Her alanda olduğu gibi sanatta da rüzgâr sürdürülebilirlik tarafına esiyor ve esip geçtiği yerlere yeni bir kavram bırakıyor: “Sürdürülebilir Sanat”. Üstelik bu kavram çevresel meselelerin yanı sıra sosyal adalet, doğrudan demokrasi ve şiddet karşıtlığı gibi bazı olguları da sahipleniyor. Kavramın tarihini, bugününü ve geleceğini çağdaş sanat tarihçisi ve küratör Maja-Reuben Fowkes çiftiyle konuştuk.
EKOIQ
(For the English version of the interview you can click here )
Sizi, sürdürülebilir sanat yaklaşımının öncüleri olarak tanımlayabiliriz. Bu yaklaşımın tarihsel kaynakları neler sizce?
Çağdaş sanatta sürdürülebilirliğin geniş kitlelere yayılmasının köklerini düşündüğümüzde -burada sadece çevresel değil aynı zamanda sosyal boyuttan ve teorisyen Felix Guattari’nin Üç Ekoloji (The Three Ecologies) kitabında belirttiği gibi ruhsal boyuttan da bahsediyoruz- 1960’ları ve 70’lerin başındaki sanatsal deneyimlere bakmak gerektiğini düşünüyoruz.Sürdürülebilirlik ve çağdaş sanat bileşimine öncülük eden hareketin asıl kökeninin, sanıldığının aksine, sanatı galerilerden çıkarıp doğal bir kurguya oturtmasına rağmen, dünyayı ve tabiatı, bireysel ve sanatsal ifade için dev bir tual olarak gören ve çevresel meselelere hemen hemen hiç temas etmeyen Arazi Sanatı’ndan (Land Art) ziyade, kavramsal ve neo-avangardın demateryalize pratikleri olduğunu ileri sürüyoruz.
Bunun dışında, bazı sanatçılar çevre meseleleriyle ilgili doğrudan mesaj vermeyi tercih ederken, bazılarının çalışmalarındaki mesaj daha dolaylı olmasına rağmen, insanlığı sürdürülebilirlik üzerine düşünmeye daha fazla yönlendirebiliyor. Örneğin bazı sanatçıların, sanatsal objelerin üretimi ve depolanmasını reddetmesi, kav ramsal sanatın önceliklerinde değişikliğe neden oldu… Bu yaklaşımın en iyi örnekleri arasında, Batı Avrupa neo-avangartları, Zagrep kökenli grup TOK ya da Sloven OHO gibi piyasadan bağımsız çalışan sanatçılar bulunuyor.
Büyük harflerle yazılan “Sürdürülebilir Sanat” yerine “sanatın sürdürülebilirliği”nden bahsetmeyi tercih ediyorsunuz. Neden?
Büyük harflerle Sürdürülebilir Sanat dediğimizde, çalışmalarında sürdürülebilirlik temasını kullanan sanatçıları kapsayan, spesifik bir sanat hareketine işaret ediyoruz. İlgilendiğimiz nokta daha çok, sürdürülebilirliğin çağdaş sanat üzerinde nasıl bir etkisi olduğu ve bir bütün olarak çağdaş sanatla ne kadar ilişkili olduğu; sürdürülebilirlik meselesinde yeni bir duyarlılığın, çağdaş sanatın niş ekolojik sanattan uluslararası sanat dünyasına kadar tüm sahalarını nasıl teşvik ettiği… Bu durum, kullanılan materyallerden sanat eserinde benimsenen etik değerlere kadar her şeyi kapsıyor.
Sürdürülebilirliğin, insan hayatındaki tüm alanlarda belirli bir etkisi var. O nedenle müzelerdeki enerji tasarrufundan sürdürülemeyen sosyal ve ekonomik modellerin eleştirilmesine kadar pek çok bakımdan sanat kurumlarıyla da doğrudan bağlantılı.
Çağdaş sanatta sürdürülebilirlik ve çevre temalarına değinen en önemli ve etkili sanatçılar kimler?
