#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“Doğa ile Yarışmaya Kalkmayan Bir Tesis” NARKÖY

Nardane Hanım ve ailesinin, önce hayalinde yeşerttiği, ardından da büyük emek vererek gerçek kıldığı bir yer burası. Kocaeli Kandıra’da kurulan, Türkiye’nin ilk “eko-eğitim oteli”: Narköy… Ekolojik yönetimden organik tarıma, aromatik bitkiler toplamadan peynir-yoğurt atölyesine kadar sürdürülebilirlik kapsamında eğitimlerin verildiği bu merkez, yüzlerce atalık tohumuyla da bir banka aynı zamanda… Budist rahibinden iş kadınına, aktivistinden öğrencisine kadar pek çok gönüllüyü de ağırlayan otel, alışılmışın dışında bir deneyim vaat ediyor. Örneğin burada “oda servisi” yok, “oda kullanma kılavuzu” var… Gelin, tüm detayları Narköy Kurucu Ortağı, Nar Eğitim ve Danışmanlık Genel Müdürü Ozan Kuşçu’dan dinleyelim…
Füsun AKAY

Narköy, anneniz Nardane Hanım ile sizin hayalinizin bir ürünü… Bize önce, kuruluş öyküsünü anla­tır mısınız otelin?
Narköy, aslında ailemizin ortak hayalinin bir ürünü. Emekli sı­nıf öğretmeni annem Nardane Hanım’ın organik-ekolojik çiftlik hayali ile, benim teknolojik gelişim paralelinde sınıf içi eğitimin azalıp e-öğrenmelerin artmasıyla aklım­da oluşan ve deneyimsel öğrenme odaklı bir “eko-eğitim tesisi” haya­limin buluşmasının ürünü…
İş hayatına 1996’da danışmanlık fir­ması Monitor Company’de araştır­ma asistanı olarak başladım. 1997 yılında Garanti Bankası’na MT gru­buyla ticari portföy yetkilisi olarak girdim ve 2005 yılına kadar Garanti Bankası’nda çalıştım. Narköy’ün oluşmasının ilk tohumu olan NAR Eğitim ve Danışmanlık ise 2002’de annem Nardane Kuşçu tarafından NAR NLP ismiyle Pedagojik Danış­manlık ve Aile Danışmanlığı vermek üzere kuruldu. 2005 yılında eşim Ebru Ersezen Kuşçu ve ardından benim işimizden ayrılıp sisteme ka­tılmamızla NAR NLP’nin kurumsal ayağı kuruldu, NAR Eğitim ve Da­nışmanlık adını aldı. NAR, bugün Türkiye’nin önde gelen firmalarına uygulamaya dönük danışmanlık veriyor. Narköy de, Nar’ın yarattığı Türkiye’nin ilk “eko-turizm-eğitim” konsepti olan turizm merkezi ve ya­şam alanı. Narköy’ün arazisini 2007 yılında aldık. İlk iki yıl daha çok fikir ve konsept geliştirdik. Daha sonraki iki yılda detay mimari çalış­maları yaptık.

Lokasyon olarak bu bölgeyi seçme­nizin nedenleri nelerdi?
Yaptığımız işi, “ekolojik turizm” diye adlandırıyoruz ama organik olmak da bunun önemli bir parça­sı. Bizim anlayışımızın temelinde deneyim yatıyor. Narköy arazisi 100 dönümü aşan bir arazi ve doğa ile iç içe olarak; beslenme, üretim-yaratma (ekme-biçme) süreçlerini bizzat deneyimleme şansı yakalıyor konuklarımız. Tamamen ekolojik ve organik üretim yapabilmeniz için sanayinin olduğu alandan en az 40 km uzakta konumlanmanız gerekir. Narköy arazisi de merkeze 40 km mesafede, tamamen el değmemiş bir arazi. Ayrıca varolduğumuz bölgeye ve halkına katkıda bulu­nacağımız bir sistemde de olmamız gerekiyordu. Çünkü sürdürülebilir­lik iddiasıyla yola çıkarsanız; bunu tamamlayan tüm unsurlara temas etmeniz gerekir. Bu kapsamda bir­çok noktada araziler ararken Kerpe, Kefken yolundaki bu vadi karşımıza çıktı, aradığımız tüm özellikleri içe­riyordu. Ayrıca biz bu bölgenin do­ğasına, tarihine, kültürel derinliğine de aşık olduk. Burada Ege sahilleri gibi bir deniz ve ön Bizans diyebile­ceğimiz Bitinya Krallığı uygarlığına uzanan bir tarih var.

