Toprak Ana Platformu’ndan Cem Birder ve İzmir Ticaret Borsası Genel Sekreter Yardımcısı Pınar Nacak, gıdalarımızda Coğrafi İşaretler’in amacını ve kritik değerleri, Akdeniz Üniversitesi’nce düzenlenen uluslararası seminer sonrasında EKOIQ için yorumladılar.
Tarımsal üretimde, gelenek ve kültürün önemi çok büyük. Türkçesinde farketmiyoruz ancak dünya dillerinde “Agri-culture” olarak kullanımı, kültürel kimliğinin ne denli vazgeçilmez olduğunun bir ispatı. Küresel ekonomiye her geçen gün daha çok entegre oluyor gibi düşünülse de, tamamen endüstrileşmesinin “kültürel” doğasına aykırılığı nedeniyle, yerel ekonomi içinde halen ve daima mücadele gücü buluyor.
Endüstriyel tarım, bizlere kitlesel üretimi, tek tip üretimi, homojenlik ve standartlaşmayı bir “kalite” unsuru olarak öneriyor. Oysa doğa değişkendir; yağmur değişir, rüzgâr değişir, sıcaklık değişir; tohum ve toprak canlıdır, toprakla birlikte tohum da değişir. Birbirine komşu küçük alanlar içinde bile ürünler değişir. Değişmemesi hedef değildir; ilk başından beri geleneksel tarımda ürün daima değişir.
Değişkenliğin vazgeçilmez öge olduğu tarım, bir kandırmacaya dönüşmemişse endüstriyelleşemez. Tarımda üretim faktörlerinin dinamik yapısını düşünmeliyiz. Bunlar yaşamın faktörleri aynı zamanda. Ekolojik dengenin korunması, insan topluluklarının sürdürülebilir gelişiminin sağlanması için, su ve toprak kaynaklarını bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçları karşılayabilecek en akılcı şekilde kullanmamız gerekiyor, işte bu nedenlerle salt ticari güdülerle tarımsal üretim yapmak imkansız. Bu hassasiyeti destekleyen önemli bir unsur ise Coğrafi İşaret’ler…
Coğrafi İşaret Nedir?
Coğrafi İşaret (Cİ), belli bir şehir, bölge veya ülkeye ait özellikleri itibariyle, bu coğrafi alan ile özdeşleşmiş bazı ürünlere (özellikle, gıda ve el işi ürünler için) uygulanabilen özel, ayrıcalık kazandıran bir isimlendirme. Cİ kullanımı, ilgili ürüne ait tanımlı özelliklerin gerçekten var olduğunu tescilliyor; örneğin söz konusu ürünün geleneksel yöntemlerle üretildiğini veya coğrafi özelliklere bağlı sıfatları taşıdığını doğrulaması gibi…
20. yüzyılın başı itibarıyla, dünyada özellikle gıda ürün markalarının içerdiği coğrafi isimlerin yanıltıcı olmasının önüne geçmek üzere Cİ uygulamalarının yaygınlaştığını görüyoruz. İlk örnekler arasında, Fransa’da “Appellation d’Origine Contrôlée (AOC)” adı altında verilen sertifikalarla yerel şaraplar ve İsviçre’de Gruyer peyniri var. Türkiye’de ise, Finike Portakalı, Ege İnciri, Ezine Peyniri, Kalecik Karası Üzümü, Kayseri Pastırması, Maraş Tarhanası yaklaşık 160 üründen birkaçı.
Ülkemizde ilgili kurallar, 24.06.1995 tarihinde yayınlanan 555 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve buna bağlı olarak çıkarılan uygulama yönetmeliği ile düzenleniyor. Türkiye’de tescil işlemleri yetkisi ise Türk Patent Enstitüsü’ne ait. Bugün itibarıyla 157 farklı ürün Türkiye’de Coğrafi İşaret almış durumda.
