#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
ekolojinin sistem dilini ogrenebilir miyiz

Ekolojinin Sistem Dilini Öğrenebilir miyiz?

Ekolojinin Sistem Dili dendiğinde aklınıza hangi sorular gelir?
Nedir sistem? Ekoloji nedir? Sistemin dili mi var? Ekolojinin Sistem Dili ne demek? Kim öğrenir, kim konuşur bu dili? Ne işe yarar? Peki bunun, Aykut Kocaman ve Fenerbahçe’yle ilgisi ne?
Bu soruların yanıtlarını, Ağustos ayında Boğaziçi Üniversitesi’de Ekolojinin Sistem Dili eğitimini düzenleyen Ayşen Eren ve Zerrin Doğança’dan aldık. Ayşen Eren endüstri yüksek mühendisi, çevre aktivisti, eğitimci, Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde doktora öğrencisi. Zerrin Doğança öğretmen, eğitimci, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde araştırma görevlisi ve Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde doktora çalışmalarını yürütüyor. 

Nedir Ekolojinin Sistem Dili?
Ayşen: Lise öğrencilerine dönük hazırladığımız, sistem yaklaşımı ile ekosistemlere ve çevre sorunlarına bütüncül ve sistematik bir şekilde bakmayı öğretmeyi amaçlayan bir haftalık yaz okulunun adı.
Zerrin: Ekosistemler adı üzerinde en temel ve aslında en karmaşık ilişki ağına sahip sistemlerdir. Biz de bu projede, katılımcıların biraz da karmaşık olan bu ilişkiler ağını anlamaları için bir “dil”, bir “yaklaşım” öğretiyoruz.

Sistem dendiğinde ne anlamalıyız? Sistem dili neyi ifade ediyor?
Ayşen: Saat, uçak, internet altyapısı, vücudumuz, akan bir nehir, hepsi birer sistem. Biz zamana bağlı olarak değişen sistemleri, yani dinamik sistemleri ele alıyoruz; örneğin, ekosistemler, Sistemlerin parçaları, parçalar arasında neden-sonuç ilişkisine dayalı bağlantılar, bağlantıların oluşturduğu döngüler, döngülerin parçalar üzerindeki etkilerinin yarattığı davranışlar ve bu yapının zaman içinde değişiminden kaynaklanan dinamik karakter. Biz, sistem dinamikçiler, bu nedenle örneğin nehirdeki balıklar azalıyor dendiğinde, nehir ekosistemini tanımaya çalışır, sistemin parçalarını, döngüleri tanımlar ve sistemin zaman içinde nasıl davranışlar sergileyeceğini anlamaya çalışırız. Sistemin dilini çözmeye çalışırız. Bu bağlamda, sistem yaklaşımı sistemlerin dilini anlamak için bize bir alfabe sunar.

Sistem dinamiği ve çevre sorunları arasında nasıl bir bağlantı var?
Zerrin: İnsanlık, doğal kaynakların tüketilmesi, türlerin yok oluşu, kirlilik, plansız şehirleşme ve küresel ısınma gibi sayısız ve uzun süredir çözülmeden devam eden çevre sorunlarıyla karşı karşıya. Bu sorunlara getirilen kısa vadeli çözümler, çoğu zaman bu sorunların şiddetini artırmaktan öteye gitmiyor. Burada sistem dinamiği devreye giriyor. Sistem dinamiği yaklaşımıyla, bir sistemin tüm parçalarını, bu parçaların birbiriyle olan ilişkilerini ve bunların zaman içerisindeki davranışını inceleyerek, uzun vadede sorunun çözülmesini amaçlayan yöntemler geliştirilebilir.

