Geçen ay Lima’da bir araya gelen Afganistan, Bangladeş, Etiyopya ve Vietnam gibi ülkeler, iklim değişikliğini engelleyecek hedefler belirlenmesi çağrısında bulunuldu. Bu ülkelerin en önemli özelliği iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler olmaları. 21 Ekim’de ABD’nin The New Yorker dergisinde yayımlanan bir makale de, iklim pazarlıklarında seslerini duyurmak için bir araya gelen farklı ülke gruplarının müzakerelere olası etkilerini değerlendiriyordu…
Elizabeth KOLBERT
Zeynep Heyzen ATEŞ
Ekim ayının başlarında kendilerine Hassas 20 (Vulnerable 20) diyen bir grup ülke Lima’da toplandı. Aralarında Afganistan, Bangladeş, Etiyopya ve Vietnam’ın da yer aldığı kısaca V20 olarak anılan bu grup, iklim değişikliğine sebep olacak, neredeyse hiçbir şey yapmadıkları halde ondan en çok etkilenecek ülkelerden oluşuyordu. V20 ilk bildirisinde “iklim değişikliğini engellemek için acilen hırslı hedefler belirlenmesi” çağrısında bulundu.
İklim pazarlıkları devam ederken seslerini duyurmak için bir araya gelen ülkelerin oluşturduğu pek çok blok var: Like Minded Developing Countries (Benzer Düşünen Gelişmekte Olan Ülkeler); Least Developed Countries (En Az Gelişmiş Ülkeler); AOSIS (Küçük Adalar Birliği); yalnızca 34 üyesi olan G77. Paris öncesi yeni bir grubun oluşması, anlaşmaya varılması açısından cesaretlendirici bir gelişme olarak görülmezken Ekim ayındaki Bonn Konferansı’nda pazarlıklar beklenmedik bir yöne kaydı.
Pazarlıkları hızlandırmak amacıyla iki diplomattan -ABD’den Dan Reifsnyder ve Cezayir’den Ahmed Djoghlaf- taslak anlaşma metnini hazırlamaları istenmişti. Bonn’da delegelere sunulan 20 sayfalık metin (80 sayfadan kısaltılmıştı) beklenenin tam tersi bir etki yarattı. Çoğu delege yeni metnin zengin ülkeleri kayırdığını söyledi; örneğin finansman konusunda yoksul ülkeler tamamen görmezden gelinmişti. G77 adına konuşan Güney Afrikalı Nozipho Joyce Mxakato-Diseko bir adım ileri gidip bunu “ırk ayrımcılığı” olarak değerlendirdi.
Tepki o kadar güçlüydü ki Reif-snyder ve Djoghlaf blokların da değişiklik önerisi getirebilmesine yeşil ışık yakmak zorunda kaldı. Ardından 68 ek madde talebi gelmiş, metin 100 sayfaya çıkmıştı. Thomson Reuters bu durumu “dejavu” olarak niteleyecekti.
Bu aşamada kimse taslağın ne kadar etkili olabileceğini bilmiyor. Yeni sunulan 24 sayfalık taslakla bir süre için başarı elde edilmiş gibiydi. Ama Paris görüşmelerinin tamamlanacağı 12 Aralık’ta herhangi bir karara varılmasını kimsenin beklemediği de seziliyordu.
Karbon Vergisi Çare Olacak mı?
Paris’te anlaşmaya varılsın varılmasın kesinleşen detaylar var: Dünya küresel bir sorunla (iklim değişikliği olabilecek en küresel sorun) küresel uzlaşmaya varmadan mücadele edebilmeyi umuyor. Daha geçenlerde aralarında Merkel’in de olduğu bir grup lider tüm ülkeleri karbon vergisi getirmeye çağıran bir bildiri yayımladı. Gaz salımını azaltmanın en etkili yolunun bu olacağını söylüyorlardı. Bildirinin Paris görüşmelerini etkilemek amacıyla yayımlandığı belliydi ama elimizdeki taslakta buna dair bir madde yok.
İkincisiyse altı yıl önce Kopenhag’da belirlenen hedeflere ulaşılamayacağı, örneğin ısı artışının 2 dereceyi geçmemesine engel olunamayacağı. Şimdilik 150 ülke INDC belgelerini sunup karbon salımını düşürmek için neler yapmayı planladıklarına dair bir rota çizdi. Bu belgeleri inceleyen çeşitli gruplar var. Bunlardan Climate Action Tracker’ın yaptığı hesaplara göre bütün ülkeler hedeflerini tuttursa bile 2100’e kadar küresel sıcaklık 2,7 derece artacak. Bir diğer grup, Climate Interactive Solutions, artışın en az 3,5 derece olacağını söylüyor. Paris toplantısına başkanlık edecek olan Fransız Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ise hâlâ umutlu. Tek temennimiz onun haklı olması, çünkü Paris’ten nasıl bir anlaşma çıkarsa çıksın, hiçbir anlaşmaya varılmamasından iyidir