Otomotiv endüstrisinin, var olduğu, evrildiği ve kurumsallaştığı 100 yıllık kronolojinin büyük bölümünde, çevre ve ekoloji duyarlılıkları ile başarı öyküleri yazdığını, küresel farkındalık oluşturarak paydaş sektörlere örnekler oluşturduğunu içtenlikle söyleyebilmek maalesef mümkün olamıyordu. Ancak koşullar değişti…
Yazı: Ersoy YAŞAR
İlk yıllarında, içten yanmalı otomobillerin yanı sıra elektrikli araçlar da üreten otomotiv endüstrisi, süreç içerisinde elektrikli modelleri kimi zaman gündelik kimi zaman da “konsept” olarak tüketici ile buluşturdu. Yazar ve yönetmen Chris Paine, 2006’da bu konuyu gündeme taşıyan Elektrikli arabayı kim öldürdü? (Who killed the electric car?) belgeseliyle otomotiv endüstrini mercek altına aldı. Belgesel, endüstriyi ABD merkezinde değerlendiriyor olsa da üreticilerin bakış açısını ortaya koyması, tüketici alışkanlıklarını yansıtması ve yasa yapıcıların endüstri ile ilişkilerini saptaması adına günün koşullarında çarpıcı bir örnek ortaya koyuyordu.
Tesla Faktörü
Otomobil pazarındaki değişimi, elektrikli otomobil sektörünün güçlü markası Tesla özelinde değerlendirmeye çalışalım. Elek-trikli otomobil üreticisi Tesla Motors’un kurucusu Elon Musk, Nisan 2006’da, “Gizli 10 yıllık ana plan”ı Tesla’nın resmi web sitesinde yayınladığında, parantez içine bir de şerh koymuştu: Planda, “Aramızda kalsın” olarak anlaşılabilecek bu vurgu, söz konusu planın başlığındaki “gizli” vurgusu ile birleşince, Musk’ın takındığı mizahi tavır, hayallerinin peşinde koşan maceracı bir girişimcinin haddini bilmezliği olarak görülerek iş çevrelerinden de eleştiri almıştı. Öyle ya, PayPal gibi küresel bir ödeme sistemini hayata geçiren bir girişimci yeni fikrinin adımlarını neden “gizli” başlığıyla toplumla paylaşacaktı ki?
“Kimseye Söylemeyin”
Planda, yüksek performanslı bir elektrikli otomobil üretmekle başlayan sürecin (Tesla Roadster) uzun vadede aileler için uygun fiyatlı elektrikli otomobiller üretmekle gelişeceğinden söz ediliyordu. Gelecekte, fosil yakıt kullanılan otomobillerin yerine, güneş enerjisinden sağlanacak elektrik enerjisi ile şarj edilebilen otomobillerin üretilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, hibrit yerine tam elektrikli otomobillerin üretilmesine kadar farklı konu ve perspektifte öngörülere yer veriliyordu. Musk, toksik olmayan pillerin üretilmesinden, fabrikanın üretim modeline kadar görüşlerini de “gizli” ana planda paylaşıyordu. Musk’ın 2006 tarihli planı, dört ana başlıkla son buluyordu: “Spor otomobil üret, kazandığını uygun fiyatlı bir otomobil üretmek için kullan, o parayı daha da uygun fiyatlı bir otomobil üretmekte kullan, bunları yaparken sıfır emisyonlu elektrik üretim seçenekleri sun. Kimseye söylemeyin.”
Geçen 10 yılda bu fikirler adım adım gerçekleşti. Tesla, birbiri ardına yeni modelleri pazara sundu. Üretim tesisini ve insan kaynağını geliştirdi, geçen yıl diğer modellere kıyasla daha uygun fiyatla pazara sürüleceği duyurulan Model 3, üç hafta içerisinde 400 bin adet ön sipariş aldı. Üstelik Tesla modelleri, sürekli güncellenen yazılımları ile şimdiden sürücüsüz (yarı-otonom) olarak kullanılabiliyor, park yerine yanaşabiliyor veya garajdan bir komutla çıkabiliyor.
İkinci Ana Plan
Musk, ilkinden 10 yıl sonra, Tesla’nın geleceği ve ikinci ana planı da “Master Plan, Part Deux” başlığıyla paylaştı. Planda, Tesla’nın ilk planındaki adımların karşılıkları değerlendirilirken şirket bu kez otomobilin yanı sıra diğer yatırımlarını sürdürülebilirlik odağında da ele alıyor. Musk’ın kuzenleri Peter ve Lyndon Rive tarafından kurulmuş olan ABD’nin en büyük güneş enerjisi sistemi sağlayıcısı SolarCity’ye 2,8 milyar dolarlık teklif veren Tesla, bu birleşme ile yenilenebilir enerji üretim ve depolaması alanında büyük bir atılım yaptı.
Musk’ın planında Tesla’nın hedef kitlesini genişletmek ve elektrikli araçların “binek otomobil” özelinden diğer segmentlerdeki araçlara sıçrama yapmasını sağlamak da bulunuyor. Musk, Tesla’nın kamyon ve elektrikli otobüs geliştireceğine de planda yer veriyor. “Tesla Semi” adı verilen kamyon ve Tesla pikap ile birlikte Tesla otobüsünün de yakın gelecekte pazara sunulması hedefleniyor.