Bu projeyi yapmak nereden aklınıza geldi?
Ayşen: Doktora programında tanıştığım sistem yaklaşımından çok etkilendim. Dünyada ve ülkemizde çevre sorunları giderek artıyor, çeşitleniyor, yarattıkları olumsuz­luklar büyüyor. Bu sorunları biz, insanoğlu, yarattık. Çözecek olan yine biziz. Sorunları çözebilmek için önce onları anlamalı ve tanım­lamalıyız. Sistem dinamik yaklaşı­mı bunun için çok iyi bir yöntem. Daha geniş kitlelere öğretilmesi gerektiğine inanıyorum. Boğaziçi Üniversitesi’nde bu alanda çalışan çok güçlü bir akademik kadro var. Kişisel olarak alternatif eğitim yön­temleriyle ilgiliyim. Sürdürülebilir Yaşam Oyunları adı altında geliştir­diğim, ilkesi “yaparak, deneyimleye­rek öğren” olan, grup dinamiklerini kullanan, oyun ve egzersizlerden oluşan eğitim programlarını beş yıl­dır uyguluyorum. Ayrıca, iki yıl bo­yunca Küre Dağları Milli Parkı’nda düzenlenen, TÜBİTAK tarafından desteklenen, “Ekoloji Tabanlı Doğa Eğitimi” programının uygulamaları­nı hazırladım ve programın yürütü­cülüğünü yaptım. Bu deneyimlerim, doktora çalışmalarım ve okulun im­kanları birleşince böyle bir eğitimi düzenlemek için kolları sıvadım. En büyük şansım Zerrin Doğan­ça ile tanışmak oldu. Zerrin’in tez konusu ilköğretim öğrencilerine çevresel konular üzerinden sistem yaklaşımını öğretmek. Hayalimi kendisiyle paylaşınca bir anda or­tak hayale dönüştü ve sekiz ay süren hazırlık dönemimiz başladı.
Zerrin: Ayşen’in bu teklifle gelmesi, beni de çok heyecanlandırdı. Ben de bu yaklaşımın daha küçük yaş­larda, çeşitli konularda ve derslerde uygulanması gerektiğine gönülden inanıyorum. Amerika ve birçok Av­rupa ülkesinde bu yaklaşım ilköğre­tim, hatta okulöncesi dönemindeki çocuklara öğretiliyor. Boğaziçi’nde­ki akademik kadro desteği ile Türkiye’de sadece bir doktora tezi ile sistem dinamiği uygulamaları ilköğretim seviyesindeki çocuklara öğretilmiş (Nuhoğlu, 2008). Benim doktora tezim ise, çevre eğitimin­de sistem yaklaşımı kapsamıyla; Türkiye’de bir ilk olma özelliği ta­şıyor. Bu anlamda bu yaklaşımın her başka konudaki, her yaş sevi­yesindeki uygulaması bilimsel açı­dan da bizi heyecanlandırıyor. Lise öğrencilerinin bu projede seçilmesi bu bağlamda da hiç tesadüfi değil. Lise öğrencilerine, bir hafta gibi kısa bir sürede, Türkiye’de bu alan­lardaki en önemli bilim insanlarıyla yoğunlaştırılmış çevre odaklı sistem eğitimi vermek hedefiyle yola çıktık.

Ekolojinin Sistem Dili projesi ile neyi amaçladınız?
Ayşen: Temel amacımız, bilimsel bir yöntemin, beş gün gibi kısa bir sürede teorisini vermek, uygulama­larla bu bilgiyi kullandırarak pekiş­tirmek ve kalıcı kılmaktı. İstedik ki;

  • Gençler çevre problemlerine ba­karken NEDEN, NASIL sorularını sormayı alışkanlık haline getirsin­ler,
  • Gerçek hayatta karşılaştıkları sis­temleri fark etsinler ve modellerini kurmaya çalışsınlar,
  • Araştırma, analiz, sentez ve değerlendirme yapsınlar,
  • Grup olarak öğrenme, iletişim, sunum becerilerini kullansınlar,
  • Ülkemiz için kritik öneme sahip çevre problemleri hakkında bilgi sahibi olsunlar.

Bir diğer amacımız, bilimi eğlenceli, katılımcı biçime sokan, alternatif eğitim yöntemleriyle süreci verimli kılmaktı.

