Sivil toplum kuruluşlarının ürettikleri her proje toplum refahına kuşkusuz önemli derecede değer katıyor. Ancak ekonomik koşullar göz önüne alındığında fon sağlayıcılar için seçim yapmak kaçınılmaz. Toplum refahının yükselmesine yönelik her proje mümkün olan en uzun etkiyi yaratmayı hedefler. Etkin değişimler sağlayacak fikirler, doğru yatırımı arayan fon sağlayıcılarla buluşabilirse işte o zaman kalıcı çözümler ortaya çıkmaya başlayacaktır. Böyle bir başarının başlangıç noktası ise doğru şekilde yapılmış ölçümlemedir.
Sabiha Ceyda ÖZGÜN, Kurumsal Sürdürülebilirlik Uzmanı, ATLI Danışmanlık
Tüm toplumlarda sivil toplum kuruluşları (STK), toplum refahının yükseltilmesi için her yıl birçok proje üretip yüz binlerce ihtiyaç sahibine ulaşıyor. Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın web sitesinde yer alan bilgiye göre, Türkiye’de faal dernek sayısı 109 bin 594. Bu sayıya, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün web sitesinde yer alan bilgiye göre 5075 yeni vakfı da eklersek, 114 bin 669 adet STK’nın, Türkiye’de toplum refahını yükseltmek amacıyla projeler üreterek hayata geçir söyleyebiliriz. Tüm bu projeleri hayata geçirmek elbette belli bir bütçe ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Örneğin Temmuz 2016 yılı verilerine göre yeni vakıfların mali durum tablosuna bakıldığında amaca yönelik harcamaların 2.828.000.000 TL olduğu görülebilir (https://www.vgm.gov.tr/db/dosyalar/webicerik205.pdf).
Bir diğer fon kaynağına bakacak olursak, Avrupa Birliği Bakanlığı’nın sağladığı hibe programları ile STK’lar için hatırı sayılır miktarlarda bütçe sağlandığı ortaya çıkıyor. 2005 yılında Avrupa Komisyonu’nun AB ve aday ülkeler arasında sivil toplum diyaloğunun güçlendirilmesi adına belirlediği strateji çerçevesinde Türkiye için 2006 Birleşme Öncesi Yardım Programı kapsamında geliştirilen Avrupa Birliği ve Türkiye Arasındaki Sivil Toplum Diyaloğunun Geliştirilmesi projesi ile toplam 19,3 milyon euro tutarında hibe sağlanmış (https:// www.ab.gov.tr/index.php?p=5966&).
Ancak tüm bu finansal kaynaklar tüm projelerin hayata geçirilmesine yeterli olmadığı için STK’lar kurumsal ve bireysel bağışçılara ulaşmak için her geçen gün daha çok çaba sarf ediyorlar.
Küresel anlamda ekonomik büyümenin yavaşlaması ve yavaşlamaya devam edeceğinin öngörülmesi, küresel ticaret hacmindeki gerileme (TÜSİAD, 2016 Yılına Girerken Türkiye ve Dünya Ekonomisi, Ekonomik Araştırmalar Bölümü, Şubat 2016), savaş ve terör derken, Türkiye’nin bu olumsuzluklardan payına düşeni alması sosyal yatırımlara ve STK’lara sağlanan finansal desteğin daralmasına neden oluyor.
Fon sağlayıcılar artık daha seçici davranıyor ve kendilerine sunulan fon taleplerinin arasından en yüksek etkiye sahip olan projeyi desteklemek istiyor. Elbette bu seçimi yaparken sunulan projelerin sonuçlarına dair somut veriler talep etmek de fon sağlayıcıların en doğal hakkı.
Hangisi Daha Faydalı?
STK’ların ürettikleri her proje toplum refahına kuşkusuz önemli derecede değer katıyor. Ancak, ekonomik koşullar göz önüne alındığında fon sağlayıcılar için seçim yapmak kaçınılmaz. Bu seçimi yaparken hedeflenen grubun mutluluğu, topluma karışmaları, kendi ayakları üzerinde durabilmeleri gibi sonuçların sözel olarak ifadeleri, projeler arasında ayırt edici unsur olamıyor maalesef. Buna ek olarak, elde edilen sonuçların etki süresi de ayrı bir soru işareti olarak kalıyor.
Proje sonuçları yalnızca sözel ifadelere dayandırıldığı takdirde, fon sağlayıcılardan kanserli çocukların iyileşme umudu ile engelli vatandaşların kendi ayakları üzerinde durmaları arasında istenmeyen ve adil olmayan tercihte bulunmaları beklenmiş oluyor. Bu iki sonuç farklı ihtiyaç sahibi grupları hedeflerken topluma sağlayacağı faydaların karşılaştırılması da mümkün değil.
Peki, fon sağlayıcılar için daha sağlıklı, ayırt edici sonuç verecek bir ölçümleme aracı mevcut mu? Bu sorunun yanıtı “evet”.
Koç Üniversitesi Sosyal Etki Forumu tarafından yayımlanan Sosyal Etki Ölçümlemesi KUSIF 4 Adım Yaklaşımı’na göre 30 farklı sosyal etki ölçümleme aracı bulunuyor. Kurumlar bu ölçümleme araçlarından kendi yapıları için en uygun olanı tercih ederek proje etkilerini ölçebilirler.
