Aralık ayında, TÜSİAD adına, Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın oldukça geniş bir yazar kadrosuyla beraber hazırladığı “Ekonomi Politikaları Perspektifinden İklim Değişikliği ile Mücadele” raporu kamuoyuyla paylaşıldı. Raporla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Prof. Dr. Yeldan, çalışmalarının ana mesajının iklim değişikliği ile mücadelede farklı mücadele araçlarının söz konusu olduğu ve bunların bütüncül olarak ele alınması durumunda karbon emisyonlarında azaltımın ekonomik etkilerinin beklendiğinin aksine “canlandırıcı” olabileceğini göstermek olduğunu söylüyor. Ancak tabii burada vurgulanması gereken çok önemli bir mesele var: Böyle bir siyasi irade ve toplumsal kararlılık var mı? Ya da oluşacak mı?
Barış DOĞRU
TÜSİAD için, oldukça geniş bir yazar kadrosuyla beraber ürettiğiniz “Ekonomi Politikaları Perspektifinden İklim Değişikliği ile Mücadele” başlıklı çalışma, önümüzdeki dönem için bu alandaki en önemli yol haritalarından biri olmaya aday. Öncelikle sizi ve tüm ekibi kutluyoruz. Sunumunuzda da belirttiniz, iklim değişikliğine karşı mücadelede Piyasa Temelli Mekanizmalar iki başlık altında toparlanıyor. Vergi veya teşvik ve kota tahsisine dayalı emisyon ticaret sistemi. Bu konularda rapor kapsamında önerileriniz nedir genel olarak? Sunumda enerji vergilendirmesine dayalı bir emisyon azaltım stratejisinin maliyetlerinin yüksek olacağını saptıyorsunuz. Onun yerine nötr vergi öneriyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Çok teşekkürler ederim. Bu rapor gerçekten tam bir ekip çalışması ürünü oldu. Aramızda ODTÜ’den, Boğaziçi’nden, Bilkent’ten, Sabancı’dan, Kemerburgaz’dan ve bağımsız çalışma kurumlarından 25 akademisyen var. Sadece ekonomistlerden değil, çevre ve endüstri mühendislerinden, sektör uzmanlarından katkılar aldık. Sadece iktisadi değil, uluslararası güvenlik, sosyal politika gibi diğer sosyal bilimler alanlarından uzmanlar ile meteoroloji, çevre ve endüstri mühendisliği uzmanlarıyla bir araya geldik. Raporda sadece emisyonların seyri değil, aynı zamanda bunun günlük hayatımızda nasıl etkiler yaratacağına, uluslararası enerji güvenliği sorunlarına değin farklı ancak birbiriyle bağlantılı geniş kapsamlı konuları ele aldık. Sanırım bu kapsamda bir çalışma Türkiye’de bir ilk gerçekten…
Şimdi, okuyucularımızın da yakından bileceği üzere, iklim değişikliği ile mücadelede, “iktisadi” araçlar genelde iki kümede toplanıyor: Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) ve Doğrudan Vergilendirme. Emisyon ticaret sisteminde bir kota tahsisine dayanarak, şirketlerin (ya da sektör temsilcilerinin) tahsisatlarına göre gerçekleşmiş emisyonlarına bakarak karbon alım-satımı yapması ve bu arada da karbon fiyatına bir değer biçilmesi öngörülüyor. Bu fiyat şirketlere ve tüketicilere piyasanın sunduğu bir “enformas yon” olarak değerlendiriliyor. Bu arada da “kota” düzeyi sayesinde toplam emisyon azaltımında “kesin” bir sonuç elde edilebileceği tahmin ediliyor. Öte yanda karbon (ya da kirletici öder) vergisinin ucu açık ve bu vergiyi ödeyenin dilerse bedelini ödeyerek emisyon artırmaya devam edebileceği yönünde bir tehlike söz konusu. Bir de “vergi” sözünü kimse duymak istemiyor.