“Türkiye’nin ilk ve tek ekolojik oteli” olarak konumlandırdığınız Narköy, kapılarını 1,5 yıl önce açtı misafirlere. Ancak sizin çalışma­larınız daha eskiye, 2007 yılına uzanıyor. Bu hazırlık süreci içinde neler yaptığınızı anlatır mısınız?
Klima kullanılmadan inşa edilecek odaların konforlu olabilmesi için bir yıl rüzgar ve güneş açısı ölçüm­lemeleri yapıldı. 2007’den itibaren beş yıl boyunca toprağın organik tarıma göre ıslahı, tarım ve hay­vancılık hazırlığı yapıldı. Bu sayede Narköy hizmete girdiği anda kendi çiftliğinden gıdası hazırdı. Ağustos 2013’te de Narköy misafir kabul et­meye başladı.
Narköy’ün otel bölümünün en önemli mimari özelliklerinden biri, otel alanının özel kolonlar üzerine inşa edilmiş olması. Hafif çelik mo­düller olarak tasarlanan konakla­ma ünitelerinin kolonlar üzerinde toprağa minimum müdahale etme­si sayesinde, toprak içindeki tüm hareketlerin (su, mikro-organizma, solucan vb) sürekliliği sağlandı. Yer­leşkenin yürüyüş alanları da ahşap kazıklar üzerinde zeminle en az te­mas edecek şekilde hazırlandığı için toprağın işleyişine müdahale etme­me özelliğine sahip.
Mimari tasarım Emir Drahşan’ın yönettiği Lea Invent’e ait, kardeşim Beste de mimar olarak süreçte ekip­le beraber çalıştı ve tüm iç mimari tasarımlarımızı yaptı. Babam Ahmet Kuşçu da teknik altyapıyı ve inşaat sürecini sahiplendi. Müteahhidimiz Odak İnşaat oldu ve oldukça derin bir tasarımı olan projeyi Türkiye üretim şartlarında hayata geçirmek için büyük çaba gösterdiler. Alt taşeronlarımızdan kullandığımız malzemeye kadar her detay ekolo­jik prensipler çerçevesinde seçildi. Deterjanlarımız bile bu kapsamda doğaya zarar vermeyecek şekilde özel ürünlerden seçiliyor. Sonuç itibariyle coğrafyasına saygılı, içinde bulunduğu doğa ile yarışmaya kalk­mayan bir tesis ortaya çıktı. Burada her şey gerektiği kadar var.

Misafirlere şimdiden hatırlatalım, bu otelde “oda servisi” yok, “oda Kullanma Kılavuzu” var…
Evet, Narköy’de oda servisi yok; mi­safirler bahçeden doğal çaylarını ya da meyvelerini toplayarak odalarına götürebiliyorlar. Ayrıca odalarda te­sisin ve odaların mimari ve iç mima­ri özelliklerini anlatan “oda kullan­ma kılavuzları” var. “Akıllı odalar” yapmak yerine misafirlerimizi oda kullanımı konusunda etkin kılmayı tercih ettik. Bunun dışında odalar­da ve ortak alanlarda, hatta ve hatta dış alanlarda kullanılan birçok eşya da, Narköy’ün inşaat döneminden kalan ahşap, metal, çelik gibi ürün­lerin geridönüşümünden oluştu.
Narköy’de standart ve süit odalar dışında ailelere verebileceğimiz Ev, Yurt ve Konak diye ayrı binalarımız da var. Kapasitemiz bunlar da dü­şünüldüğünde 50 kişi civarında. Biz tesiste 75 kişi rakamını gördük bu arada misafir grubumuz triple ko­naklamayı tercih ettiği için…
Bu yıl yeni yatırımlarımız olacak. Finansal olarak gerekli birikimi sağlayabilirsek yağmur sularından bir ekolojik yüzme göleti, 5 element konsepti üzerine kurulan butik bir SPA ve bir çok amaçlı salon yapmak istiyoruz.

Narköy’ü aynı zamanda bir “eği­tim oteli” olarak nitelendiriyorsu­nuz. Bu kapsamda ne gibi çalışma­lar yürütüyorsunuz, ileriye dönük plan ve hedefleriniz nelerdir?
Narköy, kuruluş esasına baktığımız­da zaten bir eğitim oteli ve organik tarım çiftliği hayallerinin bir ürünü olduğu için, buraya gelinen amaca ve ihtiyaca bağlı olarak hizmet ve­ren bir yapıya sahip. Kurumsal bir­çok şirkete burada özel eğitim ve takım olma aktiviteleri tasarlıyoruz. Ayrıca bireysel ve aileler için bu­rada günübirlik olabildiği gibi, iki günlük veya daha uzun süreli atöl­ye ve eğitimlere katılmak mümkün. Doğanın içinde iki gün geçirilen “Doğada Olmak” atölyesinden şe­hirde uygulanabilecek basit perma­kültür tekniklerini gösteren “Kendi Bahçeni Yap” atölyesine, kompost atölyesinden bir haftalık permakül­tür eğitimine ve kerpiç ev yapımına kadar birçok atölye çalışmasına da­hil olmak mümkün. Eğitimleri şöyle sıralayabiliriz:

