#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Çanakkale’nin Termik Santral ile Sınavı: Kaz Dağları Yaşam Mücadelesini Kazanabilecek mi?

Kömürden elektrik üretmek, birçok ülkenin yavaş yavaş terk ettiği bir yöntem. Türkiye ise yerli ve milli enerji politikası çerçevesinde yerli kömür kullanımını teşvik ediyor. Çanakkale de bu politikadan nasibini alan şehirlerden biri ve hiç olmadığı kadar tehdit altında. Doğası, suyu, toprağı, havası ve ev sahipliği yaptığı tüm canlılar şu anda işleyen ve inşası planlanan termik santrallara karşı bir yaşam savaşı veriyor. Kaz Dağları’nın hemen yanı başında bulunan Çanakkale’nin Yenice ilçesinde yapılması planlanan Yenice Çırpılar termik santralı projesi ise yerel halktan büyük tepki görüyor. Nedeni ise oldukça açık: Doğaya karşı sorumluluk…

YAZI: Bulut BAGATIR

Çanakkale’nin Yenice ilçesi, tüm Çanakkale’yi saran ve bölgeye geri döndürülemez bir şekilde zarar verecek bir tehditle karşı karşıya: Kömürlü ter­mik santral projesi. Kaz Dağları’nın eteğinde bulunan alanda yaklaşık 25 bin kişi yaşıyor, 60 bin dönüm arazide tarım ve hayvancılık ya­pılıyor. Bölgede bulunan Agonya Ovası’nda adını tüm dünyaya du­yuran kapya biber yetişiyor ve bu­radan Amerika ve Avrupa’ya ihraç ediliyor. Taşzemin İnşaat Madenci­lik ise ilçeye bağlı Çırpılar Köyü’ne 200 MW’lık, yılda 2,6 milyon kömür tüketecek bir termik santral inşa etmek istiyor. 90 adet futbol sahası büyüklüğünde bir alanda 465 bin ton külün depolanması planlanıyor. Bölge halkı ise projeye karşı tepki­li ve oldukça net bir tepki ortaya koyuyor: “Kaz Dağları’ında termik santral istemiyoruz!”

Yenice Çırpılar Termik Santralı pro­jesine karşı direniş bölgede bulunan STK’ların ve muhtarların ortak bir çalışması ile yürütülüyor. Kayatepe eski muhtarı Hüseyin Soylu sant­raldan en çok etkilenecek köylerin muhtarları ve Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği ile kendisinin deyimiyle “çekirdek bir toplantı” yaptıklarından bah­sediyor. Toplantının ana gündem maddesini tabii ki nasıl bir yol iz­leyecekleri oluşturuyor: “Muhtarla­rın, ‘projeyi iktidar istiyorsa yapılır’ gibi bir kanısı vardı. Ben de eski bir muhtar olduğumu, kendilerinin ise faal olarak bu görevi yürüttüğünü ve muhtarlığın bağımsız bir yapıya sahip olduğunu belirttim. Halkımız­la toplantı yapmak ve onlarla birlik­te bir karara varmak istedik. Sonra bölgedeki 75 muhtarla da toplantı yapalım dedik”. Toplantının çekir­dek bir toplantı olmasının arkasında bilinçli bir tercih yatıyor. Bu terci­hin sebebini 2007’den beri faaliyet­te olan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Derneği Başkanı Sü­heyla Doğan şu sözlerle açıklıyor: “Hüseyin Bey’in doğa korumacılara tepki oluşabilir gibi bir endişesi var­dı. Burasının kendi dinamiğiyle mu­halefeti örgütlemesi arzulandı. Dışa­rıdan derneklerin gelip de müdahil olduğu çok gösterilmedi etrafta. Çevreciler hakkında kulağı küpeli, uzun saçlı vb. önyargısı hâlâ devam ediyor. Hüseyin Bey onun için arka planda kalmamızı rica etti. Hukuki yollar gibi teknik bilgi anlamında destek verdik. Çok da doğru ve hak­lı bir yaklaşım oldu”.