Coğrafi İşaret, kültürel mirası ve geleneksel üretimin önemini vurgularken, o bölge üreticisi ile birlikte tohumu, toprağı, suyu, iklimi korumayı hedefleyen bir sistem. Türkiye farklı coğrafi bölgeler ve iklim zenginliği ile büyük bir biyoçeşitliliğe (tüm Avrupa kıtasında 12 bin bitki türü bulunmasına karşın ülkemizde 9 bin bitki türü bulunuyor ve bu türlerin yüzde 30’u dünyada sadece Türkiye’de yer alıyor) ve buna bağlı olarak, zengin çeşitlilikte tarımsal ürüne sahip. Bu zengin çeşitlilik aynı zamanda büyük bir Coğrafi İşaret potansiyeli demek; ülkemizde bu sayının yaklaşık 1500 olduğu tahmin ediliyor.
Coğrafi İşaretlerin tüm dünyada eşdeğer niteliklerdeki çıkış amacına karşın, bugün ulaştığı ve güç kazandığı noktalarda sapmalar olduğunu görebiliyoruz. Ülkemiz pratiğine baktığımızda, örneğin, Erzincan yaylalarında beslenen hayvanların sütünden, orijinal şekliyle deri tulumlarda sınırlı miktarda üretilen Erzincan Tulumu için alınan Coğrafi İşaret’in o yaylalardaki üreticilere değil, Erzincan Tulumu’nu plastik ambalajlarda fabrikadan market rafına getiren tacirlere fayda sağladığını görüyoruz. Bu durum adil midir?
Mevcut uygulamada yüklenilen “yöresel gıda envanteri oluşturma misyonu” coğrafi işaretlemenin asıl hedefi midir? Yüksek bütçeli reklam ve markalaşma kampanyaları içinde Coğrafi İşaret’in ilave bir güç olarak kullanımı sadece şirketler lehine değil midir? Gereğince güçlü küresel ekonomilere, bir de Coğrafi İşaret eklenmesi değil midir bu süreçte yaşanan?
Geleneksel Ürün ve Ege Örneği
Coğrafi İşaret’in dünyada ortaya çıkışındaki esas sebep, nesiller boyunca geleneksel bilgiyle üretilen ve pazarı bulunduğu bölge sınırlarına taşan ürüne sahip çıkmak, bilginin ve üretiminin sürdürülebilirliğine destek veren bir koruma sağlamak. Coğrafi İşaretleme’nin kırsalda sağladığı avantajlar arasında, nitelikli bir tedarik zincirinin oluşması, daha yüksek katma değerli ve dengeli fiyatlandırma, doğal kaynakların korunması, geleneksel bilginin yaşatılması ve doğa dostu turizm ilişkileri sayılabilir. Ancak sözü edilen etkilerin hiçbirinin kesin bir garantisi yok. Özellikle küreselleşen tarımın devlet politikalarında kabulleniliş seviyesi ve resmin bütününde geleneksel tarım için ayrılan pay (sadece bütçe olarak değil, saygınlığı) Cİ ve uygulamalarında kritik bir yol ayrımına sebep oluyor.
Coğrafi İşaret’e sahip geleneksel bir ürünü değerlendirirken, diğer piyasa koşulları eşliğinde, şu başlıklar altında incelemeliyiz:
– Geleneksel özellikleri garanti altına alınabiliyor mu?
– Sürdürülebilirliğine destek sağlanmış mı?
– Özellikle duyusal özellikler anlamında, kalite standartlarına sahip mi?
– Daha yüksek ticari rekabet, pazar payı ve fiyat artışı gibi değerlere sahip mi?
Yerel ekonominin gelişiminde zincirin en başında yer alan küçük üreticinin bu değer artışından hak ettiği payı alıp alamadığı en öncelikli sorgu kriteridir. Aksi takdirde, bu model ile ürünün markalaşmasından sadece şirketler rant elde edecekse, Coğrafi İşaret sistemi kendi felsefesini inkâr etmiş olacak; geleneksel üretimin sürdürülebilirliğinde etkisiz kalışı, Coğrafi İşaret’in anlam bütünlüğünde çözümlenmesi zor sorunlar oluşturacaktır.
