#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
hese izin yok diye yazilir hese izin var diye okunur

“HES’e izin yok” Diye Yazılır “HES’e izin var” Diye Okunur

“Tariz, söylenen sözün ya da kullanılan kavramın tam tersinin kastedildiği güzide bir sanattır” diyor Filiz Yavuz ve ekliyor: “Ve bizim kanun yapıcılarımız bunu çok sık kullanıyor.” Yine öyle olmuş gibi. Yavuz ve görüşlerine başvurduğu çevre avukatları, “Doğal sit’lere HES yapılamaz” diyen 69 sayılı ilke kararının aslında, “Doğal sit’lere HES yapma sistematiği”ni tamamlamaktan başka anlamı olmadığını söylüyorlar…

Bizim kural yapıcılarımız pek edebidir; yasaymış, kanun hükmünde kararnameymiş, mevzuatmış ayırmaz, bunları yazarken sanki bu metinlerin her biri birer edebiyat esermiş gibi sürekli söz sanatı kullanırlar. Hele içinde “koruma”, “doğa” ve “ekoloji” kelimeleri geçen resmi metinlerde… Kendilerini hiç tutamaz, ille de “tariz”e başvururlar. Tariz, söylenen sözün ya da kullanılan kavramın tam tersinin kastedildiği güzide bir sanattır. Bu söz sanatının dokundurma ya da taşlama amacı olsa da bizim kural koyucularımızın halkı “taşlamak” gibi bir amaçlarının olduğunu zannetmiyorum açıkçası, olsa olsa “uyutmak” amacındadırlar. Zira tariz sayesinde, örneğin Biyoçeşitlilik Kanunu iddiasının aksine biyoçeşitliliği korumaz, Toprak Koruma Kanunu tarımsal alanları imara açar, Biyogüvenlik Kanunu tavuk yemi ile olsa dahi GDO’ya memleketin kapılarını aralar.
Yine öyle oldu ve bu, buram buram tariz kokan yaptırımlara bir yenisi daha eklendi. Kendini edebiyata çoktan adamış Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kavurucu sıcaklara aldırmadan çalıştı ve önümüze 69 sayılı o ilke kararını koyuverdi. Karar, doğal sit alanlarında yapılması planlanan HES projelerine yönelikti. Söz sanatlarından anlamayan ana akım medya, konuyu “Müjde!” diye duyurdu: “Doğal sit’e HES yapılamayacak”. Gelin görün ki, kazın ayağı öyle değildi. Tariz diye boşuna demedik: “Yıllardır kurgulanmaya çalışılan ‘Doğal sit’lere HES yapma’ sistematiği, bu ilke kararıyla tamamlanmış oldu” diye özetleyiverdi kazın ayağını Avukat Yakup Okumuşoğlu.

Mutlak Korumacılık Tarih Oldu
Peki, neydi bu sistematik? Önce 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kuruluşuyla birlikte kültür ve doğa varlıkları birbirinden ayrıldı; kültür varlıklarıyla ilgili yetki Kültür Bakanlığı’na, doğa varlıkları ile ilgili yetki ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verildi. 2011’de yürürlüğe giren Yenilenebilir Enerji Yasası’nda ise açık açık “Doğal sit’lere HES yapılabilir” yazıyordu. Lakin yasa “Koruma Bölge Kurulu’nun olumlu görüşüyle” diye not düşüyor, yani “Doğal sit”lere hangi kriterlere göre HES yapılabileceğini söylemiyordu. Zaten bu yasa Ekoloji Kolektifi avukatlarından Fevzi Özlüer’e göre Koruma Mevzuatı açısından mutlak koruma alanı olan ve evrensel değer taşıyan 1. Derece sit, kamu yararına uygun olarak kullanıma açılabilecek olan 2. Derece sit alanlarını değil, ancak yörenin özelliklerine göre konut yapımına açılabilecek olan 3. Derece sit alanlarını etkileyecekti. Hal böyle olunca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hız kesmedi ve iki arada bir derede önce “Dereceli koruma anlayışını” değiştirerek doğal alanları “kesin korunacak hassas alan”, “nitelikli doğal koruma alanı” ve “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı” şeklinde üçe ayırdı ve Kesin Korunacak Alan statüsünün sadece Bakanlar Kurulu kararıyla verileceğini muştuladı cümle âleme! Özlüer’e göre, böylelikle bundan önce ilan edilmiş tüm doğal sit alanları için mutlak korumacı bakış açısı ortadan kalkmış oldu.
Eh hazır mutlak korumacı bakış açısı da ortadan kalkmışken devreye malum ilke kararı giriverdi. Karar, yaratılan algının tersine “Doğal sit’lere HES yapılamaz” demedi, hatta “1. Derece sit alanlarına bile HES yapabilirsiniz” dedi; Doğal sit’lere HES yapmanın kriterlerini belirledi.

Özgünlük Yetmez,  Ekstrası Olsun!
“Özgün ekosistem yapısı”, “istisnai özellikler” gibi tuhaf kavramlar kullanıldı kriterler tanımlanırken. “Bir alan zaten özgün yapısı, özellikleri ve güzellikleri açısından fark yarattığı için doğal sit alanı olarak ilan ediliyor. Ama bu yeni ilke kararıyla zaten ender özelliklere sahip olan sit’lerde ekstra özellikler aranarak, alanların koruma statüsünün içi boşaltılıyor” diyor Yakup Okumuşoğlu.
Okumuşoğlu, ekolojik yapının ve bütün sit alanlarının birbirine benzediği Doğu Karadeniz’de bu ilke kararı sayesinde “Bu vadideki türler şu vadide de olduğundan, burası istisna değildir, buraya HES yapılabilir” denebileceğini de söylüyor. Bu da zaten HES’lerle başı belada olan Doğu Karadeniz için ekstra bir tehlike çanı anlamına daha geliyor.

EkoIQ Editör