Çan’ın Acı Tecrübesi

Derneğin muhtarlarla birlikte ortak olarak çalışma kararı alması Hüse­yin Bey’in dernekten yardım talep etmesinden sonra başlamış. Dernek hemen aksiyon almış ve konuyu Ege ve Marmara Belediyeler Birlik­lerine iletmiş. Daha sonrasında ise bir program organize edip topluca Çırpılar Köyü’ne gitmişler. Doğan, köyde yaşananları şu sözlerle anla­tıyor: “Köyü dolaştık ve elimizdeki bilgilendirme broşürlerini dağıttık. Köylülerle konuşup onlara termik santralın zararlarını anlatmaya ça­lıştık. Köyde çok hoş karşılanmadık. Kapılar açılmadı, köylüler uzattığı­mız simidi bile almadı. Zaten Çırpı­lar Köyü ve muhtarı o dönemde pro­jeden yana bir tavır koydular. Onun haberini almıştık ve biliyorduk. Ondan sonra yakın köylere geçtik. O köylerde projeye karşı daha cid­di bir muhalefet vardı. Oralarda da bilgilendirme adına faaliyetlerde bulunduk. O gün akşama kadar et­raftaki çeşitli köyleri gezdik”. Soylu da köylerdeki bilgilendirme toplan­tılarına katılmış. Bazı köylerde çok fazla zorlanmadıklarını belirtiyor Soylu. Nedenini ise 18 Mart Çan Termik Santralı’nın 2000’li yıllar­dan beri faaliyette olmasına ve sant­raldan dolayı birtakım ürünlerin gördüğü zararın tecrübe edilmesine bağlıyor.

İlk toplantıdan yaklaşık 10 gün son­ra ikinci bir toplantı yapıyor muhtar­lar. O toplantıda Hüseyin Soylu’nun kızından o coğrafyayı anlatan bir dilekçe hazırlanması talep ediliyor. Hazırlanacak dilekçenin bir perşem­be günü ilçenin pazarında tüm muh­tarlara imzalatılması planlanıyor. Muhtarlar alana davet ediliyor an­cak işler planlandığı gibi gitmiyor. Dilekçeyi imzalamaya gelen muhtar sayısı dördü geçmiyor. Ancak Hü­seyin Bey yılmıyor ve yanına kızını da alarak köyleri tek tek gezmeye başlıyor: “Koruköy muhtarının yanı­na yatsı zamanı gittik ve dilekçeyi imzaladı. Oradan Pazarköy’e geçtik. Koruköy’den çıkınca kızıma konuş­malarında biraz daha bizim yaşam biçimimizi ilgilendirecek konular­dan bahsetmesini tembihledim. Bizim yaşam biçimimiz ne? Biber ve yonca üretmek, hayvan yetiştir­mek. Kızım da bizim sağlığımız, ço­cukların sağlığı daha önemli değil mi diyerek bir tepki verdi. Arabayı kenara çektim ve ‘Ben bunu idrak edemiyor muyum? Sen burada doğ­dun, büyüdün ve ayrıldın. Ama ben hâlâ buradayım. Burada yoğruldum ve piştim. Gece saat 11’de, 12’de adamın ineği hasta oluyor, baytar çağırıyor, çünkü onun ekonomik olarak bir getirisi var. Karısı hasta oluyor, sabah olsun doktora gideriz diyor. Sen de bunun üzerine doğa diyorsun’ dedim. Bu şekilde başa­ramayabileceğimizi belirttim. O da hak verdi”.