İzmir Ticaret Borsası tarafından Coğrafi İşaret tescil çalışmalarına 2002 yılında başlandı. İncelemeler sonucunda Ege’nin geleneksel ürünleri olarak adlandırılan, bölgenin yerel ekonomisi için büyük önem taşıyan, kalitesiyle yurtiçinde ve yurtdışında tanınan pamuk, çekirdeksiz sultaniye üzümü ve kurutmalık “sarı lop” çeşidi inciri için Coğrafi İşaret tescil başvurusu yapıldı. Tescil isimleri bölgenin ismi olan “Ege” ibaresi ile, “Ege Pamuğu”, “Ege Sultani Üzümü” ve “Ege İnciri” olarak alındı.
Türkiye’de, Coğrafi İşaret uygulamalarını yöresel bir ürün envanteri oluşturma çerçevesinden çıkarmak açısından “Ege Pamuğu” önemli bir model niteliğinde. Bu amaçla “Ege Pamuğu” Coğrafi İşareti’nin doğru şekilde kullanılabilmesine olanak sağlayan yönetmeliklerle, işaretin çırçır işletmelerince benimsenmesi ve pamuğu hammadde olarak kullanan işletmelerin “Ege Pamuğu” Coğrafi İşaret logolu pamukları tercih etmesi sağlanabilecek. Sektörün daha ileri aşamalarını oluşturan tekstil ve konfeksiyon işletmelerinde de “Ege Pamuğu”nun tercih edilmesi, Coğrafi İşaret kullanımını küçük üreticiden başlayan koruma ve kalite garantisi mekanizmaları ile çok önemli bir değere taşıyacaktır.
“Ege Pamuğu” Coğrafi İşareti, sadece üretim ve tedarik zincirinde yer alan üreticileri korumakla kalmayıp, bölgesel nitelikli bir ürünün ekolojik değerleriyle sürdürülebilirliğine de destek olacaktır.
Antalya Seminerinden…
Akdeniz Üniversitesi Akdeniz Ülkeleri Ekonomik Araştırmalar Merkezi’nin ev sahipliğinde, Monpellier Akdeniz Tarım Enstitüsü, Türk Patent Enstitüsü, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Antalya Ticaret Borsası’nın katkıları ile düzenlenen “Türkiye ve Diğer Akdeniz Ülkelerinde Coğrafi İşaretler ve Yerel Gıda Değer Zincirlerinin Yönetişimi” konulu seminer 10-14 Ekim 2012 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşti.
Bu çerçevede üçüncü kez gerçekleşen seminerde ilk göze çarpan, konuşmacıların profilindeki çeşitlilikti. Avrupa Birliği ve Uluslararası Coğrafi İşaretler Ağı Organizasyonu, küçük üreticiler, akademisyenler, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı, sivil toplum kuruluşları ve bilim insanlarından oluşan topluluk dört gün boyunca konunun farklı köşelerinde önemli tespitlerde bulundular. Ayrıca, Coğrafi İşaret almış süt ve süt ürünleri, zeytin ve zeytinyağı ile meyveler üzerinde çalıştaylar ve bölgesel geziler gerçekleşti.
Seminer katılımcıları sunumlarının yanı sıra, dinleyiciler ile soru-cevap bölümlerinde gıdanın geleceğinde daha dengeli, sağlıklı ve yerel değerler çerçevesinde bir tablo hayalini paylaştılar. Seminerden dikkat çeken bazı bölümleri paylaşalım…
Beş Duyuya Hitap Etmeli
“Gıda tüketim alışkanlıklarımız şekil değiştirdi; büyük ölçüde körleştik. Yüksek ticari hedefler ve küreselleşen gıda, artık beş duyumuza hitap etmiyor. Halbuki kültür ve medeniyet temelli ürünler beş duyuya hitap eder; Coğrafi İşaret alan ürünler bu koşulu sağlar. Bizlerin yeniden duyarlı hale gelebilmesi için gıdanın üretim, tedarik zinciri ve tüketim noktası mesafelerini küçültmemiz gerekiyor; eskiden olduğu gibi. Tedarik zincirini sadece ekonomik olarak ölçmek yerine, gerçek kalite kriterlerini de ekleyerek değerlendirmemiz gerekiyor. Bu değişimi sağlayacak olan önce tüketicilerdir. Tüketici bilincidir. Bu sadece, iyi gıdanın ne olduğunu bilmek değil, aynı zamanda o gıdanın karşılığı olan parasal bedeli de ödemek, ödeyebilmek.
