Sosyal bilinçli liderler yetiştirmek vizyonuyla 2000 yılında Türkiye’de kurulan uluslararası liderlik okulu YGA’nın girişimleri bünyesinde faaliyet gösteren TYT, 2011 yılından bu yana güneş enerjisi sistemleri üzerinde çalışarak yenilikçi projeler üretiyor. Şirketin kurucu genel müdürü Cihan Özalevli ile projelerini, yüzer sistemlerin getirdiği avantajları ve Türkiye’nin potansiyelini konuştuk.
Nevra YARAÇ
Güneş enerjisi alanında Türkiye ve dünyada ilklere imza atan TYT, bugüne kadar TÜBİTAK’ın desteklediği iki projeyi tamamladı. Aydın’ın Germencik ilçesinde bulunan Gümüşköy Jeotermal Enerji Santralı’na dünyanın ilk Hibrit Jeotermal-Yoğunlaştırılmış Güneş Enerjisi Sistemi’nin kurulduğu GeoSolar projesi, Geothermal Resources Council 2015 Konferansı’nda yılın en iyi projesi seçildi. Daha önce EKOIQ sayfalarında tanıttığımız bu yenilikçi projenin mimarı ve şirketin kurucu genel müdürü Cihan Özalevli de MIT’nin Innovators Under 35 ödülünü almıştı.
TYT’nin diğer projesi, Mersin’in Mut ilçesinde bulunan Azmak 2 Hidroelektrik Santralı’na yapılan HydroSolar kurulumu da Türkiye’nin ilk yüzer güneş enerjisi sistemi oldu. Kaynakların hem sürdürülebilir hem de yenilenebilir olduğu bir geleceğe ulaşmak için farklı enerji üretim sistemlerini birleştiren teknolojiler geliştirmeye devam eden Özalevli ile projelerini, yüzer sistemlerin getirdiği avantajları ve Türkiye’nin potansiyelini konuştuk.
TYT’nin faaliyet alanlarından ve bugüne kadar uygulamaya geçirdiği projelerden bahsedebilir misiniz?
TYT olarak rejeneratif, yani kaynakların hem sürdürülebilir hem de yenilenebilir olduğu bir geleceğe ulaşmak için farklı enerji üretim sistemlerini birleştiren teknolojiler geliştiriyoruz. Odağımızda bulunan güneş enerjisi sistemlerinin yaşadığı en büyük problem, güneşin olmadığı zamanlarda üretim yapılamaması. Bu sorunu çözmek için dünyada yaygın olarak çalışılan iki alan var: Birincisi güneş enerjisi ile birlikte çalışarak, enerji üretimini daimi kılan sistemler. İkincisi ise, güneş enerjisi sistemleri ile üretilen elektriği ya da ısıyı depolayan sistemler. Biz bu iki alanda da çalışmalar yürütüyoruz.
TÜBİTAK desteği ile tamamladığımız ilk projede, jeotermal enerji ile güneş enerjisini birlikte kullanarak dünyada bir ilke imza attık. İkinci projemiz ise fotovoltaik (PV) panellere alternatif kurulum alanları yaratmak üzerine olan, yüzer güneş enerjisi sistemleriydi. Kurduğumuz sistem Türkiye’de türünün ilk örneği oldu.
Enerji depolama alanında ise, ısı enerjisi depolama üzerine bir proje yürütüyoruz. Bu proje sonucunda çıkacak ürün, güneş enerjisi sistemi yardımı ile üretilen enerjiyi termal batarya içerisinde ısı enerjisi olarak depolayabilecek. Soğutma veya ısıtma için kullanılabilen bu sistem, süt soğutma merkezlerinden soğuk hava depolarına kadar birçok alanda fayda sağlayacak. Bu ürünü ilk kez YGA’nın Birlikte Bir İlke (www.birliktebirilke.org) projesi kapsamında kullanacağız. Kaynağı kitlesel fonlama ile yaratılan projenin ilk fazı tamamlandı, ikinci fazının ise Nisan 2016’da tamamlanması bekleniyor.