Bugün sürdürülebilirlik ve diğer sosyal meselelerle ilgilenen pek çok sanatçı var. İsviçreli sanatçı Ursula Biemann’ın 10 parçadan oluşan video çalışması Karadeniz Dosyaları (Blacksea Files) gibi mesela… Eserde, Azerbaycan’ın petrol sahasını küresel petrol pazarına bağlayan büyük boru hattının, Kafkas Dağları’nı geçerek Türkiye limanlarında son bulan hikayesi anlatılıyor.
Polonyalı sanatçı Janek Simon’un çevremizi saran teknolojik hayatı iyi anlamak ve bununla ilgili sorumluluk almakla ilgili Make Your Own Digital Watch (Kendi Dijital Saatini Yap) isimli çalışması da çağdaş sanatta sürdürülebilirliğe iyi bir örnek.
Bizim son seminerimiz Sürdürülebilirlik ve Çağdaş Sanat: Protesto Atmosferi de Macaristan’dan Gabriella Csoszó ve Slovak Tomas Rafa gibi yeni protest hareketleri benimseyen sanatçıları ön plana çıkardı. Aynı şekilde, New York sanat dünyasındaki sosyal ve ekonomik hiyerarşiye karşı koyan kolektif Ocuppy Museums’un (“Müzeleri İşgal Et” hareketi) temsilcilerini de öyle…
Sürdürülebilir sanatın geleceğiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kamunun ve kurumların sanat meselelerine ve ekolojiye olan ilgisi seneler boyunca inişli çıkışlı bir seyir izlemesine rağmen, özellikle Kopenhag İklim Zirvesi sonrasında yaşanan kültürel ve politik hareketlenmelerin etkisiyle, 2009 senesinde zirve yaptı. Bu arada yaşanan ekonomik krizlere ve yeni bir ekonomik büyümeye duyulan ihtiyaca rağmen, sanatçıların ve seyircinin sürdürülebilir sanata olan ilgisi de büyüyor. Bizce sürdürülebilirlik meselelerine olan sanatsal ilgi sadece bir çeşit çevresel sanatla sınırlı kalmamalı. Yeni biçimler ve yenilikçi yöntemlerle ifade edilebileceğini düşünüyoruz.
Bir röportajınızda Çağdaş Sanatın Ekolojik Ayakizi projenizden bahsetmiştiniz. Bu projeyi anlatabilir misiniz?
Projeye 2009’da başladık. Bir sene kadar sürdü ve bu kapsamda bazı atölye çalışmaları, dersler ve etkinlikler düzenlendi. Etkinlikte, belirlenmiş bir sanatsal çalışmanın, Olafur Eliasson’un Hava Durumu Projesi’nin, en geniş anlamıyla ekolojik etkileri değerlendirildi. Bu değerlendirme sonucunda çok ilginç bir veriye ulaştık. Projeyi “sürdürülemez” kılan, yapım aşamasında kullanılan materyaller değil, bittikten sonra sanatçıyı daha şaşaalı projeler yapmaya itmesiydi.
Ayrıca bienal kültürüne daha geniş bir kapsamda, çağdaş sanatın 1990 ve 2000’lerdeki küreselleşmenin yol açtığı “balon ekonomisi” içindeki yeri dahilinde baktık ve kışkırtıcı bir şekilde sorduk: Bienal hakettiği sıçramayı yapabildi mi?
Türkiye’de çağdaş sanata dair neler biliyorsunuz?
Türk çağdaş sanatının ne kadar önemli olduğunun farkındayız. Son derece verimli bir etkinlik olan İstanbul Bienali ve sergilerde tanıştığımız Türkiyeli sanatçılar vesilesiyle konuya aşinayız. Ahmet Öğüt ve Ferhat Özgür de bu isimlerden.
Not “Sustainable Art”, Sustainability of Art
As in all areas, wind blows towards sustainability in art also. Thus a new concept was born: Sustainable Art. This concept consists of social justice, direct democracy and antiviolence in addition to environmental issues. We discussed the history, present and tomorrow of Sustainable Art with contemporary art historian and curator couple: Maja-Reuben Fowkes.
You can be defined as the pioneers of sustainable art debates and approach. According to your opinion, what are the historical sources of this approach?