  •  Kurumlara yönelik ve Narköy’e özel olarak tasarlanan özel eğitim­lerin hepsi, sürdürülebilirlik felse­fesiyle şekillenmiş mekanlarda ger­çekleştiriliyor. Ekolojik Yönetim, Eko-no-vasyon, Doğa’l Liderlik, Food & Mood (Ne yersem ne yaşa­rım), Sürdürülebilir Sistemler Kur­mak, eğitimlerden bazıları.
  •  Organik tarım ve sürdürülebilir yaşam ile ilgili bireysel atölyeler
  •  Kişisel gelişim eğitimleri
  •  Çocuklara özel kişisel gelişim eği­timi “Yıldızlar Kulübü”
  •  Çocuklara yönelik sürdürülebilir yaşam atölye ve kampları
  •  Sağlıklı yaşam danışmanlığı ve eğitimleri
  •  Yabani ve tıbbi aromatik bitki eği­timleri
  •  Narköy’ün standart atölyeleri ara­sında “Aromatik bitkiler toplama”, “Rehberli ve rehbersiz & haritalı orman yürüyüşü”, “Ürün toplama”, “Çiftlik hayvanlarını ziyaret”, “Süt sağma” etkinliklerini sayabiliriz. Rezervasyon ve talebe bağlı ola­rak gerçekleşen ekstra etkinlikler arasında ise “At binme”, “Kerpe’de dalga sörfü-midye dalışları”, “Pey­nir ve yoğurt atölyesi”, “Kompost atölyesi”ni sayabiliriz.

Gruplar için özel event’ler tasarlıyo­ruz. Örneğin geçen sene bir şirketin en iyi satıcıları için Narköy içinden Babatepe zirvesine tracking yarışla­rı gerçekleştirdik. Narköy’ün orman içindeki 100 dönüm arazisi bize ne­redeyse sınırsız imkan sunuyor.
Düzenli olarak açtığımız bazı prog­ramlar da var. Sömestr tatillerinde aileler için sanat atölyeleri içeren kamplar gibi. Ben bu yaz Aikido felsefesi ile liderliği birleştirdiğim “5 Gün, 7 Adım, 9 CEO Aiki Lider­lik Kampı” yapacağım. Ayrıca bu yıl yine geçen sene Grup Gündoğarken konserinde yaptığımız gibi akustik konser sürprizleri yapacağız.

Narköy, yüzlerce çeşit tohumuyla dünyanın en önemli tohum banka­larından biri. Bu alandaki çalışma­larınıza değinir misiniz?
Tohum birikimimiz Nar Hanım’ın mucizesi. Özel bir ünitede, özel bir soğutma sistemiyle saklanıyor to­humlar. Biz o alana “banka” diyo­ruz. Annem Anadolu’nun her köşe­sinden, sandıklardan bu tohumları topladı. 900 kadarı kayıtlı. 1000’in üzerinde atalık tohumumuz var şu an ve ürünlerimizi bu tohumlardan yetiştiriyoruz. Bize hep “Türkiye kendi kendine yeten nadir ülkeler­dendir” dendi ama şu an yurtdışın­dan tohum ithal ettiğimiz ülkeler bize tohum satmayı durdursalar neredeyse aç kalırız. Hibrid tohum­larla tamamen ithalata bağımlı hale geliyoruz. GDO’lu tohumların insan DNA’sına ne yaptığını henüz tam olarak bilmiyoruz. Bir baba olarak bu durum beni endişelendiriyor. Annem sayesinde torunlarımız için sürdürülebilir bir tarıma geri dön­dük Narköy’de.
Annem ülkemiz ve dünya için çok önemli bir iş yapıyor. Tüm tohum­larımız üretilebilir durumda saklanı­yor ve yenileniyor. Annemin çabası­nın kıymetini bence önümüzdeki on yıllarda çok daha iyi anlayacağız.

