Temiz Amerikan Rüyası

Paris’te yapılacak İklim Değişikliği Zirvesi (COP21) yaklaşırken dünyanın Çin’den sonra en fazla karbon salımı yapan, kişi başına salımda ise dünya şampiyonu olan ülkesi ABD, Temiz Enerji Planı’nı açıkladı. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından hazırlanan ve Başkan Barack Obama tarafından geçtiğimiz ay kamuoyuyla paylaşılan, ekleriyle birlikte 2328 sayfalık Plan, birçokları tarafından iklim değişikliğiyle mücadelede “önemli bir adım” olarak nitelendirilirken, “fosil yakıt lobisi” beklendiği üzere Plan’ı topa tuttu. Karbon salımında 2030 itibarıyla %32’lik bir azaltım öngören plan, hedeflere ulaşıldığı takdirde hem gezegenin, hem insanların, hem de ekonominin sağlığına iyi gelecek gibi görünüyor…
Nevra YARAÇ

ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından hazırla­nan ve Başkan Barack Oba­ma tarafından geçen ay açıklanan Temiz Enerji Planı’nın öncelikli amacı ülkenin iklim değişikliğine yaptığı “aşırı” katkıyı azaltmak. Ancak enerji sektöründe yapılacak düzenlemelerle hedeflere ulaşıldığı takdirde bireylerin ve ekonominin sağlığı da olumlu etkilenebilir.
2030 yılı için Plan’da öngörülen karbon salımındaki %32’lik (2005 seviyesine göre) azaltım 870 mil­yon ton daha az karbon kirliliği anlamına geliyor. Bunun otoyollar­daki karşılığı ise 166 milyon araba. Plan bu doğrulutuda, yenilenebilir kaynaklara ve enerji verimliliğine vurgu yaparak yenilenebilir enerji üretimini 2030 itibarıyla %30 artır­mayı öngörüyor. Rakamların ekono­mik karşılığına gelince; 2020-2030 yılları arasında tüketicilerin enerji faturalarından tasarruf edecekleri toplam miktar 155 milyar dolar. Bu rakam aylık elektrik faturalarına da %7’lik bir düşüş olarak yansıya­cak. Yani her bir Amerikalı yılda 85 dolar tasarruf edecek.
Obama, Temiz Enerji Planı’nı açık­ladığı konuşmasında iklim değişikli­ğinin halihazırda görünür ve insan hayatıyla birebir ilgili olan somut sonuçlarına da vurgu yaptı: Ülkede­ki astım hastalarının sayısının son 30 yılda ikiye katlandığını, iklim değişikliğinin en çok çocukları, yaş­lıları, yoksulları ve kalp-akciğer has­talarını etkilediğini; bu durumun da hem insan hem de ekonominin sağlığına darbe vurduğunu söyledi. Küçük bir hatırlatma yapalım: Dün­ya Sağlık Örgütü’nün geçen yılki açıklamasına göre yılda 7 milyon insan hava kirliliğine maruz kaldı­ğı için ölüyor. Geçen ay açıklanan bir araştırmaya göreyse Çin’de her gün 4400 kişi hava kirliliğine bağ­lı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Temiz Enerji Planı’nın 2030 hedefleri yakalandığı takdirde erken ölümlerde 3600, çocuklarda görülen astımda 90 bin, hastaneye yatan kişi sayısında 1700 ve hasta­lık nedeniyle okul ya da işyerine gi­dilemeyen günlerde 300 bin azalma olacağı hesaplanmış durumda. Do­layısıyla Plan’ın hedefine ulaşması durumunda sağlık harcamalarında yılda 34 ila 54 milyar dolar tasar­ruf edilmesi bekleniyor. Plan’ın uy­gulama maliyeti ise 8,4 milyar dolar olarak öngörülüyor.

Santrallara Limit Geliyor
Obama yönetimi, daha önce oto­mobillerin karbon salımıyla ilgili bir düzenleme getirmiş olsa da ABD’deki enerji santrallarının ne kadar karbon salabileceğine dair ya­sal limitler bulunmuyor. Ancak yeni Plan mevcut ve yeni santrallar için limitler getiriyor. Doğalgazın ucuz­laması ve yenilenebilir enerji kay­naklarının maliyetlerindeki düşüş, ülkenin kömür kullanımını haliha­zırda azaltmış, enerji santrallarının karbon salımı da buna bağlı olarak 2005’ten 2013’e kadar %15 oranın­da düşmüştü. Bu nedenle 2030 için %32’lik düşüşün, ulaşılması çok da zor olmayan bir hedef olduğu vur­gulanıyor.

