Aşındırma Denemelerinin Birinci Turu Bitti

Çünkü sürdürülebilirlik ne sadece teknik bir mesele, ne bir pazarlama stratejisi, ne de efsunlu bir bilgelik hâli…

Bazen böyle olur. Elinize bir küçük çivi alırsınız ve başlarsınız duvarı eşelemeye. Bitmek bilmeyeceğini düşündüğünüz bir uğraş içinde debelenip durursunuz. Önce küçük parçalar çıkar duvardan, sonra aniden daha büyük parçalar dökülüverir önünüze. Ve eğer ateşli bir sabırla, sonuna kadar eşelemeye, uğraşmaya, emek vermeye devam ederseniz o koca duvarda önce bir ışık görürsünüz. Sonra kocaman bir kaçış deliğine dönüşür o küçücük yarık. Ve belki de en sonunda duvarın yıkılıp gittiğini, öte tarafa geçtiğinizi gözlerinizle görürsünüz.
Ben buna kendi lügatımda “aşındırma denemeleri” ismini verdim. Ve EKOIQ’nun yaptığının da tam bu olduğunu düşünüyorum. Bundan 4 sene önce yola çıktığımızda, elimizde küçücük ve belki de dayanıksız bir çivi vardı. Tam 34 sayı boyunca, o kocaman duvarın önünde uğraşıp durduk. Binlerce sayfa yazı, fotoğraf, fikir, eylem, olay, insan geldi geçti. Onlarca yeni yazar, dost kazandık. Onlar bizle, biz sizler ve onlarla paylaştık. Ve belki ilk defa o koca duvarın önünde küçük de olsa bir ışık görmeye başladık.
20. yüzyılın yetiştirdiği önemli sosyal bilimcilerden biri olan Jurgen Habermas, daha çok “Kamusal Alan” kavramsallaştırmasıyla tanınır. Sosyal bilimler açısından son derece yeni düşünme kanalları yaratan bu anahtar kavramın, günümüzde derinlikli bir sürdürülebilirlik tartışması için de önemli ipuçları ve olanaklar tanıdığını daha önce birkaç kez yazmıştım. Habermas’ın diğer bir yeni ve kilit kavramı ise, “İletişimsel Eylem”dir ve bence yine sürdürülebilirlik tartışmalarının göbeğine en kısa zamanda yerleştirilmesi gerekir. İletişimin değiştirici, dönüştürücü gücüne yönelik bu önemli vurguyu, EKOIQ’nun dört yıllık “aşındırma denemesi”nin temel unsurlarından biri olarak kabul etmek gerekiyor. EKOIQ, STK’lardan şirketlere, yerel yönetimlerden akademisyenlere, öğrenci kulüplerinden tek tek akademisyenlere ve tabii o devasa kamu yönetimine, karınca kararınca hep aynı şeyi söylemeye çalıştı: “Daha iyi bir ülke ve gezegen için değişebiliriz, değişmeliyiz. Önümüzdeki tek engel kendimiziz. Ve kendimizi değiştimenin en iyi yolu, başkalarını, öteki kabul ettiklerini dinlemekten, konuşmaktan ve gerçek bir iletişim kurmaktan geçiyor”.
Gerçekten de durum böyle: Kendimizden bu kadar memnun ve huzurlu olursak, başkalarından öğrenmeye açık olmazsak, kendi fikirlerimizi açık ve seçik ifade etmekten kaçınırsak, değişim adımlarını atmamız mümkün değil. Yani iş sık sık vurguladığımız gibi, “iletişime” geliyor çünkü sürdürülebilirlik ne sadece teknik bir mesele, ne bir pazarlama stratejisi, ne de efsunlu bir bilgelik hali. Bütün bunları da içine alan, insanoğlu ve kızının bugünü kadar yarattığı tüm bilgi birikiminin ve deneyiminin üzerine yükselen, tüm bilim alan ve parçacıklarını daha iyi ve yaşanası bir dünya için tekrar tekrar düzenleyen, kuran bir yeni iletişimsel farkındalık durumu.
İlk turu bitirdik, sürdürülebilirlikte ikinci tura hazır olun. 2014’te çok yeni şeyler göreceğiz. Herkese iyi yıllar…

Barış Doğru, EKOIQ Genel Yayın Yönetmeni
baris@komurmasallari.com

Önerilen makaleler