Temelleri Londra’da atılan, sosyal etki odaklı girişimcileri bir araya getirmeyi ve güçlendirmeyi amaçlayan Impact Hub, girişimciler, serbest çalışanlar, yazılımcılar, danışmanlar, yatırımcılar, kreatifler, sanatçılar ve gazeteciler gibi birbirinden farklı ancak etkilerini artırmak için birbirine ihtiyaç duyan alanlardan üyeleri barındırıyor. 81’i aktif, 17’si kurulum aşamasında olan bu Hub’lardan biri de artık Türkiye’de! Impact Hub Istanbul’un hikayesini, kurucu ortaklardan Semih Boyacı, Ayşe Sabuncu ile Marka İletişim Direktörü Rana Babaç’tan dinledik.
Yazı: Nevra YARAÇ
Fotoğraf: ImpactHub İstanbul
Sosyal etki odaklı girişimcileri bir araya getirmeyi ve güçlendirmeyi amaçlayan, üyelik tabanlı bir ortak çalışma, üretim ve etkinlik alanı olan Impact Hub, girişimciler, serbest çalışanlar, yazılımcılar, danışmanlar, yatırımcılar, kreatifler, sanatçılar ve gazeteciler gibi birbirinden farklı ancak etkilerini artırmak için birbirine ihtiyaç duyan alanlardan üyeleri barındırıyor. Temelleri Londra’da atılan Impact Hub’lar şu an 50’yi aşkın ülkede faaliyet gösteriyor. 81’i aktif, 17’si ise kurulum aşamasında. Üyelerinin sayısı ise 13 bin civarında. İşte bu Hub’lardan biri de artık Türkiye’de!
1 Ekim’de açılışı yapılan Impact Hub İstanbul (https://impacthubist. net/), etkinlikleri, programları, sağladığı içerik ve mekan ile toplumsal dönüşüm adına fark yaratmayı hedefleyenlere stratejik kaynaklar ve işbirliği fırsatlarının da içinde bulunduğu bir ekosistem sunuyor. Semih Boyacı, Ayşe Sabuncu ve Akif Yağız Saraçlar’ın kurucu ortaklığında hayata geçirilen mekanın hikayesini kurucu ortaklardan Boyacı ve Sabuncu ile Marka İletişim Direktörü Rana Babaç’tan dinledik…
Sizleri tanıyabilir miyiz? Impact Hub Istanbul’u hayata geçirme fikri nasıl doğdu?
Semih Boyacı (S.B): Matematik ve bilgisayar bölümlerinde eğitim aldım. Üniversite öğrenciliği dönemimde Toplum Gönüllüleri Vakfı gibi STK’ların faaliyetlerine katılmıştım ama bunlar hep proje bazlıydı, sosyal girişimcilik boyutunda değildi. 2010 yılında mezun olduktan sonra yönetim danışmanlığı sektörüne girdim. İki yıl orada tecrübe edindim ve ardından London School of Economics’te işletme master’ı yaptım. Sonrasında Londra’da birkaç iş deneyimim oldu. Ardından Türkiye’ye dönüp burada bir şeyler yapak istedim, finans sektöründe çalışmaya başladım. Sonra bir gün, Stanford Social Innovation Review’da Impact Hub’a denk geldim. Toplumda fark yaratmak isteyenleri bir araya getirdiği modeli çok hoşuma gitti. Londra’daki dört Impact Hub’ı gezdim. Sosyal misyonu paylaşan bir topluluk oluşturabilmelerinden çok etkilendim.
Nasıl oluşturabiliyorlar?
S.B: Öncelikle buraya gelen insanlar zihniyet olarak birbiriyle çok örtüşüyor. Sosyal girişimci olmasalar da pozitif bir değişim yaratma hedefleri var. Yaptıkları işi toplumsal boyutta yapıyorlar. Öyle insanlar bir araya gelince de organik bir bütünleşme oluyor. İkincisi de Impact Hub’ın uluslararası başarı hikayeleri ile güçlü bir küresel ağı, sosyal etki alanında know how’ı ve kurumsal/kişisel gelişim odaklı çok ciddi bir içerik desteği var.
