#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Finansman Hallolmazsa Paris’te Anlaşmak Zor

Çevre ekonomisi, iklim değişikliği, iklim finansmanı konularında çok uzun zamandır çalışmalar yürüten Adnan Menderes Üniversitesi Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Etem Karakaya, iklim finansmanının, uluslararası kaynak bulmakla sınırlandırılmaması gerektiğinin altını çiziyor. Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği’nin (SÜT-D) Başkanlığını da sürdüren Karakaya, “Finansman sorunu halledilmeden Paris Zirvesi’nde bir iklim anlaşmasının sağlanabilmesi mümkün görünmüyor” diyor.

Seragazı salımlarının azaltılmasın­da sadece gelişmiş değil, gelişmek­te olan ülkelerin de sorumluluk sahibi olması finansmanı da zo­runlu kılıyor. COP21’de bununla ilgili nasıl bir sonuca varılmasını bekliyorsunuz? Nasıl bir yapılan­ma öngörülecek? Hangi ülkeler bu konuda umut vaat ediyor?
İklim değişikliği sorununu sürdü­rülebilir bir seviyede tutabilmek için gelişmiş ülkelerin tek başına seragazı emisyonlarını azaltması yeterli değil. Başta dünyanın en faz­la seragazı emisyonu salan ülkesi Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin de bu konuda yükümlü­lük alması gerekli. Düşük karbon­lu bir ekonomiye geçiş için başta enerji sektörü olmak üzere ülkele­rin radikal bir dönüşüme ihtiyacı var. Bu anlamda iklim finansmanı temiz olan yenilenebilir enerjiye geçiş, enerji verimli teknolojik dö­nüşüm ya da iklime dirençli uyum için gerekli yatırımların finansmanı anlamına geliyor. Emisyon azaltımı ve iklime uyum için de trilyonlarca dolarlık finansman gerekiyor. Bu nedenle iklim finansmanı konusu COP21 Paris Zirvesi’nde en önemli gündem maddelerinden biri ola­caktır. Çünkü finansman sıkıntısı çeken gelişmekte olan ülkeler iklim değişikliği ile mücadele için gerekli yatırımları yapabilmek amacıyla ge­lişmiş ülkelerden kendilerine ciddi miktarlarda finansman sağlanması­nı talep ediyor. Bu konuda şimdiye kadar çok taraflı ya da iki taraflı sağlanan uluslararası iklim finans­manı çok yetersiz. 2009 yılı Kopen­hag Zirvesi’nde, iklim finansmanı için 2020 yılına kadar yıllık 100 mil­yar dolarlık bir kaynağın gelişmekte olan ülkelere aktarılması konusun­da bir konsensüs oluştu. Bunu için oluşturulan Yeşil İklim Fonu (GCF) resmiyet kazandı ve Güney Kore merkezli olarak yapılandırılması tamamlandı. Bugüne kadar gelişmiş ülkeler 10 milyar dolar kadar bir fi­nansmanın gelişmekte olan ülkelere kullandırılması konusunda taahhüt­lerde bulundu. Mevcut taahhütlerle karşılaştırıldığında yıllık 100 milyar dolar iklim finansmanı sağlanma­sı planı için çok ciddi bir açık söz konusu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın da söylediği gibi Paris Zirvesi’nde finansman sorunu halledilmeden bir iklim an­laşmasının sağlanabilmesi mümkün görünmüyor. Şimdiye kadar donör ülke olarak ABD, Japonya, İngiltere, Fransa ve Almanya sırasıyla en fazla katkıyı sağlayan ülkeler oldu.

Türkiye’nin mevcut ve atılması gereken adımlar açısından konu­munu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye iklim finansmanı konusun­da yurtdışı finansmandan yararlanan bir ülke konumunda ve uluslarara­sı iklim müzakerelerinde gelişmiş ülke olduğunu vurgulayarak fon alan ülke konumunu garanti altına almaya büyük önem veriyor. Ancak, Türkiye’nin yıllardır sorun yaşadığı EK-1 ülkesi olması durumu, bu konu­da da dikkatli olmasını gerektiriyor. Çünkü Paris Zirvesi’nde uluslararası iklim finansmanından faydalanacak ülkeler belirleneceği zaman mevcut faydalanıcı ülke konumunu sağlama­sı gerekecek. Türkiye diğer yandan donör ülke olarak yurtdışına iklim finansmanı da sağlayan bir ülke. Özellikle resmi bir kurum olan TİKA aracılığıyla akraba ülkeler ve Afrika ülkelerine yenilenebilir enerji, ta­rımsal üretim ve temiz suya ulaşım (su kuyularının açılması) konusunda ciddi miktarlarda iklim finansmanı sağlıyor.

COP21’in ardından iklim finans­manıyla ilgili olarak dünyada ve Türkiye’de kamu, özel sektör ve diğer alternatif kaynaklara nasıl roller düşecek?
Burada önemli bir noktayı vurgu­lamak gerekiyor. İklim finansmanı kavramı sadece yukarıda değindi­ğimiz yurtdışına veya yurtdışından finansman sağlamak değildir. Bu­nun çok daha ötesinde önemle ele alınması gereken bir kavram. Küre­sel ısınma sorununa çözüm bulmak için düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş ve iklime dirençli bir yapı oluş­turmak gerekecek ve bunun için uluslararası finansmanla gerekli yatırımları yapmak tek başına yeter­li olmayacaktır. Daha da önemlisi, kamu ve özel sektörün iklim için ulusal ölçekte finansman sağlaması gerekli. Kamu sektörü bu alanda yapılacak yatırımlar için ihtiyaç du­yulan finansmanı hangi kaynaklarla sağlayacağına yönelik politikalar geliştirmeli ve asıl büyük finansman kaynağını sağlayacak özel sektörü mobilize etme konusunda gerekli teşvikleri ve düzenlemeleri yapmalı. Özel sektör bir yatırım yaparken işin kârlılığına bakar. Bu anlamda iklimle alakalı bir yatırımın cezbedi­ci olması gerekir. Bu tür yatırımlar için sağlayacağı finansmanı teş­viklerle, imtiyazlı düşük kredilerle sağlayabilirlerse yatırımın maliyeti daha düşük olacaktır. Bu noktada özel sektörün uluslararası imtiyazlı finansman kaynaklarının nasıl sağ­lanacağı ve kamu destekleri konu­sunda bilgilendirilmesi, teşvik edil­mesi düşük karbonlu bir ekonomiye geçişi hızlandıracaktır.

Bu konuyla ilgili önümüzdeki dö­nemde yayınlamayı planladığınız bir çalışma/rapor olacak mı?
İklim finansmanı ülkemiz açısından oldukça yeni bir terminoloji, bu ko­nunun ne anlama geldiği, Türkiye için neden önemli olduğu ve fırsat­ların neler olabileceği konusunda bir çalışmayı tamamlamaya çalışıyo­rum. İklim finansmanı raporlaması konusunda şu an Türkiye Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na (UNDP) bir rapor hazırlıyorum. Ayrıca SÜT-D olarak 2016 Nisan ayında gerçekleştireceğimiz 3. İs­tanbul Karbon Zirvesi’nde, iklim finansmanı ile ilgili özel oturumlar düzenleyeceğiz.

EkoIQ Editör