Doğru Gıda
Fransa’da aileler bütçelerinin yüzde 15’ini gıdaya ayırıyorlar. Modern çağın harcama kategorileri gıda harcamalarını önemsizleştirmeye çalışıyor. Örneğin, teknoloji, ulaşım, eğlence ve (zorunlu olarak) sağlık. Sağlıklı, fiziksel ve ruhsal olarak, doğru olan gıdaları tercih etmemiz için tüketiciye, okul öncesi eğitim verilmeye başlanmalı ve bu eğitim üniversiteye kadar sürmeli. Doğru gıdanın herkes için yeniden bir kaygı haline gelmesi gerekiyor.
Bunun başarılabilmesi için, tıpkı büyük gıda firmalarının kullandığı gibi, reklam araçları da kullanılmalı. Ama üretim aşamasında, sosyal şeffaflık, kalite ve devamlılık temel unsurlar.
Doğru olarak tanımladığımız gıdaya toplumun tamamının erişebilmesi, fiyatından dolayı düşük gelirli kesimin alım zorluğu yaşamaması için devletin de bu konuda destek politikaları üretmesi çok önemli. Konunun temelde iki başlığı mevcut: Alışkanlıklarımızı etkileyen “eğitim” ve satınalım gücüyle “finans”.
Besin Medeniyettir
Bilim insanlarını daima sanatçılar aydınlatır; Abdülhak Şinasi şöyle demiş: “Bu kutsanmış şey, asıl medeniyetin kendisidir. Sadece bir besin olarak değerlendirmeyin; gıda sadece fayda sağlayıcı değildir…”
Şirket tarımı ve ürettiği gıdalar, burada paylaştığımız olumsuz görüşlere rağmen, gücü ve büyüklüğüyle günümüz dünyasının vazgeçemeyeceği bir gerçek. Geleneksel üretimin tek başına varolmasını beklemek yerine, her ikisinin bileşkelerini düşünmemiz, öngörmemiz önemli.
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), bu konuyu çok önemsemektedir. DTÖ şeytan mıdır, yoksa bir melek midir? Üye devletler arasında pazara erişim konusunda bir tartışma yaşanıyor. DTÖ öncesi ihracat – ithalat tarifeleri vardı. “Uruguay Round” sürecinde yeni kurallar gelmişti ve o dönemde TRIPS (trade-related aspects of intellectual property rights) sayesinde gümrük vergileri indirildi. Ancak esas çözülmesi gereken bu anlaşmalar sonrası iki devletin uyuşmazlığı idi. Örneğin, Fransa ve rokfor peyniriyle, ABD arasında bir sorun yaşandı; ABD’nin gümrük vergisini artırdılar. AB ve birçok Orta Amerika ülkelerinin muz konusunda anlaşmazlıkları vardı. AB dava açtı, ancak kaybetti. Bu süreçlerde DTÖ uyuşmazlıkların çözümünü sağladı.
Bugünün Çelişkileri
Şu anda Made in World kavramı üzerinde çalışıyoruz. Mesela iPhone. Bu ürünü sadece bir ülkeyle ilişkilendirmek artık mümkün değil. Küresel bir ürün bu. Ticaret politikalarından konuşurken, patent, markalar ve fikri mülkiyet dışında, Coğrafi İşaretlerle konuyu çözebiliriz. Fransa’da tüketicilere “tüket-aktör” diyoruz çünkü tüketiciler zincir üzerinde çok etkin. Genel olarak, önce ulusal değer zinciri üzerinde yer alacak bir ürün, uluslararası alanda yer almaya adım atabilir. Eğer tüketici tarafından bir ürün tanınmıyorsa, burada Coğrafi İşaretler tüketicilere yol gösteren çok önemli bir araçtır. Cİ’nin duygusal boyutu, DTÖ tarafından bile çok önemsendi! Çin atasözü şöyle der: Gıda insanların cennetidir.