Soylu muhtarlarla görüştükten sonra imza sayısı hızla artmış ve toplamda imzalanan dilekçe sayı­sı 65’e ulaşmış. Toplanan imzalar Çanakkale Kaymakamlığı, Çanak­kale Valiliği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakan­lığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan­lığı, Başbakanlık Makamı ve Cum­hurbaşkanlığı Makamı’na iletilmiş. Burada bir strateji yürüttüğünden bahsediyor Soylu: “Hükümet muh­tarlara değer veriyor, bu bir gerçek. Sonradan öğrendik ki ilk defa böyle bir katılım sağlanmış. Bir ilçede 75 köy var. Bunların büyük bir çoğun­luğu böyle bir projeye hayır diyor. Muhtarlar buna halklarıyla toplan­tılar yaparak karar veriyor. Yani bir nevi yerel meclis oluşturuluyor. Son derece profesyonel bir şekilde de kurumlara bunu bildiriyor. Biz bu çalışmaları yaparken, şirket kaç tane itiraz dilekçesinin imzalatıldı­ğını soruyormuş. Bu rakamı 10’un altında olarak lanse ediyorlar. Onlar bunun büyük bir çoğunluk olduğu­nu bilmiyorlardı, ta ki ortaya çıkana kadar. Onlar benden bir hareket bekliyordu. Bense Kızılderili felsefe­sinde olduğu gibi sadece bekledim. ÇED kararını alınca biz de harekete geçtik. Bütün çalışmalarımız da ha­zırdı. Biz bu kurumlara 65 muhta­rın imzasını teslim ederken STK’lar da bu dilekçelerin küçük de olsa haber olmasını sağladılar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı profesyonelce hazırlanmış bir dosyayı görünce şirkete haber verdi. Tabii şirket şa­şırdı”. Projeye karşı gelen tepkiler ve muhtarların dilekçeleri projenin ÇED raporu için yapılması planla­nan ilk İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısının iptal edilmesine neden olmuş. Süheyla Doğan toplantının iptal edilmesinde oluşturulan güçlü muhalefete dik­kat çekerken çalışmalarına devam ettiklerini de vurguluyor.

Gergin Geçen bir İDK Toplantısı

Hüseyin Soylu, muhtarların imza­ladığı dilekçeleri ilgili kurumlara vermekle kalmamış, aynı zamanda bu dosyaların fotokopilerini meclis­te bulunan tüm Çanakkale ve Balı­kesir milletvekillerine teslim etmiş. Nedeni ise Kaz Dağları’nın yarısının Balıkesir, diğer yarısının ise Çanak­kale il sınırlarında bulunması. Soy­lu buradaki hedeflerini şu sözlerle açıklıyor: “Biz yaptığımız çalışma hakkında vekilleri bilgilendirmek istedik. Muhtarların tepkisine sahip çıkın demeyi amaçladık. O günlerde meclisteki güvenlik amiri bir kadın­dı. Aynı içerikte sadece bir dosyayı içeriye sokabiliyormuşsun. Bu ka­nunmuş ve kanuna da saygı duy­mamız gerekiyor, çünkü kanunlarla varız. Ben de toplamda milletvekil­lerine vermek için 14 tane klasör var. Güvenlik amirinin dediği gibi yaparsam 14 defa en başa dönmem gerekiyor. Hanımefendi baktı. Ken­disine Çanakkale’den 650 km yol geldiğimi, kendisi bir tane diyorsa kabul edeceğimi ancak hayal kırık­lığına uğramadan gidip geleceğimi vurguladım. Kendimden de çok emin konuşuyorum. ‘Muhtarım siz bilirsiniz’ dedi en sonunda. Bütün bunlarda istediğin şey önemli. Haklı mısın bu isteğinde? Makul bir talep mi? Nasıl bir çaba gösterdin?”

