Kaçsan kaçamazsın, bıraksan bırakamazsın… İnsanoğlu ve kızının birlikte, uyumlu bir etkinlik gerçekleştirmesinin en güzel görsel simgelerinden biridir. Ama sadece insanların mı? Kuşlar da, koca denizleri aşan, çölleri geçen binlerce kilometrelik uzun göç yolculuklarında aynı düzendedir. Kimse bulmamıştır büyük ihtimalle, aynı altın oran gibi, ağaçların köklerinin gövdelerine olan oranları gibi, kendiliğinden, topluluğun ortak akıl ve deneyiminden çıkıp gelmiş, vücut bulmuştur o…
“Peloton”dan bahsediyoruz. İnsanlığın en yaratıcı, işlevsel ve güzel araçlarından biri olan bisiklet yarışmalarına, az sayıdaki spor kanallarından birinde şöyle bir göz ucuyla bile bakmışsanız, onu görmüşsünüzdür. Dağ koyaklarından, kasabaların dar sokaklarından yılan gibi akan yüzlerce yarışçının ortalarında muhteşem ahenkle bir grup akar durur. Fransa, Çin veya Amerika; coğrafya, eğim, iklim ne olursa olsun, yarışlarda gözlerim onu arayıveriyor artık kendiliğinden. Ve “Peloton”un ortalarında bir yerde, ateşli bir sabırla bir an gelip gruptan ok gibi fırlayacak ve finişi önde göğüsleyecek olanı bulmaya çalışıyorum.
Fransızca kökenli bir terim olan “Peloton” aslında müthiş bir enerji verimliliği uygulaması. Yapılan araştırmalar, iyi organize olmuş bir Peloton’un orta bölgesinde olanların %40 gibi bir enerji tasarrufu yapabildiklerini ortaya koymuş. Genellikle takımlar halinde yarışan bisiklet ekiplerinin, finişi göğüslemeye aday en iyi sporcularını ortalarda bir yerde saklamaya, diri tutmaya çalıştıklarını biliyoruz. O sporcunun en son bitirici atağa dirençli ve güçlü girmesi için, sürekli yer değiştirerek topluluk olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışan ekip üyeleri, insanın içini titretebiliyor gerçekten de. Ve finişi göğüsleyen de iyi biliyor ki, o son zafer, tüm grubun fiziksel ve zihni güçlerinin ortak biri ürünü…
Ama Peloton sadece bir sığınak değil, kimi zaman atılım yapmanın önüne geçen bir sınırlama da olabiliyor. Değişik gruplar kendi “en iyilerini” korumaya çalışırken, bir yandan başka takımlardan atak yapmaya hazırlananların önlerini kesiyorlar. Yani hem bir korunak hem de bir cendere söz konusu. Ve zamanı geldiğinde uçamayanlar, ana rahminin koruyucu ortamından çıkıp dış dünyanın zorluklarına göğüs germeye cesaret edemeyenler, ailenin koruyucu ortamından kaçıp uçamayanlar, mahalle baskısının, kurumsal geleneklerin dışına çıkmaya korkanlar gelişimlerini tam olarak tamamlayamamış oluyorlar…
İşi sürdürülebilirlik yolculuğuna getirmenin sırası geldi galiba… Bugün çok sayıda insan ve kurumun muhtelif çalışmalarla ileriye götürmeye çalıştığı sürdürülebilirlik yolculuğu, bu alanda ortak çalışma yürütenlerin sırtlarında. Ve burada da bir Peloton oluşması kaçınılmaz. Arkada kalanlara bir izlek ve yol haritası oluşturan, azim ve sabır yaratan, içinde bulunanları işbirlikleriyle koruyup kollayan ama bir yandan da belki daha ileriye gitmesini engelleyen, doğal sınırlar oluşturan Peloton’dan kimlerin, ne zaman, hangi şartlar altında kopacağı, yaptıkları ataklarla grubu daha ileriye götürebilecekleri, sürdürülebilirlik serüveninin de geleceğini belirleyecek. Herkesin birbirine baktığı, kimin atak yapmaya hazırlandığını gözlediği bu önemli momentumu değiştirecekler, yarışın ilk etabını önde bitirecekler. Ama belki de en iyisi ve gezegen için en yararlısı, öne geçenin belirli bir zaman döngüsüyle yer değiştirmesi; her bir kurum ve bireyin nefesini bu şekilde çok daha idareli kullanması; azim ve karalılığıyla Peloton’u son ana kadar bütün olarak tutmaya çalışması… Uzun göçlerinde kuşlar böyle yapıyor…