Çalıştığımız üç alanın da iki ortak özelliği var. Birincisi, hepsinde güneş enerjisini kullanıyoruz. İkincisi ise farklı bir teknoloji ile güneş enerjisini destekliyoruz. Güneş enerjisinin eksik kaldığı yerde, diğer teknolojiler tamamlayıcı rol üstleniyor.
Geliştirdiğiniz “Hibrit Jeotermal Yoğunlaştırılmış Güneş Enerjisi Sistemi” hangi özellikleriyle dünyada bir ilk? Jeotermal enerji ile entegre modelin avantajları nelerdir?
GeoSolar projemizde dünyada ilk kez, farklı teknolojiler olan Yoğunlaştırılmış Güneş Enerjisi sistemleri ve Jeotermal Enerji Santralları birlikte kullanıldı. Aydın’ın Germencik ilçesinde bulunan Gümüşköy Jeotermal Enerji Santralı’na, TÜBİTAK destekli proje ile güneş enerjisi sistemi entegre ettik. Ben de MIT’nin Innovators Under 35 yarışmasında bu proje ile ödül aldım.
Yoğunlaştırılmış Güneş Enerjisi sistemlerinden elektrik üretimi yapabilmek için türbin, jeneratör gibi birçok cihaza yatırım yapılması gerekiyor ve bu da Güneş Enerjisi Sistemi’nin maliyetini yükselterek geri ödeme sürelerinin uzamasına neden oluyor. Bir diğer problem, tek başına güneş enerjisi, güneş ışığına bağlı bir teknoloji olduğu için tüm yıl boyunca ve 24 saat, depolama olmadan elektrik üretimi sağlanamıyor. Ayrıca jeotermal enerji santralında yaz aylarında verim kayıpları yaşanıyor. GeoSolar projesinde Güneş Enerjisi Sistemi, kurulu olan bir termal enerji santralına eklendiği için yatırım maliyetlerinin düşük seviyelerde tutulmasını sağladık. Jeotermal kaynak, elektrik üretiminin devamını sağlarken ek olarak kullanılan güneş enerjisi verim kayıplarını telafi ederek daha yüksek bir üretim elde edilmesine imkan tanıyor. Yaz aylarında yükselen güneş potansiyeli, jeotermal enerjinin yaşadığı verim kaybını telafi ederek daha yüksek bir enerji çıktısı yaratıyor.
HydroSolar projesinin prototipi olan Mersin’deki ilk yüzer güneş enerjisi sistemi hakkında bilgi verebilir misiniz? Süreç nasıl ilerledi, sistem ne zaman faaliyete geçti?
HydroSolar’ın ilk prototipi olarak Mersin’in Mut ilçesinde bulunan Azmak 2 HES’te kurulan sistemi TÜBİTAK desteği ile geliştirdik. Ar-Ge çalışmalarına Eylül 2013’te başladığımız ve Ekim 2014’te devreye aldığımız HydroSolar Türkiye’de kurulan ilk yüzer güneş enerjisi sistemi oldu. Kurulum sırasında edindiğimiz deneyimler doğrultusunda, HydroSolar tasarımımızı yeniledik ve çok daha maliyet etkin ve çevreye duyarlı bir tasarım ortaya çıkardık. Bu tasarım ile de Türk Patent Enstitüsü’ne patent başvurumuzu yaptık.
Genel olarak yüzer sistemler kara kurulumlarına göre nasıl bir avantaj sağlıyor?
HydroSolar projesi, güneş enerjisi alanında yaptığımız çalışmalar sıra sında sahada karşılaştığımız problemlere çözüm ararken ortaya çıktı. İlk problem panellerin sıcaklık artışı ile verim kaybı yaşaması. PV güneş panelleri, teknolojisinden dolayı 250C’de optimum verimde çalışıyor. Özellikle yaz günlerinde, panellerin sıcaklığı 500C’nin üzerine çıkıyor ve verimlilik %17’den %13’lere kadar düşüyor. Işınımın en yüksek olduğu yaz dönemlerinde, düşük verimde enerji üretimi sağlanıyor.