Eyaletlere Kişiselleştirilmiş Plan
Plan, ülke çapındaki enerji santral­ları için aynı limitleri öngörse de, her eyalet kendi enerji türünü ve teknolojilerini seçip kendi planını oluşturup uygulayabilme hakkına sahip. Örneğin kömürden doğalga­za geçmek, güneş ve rüzgar vb. ye­nilenebilir kaynakları daha çok kul­lanmak, enerji verimliliğini artırmak ya da karbon ticareti programları uygulamak gibi… EPA aynı zaman­da eyaletlerin kendi planlarını oluş­turmasına model teşkil edecek bir federal plan da hazırladı. Eyaletler ödevlerini kendi başlarına yapmadı­ğı takdirde, bu planı uygulamak du­rumunda kalacak. Plan’ın eyaletler arası karbon ticareti sistemini teşvik edebileceği, bunun zamanla ulusal düzeye taşınabileceğini ifade eden­ler de var.
Uygulamanın bir de siyasi boyutu söz konusu. Eyaletler planlarını hazırlama konusunda 2018 yılına kadar ek süre talep edebilecek ki bu da 2016’daki seçim düşünüldü­ğünde başka bir başkanın dönemi demek. Dolayısıyla Temiz Enerji Planı’nın 2016 seçimlerinin temel tartışmalarından biri olması çok muhtemel.

ABD Mücadelenin Lideri Olabilecek mi?
Temiz Enerji Planı’nın ABD içindeki doğrudan etkilerinin yanı sıra ulus­lararası iklim görüşmelerinde oluş­turacağı zemin de bir hayli önemli aslında. Birleşmiş Milletler’in ön­cülüğündeki iklim müzakerelerinin bir hayli ağır ilerlediği, on yıllardır karbon salımlarını azaltma yönün­de küresel bağlayıcılığı olan bir anlaşma üretemediği ortada. Dünya birinciliğini yakın bir zaman önce ABD’nin elinden alan Çin uzun bir süre sınırlamalara direndi ve ABD’nin kişi başına en yüksek se­viyede bulunan karbon salımını (ve tabii tarihsel sorumluluğunu) bahane gösterdi. Ancak Obama’nın geçen yıl ABD’nin 2030’a kadar kar­bon salımında %30’luk bir düşüşe gideceğini vurgulamasından sonra Çin de bu konuda frene basacağını açıkladı. Obama yönetimi, Temiz Enerji Planı’nın Çin örneğinde ol­duğu gibi Paris’te de diğer ülkelere ilham vereceğini umuyor.

Melek mi, Şeytan mı?
İklim değişikliği aktivistleri ve ye­nilenebilir enerji sektörü, Temiz Enerji Planı’nın yatırımları hareke­te geçireceğini ve tam da güneş ve rüzgar projelerine vergi indirimle­rinin yeniden düzenlenme zamanı gelmişken, kısa ve uzun vadeli be­lirsizliklerin üstesinden gelinmesine yardımcı olacağını düşünüyor.
Gelelim şimdi madalyonun diğer tarafına. Fosil yakıtlar lobisi ve Cumhuriyetçiler adil olmadığı, vergi ödeyenleri cezalandırdığı ve ekonomiyi mahvedeceği gerekçele­riyle, beklendiği üzere Temiz Enerji Planı’nı topa tuttu. Doğalgaz üreti­cileri de buruk…
Plan’a gelebilecek eleştirileri as­lında Obama konuşması sırasında söylemişti: “Temiz enerjiye yönelik yatırımlarımızı kesmemiz gerektiği­ni çünkü bunun bir israf olduğunu söyleyecekler. Halbuki kendileri her yıl petrol şirketlerini teşvik için mil­yarlarca dolar harcamaktan mutlu­lar. Örneğin, güneş enerjisi sektö­rü ekonominin geri kalanından 10 kat daha hızlı istihdam yaratırken, onlar bu planın iş olanaklarını öldü­receğini savunacaklar”. Evet, tam da söylediği gibi oldu.
Plan, ABD’de üretilen elektriğin üçte birinin kaynağı olan kömürün kullanımına doğrudan bir sınırla­ma getirmese de karbon salımının azaltılması elbette bu sonucu bera berinde getiriyor. Fosil yakıt lobileri bu nedenle “kömürle savaş” olarak değerlendirdikleri planın “radikal”, hedeflerinin de “erişilemez” olduğu görüşünde.
Amerikan Temiz Kömür Elektri­ği Koalisyonu Başkanı ve CEO’su Mike Duncan, Obama’yı “Son kar­bon düzenlemesinin açıklanmasıy­la Başkan, sağlam bir ekonomik geleceği güvenceye almak için var gücüyle çalışan Amerikalara karşı empati eksikliği olduğunu bir kez daha gösterdi” sözleriyle eleştirdi. Doğalgaz üreticilerinden oluşan Doğalgaz Birliği’nin Başkanı Marty Durbin de, hayal kırıklığını, “Doğal­gaz bugün enerji üretiminde birincil önemdeyken Beyaz Saray bunu gör­mezden geliyor gibi” cümleleriyle ifade etti.