WIPO (World Intellectual Property Organization) Coğrafi İşaretler konusuna üç farklı şekilde eğilmektedir:
2. Üye ülkelere teknik (özellikle hukuki konuda) destek sağlanması. Gelişmekte olan ülkelerde de Cİ’lere karşı ilgi artıyor; dolayısıyla tüm ikili devlet anlaşmalarında hukuki uyum gerekiyor.
3. Lizbon Anlaşması ile 27 üye devlet arasında ve 905 Cİ tescil ile, ilişkilerde menşe ve Cİ kurallarını düzenlenmesi. Katı gibi görünse de, esnek bir anlaşma olan Cİ’lerin bazıları yöre adı da taşımıyor; sadece geleneksel ürünün adını alıyor. Ayrıca, bu anlaşma çerçevesinde gıda dışında, herhangi farklı bir ürün de tescil edilebilir (örneğin kristal, maden suyu). Bu, tüm taklit ve kötü kullanımlara karşı korumalar sağlar.
Peki, Coğrafi İşaretlerin kurumsal mimarisinde kamu müdahalesinin nasıl bir rolü olmalıdır? Avrupa’da Cİ’ye ilişkin kurumsal mimari, 1992 tarihli menşe ve Cİ kavramlarına ilişkin, Fransa kanunlarından ilham alan bir mevzuatla başladı. Bununla birlikte AB içinde iyileştirmeler yapıldı. Avrupa mimarisi ve dünya düzeyinde genişletilmesi çalışmaları bugüne dek başarılı oldu. Ama halen geleceğe dönük bir sistem değil. Gelecekte var olabilmesi için bir evrimden geçirilmesi şart. Maalesef şu anda uygulanmakta olan araştırma programlarına baktığımızda ihtiyaç duyulan bu evrime ilişkin araştırma yok. Oysa bu, çok önemli. Cİ’nin amacı bir değer yaratmaktır. Peki bir ürünün menşeinin söylenmesi neden ekonomik değer kazandırır? Menşe tüketiciye tanıtım ve kullanım rahatlığı getirir. Ürün üzerinde doğru bilgilendirme ve inandırıcılık, değer artışı sağlar. Fransa’da yerel düzeyde tarım son derce örgütlü. Bugüne dek Cİ sistemi iyi çalıştıysa, bu söz konusu örgütlerin konuya sahip çıkmalarıyla oldu. Ancak başka ülkeler öyle olmayabilir; tarım alanında iyi yapılanmış sosyal örgütler yoksa Cİ kolayca yerleşmiyor.
Söz konusu ürünler arasında üç temel zıtlıktan sözedebiliriz:
1. Evrensel karşıtı yöresel,
2. Sade, doğal karşıtı endüstriyel,
3. Miras bilgi veya yeni edinilmiş bilgi.
Kalite sorunu yöresel ürünlerde, artık tamamen ortadan kalkıyor; yöresel de olsa hijyenik olmak zorunda. Yöreye de yeni bir tanım gerekiyor. Ekosistem veya tarım ekosistemi ve değerlendirilmesi gibi yaklaşımlar önemli. bu anada yeniden tasarım gerekiyor. Geleneği de dikkate alarak, tarım sistemlerinde yenilikler neler olabilir?
Fransa’da menşe işaretli peynircilik çok önemli. Coğrafi konumlandırma en hassas dağlık bölgelerde yapılıyor. 226 bin tonluk bir peynir üretimi sözkonusu. 70 bin kişi istihdam ediliyor. 100 bin litre işlenmiş süt için üç kişi istihdam ediliyor. Bu sistemi ancak fiyat farklılıkları yaratabilirsek sürdürebiliyoruz; Coğrafi İşaret ile peynirlerimizi ortalama olarak yüzde 57 daha pahalı satabiliyoruz. Fransa’da geleneksel üretimi sürdürürken, yerli hayvan ırklarını (inekler, keçiler) ve bitkisel biyoçeşitliliği korumaya önem veriyoruz. Hatta mikrobiyolojik çeşitlilik bile çok önemli çünkü Fransa’da geleneksel peynirlerin büyük kısmı çiğ sütle yapılıyor ve yerel mayalarımız çok kıymetli. Tüm bu örgütlenme sürdürülebilir kalkınmaya destek oluyor ve çoğu zaman olası sektörel ekonomik krizleri engelleyebiliyoruz. Yerel üreticiler AB mevzuatı karşısında çok zorladılar, ancak yerelde Cİ ile bazı istisnai durumlar yaratılabildi.