Impact Hub Istanbul süreci nasıl başladı?
S.B: Global merkeze burada Impact Hub açma planlarımdan bahsetmiştim ve yaklaşık bir ay sonra Ayşe ile tanıştım, o da aynı süreci Güney Afrika’daki Impact Hub üzerinden başlatmış. Sonra bizi eşleştirdiler.
Ayşe Sabuncu (A.S): Kariyerim New York’ta bankacılık ile başladı. Sonra bir sosyal sorumluluk projesine kaynak sağlamak için Klimanjaro Dağı’na tırmandım. 2011’den sonra hayatım değişti diyebilirim. Beni bir şey hep Afrika’ya çekiyordu. Sosyal girişimcilik, etki yatırımı, mikrofinans kitapları okumaya başladım, New York’ta bir keşif sürecinden geçtim. İşimi bırakıp sosyal inovasyon/sosyal etki üzerinde New York University Stern School of Business’ta master yaptım. Master’ımın ilk yazında mikrofinans platformu Kiva’nın fellow’u olarak Zimbabwe ve Güney Afrika’da çalıştım. 2014 Ağustos’unda da Impact Hub ile tanıştım. Johannesburg Impact Hub’ın kurucusu Türkiye için başvuru yapmama önayak oldu. Sonra da Semih ile birlikte süreci devam ettirdik.
SB: Herhangi bir lokasyonda Impact Hub’ı kurabilmek için iki ayaklı bir başvuru süreci var; önce aday oluyorsunuz, sonra sekiz aylık araştırma sürecine giriyorsunuz. Bu süreçte biz de ayrıntılı bir rapor hazırladık. Sunumumuz kabul edildikten sonra markayı Türkiye’ye getirmeye hak kazandık, sonra da doğru bir yer bulabilmek için İstanbul’u arşınladık. Yeri bulunca ekibi büyütmeye başladık. Önce mimari ve tasarım konusunda uzman Akif Yağız Saraçlar ile ortak olduk. Sonra da Rana ile karşılaştık, o da bize iletişim tarafında sınıf atlattı.
Peki neler yapılıyor Impact Hub’da?
S.B: Misyonumuz toplumu ileriye iten girişimcileri desteklemek ve güçlendirmek. Bunu sağlamak için de üç bileşeni bir araya getirdiğimiz bir iş modelimiz var. Birincisi, sosyal etki odaklı ve paylaşıma açık, hayattaki duruşları ile ilham veren bireylerden oluşan bir topluluk oluşturmak. Burada birbirini destekleyecek değişik yetenekleri olan insanlar bir araya geliyor. Bu sayede organik işbirlikleri oluşuyor. Modelin ikinci ayağı içerik, üçüncü ayağı da mekan. İkinci ayağında ihtiyaçları gözlemleyerek tasarlanmış programlar ve etkinlikler var. Mesela ilk etkinliğimiz olan Hackathon’da sosyal girişimcilerle yaratıcı sektör çalışanlarını buluşturduk. Bu tür etkinliklerin ardından ne gibi bağlantılar kuruluyor, ne gibi sonuçlar alınıyor, bunların kaydını tutuyoruz.
