Türkiye, kültür turizmi ve eko-turizm alanında yavaş adımlarla da olsa ilerliyor. Yaklaşık 20 yıldır Anadolu’nun farklı bölgelerinde bir avuç gezginin başlattığı 17 ayrı kültür rotası, beraber hareket etmeye başlıyor. Kültür Rotaları Derneği adıyla bir araya gelen rotalar, tanıtım, deneyim ve sorunların paylaşımı için beraber hareket edecek. Biz de bu çiçeği burnunda derneğin ilk başkanı ve yıllardır Türkiye’de kültür rotaları denilince akla gelen ilk isim olan Kate Clow’a hem derneği, hem de Türkiye’de kültür turizminin ahvalini sorduk…
Yazı: Özgür ÇAKIR
Amasra’ya termik santral. Geçen ay bu başlıkla çıkan haberleri okuyan çevre dostu herkes kızgındı. Sebep çok açık. Biyoçeşitlilik açısından son derece zengin olan bölgeye termik santral yapma fikri akla pek yatkın gelmiyor. Üstelik işin bir başka ilginç yanı ise Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan 2023 Turizm Stratejisi’nde bölgeye başka bir rol biçilmiş olması. Söz konusu stratejide, Bolu, Zonguldak, Bartın, Kastamonu ve Sinop illerini kapsayan bölge, biyoçeşitlilik ve eko-turizm potansiyeli açısından öncelikli yerler olarak belirlenmişti. Bu stratejiden yola çıkarsak, normal şartlar altında bu sayımızda belki de Amasra ve bölge için hazırlanmış yeni bir kültür rotası hakkında ya da bölgede filizlenmeye başlayan eko-turizmle ilgili bir haber yapıyor olacaktık. Ancak termik santral projesine karşı çıkılmadığı ve kamu aklındaki bu çelişki teşhir edilmediği müddetçe, bu haberi gelecekte de yapmak imkânsız görünüyor.
Bir yandan, hem bölgenin ekolojisi, hem eko-turizmle ilgili bu kötü haberin şokunu yaşarken, Türkiye’de sürdürülebilir turizm bağlamında çaba gösterenlerin deneyimlerini ve “iyi haberlerine” de dergimizin sayfalarında yer vermeye ısrarla devam edeceğiz.
Geçen yıl Nisan ayında, sessiz sedasız kurulan, hatta konunun ilgililerinin bile sonradan haberdar olduğu bir gelişme yaşandı. Türkiye’de özellikle son 15 yıldır daha büyük ilgiyle devam eden farklı kültür rotaları için uğraş veren insanlar bir araya gelerek Kültür Rotaları Derneği adı altında buluştu. Derneğin ilk başkanı ise uzun yıllardır Türkiye’de yaşayan bir İngiliz, Kate Clow oldu. Clow, bugüne kadar binlerce kişi tarafından yürünen Fethiye-Antalya arasındaki Likya Yolu ve St. Paul Yolu kültür rotalarının fikir annesi. Üstelik Clow, bütün bu çabalarını, bürokrasi tarafından önüne konulan her türlü engele rağmen ısrarla sürdüren, kültür turizmi için önemli bir figür. Clow başkanlığını yaptığı Kültür Rotaları Derneği ve Türkiye’de turizm hakkındaki sorularımızı yanıtladı…
Kültür Rotaları Derneği fikri nasıl ortaya çıktı? Dernekle neyi hedefliyorsunuz?