İkinci problem ise uygun arazi bulma zorluğu. Türkiye’nin %36’sı tarım arazisi. Bu arazilere doğal olarak güneş enerjisi sistemi kurulumu mümkün değil. Kalan arazilerin de çoğunlukla dağlık, engebeli alanlarda ve elektrik iletim hatlarına uzak olduğunu gördük. Birçok şirkette çalışan mühendislerin, sahada arazi aramak için mesai harcadığını biliyoruz.
Üçüncü problem ise, güneş enerjisi sistemleri ile ilgili değil ama bizce daha önemli. Dünyanın yaşadığı su problemi günden güne büyüyor. Coğrafyamızdaki birçok ülkede yaşamı daha güç hale getiriyor. The New York Times’tan Thomas Erdbrink’in yaptığı habere göre Suriye’nin 10 yıl önce yaşamaya başladığı gibi, İran da bugün su problemi yaşamaya başlıyor. Sadece yerüstü değil aynı zamanda yeraltı su kaynaklarının da azalması, büyük bir probleme yol açabilir. Sadece Ortadoğu değil ABD’de de bu problem mevcut. Los Angeles’ta bulunan içme suyu rezervuarında buharlaşmayı %80 oranında azaltmak için, plastik gölge topları kullanıldı, proje için 34,5 milyon dolar harcandı.
HydroSolar ise tüm bu problemlere çözüm sunuyor:
– Su yüzeyine kurulan güneş panelleri, su kaynaklı soğutma sayesinde tasarım veriminde çalışıyor ve elektrik üretimi, kara kurulumlarına göre yıllık %15’e kadar artış gösteriyor.
– Hidroelektrik santral, arıtma tesisleri, sulama havuzları gibi tüm su rezervuarlarına kurulabilen HydroSolar, arazi gereksinimini ortadan kaldırıyor. Bu aynı zamanda, arazi tesviyesi ve konstrüksiyon kurulumu gibi maliyetleri de ortadan kaldırmış oluyor.
– Kurulan yüzer güneş enerjisi sistemi güneş ile direkt teması kestiği için, kurulu olduğu alanda buharlaşmayı %60 azaltıyor.
– Sistemin en önemli katkılarından biri de kurulum sürelerinin, kara kurulumlarına göre üç kat daha kısa sürmesi. Böylece sistem yatırım maliyetleri düşüyor.
Pilot uygulamanızın güç kapasitesi ve yıllık üretim miktarı ne kadar? Ne kadarlık bir karbon salımının önüne geçiliyor?
Sistemin ilk faz kurulumunu 10kW kapasitesinde gerçekleştirdik. Sistem bir yılda toplam 16MWh’lik üretim yaptı ve kara kurulumuna göre %8 oranında daha fazla üretim sağladı. Daha sıcak iklimlerde, soğutma etkisi daha yüksek olacağı için bu üretim oranı %15’e kadar artış gösteriyor. Sistem yılda 11 tonluk bir karbon salımını engelliyor.
Japonya, göller ve baraj gölleri üzerinde yüzer güneş paneli tarlaları oluşturarak bu alanda liderliği üstlenmiş durumda. Dünyada benzeri uygulamalara dair örnekler nelerdir?
Aslında TYT olarak Mersin’de kurduğumuz sistem, dünyada baraj gölü üzerine kurulan ilk yüzer güneş enerjisi sistemi. Ekim 2014’te devreye aldığımız sistemin dünyadaki ikinci örneği de Güney Kore’de Ochang Barajı’nda Şubat 2015’te uygulandı. Ama dediğiniz gibi şu anda yüzer güneş enerjisi sistemleri konusunda liderlik Japonya’da. Dünyada 12MW’ı Japonya’da olmak üzere toplam 15MW civarında yüzer güneş enerjisi sitemi bulunuyor.
2011 yılında Fukuşima’da gerçekleşen nükleer felaketten sonra, Japonya hükümetinin yenilenebilir enerji aksiyon planına göre, nükleer enerji üretimi sıfıra indirilerek, karbondioksit emisyonu 2050 yılında %80 oranında azaltılmak isteniyor. Bunu yapabilmek için de yenilenebilir enerji kullanımını 2030’a kadar %24’e çıkarma hedefindeler. Arazi problemi bulunan Japonya için, yüzer güneş enerjisi sistemleri çok kullanışlı bir seçenek ve son iki senede yapılan projeler ile bu alanda dünyada lider konuma geldiler. Bu sistemlerin en büyük kazanımı, bugünü koruma ve daha iyi bir geleceğe ulaşmak amacına hizmet etmesi.
