#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Toprak Kirlenirse Her Şey Kirlenir…

Oluşumu çok uzun süren ama insan eliyle bir o kadar kısa sürede tahrip edilebilen toprakların kirlenmesi, canlıların yaşam alanlarını ve iklimi tehdit ediyor. Bu kirliliğin önlenmesi ve temizlenmesi ise kuşkusuz hayati öneme sahip. Kirlenmiş toprakların temizlenmesi konusundaki yasal süreçlerin yönetiminde deneyim sahibi olan dünyanın en büyük hukuk firmalarından Baker & McKenzie’nin “Kirlenmiş Topraklar 2015” rehberi, 40 ülkenin kirlenmiş topraklar rejimini ve kirlenen topraklar karşısında hukuk alanında nasıl yaptırımlar uygulayacaklarını ortaya koyan bir çalışma. Firmanın Türkiye’deki üye hukuk bürosu olarak faaliyet gösteren Esin Avukatlık Ortaklığı’ndan Birtürk Aydın da bu çalışmanın Türkiye bölümünün ortak yazarlarından. Aydın ile Türkiye’de toprak kontaminasyonuna ilişkin yasal düzenlemeleri konuştuk.
Nevra YARAÇ

Arazi kontaminasyonu nedir? Kir­leticiler nelerdir?
Arazi kontaminasyonu kirlenmiş toprak anlamına gelir. Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Nokta­sal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik’te, “Bünyesinde insan ve çevre sağlığı bakımından önemli ölçüde risk oluşturan, in­san faaliyetlerinden kaynaklanan tehlikeli kirletici maddelerin bulun­duğu teyit edilen ve temizlenmesi gerektiğine karar verilen toprak” olarak tanımlanmıştır. Bu kirletici­lerin neler olduğu ise Atık Yöneti­mi Yönetmeliği’nin ekinde detaylı olarak belirtilmiştir. Örnek vermek gerekirse bu atıklar, arsenik, kur­şun, kadmiyum gibi metaller, petrol, kimyasallar ve radyoaktif vb. mad­delerdir.

Kirliliğin doğa ve canlılar için oluşturduğu riskleri açıklayabilir misiniz?
Toprağın kimyasallara ve metallere fazla miktarda maruz kalması, bitki gelişimini ve kalitesini bozar ve top­raktan alınan verimi azaltır. Arazi kontaminasyonu iklimde de bozuk­luklar yaratabilir. Kontamine olmuş arazilerdeki zararlı maddelerin ta­rım ürünleri aracılığıyla insanlara ulaşması durumunda tüketici sağlı­ğı özelinde olumsuz etkiler ortaya çıkabilir. Toprak kirliliğindeki sevi­ye ilerlerse, canlıların yaşam alanla­rı zaman içinde yok olma noktasına gelebilir.

Baker & McKenzie’nin “Kirlenmiş Topraklar 2015” çalışmasıyla ilgili bilgi verebilir misiniz? Farklı ülke­lerden ilginç bulgular neler oldu?
Bu rehber 40 farklı ülkenin kirlen­miş topraklar rejimini ve kirlenen topraklar karşısında hukuk alanın­da nasıl yaptırımlar uygulayacakla­rını anlatan bir çalışma. Rehberde okuma ve karşılaştırma kolaylığı sağlanması açısından bu konuda en çok merak edilen 16 soru seçil­di ve tüm ülkelerle ilgili olarak bu 16 sorunun cevabına yer verildi. Bu sorularda toprak kirliliğinin tanımı, kirletenin idari ve cezai sorumlu­luğu, toprağın temizliğinin kimin tarafından ve hangi standartlarda yapılacağı ve üçüncü kişilerin bu konulardaki talepleri gibi konular yer alıyor.
Ülkelerin verdiği cevaplar arasında en çok farklılık gösterenler arazi kontaminasyonuyla ilgili yasalara yönelik. Bir ülkenin çevre mevzua­tı, o ülkenin çevrenin korunmasına ilişkin verdiği önem ve vatandaşla­rının bu konudaki bilincine göre değişebiliyor. Ancak genel incele­melerin neticelerine baktığımızda ortak nokta olarak, ülkelerin toprak kirliliğine ilişkin hukuki rejimleri­nin her geçen gün daha kapsamlı hale geldiğini söyleyebiliriz. En çok önem verilen konuların başında ise insan sağlığına ve çevreye risk teş­kil eden toprak ve yeraltı sularının kirliliğini tespit etme ve/veya önle­me geliyor.
Rehberdeki ilginç bulgulara gelin­ce, bazı ülkelerin kirlenmiş topra­ğın tanımını yapmamayı seçtiğini görüyoruz. Örneğin, Kanada ve Fransa yasalarla belirli bir kirlilik tanımı yapmamış. Belirli bir tanım olmayınca en küçük bir risk unsuru bile temizliğe veya “kirliliğe” tabi tutulabilir. Daha büyük zararlar beklenmeden arazi sağlığına kavuş­turulabilir. Fakat aynı zamanda be­lirli bir tanımın olmaması ihmallere de yol açabilir. Kirlenme eğer uzun bir süre göz ardı edilirse, temizlen­mesi ve eski haline dönmesi de bir o kadar zor olur.