Rana Babaç (R.B): Impact Hub çatısı altında gerçekleşen etkinlikler, ortaya çıkan projeler bir yerde Impact Hub’ın var oluş hikayesini meydana getiriyor. Burada bir seçici üyelik sistemi var. Bu anlamda bir araya gelen ekosistem de çok kıymetli. Mesela bir girişim nereden fon alacağını bilemiyor, fon alırken nasıl bir danışmanlığa ihtiyacı olduğunu bilmiyor, hikayesini nasıl anlatacağını bilmiyor ve bu insanların hepsi ile burada buluşuyorlar. Bu, kendi projelerinde hızlı ve somut sonuçlar almalarını sağlıyor. İkinci ayak olan içerik konusunda ise; örneğin çocuklarla ilgili bir alanda çalışıyorsunuz; biz bir açık hava sinema etkinliği organize ediyoruz. Burada çocuklar için sinemanın önemini görüyorsunuz ve aldığınız ilham kendi projenize bir yerde verimlilik getiriyor. Üçüncü ayakta da, Hackathon, Unreasonable Labs, Impact Hub Fellowship gibi uluslararası ve yerel programlar var. Bu kısımda Impact Hub topluluğunun organik olarak sağladığı faydayı, girişimcileri hızlandırılmış bir programa tabi tutarak (Hackathon’da iki günde, Fellowship ile bir kaç ayda) sağlıyoruz. Burada Impact Hub sadece bir şeyler öğretip, ufak bir başlangıç parası verip, “sen ne yaparsan yap” demiyor; hakikaten girişimcinin etrafında o destekleyici habitatı kurup, besleyip büyütmeyi; girişimcinin hikayesinin bir parçası olmayı önemsiyor.
Kimler buradan destek alabiliyor?
A.S: Hedef kitlemiz etki odaklı insanlar, girişimler. Fikir aşamasında da olabilir, halihazırda işleyen bir şirket de olabilir veya kendini ayağa kaldırmaya çalışan, şirket kurma sürecinde olan herhangi bir insan da olabilir. Burası bir şirket olduğu için bir üyelik aidatı var. Ama bunu karşılayamayacak olanlar için de özel çalışmalar yapıyoruz. Belli kurumsallarla ortaklık yaparak potansiyeli olan insanları da aramıza almaya çalışıyoruz.
S.B: Farklı üyelik tiplerimiz var, herkesin mekana ihtiyacı olmayabilir örneğin. O yüzden topluluk üyeliğimiz de mevcut. Daha çok, bağlantılara ulaşmak, farklı programlara dahil olmak isteyenlerin tercih ettiği bir yol bu. Ama düzenli olarak burada olmanın ilham, cesaret, motivasyon almak gibi ayrı bir faydası oluyor.
Sosyal girişimcilik ekosisteminin genel olarak İstanbul’da yoğunlaştığı bir gerçek. Anadolu’da da bir şeyler yapmak gerekiyor. Sizin var mı böyle planlarınız?
A.S: Aslında Impact Hub, yerelde bir diyalog başlatmak üzerinden kurulmuş. İlk Impact Hub’ı açan Jonathan, tam savaş sonrasında Mostar’da bir köprüde bir kızla tanışıyor. Kız bir ekmek fırını açmak istiyor; gazetecilerin, farklı ülkelerden insanların gelerek diyalog başlatacağı bir yer olsun istiyor. Bizim de ayağa kalktıktan sonra yapmamız gereken ilk iş bu. Muğla’ya gittik bir proje için, orada muazzam bir potansiyel var; Gaziantep, İzmir, Adana da öyle. Impact Hub’ın güzelliği yerelde çok rahat bir şekilde kurgulanabiliyor olması. Ana bir model var ama dünyadaki 80 farklı Impact Hub’ın hepsi yerel ve kültürel motiflerini modelin içine taşımış, bulundukları şehrin dinamiklerine uyum sağlamışlar.
Bu yıl başka neler olacak?
S.B: Öncelikle üyeler arasındaki etkileşimi artırmak istiyoruz. Bir yandan da kurumları bu ekosisteme çekmek için projeler geliştiriyoruz.
A.S: Girişim hızlandırma projelerine Unreasonable Labs programıyla başlıyoruz. Araştırmalarımızda gördüğümüz, sektörde en büyük eksikliklerden biri, kaliteli fikrin bir iş planı noktasına getirilememesi. Unreasonable Labs beş günlük bir program. Dünyanın 30’dan fazla ülkesinde uygulanıyor. Müfredatı belli, biz bunu Türkiye’ye uyarlıyoruz. Kaliteli fikirle gelen girişimcileri bir başvuru ve mülakat sürecinden geçiriyoruz. Sekiz girişimci seçip beş günlük müşteriyi tanıma, stratejik planlama yapma, mentorlarla ilişkiyi sürdürülebilir kılma ve finansal model oluşturma şeklinde yoğun bir program hazırladık. Amacımız bu ve benzeri programları daha sık ve kapsamlı yapabilmek.