Soylu, milletvekillerine dosyaları teslim etmesinin ardından yaklaşık dört gün boyunca mecliste vekil­lerle çalıştığını belirtiyor. İktidar milletvekillerini getiremese de mu­halefet vekillerini ikinci İDK top­lantısına getirmeyi başarmış. İkinci toplantı ise oldukça sert geçmiş. Soylu, medyada “Çevre ve Şehirci­lik Bakanlığı’nda Çırpılar Termik Santralı için gergin anlar” diye ha­berler çıktığını hatırlatıyor. Öyle bir gerginliğin ardındaki neden ise Soylu’nun Başkoz Köyü muhtarın­dan aldığı bir belge. Gerisini Soylu anlatıyor: “Bu imzaları toplarken Başkoz Köyü muhtarı bana bir bel­ge vereceğinden ve çok işime yara­yacağından bahsetti. Belgede Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın mührü var. Hemen belgenin fotokopilerini aldım. O belgeyi hiç kimse bilmiyor. Biz toplantıda taleplerimizi söyle­yip, ardından toplantıyı terk edecek­tik. Sonra ÇED sürecine geçilecekti. Önümüzde ikisi Çanakkale’den, üçü Balıkesir’den beş milletvekili var. Herkes talebini iletiyor. Bakan­lıktan bir Genel Müdür Yardımcısı da dinliyor. Sonra sıra bana geldi. Arkadaydım ve ayağa kalktım. Ge­nel Müdür Yardımcısı’na hitaben başladım konuşmaya: ‘Buraya top­lanmışsınız ve ne kadar güzel bir termik santral yapacağınızı anlatı­yorsunuz. Yanlış anlayın veya anla­mayın. Daha termik santral meydan­da yok. Belki siz evrakları olumlu bulmayıp izin vermeyeceksiniz. Bu nikah akdi değil. Ama bakın ben de çok farklı bir belge var. Ben ter­mik santralın yapımına izin vermeyi düşündüğünüz yerin hemen dibin­de yaşıyorum. Sizin bakanlığınıza 65 muhtarın dilekçelerini sunan eski bir muhtarım. Ama buraya sa­ dece o muhtarların dilekçelerini getirmedim. Çocuklarınız var mı bilmiyorum ama ben buraya sizin çocuklarınız için de geldim. Biz Kaz Dağları’nda yaşıyoruz. Buraya kamp kurmaya belki sizin çocukla­rınız da gelecek. O çocuklar sabah çadırlarının fermuarını açtığında termik santralın bacalarını görme­sin diye buradayım. Türkiye’nin her yerinden insanlar buraya geliyor. O insanların bizde hakkı var. Belgede gördüğünüz mühür sizin mührü­nüz. Tarih daha çok yeni, bir yıl bile olmamış. Belgeyi size özetlemek ge­rekirse termik santral yapacağınız yerin hemen yanı başında Başkoz köyü var ki bu köy 54 yıllık bir köy. Köyü taşıyıp tarla olan yerlere evle­rini inşa ettiklerinde tapularını ala­mıyorlar. Şimdiki muhtarın seçim döneminde muhtar evlerin tapula­rını alacağım diyor ve o heyecanla müracaat ediyor ve siz de köyün şu an bulunduğu bölgeye köy kura­mazsınız diyorsunuz. Neden olarak da Kaz Dağları’ndan Agonya çayı­nın gelmesini, bu çayın sularının Gönen Barajı’nda toplanmasını ve buradan da Bandırma’ya içme suyu gitmesini gösteriyorsunuz. Ancak buraya termik santral kurmaktan bahsediyorsunuz’ dedim ve belgeyi kendisine teslim ettim”. Toplantıda ne yaşandıysa o andan sonra yaşan­mış. Toplantıda bulunan Bandırma milletvekilleri hemen tepki göster­mişler.

Hüseyin Soylu, milletvekillerinin de termik santralın zararlarını an­latınca firma yetkililerinin sert tep­kilerde bulunduğunu ve gerginliğin iyiden iyiye artığını, ortalığın karış­tığını söylüyor. Gerginliği bitirmek adına araya özel güvenlik girmiş ve firma temsilcilerini dışarı çıkarmış. Firma yetkililerinin saldırısına ve hakaretine maruz kaldıklarını belir­ten Doğan, “Bir firma temsilcisinin bakanlığın salonunda bu derece saldırgan davranması çok da görül­meyen bir şeydi sanırım. O hakkı kendilerinde nasıl buluyorlar?” di­yerek haklı bir serzenişte bulunu­yor. Oldukça gergin geçen toplantı ise sonunda tatil edilmiş.

