#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“Elektrikli Araçları Karanlığa Atmak İstemiyoruz”

Elektrikli araçlara geçişte şarj istasyonları en az arabaların kendisi kadar önemli. Türkiye’de istasyon ağını genişletmeye çalışan en önemli şirketlerden Eşarj, bugün halka açık 51 noktada hizmet veriyor ve yıl sonunda 70’e ulaşmayı hedefliyor. Ancak ağa bağlı olmayan, işyerine veya otoparklara yapılan 500’ün üzerinde özel şarj istasyonunda daha imzaları var. Eşarj Yönetim Kurulu Üyesi Cem Bahar, “Yerli elektrikli oto markası yaratacaksanız yurt genelinde binlerce şarj istasyonu olması lazım” diyor.

Şarj istasyonlarının yaygınlaşması nasıl sağlanır?
Yurtdışındaki örneklerin çoğunda altyapı yatırımı bir şekilde devlet tarafından teşvik edilerek oluşturu­luyor. İşin diğer ayağında otomobil markaları da bir araya gelip adım atı­yor ki satışları hızlansın. Türkiye’de bu anlamda hiçbir teşvik yok. Do­layısıyla altyapı çok yavaş gelişiyor ve her şeyi kendimiz yapmak duru­munda kalıyoruz. Biz de Renault ilk olmak üzere BMW ve Volvo ile işbirlikleri geliştirdik. Bu kapsam­da aracı alanların evinin elektrik altyapısını kontrol edip mutlaka oraya uygun bir altyapı kurmaya çalışıyoruz. Sonrasında üyelik kartı­mızla halka açık noktalarda şarj edi­yorlar. İşbirliği sayesinde araçların navigasyonunda zaten istasyonların konum bilgileri, anlık uygunlukları ve fiyat bilgileri yer alıyor. Şimdi BMW’nin Almanya’daki merkezi ile yürütmeye çalıştığımız proje ile An­kara-İstanbul arasını hızlı şarj istas­yonları ile donatacağız

İstasyonları doğrudan siz mi kuru­yorsunuz, girişimcilere açık mı?
Yurtdışındaki operatörler genelde girişimciler üzerinden yaygınlaşsa da istasyonlarımızın çoğunu biz kurduk. Fakat bu işin büyümesi için özel girişimcilere ihtiyaç var. Uygun bir alanları varsa çok basit bir şekilde istasyonu kurup iş orta­ğımız olabilirler. Kurulumdan son­ra hiçbir şeye karışmalarına, birini çalıştırmalarına gerek yok. Her şey otomatik zaten. Kullanım verilerini de kendilerine iletiyoruz. Ay sonun­da da gelir paylaşımı yapıyoruz.

2012’de beş yıl içinde şarj istas­yonlarıyla toplam 2000 çıkış sayı­sına ulaşma hedefiniz vardı. Neden gerçekleşmedi?
Şu an 100 çıkış civarındayız. 2012’de Renault, aktif olarak pazar­daydı ve hızlı şekilde büyüyecekti. Hatta Fluence’ın üretimi Türkiye’de yapılıyordu. Piyasaya girmeyi he­defleyen diğer firmalar istasyon ağının artmasını talep ediyordu. Fakat beklediğimiz pazar oluşmadı. Fluence’ın de üretimden kalkmasıy­la 2014 sonuna kadar hiçbir marka kalmadı. O boşlukta biz yine kurma­ya devam ettik ama 2000 sayısına ulaşamadık tabii. Biz yıllardır bu işin içerisindeyiz, ana kadro olarak 10 kişilik bir ekibiz ve bu insanlar herhangi bir gelir elde etmeden altı-yedi senedir bu işe para yatırıyorlar. Bizim için kazanç kapısından çok bir milli mesele haline gelmeye baş­ladı. Bizimle yola çıkan ama şu an çok pasif kalan başka operatörler oldu. Ya da yurtdışındaki bazı fir­maların çok hızlı büyüyüp battığı­nı gördük. Biz aynı duruma düşüp elektrikli araçları karanlığa atmak istemiyoruz.

Şarj istasyonlarının çalışma mantı­ğına kullanıcılar uyum sağladı mı?
Çeşitli sorunlar oluyor. Kimileri şarj istasyonuna aracını takıp üç gün sonra alarak aradaki sürede başka­larının kullanmasını engelliyor. Ya da özellikle AVM’lerdeki şarj nok­talarına elektrikli olmayan araçlar park edebiliyor. Bunları sık yaşıyo­ruz. Bunu çözmek için akıllı bariyer sistemi geliştirmeye çalışıyoruz.

Yerli otomobil konusunda şarj is­tasyonları talebi karşılamaya hazır mı?
Elektrikli, hibrid yerli araç model­lerinden bahsediliyor ve 2019’da seri üretime geçileceği söyleniyor. Ancak bu araçların altyapısını şu an kurmanız lazım, iki üç sene çok hız­lı geçer. Yerli elektrikli oto markası yaratacaksanız yurt genelinde bin­lerce şarj istasyonu olması lazım. Sadece üretince olay bitmiyor ki. Elektrikli araç almayı düşünen kişi­nin sorduğu ilk soru fiyat değil, ne­rede şarj edeceği oluyor. Bu sorun çözülmeden yerli otomobil büyük bir başarısızlıkla sonuçlanır, bunu da tabii ki hiçbirimiz istemeyiz.e

EkoIQ Editör