Katılımcılar kimlerdi?
Ayşen: Programı lise öğrencileri için hazırladık. Projeyi ilk defa yaptığımız için kurumsal bir okulla çalışmak istedik. Böylece, gelen öğrencilerin düzeyleri birbirine yakın olacaktı ve okul ile sürekli ilişki kurabilecektik. Darüşşafaka Lisesi ile çalıştık. Okulun Projeler Koordinatörü Meltem Alibeyoğlu’nun Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde doktora yapıyor olması büyük şans oldu. Müfredat programlarına bakıp matematik, coğrafya, kimya derslerindeki ön bilgilerini tespit ettik. Anket düzenleyerek, bildikleri ve önemsedikleri çevre sorunlarını öğrendik, programı bunlar üzerine inşa ettik. Eğitim sonrası katılımcıları gözlemleme imkânımız oluyor. Projeye katılan öğretmenlerden geribildirim alabiliyoruz.

Proje ekibini bize anlatabilir misiniz?
Zerrin: Bence projenin en önemli özelliklerinden biri birçok disiplinden bilim insanı, yüksek lisans ve doktora öğrencisini bir araya getirmesiydi. Projemizin eğitmen kadrosunun ortak noktası, herkesin Prof. Dr. Yaman Barlas’ın öğrencisi olması. Kendisi Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği öğretim üyesi ve Türkiye’de sistem dinamiği alanında akla gelen ilk isim. Çevre Bilimleri Enstitüsü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Ali Kerem Saysel; çalışmalarında sistem dinamiği yöntemini çevre problemlerinin modellenmesinde kullanmaktadır. Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Hasret Nuhoğlu, Türkiye’de akademik anlamda eğitimde sistem dinamiği uygulamasını ilk yapan kişidir. Projenin dinamikliğini sağlayan genç arkadaşlarımızı da unutmamamız gerekiyor; Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden Nida Önsel, Can Sücüllü, Oylum Şeker ve Gizem Bacaksızlar, Çevre Bilimleri Enstitüsü’nden Serkan Kaptan. Darüşşafaka Okullarını temsilen Meltem Alibeyoğlu da ekibimizdeydi.

Programın içeriği hakkında bize kısa bir bilgi verebilir misiniz?
Zerrin: Projeye Yaman Hoca’nın “Sistem Tarihi ve Felsefesi” dersiyle başladık. Ardından, farklı bir bakış açısıyla parçaları tek tek öğretmektense onları bütün ile önceden tanıştırmak istedik ve katılımcılara projenin son ürünü olacak sistem modelleri hakkında bilgi verdik. Karmaşık bir fotosentez modeli ile bu işin aslında ne kadar da detaylı ve zorlu bir çalışma gerektirdiğini çocuklara hissettirdik. Çünkü biraz kafa karışıklığının onları daha çok düşünmeye iteceğini biliyorduk.
Ardından, onların katılımıyla bazı nedensellik oyunları oynadık. Bu oyunlardaki temalar ise ülkemizdeki güncel çevre sorunlar idi; HES’ler, Kelebekler Vadisi’ndeki azalan kelebek nüfusu, Uluabat Gölü’ndeki azalan türler gibi. Sistem parçaları, genel sistem davranışları yine öğrencilerin aktif olarak katıl­dıkları atölye çalışmaları ile öğretil­di. Bu yıl çevre literatürünün temel taşlarından Rachel Carson’un Ses­siz Bahar kitabının yazılışının 50. yılıydı. Bu nedenle programımıza aldık ve kimyasal kirleticilerin doğa­ya verdiği zararı anlatan bu kitabı öğrencilere ödev olarak verdik. Ki­tapta anlatılan sorunların zihinsel modellemelerini yaptılar. Nezahat Gökyiğit Bahçesi’ne bir gezi düzen­ledik ve oradaki farklı ekosistemleri sistem bakış açısıyla inceledik. Artık, model kurmaya hazırdık. STELLA programının kullanımı hakkındaki atölye çalışmasından sonra, proje­deki asistan arkadaşlarımız eşliğin­de beş farklı çevre sorunu gruplar halinde modellendi. HES’ler, şehre göç, termik santrallar, biyolojik birikim ve 3. Köprü modellenen çevre sorunlarıydı. Katılımcılar, 1,5 günlük çalışmalarını projenin son akşamında kendi okullarında Da­rüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyelerine, idarecilere, öğretmenlere, velilere ve bizlere sundular.
Ayşen: Programı eğlenceli oyunlar ve yaratıcı etkinliklerle zenginleştir­dik. Hem öğrencilerin bizimle kay­naşmaları kolaylaştı, hem neyi, nasıl ve ne kadar öğrendiklerini enformal biçimde değerlendirebildik. Örne­ğin; “sistem”i resmeden bir katılım­cı, bir ağaç resmi çizip, “Birçok can­lının evi olan ağaç, pek çok sistem taşır üzerinde” diye yazdı. Heykel oyununda “çevre koruma”nın hey­kelini yaptılar, ortak tema “birlikte korumak” çıktı. Diyalog çalışma­sında, gerçek hayattan sistemlere örnekler vermelerini istedik. Fener­bahçeli bir katılımcı, futbol takımını örnek verdi ve “Aykut Kocaman, oyuncular anlamlı birer parça. Bu parçalardan anlamlı bir bütün oluş­turma vakti geldi” dedi. Enerji oyu­nunda, sistemlerin parçaları artınca, karmaşıklığın artacağını deneyimle­yerek gördüler. Her sabah, bir önce­ki günün öyküsünü anlattılar.
Proje için eğitim materyalleri hazır­ladık. İngilizce kaynakları çevirip, lise düzeyine ve eğitimimizin kap­samına uygun hale getirdik. Sistem dinamik sözlüğü oluşturduk.
Projemizi sanal ortama ve sosyal medyaya taşıdık. www.ekolojinin­sistemdili.boun.edu.tr adresinde projemizi anlatıyoruz. Ayrıca bir fa­cebook grubu da kurduk.