İkinci İDK toplantısı da bu şekilde geçirildikten sonra, yeni bir süreç başlamış. Üçüncü toplantı geçtiği­miz yılın Ocak ayında hava şartla­rının ağır olduğu bir döneme denk gelmiş. Soylu kar sebebiyle toplan­tıya katılamayacağından ve o dö­nemde kendilerini çaresiz hissettik­lerinden bahsediyor: “Daha önceki toplantılarda verdiğimiz tepkilerin değişik senaryosunu uygulayama­yacağız diye düşünüyordum. Kızım artık Akçay’a dönmüştü. Onunla konuşurken toplantıya nasıl gi­deceğimi bilemediğimi ve çaresiz kaldığımı söylemiştim. Bu sefer de benim kızımın ve STK’ların da da­hil olduğu bir grup change.org’da KazdağıHepimizin başlığıyla bir kampanya başlattılar”. O dönemde kampanya bir anda ivme kazanmış ve Türkiye’nin gündemine oturmuş. Bununla da kalmamış, Çevre ve Şe­hircilik Bakanlığı’na yağan telefon­lar ve ana akım medyada yer alan haberler toplantının son gün iptal edilmesine neden olmuş.

“Bizim Siyasi bir Çıkışımız Olmadı”

Dördüncü İDK toplantısı ise geçtiği­miz yılın Eylül ayında gerçekleşmiş. Toplantıya Kazdağı Derneği’nden yetkililer ve Hüseyin Soylu da katıl­mış. Bazı milletvekilleri de toplan­tıda hazır bulunmuş. Hüseyin Bey şirketin, yerel halkın direncinin ve kendi stratejilerinin bu derece büyü­mesini tahmin edemediğini düşün­düğünü belirtiyor: “Böyle bir akıl beklemiyorlardı bana kalırsa” diyor ve ekliyor: “TEMA, Greenpeace ve Kazdağı Derneği gibi STK’larla birlikte herkesin aklını bir potada erittik. Bunu da ülkemizin içinde bulunduğu atmosferi göz önüne alarak yaptık. Şirket de bizim bir stratejimizin olduğunun farkınday­dı. Satranca döndü biraz da. Onlar da dördüncü toplantıda kendilerine göre çok güzel bir sunum hazırla­yıp gelmişler. Biz de niye olmaması gerektiği ile ilgili güzel bir sunum hazırladık”.

Hüseyin Bey bu toplantıda orta­ya yeni bir belge koymuş. Belge, Yenice ilçesinde bulunan Öğmen köyü ile ilgili. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu belgesine göre kö­yün kurulu olduğu alan birinci de­rece sit alanı. Bu da o bölgede kazı çalışması yapılamayacağı anlamına geliyor ve Soylu’nun söylediğine göre bu alan termik santral kurul­ması istenen alanın bir bölümünü kapsıyor. Soylu, belgeyi bakanlığın genel müdürüne teslim ettiğini söy­lüyor: “Kendi bakanlıklarının bir belgesi değil ama Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın mührü var. Kalıntıları gösteren fotoğraflar da var, onları da verdim”.

Toplantının sonunda projeye ÇED olumlu kararının verilebileceği, top­lantıya katılanlar arasında konuşul­maya başlanmış. Soylu ve dernek­ten bir ekip son toplantıya katılan Çanakkale milletvekili Bülent Öz ve İstanbul milletvekili Mahmut Ta­nal ile birlikte ÇED olumlu kararı verilirse ne yapılabilir diye tartışır­larken proje için kamu yararı kara­rını çıkartmama konusu gündeme gelmiş. Soylu bu kararın çıkmama­sında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı’nın büyük bir etken olduğu­nu ifade ediyor ve Tanal’dan kendi­lerine Tarım Bakanı ile bir randevu ayarlamasına yardım etmesini isti­yor. Soylu, Gıda Tarım ve Hayvancı­lık Bakanı’na yaptıkları müracaatta muhtarların dilekçelerini de teslim ettiklerini belirtiyor: “Bizim siyasi bir çıkışımız olmadı. Dedik ki bu coğrafyada yaşıyoruz ve ona karşı sorumluluklarımız var. Canlı yaşa­mında iki ana etken var: Su ve hava. Bunlar da burada kirlenme tehlike­siyle karşı karşıya. Bundan dolayı dilekçeyi altı muhtar daha imzaladı. Biz de 71 muhtarın mührüyle ba­kanlığa müracaat ettik”.