Bu sistemlerin Türkiye’de yaygın olarak kullanılmamasının sebepleri nedir sizce?
Geliştirdiğimiz sistem, devlete ekstra bir maliyet çıkarmadan, yenilenebilir enerji alanındaki iki önemli engeli ortadan kaldırıyor. Türkiye’nin mevcut elektrik iletim ve dağıtım altyapısı ne yazık ki yenilenebilir enerji kaynaklarındaki süreksizliği kaldırabilecek düzeyde değil. Aynı zamanda trafo merkezlerinin mevcut kapasitesi daha yüksek kurulumlara imkan sağlamıyor.
Altyapının ve trafo merkezlerinin yenilenmesi için gereken kaynağın yüksek olması da, yenilenebilir enerji kapasitesinin artışını sınırlandırıyor. Fakat Türkiye’de yenilenebilir enerji alanında özel şirketlerin büyük bir iştahının bulunduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz yıl içerisinde açılan 600MW’lık lisans çağrısına gelen 9000MW’lık başvurudan bunu kolaylıkla görebiliyoruz. Yani trafo merkezi kapasitesi problemi çözüldüğünde ve mevcut altyapının kullanımı verimli hale getirildiğinde yenilenebilir enerji sistemi kullanımı kesinlikle artacaktır.
Bugün Türkiye’de kurulu olan HES’lerin tamamını inceledik. Su rezervuarı olan ve yüzeyine HydroSolar kurulabilecek santralların toplam kapasitesi 18.000MW. Bu kapasitenin tamamı için de trafo merkezi kapasitesi ayrılmış ve altyapısı tamamlanmış. Son 10 yılın verilerini incelediğimizde, bu HES’lerin yıl boyunca %40 oranında kullanıldığını görüyoruz. Yani su olmadığında HES’ler çalışmıyor ve su yaz aylarında olmuyor. Bizim önerimiz, GES’leri farklı arazilere kurmak yerine, HES rezervuarlarına kurup, mevcut altyapıyı kullanmak. Bu şekilde iletim hattı ve trafo merkezi kapasitesi kullanımını %40’tan %60’a çıkarmış olacağız.
Bu kolay çözüm, devlete de enerji yatırımcılarına da büyük kazanımlar getiriyor. Bu sistem sayesinde iletim hatlarındaki kararsızlık azaltılmış olacak ve yenilenebilir enerji uygulamalarının önü açılacak. Bunun yapılabilmesi için, EPDK, Enerji Bakanlığı ve TEİAŞ tarafından bazı mevzuatlarda değişikliğe gidilmesi gerekiyor. Bu konuda da yetkili kişilere görüşlerimizi bildirdik.
Bu sistemi Türkiye içinde ve dışında nerelere yaygınlaştırmayı planlıyorsunuz?
Dünyadaki yüzer güneş enerjisi sistemlerinden en büyük farkımız, HES’leri odak noktasına koymamız. Tüm sistem HES’lerdeki su seviyesi değişimine ve bahar aylarında yaşanabilen taşkınlara uygun şekilde tasarlanıyor. Türkiye’de bulunan 18.000MW’lık HES kapasitesi, aslında 18.000MW’lık GES kapasitesi demek. Kapasite faktörünü %40’tan %60’a çıkaracak olan bu sistem, devleti de 2,5 milyar lira yatırım yapmaktan kurtarıyor.
Gördüğünüz gibi Türkiye’de inanılmaz bir potansiyel var. Biz orta vadede Türkiye’de bu sistemlerin sayısını artırmayı ve Türkiye’ninenerjide bağımsızlığını kazanması için elimizden gelen katkıyı vermeyi hedefliyoruz. Uzun vadede ise, coğrafyamızda su problemi yaşayan ve yenilenebilir enerji yatırımlarını artırmak isteyen ülkelere HydroSolar’ı ihraç etmeyi amaçlıyoruz.
