YAZI: Barış DOĞRU
Yazıya oturdum ama fark ettim ki geçen sayıda yazdıklarımın neredeyse bir başka versiyonunu yazıyorum. Tüm hikayeleri armut üzerine olan bir “canlı” gibi hissetim kendimi… Veya durmadan koşan ama hiçbir yere ulaşmayan bir tekerleğin içindeki bir başka “canlı” gibi. O halde yeniden başlamalıyım… Başlıyorum. Yeni bir şey anlatacağım…
25 Ekim’de İzmir’de idim. Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (ESİAD, ismini ne zaman iş insanları olarak değiştirecek acaba? Açıkçası ben sadece iş kadınları gördüm organizasyonda) organize ettiği Climathon’da “esin verici” bir konuşma yapmam istenmişti. Ben ne kadar esin verdim bilemiyorum ama epey bir esin aldığım kesin.
Herkes tam olarak bilmeyebilir, Hackathon bilgisayar programcıları, grafik tasarımcıları, arayüz tasarımcıları ve proje yöneticilerinin bir araya geldikleri ve bir meydan okumaya karşı yoğun bir şekilde yazılım projeleri geliştirdikleri, hem rekabet ettikleri hem de karşılıklı öğrendikleri yeni nesil bir etkinlik biçimi. Climathon ise, bu yeni nesil etkinliği iklim değişikliği sorunu ile bir araya getiren daha da yeni bir şey. Benim gibi aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkılanlar, aynı adımları atıp yeni sonuçlar yaratılamayacağını fark edenler tarafından geliştirilen Climathon, farklı ve yetenekli zihinleri 24 saat bir araya koyup iklim değişikliği meydan okumasına meydan okuyor. Bu yıl 45 ülkede, 113 kentte aynı anda düzenlenen ve dolayısıyla gerçek bir küresel harekete dönüşen Climathon’a Türkiye’den katılan ilk il de İzmir olmuş…
Ağırlıklı olarak genç olmakla birlikte her yaştan ve değişik yeteneklerle donanmış 50’ye yakın katılımcı, İzmir’in ilk ve tek yeni nesil ortak çalışma alanı Originn’de (bu harika çalışma alanını da bir başka yazıda aktarmak farz oldu) bir araya geldi ve kendi kentleri özelinde üç temel sorun alanına yenilikçi çözümler üretmeye çalıştı. “Atık yönetimini iyileştirme, döngüsel ekonomi modelini şehir ve özel sektör sistemlerinde uygulama, sürdürülebilir tedarik zincirini kurma ve idari yönetimde karbon ayakizini azaltma” olarak özetlenebilecek sorun alanlarına dair ürettikleri çözümleri daha sonra mutlaka daha geniş yazacağım.
Ama beni asıl heyecanlandıran, sürdürülebilirlik alanında çok da fazla sesi çıkmayan İzmir’de, böyle yenilikçi bir formu sahiplenecek bir kurumun ve 24 saatlik bu meydan okumaya dahil olmak için heyecanla bir araya gelmiş çok sayıda parlak zihnin buluşması.
İşte bu haberdir diye düşündüm içimden. Bir İzmirli olarak büyüdüğüm kenti her zaman, “büyük olanaklarla, çok az şey yapabilen bir yerleşim” olarak gördüm. Konuşmam sırasında da aktardığım gibi, Türkiye sosyolojisinin önemli isimlerinden Mübeccel Kıray da, İzmir’i “Örgütleşemeyen Kent” olarak tanımlar ünlü makalesinde. Yani kendi rolünü tanımlayamayan, kendi potansiyelini açığa çıkarmak için organize olamayan kent. İklim değişikliği konusunda ülkemizin en riskli kentlerinden biri olan İzmir, bu büyük riske karşı kendini yeniden örgütleyebilir; kendi beşeri, tarihi, coğrafi avantajlarını kullanarak bir başka safhaya atlayabilir mi? 2013 yılında Avrupa Yeşil Başkenti seçilen Nantes’la benzerlikleri çok. Yeni atılımlar, yeni ve parlak fikirlerle yaratılır. Sürekli armut hikayeleri anlatarak ya da hiçbir yere ulaşmayan tekerleğin içinde deli gibi koşarak değil.
O zaman yeniden başlayalım. Yeni sözlerle, yeni yollarla ve yeni işbirlikleriyle…