İsviçre’nin de dahil olduğu bazı ülkelerde, toprağı kirletmek genel olarak doğrudan suç sayılmamak­la beraber, toprağın kirletilmesi sırasında yapılan bazı fiiller suç sayılabiliyor. Ya da bazı ülkelerde (örneğin Kanada’da) doğrudan suç sayılmamakla beraber yarı cezai, yarı idari nitelikte yaptırımlar uygu­lanabiliyor. Türkiye’de bu konudaki yasal dü­zenlemeler ve uygulamaya dair bil­gi verebilir misiniz?
Türkiye’de çevre ve toprak kirliliği­ne ilişkin kurallar genel olarak Çev­re Kanunu ve Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kir­lenmiş Sahalara Dair Yönetmelik’te düzenlenmiş. Çevre Kanunu’nun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğ­rultusunda korunmasını sağlamaktır. Çevre Kanunu’nda çevre, canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdür­dükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fizik­sel, sosyal, ekonomik ve kültürel or­tamı olarak tanımlanıyor.
Türkiye’nin yasalarla korunan bir kirlilik tanımının olması araziler ve çevre için büyük önem teşkil ediyor. Türkiye’de toprağı kirletmek, İsveç, Çin, Avustralya, Endonezya, Malez­ya, Filipinler, Singapur, Vietnam, Avusturya ve Mısır’da da olduğu gibi ciddi bir suç olarak düzenlen­miştir, suç kapsamında hapis ve para cezası verilebilmektedir.

Türkiye’deki mevzuat, arazi konta­minasyonunu önlemeye mi yoksa kirlilik sonrası temizlemeye mi odaklı?
Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Saha­lara Dair Yönetmelik’in amacı “alıcı ortam olarak toprağın kirlenmesi­nin önlenmesi, kirlenmenin mev­cut olduğu veya olması muhtemel sahaları ve sektörleri tespit etmek, kirlenmiş toprakların ve sahaların temizlenmesi ve izlenmesi esaslarını sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde belirlemektir” şeklinde tanımlanıyor. Dolayısıyla mevzuat, toprak kirlenmesinin ön­lenmesine öncelik veriyor. Bununla beraber, hem yönetmelik hem de kanun çok detaylı bir şekilde kirli­lik sonrasında temizliğin ne şekilde yapılacağı ve kimlerin bu kirlilikten sorumlu olacağına ilişkin kuralları da düzenlemiş durumda.

Risk değerlendirilmesi nasıl yapı­lıyor?
Yönetmelikte detaylı olarak nasıl risk değerlendirilmesi yapıldığı anla­tılıyor. Önce toprak yapısı tanınıyor. Sonra topraktan örnek alınıp içindeki maddeler inceleniyor, eğer tehlikeli maddeler sınırları aşıyorsa toprak kir­lenmiş kabul ediliyor. Kirlilik mikta­rının yanı sıra kirlilik yüzey alanı ve çevreye olan etkisine de bakılıyor.

Kontamine olmuş arazilerin temiz­lenmesinde sorumluluk kime ait?
Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı, kusur şartı aranmaksızın so­rumludurlar. Toprak kirliliğine sebep olan sorumlu kişilerin çevresel zararı durdurmak, gidermek ve azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan veya yapılması gereken harcamalar, toprak veya yeraltı suyu kirliliğinden sorumlu olanlardan tahsil edilir. Ayrı­ca, araziyi yeni satın alan kişi de yö­netmeliğin getirdiği yükümlülükleri yerine getirmekle yükümlüdür.