Yenilenebilir enerji kullanımı çerçevesinde Türkiye’nin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye 2023 yılında, HES’leri (%25) de hesaba katarak yenilenebilir enerji kullanımını %30’a çıkarmak istiyor, mevcut ve planlanan yatırımlar göz önünde bulundurulduğunda bu hedefe ulaşacağımız konusunda umutluyuz. Mevcut mevzuatlarda küçük değişiklikler yapılarak, konulacak yeni hedefe ulaşmak çok kolay hale getirilebilir. Çünkü bizi oraya ulaştıracak yenilikçi teknolojilerin Türkiye’den de çıktığını görüyoruz. Bence en büyük sorumluluğumuz, yarına rejeneratif, yani hem sürdürülebilir hem de yenilenebilir kaynakların olduğu bir gelecek bırakmak. Bu geleceğe katkıda bulunacak kişiler de bizleriz. Bugün harekete geçmek için hâlâ geç değil.
YGA ve/veya TYT ile önümüzdeki dönemdeki projeleriniz neler olacak?
TYT bünyesinde çalışmalar yapan bütün arkadaşlarımız ile YGA sayesinde buluştuk. Hatta TYT’nin vizyonu YGA sayesinde oluştu. YGA daha iyi bir Türkiye, daha iyi bir dünya için sosyal bilinçli ve donanımlı liderleri sahada sorumluluk vererek yetiştiriyor. Bizler de o sahadan çıkan YGA mezunları olarak daha iyi bir dünya hedefine güneş enerjisi ile ulaşmak istiyoruz. YGA ve TYT’nin örtüşen vizyonunda projeler üretmeye devam edeceğiz. Birlikte Bir İlke projesiyle YGA’da bulunan liseli gönüllülerin hayal ettiği projeye teknik konulardaki çalışmalarımız ile destek verdik. Bu proje kapsamında kitlesel fonlama kampanyası başlattık. Gönen’de bulunan iki süt toplama merkezinin elektrik tüketimini karşılayacak bir termal depolama destekli güneş enerjisi sistemi projesi geliştirdik. Termal depolama sistemi sayesinde, güneşsiz günlerde ya da gece saatlerinde soğutma devam edecek. Bu iki teknolojinin birlikte kullanımı sayesinde enerji tüketimi %30 daha az gerçekleşecek. Bu kapsamda 100 bin liralık bir kaynak yaratıldı. Günaydın Tarım da projenin kalan finansmanı, Gönen’de bulunan merkezlerin ayarlanması, sahadaki ihtiyaçların belirlenmesi konusunda önemli destekler verdi. İlk faz olan güneş enerjisi sitemlerinin kurulumu Eylül ayında tamamlandı. İkinci faz kurulumun Nisan ayında tamamlanması planlanıyor. Böylece dünyada ilk kez bir termal depolama sistemi ile PV güneş enerjisi sistemi birlikte kullanılmış olacak.
Paris’te Aralık ayında gerçekleştirilen COP21 zirvesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
COP21’e katılan tüm ülkeler, dünyada 1900’den bu yana gerçekleşen ortalama hava sıcaklığı artışını 2 derecenin altında tutmak için harekete geçme zamanının geldiği konusunda anlaştılar. Bilim insanları bugünün harekete geçmek için hâlâ geç olmadığını söylüyor ama geleceğin değişmesi için bizim neslimizin elini taşın altına koyması gerekiyor.
COP21’de, destekçileri arasında Bill Gates, Jeff Bezos ve Mark Zuckerberg gibi birçok teknoloji liderinin yer aldığı Breakthrough Energy Coalition isimli bir oluşum tanıtıldı. Bu oluşumun ana amacı laboratuvarda geliştirilen yenilikçi enerji teknolojilerinin endüstriyelleşmesini sağlayıp kullanımını artırmak, güvenli, temiz ve rejeneratif bir geleceğe ulaşmak. Bu geleceğe ulaşmak için de, bu alanda umutla çalışacak bilim insanlarına, girişimcilere ve bu insanları cesaretle destekleyecek yetkililere, yatırımcılara ihtiyaç var. Biz yarından umutluyuz ve istiyoruz ki bu umudu taşıyan insanlarla, çığır açacak teknolojileri birlikte geliştirelim.