R.B: 3,5 etkinliğimiz var. Impact Hub sahnesine çıkıyor, 3,5 dakikada, 3,5 attırmadan anlatabileceğiniz her şeyi anlatabiliyorsunuz. Bu etkinlik bayağı ilgi görüyor, ilham veren bir sürü içerik çıkıyor. Bunun dışında Gezgin Hikayeleri diye bir etkinlik organize ettik. Sonra wellness temalı bir etkinliğimiz daha olacak. Hikaye anlatıcılığı üzerinden farklı konularla ilgili etkinlikler düzenleyeceğiz. Brutally Early Breakfast programımız var. Sabah yedide bir yerde buluşup kahvaltı ediyoruz. Birkaç kez denedik ve gördük ki o saate kalkınca çok ayrı bir zihin açıklığı oluyor ve çok güzel fikirler çıkıyor.
S.B: Yetenek odaklı oturumlar da yapmak istiyoruz. Ashoka gibi kurumlarla işbirliği halindeyiz. Girişimcilerin en büyük eksikliklerine yönelik uzman getirip daha interaktif oturumlar gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Fon yazmak çok teknik bir konu, speed dating’ler yapıp yine bir uzman getirerek açık olan bir fona başvuracak kişilerle o kişiyi etkileşime geçirmeyi amaçlıyoruz. En önemli şeylerden biri de Fellowhip programımız. Kurumlarla girişimcileri eşleştirerek, hem buradaki üyelikleri fonlansın hem de ufak bir sermaye alsınlar istiyoruz.
Şirketlerin sosyal girişim alanına finans dışında ne gibi katkıları olabilir ve olmalıdır?
S.B: Her kurum farklı bir alanda uzmanlaşmış durumda. Örneğin medya üretimi konusunda uzman olanlar, sosyal girişimlere kendi hikayelerini yaratıcı yollarla anlatma, bunu videoya çevirme, farklı kitlelere ulaştırma konusunda destek olabilir. Fellowship’i de tematik yapmayı düşünüyoruz. Bu şekilde de, örneğin, sağlık alanında çalışan sosyal girişimcileri sağlık şirketleri, IT alanında çalışanları o alanda çalışan kurumlar destekleyebilir. O yüzden de burada olmaları lazım.
R.B: Herkes Milenyal kuşağa nasıl ulaşabilirim sorusunun yanıtını arıyor. Bu kuşağın temel bir özelliği var; anlamlı işlerin peşinden gidiyorlar. Bizim nesil gibi hemen, hızlıca tüketelim anlayışında değiller. Ve tecrübeye önem veriyorlar. Sahip olmaktan çok deneyimleme onlar için önem kazanıyor. Hem yaptıkları işte, hem de günlük hayatlarında bunu arıyorlar. Bu kuşak iş hayatına katıldıkça sosyal girişimcilik de önümüzdeki dönemde hem bu kuşağın mensupları hem de bu kuşak ile iş yapmak zorunda olan herkes için önem kazanacak. Tam da bu noktada Impact Hub’a çok ihtiyaç var, çünkü çoğu insanın, halihazırda yaptığı işlerin sınırları içinde dahi, yapılabileceklerden haberleri bile yok. Sosyal girişim Türkiye’de sosyal sorumluluk ile karıştırılıyor. Oysa sosyal girişimcilik tamamıyla bir yaklaşım meselesi, herkesin ürettiği ürün ve servislerin sosyal etkisi olabilir. Bu da ancak bir yaklaşım değişikliğiyle sağlanabilecek.