Kirliliğe sebep olan kişi ya da ku­rumlar bulunamadığı takdirde na­sıl bir yol izleniyor?
Arazinin kirlenmesine sebep olan kişi ya da kurumlar üzerlerine dü­şen yükümlülükleri yerine getirmez veya o kişiler bulunamazsa arazi­nin temizlik görevi idareye kalıyor. Zira arazi sahipleri kirliliğe sebep olmamışlarsa, kirlilik sebebiyle Çevre Kanunu uyarınca sorumlu tutulamazlar. Arazinin temizlenme­si sonucu ortaya çıkan masraf ise, bulunabilirse, sorumlu kişilerden toplanıyor. Bulunamazsa hazineden karşılanıyor, sorumlu bulununca da bu kişiden tahsil ediliyor.

Bilinçli olmayan kirletme söz konu­su olduğunda sorumluluk kime ait?
Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı herhangi bir kusurları olma­sa dahi sorumludurlar. Çevreyi kir­leten kişilerin bunu bilinçli olmadan yapmış olmaları sorumluluklarını sona erdirmiyor.

Bu tür arazilerden zarar görenle­rin yasal yollara başvurma hakkı var mı? Cezai yaptırımlar nelerdir?
Çevre Kanunu’na göre, çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetin durdurul­masını isteyebilir. Ayrıca zarar gö­renler, çevreyi kirleten kişilere karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, çevreye verilen zararların tazmi­nine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren beş yıl sonra zamanaşımına uğrar. Bu se­beple, zarar gören kişilerin zama­naşımı süreleri içerisinde tazminat davası açmalarını öneriyoruz.
Çevreyi kirleten kişilere Çevre Ka­nunu uyarınca yapılan fiilin çeşit­lerine göre idari para cezaları veri­lir. Bunlara ek olarak, Türk Ceza Kanunu’nun 181. maddesi uyarınca, altı aydan iki yıla kadar hapis ceza­sı ile cezalandırılırlar. Yapılan fiilin niteliğine göre bu cezalar artabilir. Bu suçların bir tüzel kişi tarafından işlenmesi halinde ise bu tüzel kişi kendine özgü güvenlik tedbirlerine hükmedilir. Tüzel kişinin yöneticile­rinin ve diğer çalışanlarının da cezai sorumlulukları doğabilir.

Kirliliği önleme ve temizleme nok­talarında, uygulamada ne gibi ak­saklıklar yaşanıyor?
Uygulamada genel olarak, düzensiz depolama, toplumda bilinç eksikliği, personel eksikliği, geridönüşüm ve yeniden kullanma uygulamalarının yetersizliği, bölgeler için katı atık bertaraf sistemi planı uygulanma­ması, düzenli çöp depolama sahala­rının bulunmaması gibi aksaklıklar mevcut. Kirliliği önleme ve temizle­me noktalarında önemli gelişmeler kaydedilmesine karşın halen atıl­ması gereken adımların olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye’de potansiyel risk taşıyan ve halihazırda risk oluşturacak ölçüde kontamine olmuş araziler nerelerdedir?
Toprak kirliliğinin en çok endüst­rinin ve rafinerilerin yoğunlaştığı, termik santralların bulunduğu ve boru hatlarının geçtiği bölgelerde oluştuğunu söyleyebiliriz. Çevre ve toprakla bir anlamda ilişkisi bulu­nan tüm kurumların, yürüttükleri faaliyetlerin çevreye olumsuz bir et­kisinin olduğunu fark ettikleri anda proaktif bir şekilde sorumlulukla­rının ne olduğunu tespit etmesi ve ilgili risklerin yönetimi için uzman görüşüne başvurması gerekli.

