Sivil Toplum

Ve Suriyeliler…

Teması “Göç, Kültür ve Gastro­nomi” olan UCLG-MEWA 2016 Kongresi bu yıl 19-21 Nisan’da Gaziantep’te yapıldı. Ortadoğu ül­kelerinin katıldığı toplantıda önce­likle ele alınan konu Suriyelilerin komşu ülkelerine göçü oldu. 14-15 Nisan’da da İstanbul Aydın Üniver­sitesi, Uluslararası Kent Konseyle­ri ve Kentler Kongresi toplantısına ev sahipliği yaptı. Kongrenin konu­su “Kent konseylerinin çeyrek asır­lık geçmişi, bugünkü durumları ve geleceğe yönelik öngörüleri değer­lendirme” diye duyurulduysa da ilk gün gündem Türkiye’deki Suriyeli mülteciler ve sorunları oldu.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi’nin Ocak 2016 verilerine göre Türkiye’de 2 milyon 255 bin 299 kayıtlı Suriyeli mülteci bulunuyor ve bunların ancak 279 bin 574’ü kamplarda kalıyor. Geriye kalan 2 milyon mülteci Türkiye’nin çe­şitli kentlerinde barınmaya çalışı­yor. Bunların 800 bini okul çağın­da öğrenci. Son beş yıl içinde de Türkiye’de 160 bin Suriyeli bebek doğmuş. Mülteciler Türkiye’nin 81 iline dağılmış durumda ama %50’si Suriye’nin komşusu olan Urfa, Ha­tay, Gaziantep ve Kilis’te yaşıyor. En fazla Suriyeli Urfa’da ve Ur­falılarla konuştuğumda buna hiç şaşmamak gerek dediler. “Halep, Antep ve Urfa kent ve kültür olarak birbirine çok benzer. Hele Halep ve Urfa aynıdır. Ne Halep’e giden Ur­falı ne de Urfa’ya gelen Halepli hiç yabancılık çekmez.” Mültecilerin %14’ü İstanbul’da. Ama durumu en vahim olan Kilis. Kendi nüfusu 90 bin olan Kilis’te bugün 135 bin Su­riyeli barınıyor.

Halk ve Belediyeler Hazırlıksız Yakalandı
Savaştan dolayı ülkelerinden kaçmak zorunda kalan bu insanların bir kıs­mı kendi imkanlarıyla yaşantılarını sürdürüyor ama çoğu en temel ihti­yaçlarını bile karşılamaktan aciz. Ve bu kadar büyük bir ihtiyaç karşısında belediyelerimiz hazırlıksız yakalanmış durumda.
Belediyelerin hizmet bütçesi nüfusa göre verildiğinden fazladan binlerce kişinin yükünü kaldıracak kaynağa sahip değiller. Düşünün, üç-beş yıl içinde 350 bin kişilik bir kent kuru­luyor. Buraya su, ulaşım, arıtma ve katı atık hizmetleri vermek gerek. Binlerce öğrencinin eğitimi için bina, öğretmen gerek; konut, sağlık hiz­metleri gerek. Tabii bu hizmetleri sağlamak için büyük yatırımlar lazım. Şimdi bir de Urfa’yı düşünün: Kente 350 bin mülteci yerleşmiş. Bütün bu hizmetler nasıl verilecek? Ve bunları ek kaynak almadan sağlamak zorun­dalar. Ek kaynak sağlanmadığından, belediyeler yerli halka verdiği bazı hizmetleri aksatmak veya azaltmak zorunda kalıyorlar.
Kamu kurumlarında olduğu gibi, halk da hazırlıksız yakalandı ve mültecilere karşı tepki oluşmaya başladı. Küçükçekmece Belediye Başkanı: “Kendi kaynaklarımızı Suriyeli mültecilerle paylaşmayı bilmemiz gerekiyor. Bunun için de mülteciler gelmeden halk buna ha­zırlanmalıydı. Sosyal yardımları ya­parken Suriyeliler için ayrı bir masa kurmak zorunda kaldık ve onlara yapmış olduğumuz bazı yardımları Küçükçekmece’nin muhtaç sakinle­rinden saklamak zorunda kalıyoruz. Bu acı bir itiraf. Çünkü yardım nok­tasında beklediğini alamayan vatan­daşlarımız ‘Hep Suriyelilere yardım yapıyorsunuz. Bize yardım yapmı­yorsunuz’ diyorlar. Mültecilere gere­ken yardımları yapabilmek için Türk vatandaşların bedel ödemeye hazır olması ve hazırlanması gerekiyordu. Eğer 3-4 milyon ‘misafiri’ kabul ede­ceksek bunlarla alakalı fedakarlıkla­ra hazırlanmak zorundaydık.”