Derneğin kurulmasından önce, yapılan tüm çalışmalar bireyseldi. Başta, kültür rotalarında yer alan yolların koruma altına alınması için yapılacak şeyler hakkında olmak üzere, pek çok konuda bilgi ve tecrübe paylaşımında büyük eksiklikler vardı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tavsiyesiyle bu ve benzeri sorunlara çözüm oluşturacak böyle bir kuruma ihtiyaç olduğunu gördük ve rota temsilcileriyle görüşerek derneği kurmaya karar verdik. Rotaların korunması ve tanıtımının yanı sıra, derneğin asıl amacı, rota üzerindeki köy vb. yerleşim yerlerindeki yerel halka, tarım, hayvancılık ve ormancılık dışında alternatif bir gelir kaynağı oluşturmak. Hatta bu çalışmaların, uzun vadede, köyden kente göçü dahi önleyebileceğini düşünüyoruz. Dernek yönetiminde geçen yıl Nisan ayında kurulduğundan bu yana, birkaç değişiklik oldu. Şu anda Kültür Rotaları Derneği’nin yönetim kurulu, rota temsilcileri, pansiyon sahibi ve doğa turizmiyle ilgili beş kişiden oluşuyor. Sevindirici olan ise derneğimize üye olan birey ve kurumların sayısı her geçen gün artıyor. Derneğimize birey ya da kurum olarak üyelik başvurusunda bulunmak mümkün. Ayrıca sınırlamamız da yok. Doğa ve tarih yürüyüşüyle ilgilenen herkes üyelik için başvuru yapabilir.
Türkiye’de kültür rotaları olarak hangi bölgeler/ yerler işaretli?
Dernek bünyesinde toplam 17 adet kültür rotası mevcut. Bunlardan bazıları işaretli. Bazıları ise GPS noktaları ya da yollar üzerinde yapılan levhalandırmalar sayesinde takip edilerek kullanılıyor. 2013 yılı sonunda rotaların büyük çoğunluğunun işaretlenmiş olmasını hedefliyoruz.
Türkiye’de kültür rotalarının tarihi ne zamana uzanıyor? Bu konuda ilk faaliyete geçen kişilerden biri olarak sizin yola çıkışınızdan bugüne kadar olan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kültür Rotalarımızın kapsadığı tarih Hitit döneminden, Kurtuluş Savaşı dönemine kadar uzanıyor. Likya Yolu’nu ilk açtığımdan bu yana oluşan ilgi sayesinde, artan ziyaretçi sayısı oldukça mühim bir gelişmeydi ve bunu az çok tahmin edebiliyordum. Tahmin etmediğim şeylerden biri de çevreye verebileceği zararın bu boyutta olmasıydı. Diğeri ise Likya Yolu sayesinde para kazananların, bu ve benzeri sorunlar karşısında inisiyatifi alıp korumaya geçmemeleri oldu. Genel anlamda ise, kültür rotalarını geliştirmek için canla başla uğraşıyor olsak da, koruma alanında yaptırımı olan bir yasa olmadığı müddetçe çalışmalarımızın sürdürülebilirliği ve yolların uzun vadede sahnede kalması mümkün olmayabilir. Bu anlamda Türkiye’ye geldiğimden beri anayasada iki konuda değişiklik yapılmasını talep ettim. Bunlardan ilki haritacılıkla ilgili. Haritalara erişim herkesin hakkı olması gerekirken, Türkiye’de bu durum biraz daha farklı işliyor. Bir diğer önemli konu ise Türkiye’de tarihi kalıntıların korunmasıyla ilgili. Bu konu da Türkiye’de yeterince önemsenmiyor ve mevcut önlemler çok yetersiz.
Kültür turizmi deyince ne anlıyorsunuz? Türkiye’de bunun değeri sizce yeterince biliniyor mu?
Kültür turizmi, turist ile ziyaret edilen yerin halkı arasında bir çeşit etkileşim anlamına gelmeli. Ama bu topraklarda maalesef bu değer yeterince bilinmiyor. Oysa Türkiye’de insanların ziyaretçilerle paylaşabileceği çok zengin bir tarih ve kültür var.
Türkiye 2023’e kadar turizmde ilk beşe girmeyi hedefliyor. Sizce bu hedef mevcut turizm anlayışıyla gerçekçi mi?
2023’te Türkiye’nin dünya turizminde turist sayısına göre ilk beşe girmesini asla istemem. Ancak gelir seviyesine göre ilk beşte olursa bu bir gelişme olabilir. Burada ölçüm kriterinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda değişmesi gereken yaklaşım, ziyaretçi sayısını artırmaya yönelik olmamalı çünkü artan ziyaretçi sayısı çevresel zarar ihtimalini de arttırıyor.
