DAM Startup Studio’nun ilk girişimi olarak 2013’te kurulan SHERPA, masaüstü, mobil ve Smart TV’lerde yayınlanan dijital ürün ve servisler için sonuç odaklı kullanıcı deneyimi (UX) tasarımları yaratıyor. SHERPA tarafından hazırlanan bu yazıda kurumların çevre politikalarını neden yalnızca itibar ve sosyal sorumluluk unsuru bakışıyla değil, bu politikaların artık stratejik temellerden biri olduğunu kabul ederek değerlendirmeleri gerektiği ortaya konuyor.
YAZI: SHERPA, sherpa.digital
Hem bireysel hem de kurumsal açıdan çevre bilincinin günden güne arttığı, tüketim odaklı ekonominin yol açtığı sorunların farkına varıldığı ve bunun için karşı eylem planlarının uygulamaya konduğu bu dönemde, kurumların çevre politikaları mevcut ve potansiyel kullanıcılar için her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor.
Pazar araştırması ve danışmanlık şirketi Penn Schoen Berland 2010 yılında, Burson-Marsteller ve Landor işbirliğiyle, ABD’de 1001 kişiyle çevrimiçi görüşmeler gerçekleştirerek kurumsal sosyal sorumluluk algıları üzerine kapsamlı bir rapor hazırladı. Raporda dikkat çeken veriler şu şekilde özetlenebilir:
– Katılımcıların %55’i benzer ürünler arasından bir amacı destekleyen ürünü tercih edeceklerini ifade etti.
– Tüketicilerin %70’i sosyal sorumluluğu olan şirketlerin ürünlerine daha fazla ücret ödemeyi düşündüklerini belirtirken; bu tüketicile- rin %28’i ise en az 10 dolar daha fazla ödeyeceğini belirtti.
– Şirketlerin web sitelerinden, şirketin kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları hakkında bilgi alan tüketici oranı oldukça az (%13) olsa da, bu tüketicilerin bu şirketlerden alışveriş yapmaya daha meyilli olduğu görüldü.
Pazar araştırmalarında dünyanın önde gelen şirketlerinden Nielsen’in 2015 yılında, 60 ülkeden 30 binden fazla tüketiciyle yaptığı The Sustainability Imperative: New Insights on Consumer Expectations (Sürdürülebilirlik Zorunluluğu: Tüketici Beklentileri Üzerine Yeni İçgörüler) isimli çalışma da Burson-Marsteller çalışmasını destekler nitelikte. Çalışma, sosyal sorumluluğun ürün ve markalar için farklılaştırıcı bir unsur olduğunu vurguluyor. Katılımcılar, 2014 yılına oranla %5’lik bir artışla, sürdürülebilir ürünler için daha fazla para harcamak niyetinde olduklarını belirtirken önceki çalışmalara bakıldığında, bu trendin ortalama her yıl %5 oranında arttığı gözlemleniyor.
Bu araştırmaların sonuçları bize çevre sorunlarına, sürdürülebilirlik kavramına ve bilinçli tüketime olan eğilimin giderek arttığını gösteriyor. Bu farkındalık da çevreye duyarlı ve sürdürülebilir ürün ya da servis olmanın bir ekstra özellik ya da bir pazarlama unsuru değil, çoktan bir temel gereksinim olarak kabul görmeye başladığını ortaya koyuyor.
Kurumsal Çevre Politikaları Kullanıcı Deneyimini Etkiliyor
Kullanılabilirlik ve kullanıcı deneyimi tasarımında dünyanın en önde gelen otoritelerinden biri ve Nielsen-Norman Group kurucularından Don Norman, kullanıcı deneyimini “kullanıcı ile temas eden her şey” olarak tanımlıyor. Evet, kullanıcı deneyimi tasarımı bu kadar geniş bir kavram; birçok yanlış tanımın aksine yalnızca web sitesi ya da uygulama tasarlamakla tanımlanamaz. Bir örnekleme yapalım: Apple deneyimi, kullanıcı çevrimiçiyse web sitesini ilk kez açtığı andan itibaren, çevrimdışıysa Apple Store’a adım attığı andan itibaren başlar. Hatta bir arkadaşından Apple ile ilgili duyduğu ilk yorumlar bile o kişinin Apple deneyiminin bir parçasıdır.
Marka, aslında deneyimle iç içe geçmiş bir olgu. Ünlü Amerikalı yazar Seth Godin, markayı bir müşterinin bir ürün ya da servisi diğerine tercih etmesine sebep olan beklentiler, hatıralar, hikayeler ve ilişkiler bütünü olarak tanımlıyor. Yine Nielsen- Norman Group’tan kullanıcı deneyimi tasarımcısı Kate Kaplan, dijital çağda markanın deneyim demek olduğuna dikkat çekiyor ve bir şirketin yüksek kalitede kullanıcı deneyimi sunabilmesi için mühendislik, pazarlama, grafik ve endüstriyel tasarım ve arabirim tasarımı dahil olmak üzere, birden çok disiplin arasında kusursuz bir akış olması gerektiğinin altını çiziyor.
Kullanıcı deneyimi, kullanıcı ile temas eden her şeyi kapsıyorsa; ürünün çevre dostu olduğuna dair reklam, ürünün geridönüşümden kazanılmış malzemeyle yapılmış paketi, düşük enerji kullanımı gibi birçok unsurun da kullanıcı deneyimine dahil olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Yani, bir kurumun çevre politikası, aslında potansiyel ve mevcut kullanıcıların deneyimine doğrudan etki ediyor; özellikle de çevre bilinci yüksek olan kullanıcılar üzerinde bu etki çok daha büyük. Yazının girişinde bahsettiğimiz araştırmaların sonuçlarına baktığımızda, çevre bilinci yüksek kullanıcıların sayısının giderek arttığını görüyoruz ve işte bu yüzden de kurumların çevre politikalarının kullanıcı deneyimi alanındaki izdüşümünün yıldan yıla artacağı sonucuna varabiliriz.
Bu koşullarda, rekabetin bir parçası olmak ya da bir parçası olarak kalmak isteyen kurumlar çevre politikalarını yalnızca itibar ve sosyal sorumluluk unsuru bakışıyla değil, bu politikaların artık stratejik temellerden biri olduğunu kabul ederek değerlendirmeliler. Kullanıcı deneyiminin ürünlerin kendisiyle, tasarımıyla ve özellikleriyle sınırlı olmadığı, bir kurumun marka olarak kullanıcıyla temas kurduğu tüm noktaların kullanıcının deneyimine etki ettiği bilinci, sürdürülebilir bir stratejinin tek çıkış noktası.