Gıda güvenliğinin giderek önem kazanması karşısında, tarım arazi­lerini kirlilikten korumak amacıy­la ne gibi önlemler alınıyor?
Kalkınma Bakanlığı 2014 yılında “Tarım Arazilerinin Sürdürülebi­lir Kullanımı Çalışma Grubu Ra­porunu” yayınladı. Bu rapor dört yıllık kalkınma planı niteliğinde. Raporda tarım arazisi miktarındaki azalışın yanında plansız sanayileş­me ve kentleşmenin neden olduğu çevre kirliliğinin de su kaynakları ile birlikte tarım arazilerinin sürdü­rülebilir kullanımını olumsuz yönde etkilediği belirtiliyor.
Türkiye’de özellikle son zamanlar­da yasal açıdan bazı gelişmeler ya­şandı. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklik yapan 6537 sayılı kanun, 15 Mayıs 2014’te yürürlüğe girdi. Yeni kanun, bazı yaptırımları ve uy­gulamada değişiklikleri öngörüyor. Değişen arazi kanununa göre artık ikinci bir arazi alımı ve satımı için tü­keticinin Tarım İl Müdürlüğü’nden izin alması gerekebiliyor. Tapu müdürlükleri ilgili izin olmadan iş­lem talebini reddediyor. Yeni yasal düzenleme ile asgari tarımsal arazi büyüklüğü ve yeterli gelirli tarımsal arazi büyüklüğü kavramları tanım­landı ve düzenlemeye göre bu ölçü­lerin altında kalan tarım arazileri­nin hisselendirilemeyeceği ve ifraz edilemeyeceği kuralı getirildi. Bu arazilerin devri de detaylı kurallara tabi tutuldu. Bu düzenlemelerin te­mel amacı toprak verimliliğini artır­mak ve toprak kirliliğini azaltmak.

Türkiye’de önümüzdeki yıllarda 80 civarında yeni termik santral yapması planlanıyor. Arazi konta­minasyonu açısından bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Termik santraldan çıkan gazlar, ta­rım ürünleri, hayvanlar, su varlıkları ve ormanlar üzerinde olumsuz etki­ler oluşturabiliyor. Oluşabilecek bu olumsuz etkiler göz önünde bulun­durulduğunda alternatif enerji kay­naklarının değerlendirilmesi sürdü­rülebilir ekonomi ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi anlamında büyük önem taşıyor.
Greenpeace’in raporlarına göre, yeni­lenebilir enerjinin 2020 yılında küre­sel enerji talebinin %38’ini, 2050’ye kadar ise %95’ini karşılayabileceğini gösteriyor. Yenilenebilir enerjiler, son 25 yılda büyük bir yükseliş yaşa­dı. Rüzgar enerjisi bugün, kurulum masrafının düşüklüğü, yakıt mas­rafının bulunmaması ve bir yıldan kısa inşa süresiyle en ekonomik yeni enerji tesisi teknolojisi olarak kabul edilebilir. Yenilenebilir enerjiler, fosil yakıt kullanımını da azaltarak, iklim değişikliğiyle mücadeleye çok büyük katkı sunabilir.

Türkiye’de mevcut atık yönetimi sistemleri ve uygulamaları dünya ile karşılaştırıldığında hangi nok­tada? Ne gibi geliştirmeler yapıl­malı/yaptırımlar uygulanmalı?
Türkiye’nin tehlikeli atık yönetimin­deki politikaları AB ülkeleri ile kar­şılaştırıldığında gelişmesi gereken noktalar olduğu söylenebilir. Ancak ulusal ve uluslararası düzeydeki ilgi ve duyarlığın sürekli artması ve Avru­pa Birliği üyelik sürecinin de etkisiyle, Türkiye’nin ulusal atık yönetim stra­tejisinin şekillendirilmesinde önemli mesafeler kaydedildi. Geçtiğimiz gün­lerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2023 yılı atık su eylem planını hazır­ladığını duyurdu. Plana göre 2023 yı­lına kadar 1501 adet atık su arıtma te­sisi daha yapılacak. 2002 yılında 145 olan atık su arıtma tesisi 2015 yılında 653’e yükseldi. Bu arıtma tesislerin­den 1418 adedi yeni yapılacak atık su arıtma tesisi, 83 adedi ise mevcutta var olup yenilenecek atık su arıtma tesisleri olarak planlandı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Top­rak Kirliliği Haritası hazırlayacağı­nı duyurmuştu birkaç yıl önce. Bu konuda bir gelişme var mı?
8 Haziran 2015 tarihinde Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik’teki ilgili maddenin yü­rürlüğe girmesiyle birlikte Kirlen­miş Sahalar Bilgi Sistemi programı kullanıcılara açıldı. Bu yönetmelik kapsamında Firma Bilgi Sistemi kullanıcı adı ve şifresi olan endüst­riyel faaliyetler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlükleri’nden Kirlenmiş Sahalar Bilgi Sistemi’ne erişim yetkisi alarak sisteme erişim sağlayabiliyor. Fakat Kirlenmiş Sa­halar Bilgi Sistemi programı henüz haritayı içermiyor.

EkoIQ Editör