İngiltere’nin saygın çevre gazetecilerinden George Monbiot’nun The Guardian gazetesinde 6 Ağustos’ta yayınlanan yazısı önemli bir tartışmanın fitilini ateşledi: “Doğaya Fiyat Biçilebilir mi?”
Yanıt gelmekte gecikmedi; hem de gedikli bir çevre eylemcisi, yazar ve sürdürülebilirlik uzmanı Tony Juniper’dan. Yine The Guardian’da yayınlanan makalenin başlığı “Doğaya Fiyat Biçilmeli!” idi. Juniper, Monbiot ve benzer yaklaşımlara sahip olanların argümanlarının, doğayı sonuna kadar sömürmeye niyetli çevrelerin ve iklim inkarcılarının ekmeğine yağ sürdüğünü iddia ediyordu.
Bu iki önemli makale, internetten yayın yapan Yeşil Gazete’te birer gün arayla, Buket Ulukut’un çevirisiyle yayınlandı. Tartışma öyle kolay kapanacak gibi durmuyor; önümüzdeki dönemde de sık sık bu konu gündeme gelecek gibi…
EKOIQ olarak şimdilik bu konudaki iki temel metni (Yeşil Gazete’nin izniyle) ve aldığımız farklı görüşleri sunuyoruz ama bu tartışmayı devam ettirmenin anlamlı olacağını düşünüyor; bu konudaki görüşlerinizi ulaştırmanızı bekliyoruz…
Ölü Bir Gezegende Ekonomi Yoktur!
Açık Radyo’nun kurucusu ve 15 yıldır yaptığı yayınlar ve görüşleriyle, İklim Değişikliği konusunda Türkiye kamuoyunun farkındalığının artmasında başrollerden birini oynayan gazeteci, yazar, araştırmacı Ömer Madra, aslında “ortada bir tartışma olmadığını” düşünüyor. George Monbiot’nun yazısına getirilen eleştirilerinse, “şirketlerin kârlarını savunmak üzere kaleme alınmış, hiçbir şey söylemeyen, gizli/açık saldıran yazılar olduğunu” söylüyor.
Öncelikle, dosya konusundaki bazı kavramlar konusunda tereddütlerim var; bunları sizinle paylaşmak istedim. Birincisi, doğaya fiyat biçme konusunda bir “tartışma” yürütülmekte olduğunu sanmıyorum. Gazeteci, yazar ve aktivist George Monbiot’nun yeryüzündeki en temel değerlerin doğa ile birlikte çokuluslu şirketlerin olağanüstü kâr hırsına kurban edilmesi operasyonunu eleştiren yazılarından sonuncusuna karşı, tamamen bu şirketlerin kârlarını savunmak üzere kaleme alınmış, hiçbir şey söylemeyen, gizli/açık saldıran yazılar var elimizde. Buna da tartışma demek haksızlık olur doğrusu. Monbiot’nun uyarılarını değil de asıl kişiliğini hedef alanlardan Tony Juniper’in çevreci STK’cılığının yanında “sürdürülebilirlik uzmanı/danışmanı” olduğu belirtiliyor her yerde.
İkinci tereddüdüm tam da bu kavram üzerinde: Dünyanın bütün ciddi kuruluşları ve bilimcileri istisnasız tüm raporlarında gezegen boyutunda bir alarm ve çöküşü bildirirlerken neyi “sürdürüyoruz” biz acaba? Kim, neyi, nasıl sürdürüyor? Künye okumasını bir atım öteye götürelim: Juniper’in Skanska gibi, dev termik santraller yapan, petrol şirketlerine hizmet veren devasa bir çokuluslu inşaat şirketine “sürdürülebilirlik danışmanlığı” yaptığını görmek hiç güven telkin etmiyor. Dahası, Juniper, Danone gibi dünyanın en büyük şişe suyu devlerinden bir çokuluslu şirketin de “sürdürme” danışmanı.
Monbiot’nun son yazısı yayımlanır yayımlanmaz hemen ona saldıranlardan bir diğeri de Tim Worstall. Telegraph gazetesindeki yazısında doğaya paha biçilmez demekle asıl Monbiot’nun dünyayı yıkıma mahkûm ettiğini söylüyor. Juniper da Monbiot’yu böyle yazarak “çok tehlikeli bir oyun oynamak”la suçluyor ve “pek şaşırdığını” ekliyordu. Bu muhteşem Yenikonuş örneklerini eminim Orwell başını memnun memnun sallayarak onaylardı. Gene künye: Worstall, yazar ve blogcu kimliğinin dışında, ender element skandium madeninin en büyük uzmanlarından diye geçiyor, ne demekse bu. Bir de, yeryüzünde (ordu ve polis hariç) herşeyin özelleştirilmesini, alınıp satılmasını savunan neoliberal Adam Smith Enstitüsü’nün araştırmacılarından biri kendisi. “Kâinatın efendileri” dediği ticaret erbabından bucak bucak kaçılmasını savunan ahlâkçı düşünür Smith de, başını sallar ve onaylardı.
Sonuçta, ortada bir tartışma yok, doğa koruması, sürdürme gibi kavramların zerresi yok bence. Görünen tek şey, Monbiot’nun da büyük bir isabet ve vicdanla yazdığı gibi, “tartışmayı değerler bütününden tek bir değere –aşk ve seviden hırs ve açgözlülüğe indirgemek”ten ibaret. Ekonomik krize, nüfus fazlası, iklim krizi, türlerin tükenişi ve su krizi… Bu sırada çok uluslu dev şirketlerin petrolü, kömürü, zifti, suyu, ender elementleri, kıymetli madenleri ve başka herşeyi sökme, çıkartma ve satıp savma girişimi üzerinde bu ekonomik sürdürülürlük palavralarını yalayıp yutacak halimiz kalmadığı ortada.
Şu sırada ABD’de sıradan vatandaşlarla zift petrolcüleri arasında devam etmekte olan büyük “meydan muharebesi” üzerine yazan Chris Hedges diyor ki: “Bütün bunlar, sistemin nihaî çöküşünden önce şirketlerin, kâr etmek için can havliyle giriştikleri son hamle.”
“Doğa’nın ekonomik değerinin hesaplanması” (Juniper); “doğa’ya ekonomik değer konmasının mantığı”(Worstall). Pöf! İnsanın burnuna ağır kokular geliyor.
Yazar, siyasi yorumcu ve aktivist Paul Street hatırlattı geçenlerde: 2009’da yapılan Kopenhag İklim Zirvesi’nde konferans salonunun önünde sokakta yere oturmuş genç bir kızın elindeki pankartta, el yazısıyla şu yazılıydı:
“ÖLÜ BİR GEZEGENDE EKONOMİ YOKTUR!”
Bu doğruysa, biz neyi tartışıyoruz o zaman?
EKOIQ Dergisi Kasım 2012 Sayı: 23
Doğanın Fiyatlanması Neden Şimdi Tartışılıyor? – Yar. Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı
Amaç Satmak Değil, Korumak – Prof. Dr. Erhun Kula
Sadece Parasal Boyutu Ölçü Almak da Çok Sorunlu – Prof. Dr. Fikret Adaman, Doç. Dr. Begüm Özkaynak
Cevabı Bulacağımız Yer Ekonomi Değil Bence – Jo Confino