Parmigiano-reggiano (Parmesan) peynirinin tarihçesi Ortaçağ’a dek uzanıyor. AB üyesi olsak bile farklılıklarımız var. Sadece peynir üretimi için süt üretimi yapıyoruz. En yüksek süt fiyatını elde etmeye çalışıyoruz. Süt fiyatı peynir satış fiyatına göre değişir. Yani, eğer bir peynir pahalı satılıyorsa, o peynirin süt fiyatı da aynı oranda artış gösterir. Bu nokta önemli; böylelikle sütü üreten de, peynir ana hammaddesi üreticisi olarak hakkını alır. Tüm faaliyetlerimiz Cİ temelinde haklarını korur. Sadece büyük bakır kaplarda üretim yaparız. AB’de normal koşullarda bakır kaplar kullanmak yasak ama biz bu üretim biçimine mecburuz ve buna iznimiz var. Üç haftalık tuz uygulamaları sonrasında, peynirimiz için 12-36 ay arasında doğal şartlarda bir yaşlandırma uyguluyoruz. Peynir üretim tekniklerinde 900 yıl içinde bazı değişiklikler oldu; süt odun ateşi yerine su buharında ısıtılıyor. Yani belli bir evrimleşme var ama temel özelliklerimizi koruyoruz. Peynir hazır olduğunda, satış öncesinde ilgili denetmenler tarafından akreditasyon için Cİ sertifikasını alıyoruz. İçinde bulunduğumuz konsorsiyum, kuralları takip ediyor. 2010 yılında önemli iki olay oldu; bunlar Feta ve Parmesan peynirleri içindi. AB Adalet Divanı’nda, Almanya ile aramızda bir dava oldu. Almanya, Parmesan’ın jenerik olduğunu iddia etti ama davayı kaybetti.
13 ülkeden üretici dernekleri, bilim dünyası ve uluslararası kurumlardan 50 ve ulusal kurumlardan yaklaşık 150 kişinin katıldığı seminer “Türkiye Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Araştırma Ağı”nın kurulması ile sonuçlandı. Bu ağı oluşturan gönüllü çalışma grubu Türkiye’de ideal bir Coğrafi İşaretler sisteminin kurulabilmesi, yöresel ürünlere değer kazandırılarak sürdürülebilir kırsal kalkınmanın desteklenmesi ve biyolojik çeşitliliğin korunması için çalışmalar yapacak.
Coğrafi İşaret uygulamalarını sorgularken, asıl işaret ettiğimiz, özgün, temiz ve sağlıklı gıdaların ve onları üretenlerin varlığının korunması ve var oluşuna uygun biçimde sürdürülmesine destek verilmesi gerektiği idi. Türkiye, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve ilgili devlet kurumları işbirliğinde, Coğrafi İşaret’ler konusunda dünyanın gelişmiş ülkeleri paralelinde önemli ilerlemeler kaydediyor.
Geleneksel ve yerel gıdaların üretim ve denetim mevzuatında gerçekleştirilecek düzenlemeler sonrasında, Coğrafi İşaretler geleneksel ürünlere endüstriyel tarım karşısında önemli bir rekabet gücü desteği sağlayabilecek; hem ekonomik anlamda, hem sosyal – kültürel varoluşuyla kırsal kalkınmanın önemli bir değeri olarak…
Yazımızı Akdeniz Üniversitesi öğretim üyelerinden değerli hocalarımız Yavuz Tekelioğlu ve Selim Çağatay’a ithaf ederken, bu alanda emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.