Siyasetçilerin yaptığı planlar genelde -ve belki de normal olarak – kısa dönemli. Bu yüzden turizm, siyasetin parçası olmaktan kurtarılmalı. Ancak bu sayede değişim ve potansiyel verimli şekilde bir araya gelebilir diye düşünüyorum. Dünyada bu tarz örnekler var. Ayrıca Türkiye’de, şehir ve kırsal yerleşim bölgeleri arasında kültürel fark çok büyük. Ne yazık ki şehirdeki kültür anlayışı, kırsaldakine saygı göstermiyor. Tur operatörlerinin çoğu şehir kültüründen beslendikleri için, bu insanların da zaman zaman kırsal kültüre gereken hassasiyeti göstermediklerine tanık oluyoruz. Turizm, kültüre zarar getirirse, bu durum ziyaretçiler yüzünden değil, gereken hassasiyeti göstermeyen ya da bu ortamı sağlamayan tur operatörleri yüzünden olacak.
Kültür rotalarına dünyada ilgi nasıl? Hangi ülkeler bu konuda çok ileride ya da atılım yapıyor?
Özellikle Avrupa kültür rotaları konusunda oldukça aktif girişimlere ev sahipliği yapıyor. Hatta rotalara belli bir standart getirmek ve geliştirmek için Avrupa Konseyi bünyesinde Avrupa Kültür Rotaları Enstitüsü kurulmuş durumda. Türkiye henüz enstitünün hazırladığı protokolde yer almıyor. Ancak çok yakın zamanda ülkemizdeki rotaların da bu protokole dahil edilmesi, şu anda Turizm Bakanlığı’nın gündeminde yer alıyor. Avrupa ve Ortadoğu’yu dışarıda bırakırsak, aslında kültür rotaları dünya genelinde çok yaygın değil. Belki Peru, Şili, Kanada ve ABD gibi birkaç istisna sayabiliriz. Dünya genelindeki rotalara baktığımızda, genelde doğa, manzara, vb. gibi tarih dışı konseptlerde kurulduklarını görüyoruz. Örneğin Yeni Zelanda ve Nepal’de doğa ve dağ turizmi dışında faaliyet yok denecek kadar az. Asıl ilgi tamamen doğa ve dağ turizmine yönelik. Bu iki ülkeyi Vietnam, ABD ve son zamanlarda gelişmekte olan potansiyeli ile Kore takip ediyor diyebiliriz.
Kültür turizminin sürdürülebilir turizmle nasıl bir bağı var sizce? Dünyadaki önemli sürdürülebilir turizm ve kültür turizmine hangi örnekleri verebiliriz?
Kültür, bir topluluğun gelişimi sırasında sürdürebildiklerinden oluşuyor. Dünyada da turizmin sürdürülebilir olmadığı kanısındayım çünkü turizmin bütün çeşitleri ziyaret edilen kültürde bazı değişikliklere sebep oluyor. Evet, bu kaçınılmaz bir sonuç. Ancak mühim olan bu etkileri en aza indirgemek. Bunu gerçek anlamıyla yapabilmiş bir örnek açıkçası aklıma gelmiyor.
Kültür Rotaları Derneği olarak 2013 ve sonrasına dair en önemli projeleriniz neler?
Şu sıralar temsil ettiğimiz rotalardan biri için bölgesel kalkınma ajansından edindiğimiz finansal destek sayesinde, bir akıllı telefon harita aplikasyonu geliştirmek üzerine uğraşıyoruz. Bu proje hayata geçtiği takdirde, aynı şey diğer rotalarımızda da uygulanabilecek. Aynı şekilde şu an yalnızca bir rotada gerçekleştirmeye uğraştığımız eski okulların konaklama yerine dönüştürülmesi projemizi de diğer rotalara uyarlamak mümkün olabilecek. Bütün bunların dışında, Avrupa’daki kültür rotaları ile derneğimizin ilişkileri oldukça kuvvetli ve bu durum, ülkemizdeki rotaların geliştirilmesi için büyük avantaj sağlayabilecek.
Ancak, bu tarz projeleri uygulayabilmek için, her sivil toplum kuruluşu gibi bizler de finansal zorluklarla karşılaşabiliyoruz. Bu yüzden gelecek her türlü desteğe açık olduğumuzu her fırsatta dile getirmeye çalışıyoruz.
EKOIQ Dergisi Nisan2013 Sayı: 28