Aslında işin içine, çoktandır kaybettiğimiz, unuttuğumuz eski hikayemizi, kadim ideallerimizi koymaktan ibaret galiba her şey… Mavi, Beyaz ve Kırmızı ya da “Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik”. İnsanlığın en büyük hayali. Yarım kalan bir yürüyüş; gerçekleşmeyen, tamamlanamayan bir uygarlık, insanlık ideali ve tabii modernliğin düş kırıklığı. Peki bu, 21. yüzyılda tamamlanabilir mi? Ve artık bu ideallere bir renk daha eklemek; “Yeşil”i yani ekolojik bilinci katarak, insan merkezli olmaktan çıkarmak mümkün mü? Belki de Fransız Devrimi’nin teorik ve pratik açmazlarından ve çelişkilerinden biri de buydu. Belki de yürüyüş, bu yüzden yarım kalmıştı… Belki de Mavi, Beyaz ve Kırmızı, sürdürülebilirliğin kayıp renkleriydi…
Zaten bu üçlü iddianın yeterlilikleri hep sorgulanmamış mıydı? Kardeşlik’in (Fraternité), sadece kelime anlamıyla bile erkek kardeşliğini anlatması ve kadın haklarını ıskalaması, o günler için doğal olabilirdi ama bugün bu eksikliği tamamlamak için milyonlarca neden ve önemli bir toplumsal cinsiyet mücadelesi ve geleneği mevcut. Tüm bir kadın hareketi tarihi bunu bize ayrıntısıyla, net bir şekilde gösteriyor…
Eşitlik (Egalité), yasalar önünde eşit olmak, insanlık için devasa bir adımdı. Sadece belirli kesimlerin insan, yurttaş sayıldığı bir toplumsal formasyondan, herkesin doğuştan eşit sayıldığı, bunun için hiçbir özel çaba göstermenin gerekmediği bir toplumda yaşayan bizler için bunun anlamını kavramak belki zor ama biraz tarih okuması yapmak, bu hakların ne kadar büyük mücadelelerle kazanıldığını görmeye yeter de artar bile. Fakat bu adımının bile sınırları olduğunu görmedik mi hep beraber? Sınıfsal eşitsizliklerin, fırsat eşitsizlikleri ve eğitim olanakları-olanaksızlıkları yoluyla kendini tekrar ve tekrar üreterek eşitlik idealinin gerçek anlamının ortaya çıkmasını nasıl engellediğini bilmiyor muyuz?
Özgürlük (Liberté) bayrağına gelince… Geçmişin baskıcı toplumlarından biraz daha yukarı çıktı ama toplumsal, siyasi, kültürel, iktisadi baskılar nedeniyle özgürlük ideallerinin küresel ölçekte gerçekleştiğini söyleyebilecek kimse var mı aramızda? Ya da gidilecek yolun ne kadar uzun olduğunu yüreğinde hissetmeyen?
****
Bunların hepsi tartışılabilir ancak insanlık bir kez daha önemli bir adım atmak için Fransa’da, Paris’te toplanıyor Aralık ayında. COP21 İklim Zirvesi, sıradan bir iklim değişikliği toplantısının ötesinde, insana, doğaya, iklime, kültürlere, medeniyetlere dost; eşitlikçi, adil ve ekolojik yeni bir uygarlığın kurulup kurulmayacağını da gösterecek; ya da en azından bir umut olup olmadığını… Ama kestirmeden söylersek, +1 rengi, yani “Yeşil”i denkleme dahil etmeden, Mavi, Beyaz ve Kırmızı’nın yürüyüşü hep yarım kalacak gibi…
Bir de tersinden bakalım: Eşitliksiz, adil olmayan, katılımcılığı esas almayan, şeffaflığın geçerli olmadığı, kısacası demokrasisiz ve ekmeksiz bir sürdürülebilirlik de sakat kalmaya mahkum gibi…
COP21 belki birkaç yüzyıl önce Fransa’nın sokaklarında gezen o devrimci ruhtan; Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik’ten de etkilenerek sürdürülebilir bir uygarlık yürüyüşüne artık bir renk daha eklemenin, o meşhur Kırmızı, Beyaz ve Mavi’nin yanına Yeşil’i de koymanın vesilesi olur. Yeni bir uygarlığın tek başarı şansı bu gibi görünüyor…
Geçen ay Ankara’da yaşanan, 102 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırı bir kez daha gösterdi ki bu dünyanın yaşanabilir olması için Mavi, Beyaz, Kırmızı, Yeşil yetmez. Yeryüzündeki tüm renkler bir arada olmadan olmuyor, olmayacak…