Süheyla Doğan, termik santraldan yana olan köylerin tavır değiştir­meye başladığından söz ediyor ve bunu bölgede bulunan sulama pro­jelerine dayandırıyor: “Bunlar özel idarelerin projeleri ve köyler için gerçekten hayati önemi bulunu­yor. O sulama projelerinin termik santrala tahsis edilebileceği bilgisi geçince sularından olmak istemedi­ler. Sanırım karar değiştirmelerinde ciddi bir etken oldu”.

ÇED Olumlu Kararı Çıkarsa Ne Olacak?

Bugün gelinen noktada firmanın sessizliğe büründüğünden bahsedi­liyor. Ancak firmanın vali başkan­lığında toplanan Toprak Koruma Kurulu’nda tarım arazilerini termik santral arazisine dönüştürmek için bolca çalıştığını söylüyor Hüseyin Soylu: “Tarım arazilerinin termik santral arazisine dönüştürülebilme­si için Toprak Koruma Kurulu’ndan olumlu karar çıkması gerekiyor. Birkaç toplantıda başaramadı firma. Termik için aleyhte kararı verildi. Ya da başa baş geldiler, karar çık­madı. Kararın çıkması için nitelikli çoğunluk olması gerekiyor. Daha sonra defterdar, özel idare ve ticaret borsası temsilcileri değişti. En son yapılan kurul toplantısında Çırpılar lehine karar çıktı”. Ancak bu ku­rulun kararının geçerli olması için kararın Tarım Bakanlığı’nca onay­lanması gerektiğini ve bu kararın onaylanmadığını da belirtiyor.

Yenice Çırpılar Termik Santralı projesi ÇED olumlu kararını hâlâ alamadı. Doğan ise ÇED dosyasında gördükleri ve yerel halkın bölgesin­de gerçekten neye ihtiyacı olduğu­nu ortaya koyduğu bir bölümden bahsediyor: “Projenin ÇED dosya­sında sosyal etki değerlendirmesi diye bir bölüm vardı. Orada halkla görüşmüşler ve halkın neye ihtiyaç duyduğunu sormuşlar. Buradaki te­mel ihtiyaç, hayvancılığın ve sulama sistemlerinin desteklenmesi olarak ortaya konulmuş. Aslında yetkiyi elinde bulunduranların, ÇED dosya­sının bu kısmına bakıp ‘halk bunu istiyor, termik santral değil’ demesi gerekiyordu”.

Görüşlerine başvurduğumuz Ça­nakkale Barosu Çevre ve Kent Hu­kuku Komisyonu Başkanı Avukat Ali Furkan Oğuz ise santrala ÇED olumlu kararı verilmesini düşük bir ihtimal olarak görüyor ancak olum­lu bir karar çıkarsa devreye gire­rek Kaz Dağları’nı korumak adına dava açacaklarını da şimdiden ilan ediyor. Türkiye’deki ÇED raporları­nın taahhütlerden ya da görmezden gelmelerden öteye gidemediğinden bahseden Oğuz, “Karabiga’da plan­lanan termik santrallardan birinin ÇED raporunda Karabiga kıyıla­rında yaşadığı ispatlanmış Akdeniz fokları, resimlerde düzenlemeler yapılmasına yardımcı olan bir prog­ram ile Marmara Denizi’nin ortala­rına kaydırıldı. Üçüncü Havalimanı ÇED raporunda da kuş göç yolları haritası yine aynı yöntem ile değişti­rildi. Bakanlık başvuruların %98’ine ÇED olumlu kararı veriyor” diyor. Her geçen gün hazırlanan kanun değişiklikleri, torba yasalar, yönet­melikler ile projelerin hazırlanması ve onaylanmasının daha da kolay hale geldiğini de sözlerine ekliyor.