Ancak gerçek hayatta işler hiç de seminer odalarında tasarlandığı gibi gitmiyor. ETS’ye baktığımda kişisel olarak çok ciddi sorunlar görüyorum. Her şeyden önce, bırakın şirket düzeyini, sektör ve hatta coğrafi bölge bazında çok ciddi ölçüm sorunlarımız var; Türkiye’de örneğin emisyon düzeylerini detay düzeyinde ölçmemiz söz konusu değil. Bunun dışında karbon tahsisatının ardından, bakıyorum (ki bu benim kişisel görüşüm, kesinlikle ne TÜSİAD’ı ne de çalışma arkadaşlarımı bağlıyor) tüm “oyuncular”, “satıcı” olma hevesinde. Kotasının altına düşerek karbon alma rolüne hiç kimse hazır değil. Bununla şunu kastediyorum: Ölçüm ve denetleme sorunlarının halledilemediği bir kurumsal mekanizma olduğu sürece, şirketler sürekli yasal boşluklarla ETS’den “para kazanmaya çalışacaklar”. Bu elbette çok doğal, ama bu “havayı alım-satım ticareti” olgusunda yolsuzluklar, sahte bilgiler, denetim eksikliklerinden kaynaklanan yasal sorunlar ve gerek ulusal, gerekse uluslararası tahkimlere dayanacak bitmez tükenmez bir karışıklık ve dağınıklık ortamı öngörüyorum ben. Tabii bu benim bu söyleşi bağlamında kişisel yorumum. Ama bu yorumları destekleyecek ne yazık ki geniş bir literatür ve deneyim birikti dünyada.
Örneğin geçen seneki Paris İklim Değişikliği Taraflar Konferansı sonucu ilan edilen “Ulusal Katkı Niyet Belgeleri”nde verilen taahhütleri topladığımızda gezegenimizin yüzey ısısındaki artışı 2 derece ile sınırlama hedefinin hâlâ çok çok gerisinde (daha doğrusu “ısı anlamında” üstünde) olduğumuz hesaplanıyor. 2050’ye değin gerçekten 2 derece ısı artışı hedefi tutturulmak isteniyorsa, küresel toplam karbon emisyonu miktarını bugünkü 50 gigaton düzeyinden 20 gigatonun altına çekmemiz gerekiyor. Ancak, Paris’te verilen taahhütler bütün ihtişamlı, gösterişli duyurulara karşın hâlâ bunu gerçekleştirmekten uzak. Ciddi anlamda harekete geçmemiz gerekiyor. İklim değişikliği tehdidinin artık soyut öngörülerle ve kurumsal fantezilerle kaybedecek vakti kalmadı.
Bu yorumlardan hareketle biz de “kirletici öder” prensibine dayalı bir doğrudan vergilendirme sisteminin olası etkilerini de rapor kapsamında çalıştık. Türkiye ekonomisi için geliştirdiğimiz bir ekonomik model aracılığıyla Türkiye’nin resmi azaltım taahhüdünü (2030 itibariyle artıştan %21 azaltım) gerçekleştirmeye hizmet edecek bir karbon vergisini araştırdık. Model çözümlerimiz bize bu verginin ton başına 1000 TL civarında olacağını, ancak bunun iktisadi etkilerinin oldukça daraltıcı olacağını gösterdi. Bunun üzerine bu vergiyi, mevcut diğer üretim vergi yüklerini azaltmak suretiyle uygulamayı denedik. Karbon üzerine vergi koyarken, üreticilere toplam maliyeti artırmayacak biçimde mevcut istihdam vergilerini düşürmek suretiyle emisyonların azaltımını hedefledik. Literatürde bu tür politika paketlerine “nötr vergi” stratejisi ismi veriliyor. İstihdam vergisini düşürerek, karbon vergisi yoluyla hem emisyonda azaltım gerçekleştirilirken, bir yandan da istihdam maliyetlerini düşürmek suretiyle ekonomide yeni maliyet yaratmadan iklim değişikliği ile mücadelede kazanımlar elde edebileceğimizi gördük. Bu politikayla, örneğin bu tür bir politika uygulanmasının ilk 10 yıl boyunca milli gelirde herhangi bir azaltım getirmediğini, daha sonra da kayıpların görece düşük olduğunu gördük. Dolayısıyla böylesi bir nötr vergi paketi, bir yandan da teknolojik yenilenmeler ve ek yatırım teşvikleri aracılığıyla uygulandığında, Türkiye’nin %21 gibi aslında son derece iddialı bir azaltım hedefini milli gelir ve istihdamda kayıplarını en aza indirgeyerek yürütebileceğini öngördük.