Cumhuriyetçiler İçin “Gerçekçi” Değil
Muhalefet de elbette üzerine düşeni yaptı: ABD Senatosu’nun Çoğunluk Lideri, Cumhuriyetçi Mitch McCon­nell, Plan’ın hedeflerini “gerçekçi olmadığı ve büyümeye engel ola­cağı” gerekçesiyle eleştirerek 50 eyaleti bu planı reddetmeye çağırdı. 2016’daki seçimlerin Cumhuriyetçi başkan adaylarından da açıklamalar birbiri ardına geldi: Florida Senatö­rü Marco Rubio planın milyonlarca Amerikalının elektrik faturalarına yük getireceğini, felakete yol aça­cağını söylerken, Florida Valisi Jeb Bush’a göre de Plan bir “sorumsuz­luk” örneği. Teksas senatörü Ted Cruz işi daha da ileri götürdü ve iklim değişikliğinin bilim insanları ve siyasetçilerin bir uydurması oldu­ğunu savundu. Cruz, “40 yıl önce bilim insanları küresel bir buzul çağının yaklaştığını söylüyordu ama olmadı. Şimdi de sıcaklık değerleri­nin yükseldiğini söylüyorlar. Bu da doğru değil” dedi.
Benzer bir ayrışma medyada da ken­dini gösterdi aslında: ABD’nin en önemli günlük gazetelerinden New York Times Plan’ı “Tartışmasız bir şekilde yönetimin iklim değişikli­ğiyle mücadelede attığı en önem­li adım olarak” değerlendirirken, Cumhuriyetçilere yakın Wall Street Journal gazetesi “İklim Değişikliği Darbesi” başlığıyla yayımladığı edi­tör yazısında “Eyaletler Obama’nın kanunsuz enerji planıyla işbirliği yapmayı reddetmeli. Kongre’de oy­lanmadan ve kamuoyunda tartışıl­madan, Bay Obama son 18 ayında ABD’nin önümüzdeki 20-30 yıldaki enerji tercihlerini belirlemek için zor kullanıyor” ifadelerini kullandı.

Eyaletlere “Ceza”mı?
George W. Bush yönetiminde de gö­rev alan Manhattan Enstitüsü’nden Ekonomist Diana Furchtgott-Roth ise National Review’da yayımla­nan yazısında farklı bir bakış açısı sundu. Furchtgott-Roth, karbon salımını en fazla azaltması öngörü­len 10 eyaletten yedisinin 2012 se­çimlerinde Cumhuriyetçi aday Mitt Romney’e oy verdiğini, en az azal­tım öngörülen 10 eyaletten sekizi­nin ise Obama’ya oy verdiği yazıyor ve Plan’ın Obama’ya oy vermeyen eyaletleri, ekonomilerini yavaşlat­mak suretiyle cezalandırmak istedi­ğini belirtiyordu.
Peki Amerikalılar bu gelişmelere nasıl yaklaşıyor? Amerikan halkının bakış açısına dair ipucunu 2014’te açıklanan taslağın ardından yapı­lan ankette bulabiliriz. Ankete göre Amerikalıların üçte ikisi Obama’nın enerji santrallarındaki karbon salı­mını düşürecek yeni iklim değişikli­ği planını destekliyor: %67’si 2030’a kadar karbon salımını %30 düşürme planına (şu an hedef %32) destek ve­riyor; %53’ü iklim değişikliği ve do­ğal felaketlerle karşı karşıya olunan bir dönemde temiz hava sağlayacağı ve sağlık harcamalarını düşüreceği için karbon salımını düşürme gi­rişiminin gerekli olduğunu söylü­yor. Sınırlamalara karşı olan %39 ise yeni düzenlemelerin istihdamın azalmasına ve elektrik maliyetleri­nin yükselmesine neden olacağını savunuyor.
Paris Zirvesi’ne iki ay kaldı, 2030’a 15 yıl var… Ama bugün ve aslında her gün aklımızdan çıkarmama­mız gereken bir şey daha var ki, Obama’nın sözleriyle aktaralım: “Bizler iklim değişikliğinin etkileri­ni hisseden ilk, bu konuda bir şeyler yapabilecek ise son nesiliz”.

Önerilen makaleler