Soylu da santral hakkında ÇED olumlu kararı çıkması durumunda soluğu mahkemede alacaklarını be­lirtiyor ve Başkoz Köyü örneğini su­nacaklarından bahsediyor: “Devlet­te mevcut, oturmuş yasalar vardır. Başkoz Köyü meselesinde devlet kanunlar çerçevesinde oraya köy kuramazsın diyor. Orada aldıkları karar doğru. Ancak iş termik santra­la gelince niye yasa değişiyor? Kaldı ki o köyde 35, 40 hane bulunuyor. Onların pisliğinden ne olur? Yılda 3 milyon ton kül yağmasına neden olacak termik santral için neden kanun işlemiyor?” Soylu, doğanın parçası olan ve sesini duyuramayan her varlığın hakkını savunacaklarını vurguluyor. Son İDK toplantısında da bu noktalar açıkça belirtilmiş. Soylu, “Eğer iş eğer o noktaya ge­lirse hakime belgeyi göstereceğiz ve böyle bir karar varken termik santral nasıl yapılır diye soracağız” diyor.

“Projenin Fizibilite Açısından da Problemleri Var”

Her ne kadar yerel halk projeyi bölgesinde istemediğini üzerine basa basa söylese de Türkiye’nin yerli ve milli enerji politikası böl­geden çıkarılacak linyit kömürünün kullanılmasını destekliyor. Doğan, “Enerji Bakanı ısrarla yerli kömü­rün değerlendirilmesini istiyor. Bu proje de yerli kaynakların kullanı­mı açısından bakanlığın istediği bir proje gibi görünüyor” diyor. Yalnız Doğan’a göre burada atlanan bir nokta var: “Sanıyorum projenin fi­zibilite açısından bazı problemleri var. Kömürün kalitesi çok düşük. %52’nin üzerinde kül oranı olan, ka­lorisi çok düşük bir linyit kömürün­den söz ediliyor. Böyle bir kömürle nasıl işletme yapacaklar, takviye mi edecekler, ithal kömür mü getire­cekler bilmiyoruz. Henüz firmanın vazgeçtiğine dair bir bilgi de bulun­muyor. Kömür kalitesi veya tepkiler gibi başka nedenlerden dolayı baş­ka projelerde bazen firmaların geri adım attığına da şahit olduk”.

Doğan termik santrala neden karşı olduklarını ise şu cümlelerle özet­liyor: “Kömürlü termik santrallar bütün dünyada vazgeçilen projeler arasında yer alıyor. İklim değişik­liğine yol açtıkları biliniyor. Ciddi oranda karbon emisyonlarına neden oluyorlar. Bacalardan çıkan parti­küllerin insan sağlığını etkilediğini biliyoruz. Bu partiküller; akciğer hastalıkları, kanser, solunum yeter­sizliği gibi bir sürü hastalığa neden oluyor. Etrafındaki bitki örtüsünü ve toprağı ciddi oranda etkiliyor. Tarım yapılamaz hale geliyor. Ağaç­ların üzerine dökülen uçucu küller nedeniyle ağaçlar nefes alamıyor. İçme suyu kaynaklarını, göletleri ve dereleri kirletiyor. Soma’da ter­mik santralın kül atık havuzlarının sürekli bir tehlike yaydığına şahit olduk. Rüzgarla, fırtınayla bütün küller doğaya salınıyor. Somalı­lar tarım yapamaz hale gelmişler. Balkonlarına çamaşır asamıyorlar, çünkü küller yağıyor. O küller ciddi anlamda kirlilik ve tehlike kaynağı. Bir yandan da kömür çıkarıldıkça doğa bozuluyor”.