Çok Ağır Travmalar
Balıkesir Karesi Kent Konseyi Başkanı ise, mülteci sorununun Ege’de daha farklı boyutları oldu­ğunu anlattı. “Biz daha çok karşıya (Yunanistan’a) geçmek isteyenler ve arada telef olan çocuklar, aileler, sağlık sorunu yaşayanlara müdaha­le ediyoruz. Koordinasyon masası kuruldu ve kent konseyi üyeleri orada görev alıyorlar. Sağlık soru­nu yaşayanlar, tehlike geçirip tekrar geri aldığımız ailelerde ve çocuklar­da ciddi travmalar görüyoruz. Çok ağır travmalar bunlar. Psikolog ve öğretmen arkadaşlardan destek al­dık. Onlar bir grup oluşturdular ve gönüllü olarak destek veriyorlar. Herhangi bir görevlendirme yok. Ama yaşanan travmalar ciddi anlam­da sıkıntı bizim için”.

Yeterli Kaynakla Etkin Çözümler
Bütün bu anlatılanların aksine, UCLG-MEWA toplantısında Ga­ziantep Belediyesi çok farklı bir resim ortaya koydu. Başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan, Gazi­antep valisi, belediye başkanı hepsi Gaziantep’te çok güzel işler yaptık­larını uzun uzun anlattılar. Lüb­nan ve Ürdün’den gelen belediye başkanları anlatılanları büyük bir ilgiyle dinleyip “Gaziantep’te çok iyi işler yapılmış. Ama hiç mi sorun yaşamadılar?” diye kendi araların­da konuşuyorlardı. Gaziantep’in Düztepe ve Vatan Mahallesi’nde ya­şanan ciddi sorunlar da anlatılsaydı resim daha gerçekçi olurdu. (Not: Türk hükümetinin mültecilerin durumu hakkında şeffaf olmaması, yaşanan sorunları açık açık paylaş­maması İstanbul’da Dünya İnsani Zirvesi görüşmelerinde çeşitli ku­ruluşlar tarafından eleştirildi.)
Gaziantep’in başardıkları Türkiye’de mültecilerin gerçeğini yansıtmasa da buradan çıkartıla­cak başka bir ders var: Yeterli kay­nak sağlanıp gereksinimler doğru tanımlandığında, ortaya etkili çö­zümler çıkıyor.

Uzun Vadeli Stratejiler Şart
Sonuç olarak Suriyeliler Türkiye’ye geldiklerinde beraberlerinde ciddi sorunlar da getirdiler.
Çoğu meslektaşı gibi Büyükçekme­ce Belediye Başkanı da bu konuda çok endişeli. “AB hâlâ mülteci me­selesini ‘Kaç kişi geldi? Kaç kişiyi seçip alıyorsunuz?’ noktasında gö­rüyor. Olaya sayılar açısından ba­kıyor. Ama ilçemizde mültecilerin gelmesiyle uyuşturucu satıcılığı, fuhuş ve hırsızlık arttı. Esas sorun­ları biz bundan sonra fark etmeye başlayacağız. En azından hayatları­nı idame ettirecek kadar ceplerine para koymadığımız ve çocukları eğitmediğimiz takdirde Türkiye bu işten ÇOK ama ÇOK zarar gö­recektir… Bu sorunun Güneydoğu meselesi kadar önemli olduğunu düşünüyorum.”
Suriyeli mülteciler birkaç yıllık misafir değil. Daha uzun yıllar Türkiye’de kalacaklar. Hatta birço­ğu da dönmeyecektir. Bu nedenle hükümet, belediyeler ve mülteciler birlikte çalışarak çok kapsamlı ya­kın, orta ve uzun vadeli stratejiler oluşturmalı ve gerekli fonlar sağla­narak bunlar bir an önce uygulama­ya geçirilmeli.

#yerindibindekalsın
3-15 Mayıs arası altı kıtada “Kömürden Kurtul” kampanyası düzenlendi. Galler, Filipinler, Yeni Zelanda, Avustralya, Türkiye, Almanya, Nijerya ve Endonezya’da yer alan etkinlikler dizisinin amacı fosil yakıtlara karşı küresel bir tepki ağı oluşturmak.
Türkiye’de gerçekleştirilen etkinlik Aliağa’da yapılması planlanan termik santrallara “dur” demek içindi. 20 kadar STK’nın bir araya geldiği eylem için Ilıpınar köyünde toplandık ve cüruf dökümünün yapıldığı Gölyüzü Mevkiine yürüdük. Bazı anneler bebeklerini de getirmiş, pusetlerle yürüyüşe katıldılar. Hatay’dan bir otobüs dolusu insanın üşenmeyip gelmesi hepimizi çok duygulandırdığı gibi çok da yüreklendirdi.
Etkinlik alanını çevreleyen tepelerde rüzgar türbinlerinin olması yenilenebilir enerji kaynakları bol olan ülkemizde kömüre hâlâ yatırım yapmanın ne kadar anlamsız olduğunu vurguluyordu. Rüzgar enerjisi varken bu güzelim tarlaları termik santral uğruna yok etmek niye? 15 Mayıs günü kömüre, fosil yakıt kullanımına “DUR!” dedik. “YETER!” dedik. “MÜCADELEYE DEVAM!” dedik. Bir sonraki etkinlikte sizleri de aramızda görmek istiyoruz.

About Post Author