Tabii böylesi bir paket emisyon ticaret sistemine dayalı tasarımlara bir alternatif değil. ETS Türkiye’de de geliştirilmesi arzu edilen bir politika tercihi olarak düşünülüyorsa (ya da en azından uluslararası arenada bu akımın yarattığı tartışma ve uygulama örneklerine Türkiye’nin de dahil olması arzu ediliyorsa) bu iki paket birbirini tamamlayacak biçimde bütüncül olarak da kullanılabilir.
Sanırım çalışmamızın ana mesajı da bu: İklim değişikliği ile mücadelede farklı mücadele araçlarının söz konusu olduğu ve bunların bütüncül olarak ele alınması durumunda karbon emisyonlarını azaltımın ekonomik etkilerinin beklendiğinin aksine “canlandırıcı” olabileceğini gösteriyoruz. Ancak, bu arada vurgulanması gereken çok önemli mesele: Siyasi irade ve toplumsal kararlılık.
Emisyon ticaret sistemi ile ilgili bazı kaygılardan da bahsettiniz. Başka kaygılarınız var mı bu konuyla ilgili?
Burada ek olarak vurgulayabileceğim bir sorun, “piyasa” fiyatının dengeye gelememe olasılığı. Ya da bu dengenin anlamsız bir şekilde çok çok düşük bir düzeyde gerçekleşmesi, yani piyasanın tökezlemesi. Bu tehlikeye karşı fiyat hareketlerinin bir “koridor” aracılığıyla sınırlandırılması, oynaklığının azaltılması tedbirleri düşünülmekte/uygulanmakta. İşte gene pragmatik ve “bütüncül” tasarımlar konusuna geliyoruz.
Sunum sırasında da özellikle vurguladınız: Bu mekanizmaların uygulanmasında sektörel farklılıklar son derece önemli. Bu konuda neler söylersiniz? Enerji, demir-çelik, çimento ve sigorta sektörlerine baktınız araştırma kapsamında. Orada neler görüyorsunuz?
Uygulanan her politikanın makro düzey etkileri kadar sektör, işletme ve hanehalkları düzeyinde mikro etkileri de kuşkusuz önemli. Burada nötr vergi düzenlemesinin makro anlamdaki etkilerinin sektörel düzeyde farklılaşması doğal. Sektörlerin emek-sermaye oranlarına, emek yoğunluklarına ve karbon yoğunluklarına bağlı olarak sonuçlar farklılaşıyor. Örneğin elektronik ye da yazılım/tasarım gibi sektörler bundan kazançlı çıkarken, demir-çelik veya çimento gibi görece sermaye ve karbon yoğun sektörlerde kayıplar gerçekleşiyor. Hemen belirtelim ki bu sonuçlar sadece vergi düzenlemesinde değil, ETS’ye dayalı politika paketlerinde de söz konusu. Hem karbon emisyonunu azaltalım, hem de bütün sektörlerde büyüme sağlayalım, böyle bir politika paketi gerçekçi değil. Bu yüzden enerji yoğunluğunun azaltımına ilişkin yatırımların ve teknolojik değişimin desteklenmesi şart.
Türkiye’nin Paris Anlaşması sonrası verdiği ulusal karbon azaltım kararı, artıştan azaltım şeklinde özetlenebilecek bir pozisyon içeriyor. Ancak burada yıllık büyüme hızı %7 üzerinden hesaplanmış. Ancak bu yıl büyük ihtimalle %3’ün altında bir büyüme gerçekleşecek. Bundan sonraki birçok öngörü de büyümenin uzun bir süre %7’yi tutturamayacağı yönünde.
Dolayısıyla birçok uzman, mesela Prof. Levent Kurnaz, zaten hiçbir şey yapmasak, mevcut iş yapış şekilleriyle o %21 azaltımı tutturacağımızı dile getiriyor. Bu saptama hakkında ne söylersiniz?
Bu doğrultuda çok önemli ve yerinde eleştiriler var. Levent Kurnaz hocanın uyarıları son derece yerindeydi. Buna benzer bir çalışmayı geçen sene Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ve WWF-Türkiye için hazırladığımız bir raporda da tartışmıştık. Burada söz konusu olan sorunun, uygulanan metodolojik yaklaşımın karbon patikası öngörüleri ile ekonomik etkilerini birleştirmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Türkiye’nin INDC taahhütlerinde öngörülen tarihsel baz patikanın gerçekçi olmadığı konusunda herkes hemfikir. Bu da ne yazık ki toplumsal kararlılığımızı ve siyasi iradeyi olumsuz etkiliyor.