Projeden nasıl sonuçlar elde etti­niz?
Zerrin: Katılımcılara proje başlan­gıcında ve bitişinde sistem düşün­cesiyle ilgili benim tezimde geliştir­diğim testleri uyguladık. Halen, bu verileri girmekle uğraşıyoruz. Ama Ayşen ile veri girişlerini yaparken, öğrenme sinyallerini farkettik. Bu sonuçları istatistiksel olarak da in­celeyeceğiz. Ancak, katılımcıların kendi geliştirdikleri modelleri su­narken kullandıkları ifadeleri, cüm­le kalıpları ve fikirlerini savunma biçimleri gerçekten hepimizi çok etkiledi. Bir haftada, ne kadar deği­şim yaratabilmişiz diye düşündük. Bu yaklaşımın tüm eğitim sistemine yayılması neler değiştirebilir; bunu düşünmek bile çok heyecan verici.
Ayşen: Meltem, gençlerin hiç olma­dıkları kadar motive şekilde döne­me başladıklarını söyledi, pek çoğu­nun hayalini Boğaziçi Üniversitesi süslemeye başlamış. Çevre sorunları hakkında bilgileri ve ilgileri de arttı.

Geleceğe dair planlar var mı?
Zerrin: Kısa vadede, bu katılımcı grubundan çıkan modelleri biraz daha geliştirip, Amerika’daki “Sis­tem Düşüncesi ve Dinamik Model­leme Konferansı”nda yine katılımcı­larımızın sunması gibi bir planımız var. Ama böylesi bir uygulamanın hedef kitlesini artırmamız gerek­tiğinin de bilicindeyiz. O yüzden, gelecek sene de TÜBİTAK’a baş­vurmak ve yeni bir katılımcı grubu ile projeyi tekrarlamak istiyoruz. Ayrıca, öğretmenlerin bu konuda eğitilmesinin daha sürdürülebilir bir yaklaşım olduğunun farkında­yız. Öğretmenler ile de böyle bir proje yapmayı hedefliyoruz. Ve tabii ilgili konferanslara katılıp bu proje ve sonuçlarını akademik ortamlarda da paylaşmak istiyoruz. Bu arada projemizi maddi olarak TÜBİTAK ve BAP’ın (Boğaziçi Üniversitesi Araştırmalar Koordinatörlüğü) des­teklediğini de belirtelim.

EKOIQ Dergisi Kasım 2012 Sayı: 23

EkoIQ Editör