Gönüllülerin de gelip çalışabilece­ği, üretebileceği, fikirler gelişti­rebileceği bir yer Narköy… Neler yapıyorsunuz birlikte?
Gönüllü programımız Narköy’ün en gurur duyduğumuz yönlerinden biri. Work and Travel, Work Away gibi bloglarda yer alıyoruz. Orada çiftliklerin ratingleri var, ona göre de talep alıyorlar. Onlar ailemiz gibi; aynı yemeği yiyoruz, beraber çalışıp eğleniyoruz. Bu da şu ana kadar dünyanın dört bir yanından yüzlerce gönüllüyü bize getirdi. Burada kalıyorlar, bize yardım edi­yorlar, bizden öğreniyorlar, biz de onlardan öğreniyoruz. Bizim bir compost (susuz) tuvaletimiz var. Oradan talaşla-dışkıyı fermante edip gübreyi doğaya dönecek hale getiriyoruz. Böylelikle su olmadan, hiç kokusuz, atıksız bir permakül­tür sistemi oluşuyor. O tuvaleti bir Türk çizdi (kardeşim Beste), İsrailli, permakültür öğretmeni Shaul Sha­ham, bir İranlı, bir Rus ve bir Ame­rikalı beraber yaptı. Dinlerken fıkra gibi olmalı ama Narköy’de gerçek oluyor böyle şeyler…

Budist Rahiplerin Barışa Olan İnancını Tazelediler
Ozan Kuşçu, Narköy’de yaşadıkları ilginç bir anıyı annesi Nar Hanım’ın dilinden şöyle aktarıyor: “Bir gün barış için yürüyerek dünyayı dolaşan üç budist rahip ve bir İsveçli işadamı geldi. Amaçları dünyayı dolaşarak insanların barış konusundaki taleplerini toplayıp devlet adamlarına iletmekti. ‘Bizi nasıl buldunuz?’ dediğimizde, Workaway ve Helpx’deki fotoğraflarda tüm dünyadan insanların Narköy’de barış içinde yaşayıp ürettiklerini gördüklerini ve bunu yaşamak için geldiklerini; bu durumun barışa olan inançlarını tazelediğini söylediler. Onlar da bizimle üretmek istediklerini söylediler, birlikte patates ektik. Bu bizim için unutulmaz bir deneyimdi…”

Narköy İçin Ne Dediler?
“Narköy çiftliğinde unutulmaz bir deneyim yaşadım. Üç haftalık deneyimim süresince -ki bence hiç uzun bir zaman değildi- buradaki herkesle ve bu müthiş toprakla temas etme ve olağanüstü deneyimler elde etme şansı yakaladım. Narköy’de tarım yapmak, bana daha önce Türkiye’nin hiç bilmediğim bir yanını gösterdi. Politika ve toplum eğitimimin ardından, aklımdaki haritanın farkında vardım ve buradaki kalış süremi uzattım. Burada Nar Anne ve ailesinin, çiftlik çalışanlarından Huriye, Fatma ve Kadir’in aileleri ile geleneksel Ramazan sofralarına katıldım ve içimdeki farklı yanı ortaya çıkarmalarına şahit oldum. Bir ineğin doğumuna da şahit oldum, felsefe, tasarım ve müzik üzerine de sohbetler ettim, hep birlikte hasat yaptık ve muhtemelen hayatımın geri kalanında bir daha hiç göremeyeceğim kadar çok soğanı bir arada görüp diğer gönüllülerle birlikte kabuklarını soydum… Çok değerli zaman geçirdiğim Narköy, çok zengin bir yerleşke ve insanların ruhlarını aydınlatacağı bir yer…”
Kameel Mir / ABD
“Üretimin değerini yeniden hatırlamama vesile oldukları, emekleri ve hayatıma olan katkıları için çok teşekkür etmem gereken bir yer Narköy. Burada edindiğim kadim bilgiyi hiç unutmayacağım.”
Ayça / Türkiye
“Türkiye seyahatimde farklı alanlardan birçok insanla karşılaştım. Ülkenizdeki yolculuğumun son durağı Narköy oldu. Burası ‘kalbimin seviyesindeki yer’ oldu. Sevgi ve umut dolu, cömert, sıcak ve samimi bir yer… Kendimi evimde hissettiğim, kalbimden geçenlere ulaşmama yardımcı olan bir yer. Birçok şey ekip biçtik ve onların büyümesini, gelişmesini ve hasat sürecini yaşadım…” Andrew / Fransa
“Buradaki herkes rüyalarının peşinden giden gerçek insanlar… Bu çiftlikte bu kadar çok ‘gerçek’ insanla tanıştığım için çok mutluyum. Güzel kalpleri ve sevgi dolu yaklaşımları için teşekkür borçluyum. Manevi dünyamı zenginleştirip, olağanüstü bir tarım yaklaşımını hayatımda mümkün kıldıkları için de…” Agata Gnywindua / Polonya

EkoIQ Editör