When we think about the historical roots of a broad understanding of sustainability in contemporary art – one that is not limited to strictly environmental issues but also considers the wider social and, as theorist Felix Guattari put it in The Three Ecologies, mental dimensions of ecology – then we look to the period of artistic experimentation of the late 1960s and early 70s. We argue that the precursors of a contemporary engagement with sustainability are to be found primarily in the dematerialised practices of conceptual and neo-avant-garde art rather than in the Land Art movement, which although instrumental in bringing art out of the gallery and placing it in a natural setting tended to see the natural world as a giant canvas for individual artistic expression and rarely showed any concern for the environmental impact of grand gestures in the desert. Also, while some artists combined conceptual practice with a direct interest in environmental issues, the work of others had a more indirect but equally important impact on thinking about sustainability and art through, for example, a disavowal of the production and stockpiling of art objects, a shift in priorities that is associated with conceptual art. This is perhaps especially the case if we consider artists working in non-market conditions, such as the East European neo-avant-garde, artists such as the Zagreb-based group TOK or the Slovenian group OHO.
We know that you prefer to say sustainability of art rather than Sustainable Art. Why?
Sustainable Art with capital letters implies the existence of a specific art movement, restricting the relevance of the term to artists that deal with a programme of sustainability in their work. What we are more interested in is looking at how sustainability impacts on and is relevant to contemporary art practice as a whole, such as how a new sensitivity to issues of sustainability can be felt and perhaps encouraged in all spheres of contemporary art, from the niche of self-declared ecological art to the circuits of the mainstream international art world, including questions raised by the responsible use of materials or the ethics of including people and animals in art projects. Sustainability has implications for practically all spheres of human activity, and therefore is also relevant for the working of art institutions, from issues of energy conservation in museums to considering the role of art in either maintaining or criticising unsustainable social and economic models.
Could you say us a few forceful name and works, addressing sustainability and environmental concerns in contemporary art world recently?
There are many artists who deal today with sustainability, some stressing more the environmental aspect, others the social. Swiss artist Ursula Biemann has a ten-part video work called the Black Sea Files that tells the story of the giant pipeline that connects the oilfields of Azerbaijan to the global oil market, passing through the mountainous Caucuses before ending up at a Turkish seaport. The work of Polish artist Janek Simon is another interesting example of sustainability in contemporary art, in works such as Make Your Own Digital Watch that is about understanding and taking responsibility for the technological world that surrounds our everyday lives. Our last symposium on Sustainability and Contemporary Art: Atmospheres of Protest at Central European University Budapest in May 2012 also featured the work of artists that deal with the phenomenon of new protest movements, such as Gabriella Csoszó from Hungary and Tomas Rafa from Slovakia, as well as representatives of the collective Occupy Museums, that is directly contesting the domination of social and economic hierarchies in the New York art world.
What do you think about the future of environmental and sustainable art?
Although the level of public and institutional interest in issues of art and ecology has fluctuated over the years, peaking recently in 2009 with the large scale cultural and political mobilisations around the Copenhagen Climate Summit and to some extent declining since then, the underlying interest amongst artists and audiences may in fact be constant or growing, since the issues at the heart of sustainability – despite the crisis over austerity and the demand for renewed economic growth – have not gone away. We would expect artistic interest in issues of sustainability to take new forms and be expressed in innovative ways, rather than solidifying into specific practices and contents associated with a particular brand of environmental art.
In an interview, you told a project about Ecological Footprint of Contemporary Art. Could you give us some information about this subject?
This was a year-long research project we undertook in 2009 into the ecological footprint of contemporary art that resulted in a number of workshops, lectures and events. One aspect of the project was to look at the ecological impact in its widest sense of a particular artwork, Olafur Eliasson’s The Weather Project at Tate Modern, and we came to quite surprising conclusions about what exactly made the project unsustainable – it turned out the greatest environmental impact was not from the use of materials in creating the work, but in the ‘afterlife’ of the work in pushing the artist towards ever bigger and more extravagant projects. We also looked at biennial culture within the wider context of contemporary art’s place in a bubble economy of economic globalisation in the 1990s and 2000s, and asked – at the time quite provocatively – whether biennial hopping has had its day.
Do you have any information about the contemporary art in Turkey?
We are of course aware of the importance of Turkish contemporary art, both through the influential (and usually cutting-edge) Istanbul Biennial, and through the work of Turkish artists that we encounter in international exhibitions, such as the work of Ahmet Ögüt and the videos of Ferhat Özgür.