Araç Paylaşım Modeli ve Verimlilik
Tesla, gelecekte kullanıcıları bulunduğu yerden alıp istenilen adrese bırakacak bir sürücüsüz elektrikli araç filosu oluşturmayı da planlıyor. Araç sahiplerinin günün %5-10’luk diliminde otomobillerini kullandıklarını belirten Musk, bu yöntemle araç sahipleri için kullanım maliyetinin düşeceğini de öngörüyor. Tesla kullanıcıları, mobil uygulama üzerinden bir tuşla aracını filoya dahil edebilecek.
Musk, üretim tesislerinin verimliliğini 2022 sonuna kadar 5 ila 10 kat artırabileceğini de öngörüyor. Üretimin artması ile araç maliyetlerinin düşeceği ve elektrikli araçlara ulaşımın kolaylaşacağı da öngörülüyor.
Bu bakış açısı, markalar arasındaki rekabetten öte, vizyon ve sürdürülebilir gelecek öngörüsü üzerine kurulu. Şüphesiz, bu yeni perspektifin satır başları, Musk’ın vizyoner bir girişimci olmasının yanı sıra otomotiv endüstrisinin değişen tüketici eğilimlerine uyumu olarak da okunabilir. Köklü üreticilerin elektrikli-otonom araçlara yaptığı yatırımlar ve müşterilerine verdikleri “taahhütler” rekabetin gelecekte “elektrikli” pazarında yaşanacağının ipuçlarını veriyor.
En Yüksek Bariyer: Şarj ve Menzil
Elektrikli otomobillerin menzil kısıtı, satın alma kararlarında en önemli etken olarak öne çıkıyor. Şarj istasyonlarının sayısı ve ulaşılabilirliği de tüketicilerin kararlarını etkileyen diğer önemli faktörler. Tüketicinin önündeki bariyerleri alçaltmak ve sorumlu rekabetle pazarı büyütmek isteyen ülkeler de elbette girişimlerini sürdürüyorlar. Sosyal medyada da sıkça paylaşılan “Japonya’da şarj istasyonlarının sayısı akaryakıt istasyonlarının sayısını geçti” haberi ile sanırım karşılaştınız. Benzer biçimde, Avrupa’nın büyük üreticileri BMW, Daimler, Ford ve Volkswagen de Avrupa genelinde şarj istasyonu sayısını artırmak için son derece önemli bir ortaklığa gitme kararı aldılar. Anlaşmaya göre, 2018’de 400 şarj ünitesi açılacak, 2020’de ise Avrupa’daki elektrikli otomobil sahipleri binlerce noktada hızlı şarj istasyonlarından yararlanabilecekler. Gelecekte, elektrikli otomobillerin şarj süresinin içten yanmalı motorlu otomobillerin akaryakıt deposunun dolum süresine inmesi de amaçlanıyor.
Menzil de Artacak
Uzakdoğu ve Avrupa’daki gelişmeler de, sıfır emisyonlu elektrikli otomobillerin batarya teknolojilerinin ve menzil kısıtlarının öngörülenden daha kısa sürede artacağını gösteriyor. Örneğin, 2012’den bugüne 100 bin elektrikli araç satan Renault, yeni batarya teknolojisi ile elektrikli modeli ZOE’nin onaylı menzilini 400 km’ye yükseltti. Grup, yeni ve uygun fiyatlı bir elektrikli araç modeli üzerinde çalıştığını da duyurdu. Schaeffler, eCarTec Münih’te, tek vitesli elektrikli araçlara kıyasla yaklaşık %6 tüketim avantajı sağlayan iki vitesli STEP2 konsept aracını sergiledi. Çinli akıllı elektrikli araç markası WM Motor, 2018’de üretime başlayarak yılda 50 bin araç üretmeyi planladığını duyurdu. Siemens, Bosch, Huawei gibi teknoloji üreticileri ile işbirlikleri bulunan marka, orta sınıf tüketicilere yönelik yediden fazla segmentte araç üreteceğini açıkladı. Bu ve benzeri girişimlerle Çin’de, bugün 300 bin olan elektrikli araç sayısının 2025’e kadar 3 milyona çıkarılarak yerel bir pazar oluşturulması hedefleniyor. Dünya genelinde ise yıl sonunda elektrikli araç sayısının iki milyonu aşması bekleniyor.
Yasak mı Kısıtlama mı?
Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nı imzalayan 200’e yakın gelişmiş ve gelişmekte olan ülke, fosil yakıt kullanımını kontrol altına alarak küresel ortalama sıcaklık artışını 1,5 ile 2 derece arasında sınırlayacak. Uluslararası bağlayıcılığı olan bu anlaşma, ülkeleri temiz enerji kullanımına yöneltirken üretim ve ulaşım politikalarını da gözden geçirmelerini gerektirecek. Bugün Avrupa’da içten yanmalı motorlu otomobil üretiminde kısıtlama görülmese de İsveç, Norveç, Hollanda ve Almanya’nın gelecek yıllarda bu araçların üretim ve kullanımına yasak ve kısıtlamalar getireceğini duyurması, elektrikli veya alternatif enerji kaynakları ile işleyen araçların teşvik edilmesi, pazarın dinamiklerini de değiştirecek. Avrupa toplumlarının bu yasak ve kısıtlamalara nasıl uyum göstereceğini ise gelecek günler gösterecek. Köklü üreticilerin Ar- Ge ve üretim yatırımlarını ardı ardına bu yöne çevirmesi, endüstri 4.0 atılımları ve alternatif enerji kaynaklarına yapılan yatırımlarla ulaşımın “e-mobilite” ile birlikte anılması otomotiv sektörünün rotasının değiştiğini düşündürüyor. Endüstri 4.0 ve mobilitenin otomotive yansımalarını, çevre ve sürdürülebilirlikle ilişkisini ise bir başka yazıda ele almaya çalışacağım.