Bu araçlardan bir tanesi yaratılan değişimi finansal tabana oturtarak maliyet-fayda analizine imkan vermesi ile ön plana çıkıyor: SROI (Social Return on Investment -https://www.socialvalueuk.org/). SROI ölçümleme aracını kullanarak, projelere yapılan yatırımın geri dönüşünü finansal tabanda açıklamak mümkün. Örneğin gerekli analizler yapıldıktan sonra elde edilen sonuç 1:4 çıktı. Bu demek oluyor ki ilgili projeye yatırılan her 1 TL, 4 TL değerinde değişim sağlıyor.
Bakalım Ne İşe Yaradı?
Analizin içeriğini biraz daha detaylandıracak olursak, dikkat edilmesi gereken en önemli unsurun paydaş grupları olduğunu görebiliriz. SROI analizinde “paydaş grubu” demek sadece projeden etkilenen gruplar değil, projeye yatırım yapan ve projeden fayda sağlayan gruplar demektir. Bu yatırım finansal olabileceği gibi zaman ve hizmet de olabilir. Analiz, her paydaş grubunun beklenen ile gerçekleşen değişimin karşılaştırılmasına olanak sağlayan bir içeriğe de sahip. Yaratılan değişimlerin finansal eşdeğerlerini bulmak, hesaplamanın temelini oluştursa da tek başına yeterli değil. Bu değişimlerde rolü olan dış etkilerin saptanması, ilgili proje olmasaydı aynı değişimi yaratmanın başka yolları varsa bu yolların ne oranda fayda sağlayacağının belirlenmesi, projenin tamamlanmasının ardından yaratılan etkinin devamlılığının ne kadar süreceğine dair tespitlerin yapılması gibi detayları da içeriyor.
Tüm bu bilgiler “etki haritası” denen bir tabloya aktarılarak, rakamsal hesaplamaların yapılması ile maliyet-fayda oranı ortaya çıkarılmış oluyor. Dikkatli olunması gereken en önemli konu ise tahmin yürütülerek verilen rakamlar veya yüzdeler. Tahmin yürütülerek verilmesi gereken unsurlar sonucu doğrudan etkilediği için, bu unsurların en iyi şekilde belirlenmiş olmasının garantisini de SROI Analiz Raporu sağlıyor. Bu raporda yapılan analizin her aşamasının detaylarına yer veriliyor. Yüzde olarak belirtilmek zorunda olan dış etkenler neye göre karar verildi, “en iyi senaryo”, “en kötü senaryo”, “normal koşullar” durumlarında sonuçların ne oranda değişiklik gösterdiği, analiz kapsamına alınmayan unsurların neden dahil edilmediği gibi sözel ifadesi şart olan tüm açıklamalar bu rapor ile proje muhataplarına açıklanabiliyor.
SROI analizinin bir diğer önemli özelliği de tamamlanmış projeler için “değerlendirme” niteliğinde yapılabilmesinin yanı sıra “tahmin” niteliğinde, projeler hayata geçirilmeden önce de yapılabiliyor olması. Bu özelliği sayesinde STK’lar planlamalarına, projede yer alması gereken paydaş gruplarına, talep edecekleri finansal desteğe, yaratılan etkinin ne kadar süreceğine, değişimin olumlu ve olumsuz sonuçlarına dair daha gerçekçi bilgilere sahip olabiliyor. Bu bilgiler ışığında STK’lar değişim yaratmayı hedefledikleri gruplar için en etkin değişimleri planlayabilir, fon sağlayıcılar için de en doğru yatırımı işaret eden bilgiyi sunabilirler.
Mümkün Olan En Yüksek Etki
Varsayalım ki bir projenin etkisi SROI analizi ile ölçümlendi. Sonuç ise 1:1 olarak çıktı. Bu sonuç bize gösteriyor ki projenin yarattığı değişim (etki) yapılan yatırım kadar. Yani 1 TL yatırılmış ise kazanç 1 TL olmuş demektir. Fon sağlayıcılar için bu durum projenin çekiciliğini yitirmesine ve yatırım yapmaya değer görünmemesine sebep olabilir. Bu durumda proje sahipleri yaratılması amaçlanan etkilerin hangi noktada yetersiz kaldığı, hangi aktivitelerin verimsiz ya da gereksiz olduğu, hangi sonuçların beklenildiği gibi olmadığını görerek gerekli müdahaleleri zamanında yapabilir ve proje için ayrılan kaynakların en doğru şekilde kullanılmasını sağlayabilirler.
Yani etki ölçümleme sistemi sayesinde STK’lar mümkün olan en yüksek etkiye sahip olan projeleri tasarlayabilir, fon sağlayıcılar ise yatırımlarını mümkün olan en objektif seçimi yaparak gerçekleştirebilir. Böylece toplumun hassasiyetlerinden faydalanarak, duygu sömürüsü yoluyla elde edilen kurumsal ve bireysel bağışlar ile kalıcı etkisi bulunmayan, toplumsal sorunlara çare olmayan ve somut faydalar sağlamayan projelerin finanse edilmesinin de önü kesilmiş olacaktır.
Zahmetli ancak hiç de zor olmayan böyle bir analizin hem fon sağlayıcılar hem de STK’lar için değerli olduğu aşikâr. Toplum refahının yükselmesine yönelik her proje mümkün olan en uzun etkiyi yaratmayı hedefler. Etkin değişimler sağlayacak fikirler, doğru yatırımı arayan fon sağlayıcılarla buluşabilirse işte o zaman kalıcı çözümler ortaya çıkmaya başlayacaktır. Böyle bir başarının başlangıç noktası ise doğru şekilde yapılmış ölçümlemedir.