Projenin geleceğinin ne olacağı be­lirsizliğini koruyor. Soylu ise hem kendi adlarına hem de Türkiye adına umutlu olduklarını söylüyor: “Siz İstanbul’dan buraya geldiniz. Birazdan sizinle bölgeyi gezdiğimiz­de siz de burasının santral için yan­lış bir yer olduğunu anlayacaksınız. Çünkü Kaz Dağları Alpler’den sonra dünyanın en zengin oksijen depola­rından bir tanesi. Doktorlar insanla­rı buraya yönlendiriyor. Türkiye’nin akciğerlerinin dibine termik santral yapılmasını anlayamıyorum. Mantı­ğım yetmiyor”. Soylu’nun umudu biraz da temsil ettiği değerlere da­yanıyor, her geçen gün olumlu an­lamda büyüdüklerinden bahsediyor. Önümüzdeki seçimlerde muhtarlar olarak politikalarını belirlemişler: “Seçimi A veya B partisi kazanabi­lir. Ancak seçim döneminde bütün partiler buraya gelecek. Biz termik santral istemiyoruz demeye devam edeceğiz”.

Linyit yakıtlı termik santrala kar­şı mücadele, projenin iptaline ka­dar durmayacak gibi görünüyor. Yerel halk güçlü bir şekilde Kaz Dağları’nda termik santral isteme­diklerini haykırıyor. Süreç şimdilik durgun bir şekilde ilerlese de uma­rız doğa bu mücadeleden galip ge­lecek…

Umut Veren Kararlar

Çanakkale Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Avukat Ali Furkan Oğuz geçtiğimiz ay gerek Çanakkale, gerek tüm Türkiye’deki davalar için umut verici iki önemli kararın alındığından bahsediyor: “Danıştay, Ağan ve Karaburun Termik Santralı hakkında verilen ÇED olumlu kararlarının iptali istemli Çanakkale İdare Mahkemesi’nde açtığımız ve yerel mahkemenin reddettiği davada; hava kalitesi modelleme çalışmalarının raporu hazırlayan ekip tarafından gerçekleştirildiğini ancak bu ekipte meteoroloji mühendisinin bulunmadığına dikkat çekerek ÇED olumlu kararlarını ve yerel mahkeme kararlarını karar düzeltme yolu da kapalı olarak iptal etti”.

“Süper” Teknolojiler

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Derneği Başkanı Süheyla Doğan termik yapmaya talip olan firma ile İDK’lardan sonra bir temaslarının olmadığından bahsediyor: “Ancak Kirazlıdere’nin CEO’su bizi arayıp görüşme talebinde bulunmuştu. Biz de kömürden vazgeçeceğinizi açıklayana kadar sizinle görüşmeyiz diye bir yanıt verdik. Onlar daha farklı şeyler iddia ediyorlardı. Örneğin bize gönderdikleri davet mektubunda inşa edecekleri termik santralda Türkiye’de daha önce denenmemiş süper kritik akışkan yataklı denen yeni bir teknoloji kullanacaklarını ve termik santralların belirttiğimiz zararlara yol açmayacaklarından bahsediyorlardı. Bizi bu şekilde ikna edeceklerini düşünmüş olmalılar. Halbuki bu teknoloji Dünya Bankası’nın ve kredi kuruluşlarının öngördüğü bir teknoloji ve sadece bu teknolojiyi kullanan firmalara kredi veriyorlar. Bunlar kredi alabilmek için teknolojilerini değiştirdiler. Projenin Kirazlıdere 1 ve Kirazlıdere 2 diye iki ayrı kolu bulunuyordu. Firma ikisinin alanını birleştirip projeyi tek santrala dönüştürdü ve dosyayı yeni bir teknolojiyle tekrar sundu”.

EkoIQ Editör