” kavramı bu yıllarda doğuyor, dönemin ünlü modacıları tasarım yaparken artık gençleri takip etmeye başlıyor ve moda her zamankinden daha güçlü bir iletişim aracına dönüşüyor… Elbette 60’lar denince akla ilk gelen gençlik grubu Çiçek Çocuklar… Onların doğaya, insana, özgürlüğe ve barışa duyduğu saygı, savaş karşıtı hareketin güç kazanmasında da büyük bir paya sahip. Bu moda karşıtı gençlik grubunun ironik biçimde yeni bir moda akımı başlattığını, hatta moda anlayışını derinden etkilediğini görüyoruz. Doğal ve ucuz malzemelerden el yapımı takıların, etnik giysi ve aksesuarların popülerlik kazanması, bazı tekstil teknikleri başta olmak üzere geleneksel el sanatlarının yeniden gündeme gelmesi gibi… Bu arada hemen belirtmeliyim ki, kâğıttan takılar da ilk kez bu yıllarda gündeme geliyor…
O halde sizin tasarımlarınızda “Çiçek Çocukları”ndan da izler var?
Kesinlikle! Zaten kullandığım formlardan malzeme ve tekniklere kadar, bu ruhu yansıtmaya çalıştığım koleksiyonlarımdan birinin adı da “Flower Power- Çiçek Gücü”… Doğadan giderek koptuğumuz, çılgınca bir tüketimle dünyayı da tükettiğimiz şu günlerde, onların yaşam felsefesini, doğaya ve doğal olana duydukları sevgiyi hatırlatmak, belki benim gibi başkaları için de ilham kaynağı olabilir…
Takılarınızda geleneksel tekstil tekniklerini de kullanıyorsunuz. “Geleneksel Keçe Sanatının Çağdaş Takı Tasarımına Yansımaları ve Takıda Malzeme Olarak Keçe Kullanımı” konulu bir de bildiriniz var. Anadolu’da yaygın bir malzeme mi keçe?
Keçe benim en sevdiğim malzemelerden bir diğeri. En önemlisi de hayvan yünü ve kılından yapıldığı için tamamen doğal bir malzeme. Orta Asya’da binlerce yıllık bir geçmişe sahip, neredeyse hayatın her alanında kullanılmış ve oradan da Anadolu’ya taşınmış. Ama ne yazık ki Anadolu’da geleneksel keçe sanatımız bugün yok olma tehlikesi yaşıyor. Bunun en önemli nedeni de çağa ayak uyduramaması, sınırlı kullanım alanıyla kırsala özgü bir alt kültür unsuru olarak yanlış algılanması. Keçe denince insanların aklına nedense hep yaygı, kepenek, heybe vb. geliyor sadece… Oysa özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde keçeden yapılmış moda aksesuarları oldukça ilgi görüyor. Üstelik epeyce de yüksek fiyatlara alıcı buluyorlar. Bizdeyse yalnızca birkaç istisna usta bu eski el sanatını yeni tasarım anlayışlarıyla harmanlayıp günümüze adapte ediyor. Benim keçe yapımına merakım öğrencilik yıllarımda başlamıştı. Tireli keçe ustaları Arif ve Mehmet Cön kardeşler fakülteye gelip bizlerle birlikte bir workshop gerçekleştirmişler; geleneksel yöntemlerle desenli tepme keçe yapımını öğretmişlerdi. Daha sonra Erasmus bursuyla gittiğim Litvanya’daki Vilnius Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanatçı Egle Bogdaniene’den üçboyutlu keçe yapımı üzerine dersler aldım ve bu malzemeye adeta âşık oldum. Keçe kullanarak, takı başta olmak üzere farklı aksesuarlar ve dekoratif objeler yapıyorum. Okuldaki öğrencilerimle de keçeden takı yapımıyla ilgili atölye çalışmaları yürüterek elimden geldiğince bu el sanatını gençlere tanıtmaya, sevdirmeye çalışıyorum.
Keçe ve kâğıttan yaptığınız takılar kolayca bozulmuyor mu? Dayanıklılık konusunda bir sıkıntı yaşanmıyor mu? Mesela su veya ter bozmuyor mu? Bir de üzerinde çalışmak için zor malzemeler mi keçe ve kâğıt, diğer konvansiyonel takı materyallerine göre?
Keçe ve kâğıt bazı yapısal özellikleri bakımından benzerlik gösteriyorlar. Her ikisi de sıkıştırma tekniğiyle üretiliyor; yani özetle basınç uygulanarak liflerin birbirine kaynaşması sağlanıyor. Bu nedenle de sanıldığının aksine dayanıklı malzemeler. Üstelik Orta Asya Türkleri keçeden kaplarda süt taşır, yalıtım özelliği nedeniyle keçeden çadırlarda barınırlarmış. Anadolu’da çobanlar soğuktan ve yağmurdan korunmak için keçeden yapılmış kepenekler giyerler. Endüstriyel keçeler ise binalarda yalıtım amaçlı kullanılmakta… Takıda kullanımına gelince, evet oldukça sabır gerektiren, zahmetli, ama bir o kadar da keyifli bir malzeme. Yünü keçeleştirebilmek için güç uygulamalı, bu işlemi kolaylaştırıp hızlandırmak için de sürekli sıcak su ve sabun kullanmalısınız. Oldukça uzun süren, sabır gerektiren bir işlem bu. Üçboyutlu çalışmalarımda keçeyi henüz ıslakken şekillendiriyorum. Kuruduktan sonra şeklini muhafaza ediyor. Biraz önce de söylediğim gibi suya dayanıklı bir malzeme olduğu için yaptığım keçe takılar yağmur ya da terden bozulmuyorlar; ama duşa da girmemek lazım elbette! Kâğıttan yaptığım takılara gelince, bunlar sadece şov amaçlı değil gündelik kullanıma da uygunlar. Özellikle atık kâğıtları yeniden hamur haline getirerek yaptığım takılar birçok malzemeye oranla çok daha dayanıklı. Üstelik kâğıdın hafif bir malzeme olması da pek çok avantaj sağlıyor. Böylece oldukça iri, iddialı, ama hafif olduğu için de taşıması kolay takılar tasarlayabiliyorum. Tasarımlarımda öne çıkan bir başka özellik de renklerin kullanımı. Her iki malzeme de renk kullanımı konusunda beni özgür kılıyor, bu da diğer takı malzemelerine göre büyük avantaj sağlıyor.