Platform kooperatifçiliği, geleneksel kooperatifçilik yaklaşımı ile dijital ekonomiyi birleştiren, internetin mülkiyetini, teknolojik altyapıları ortaklaştıran; kişisel verilerin korunması, çalışanların hak kayıplarının ve tekelleşmenin önüne geçilmesi anlamında tezler öne süren uluslararası bir kalkınma hareketi. Hareketi Türkiye’de yaygınlaştırmak amacıyla faaliyet gösteren Platform Kooperatifçiliği İnisiyatifi’nin kurucularından Özgür Kurtuluş ile bu modeli ve sürdürülebilirliğe katkılarını konuştuk.
YAZI: Nevra YARAÇ
Platform işletmeler, son yıllarda hayatımızda olan yeni bir işletme biçimi. Kooperatifçilik ise geleneksel bir model. İkisini bir araya getiren Platform Kooperatifçiliği nedir peki?
Platform kooperatifçiliğini anlamak için önce platform ekonomisini anlamak gerekiyor. Platform ekonomisi, dijitalleşmeyle doğrudan alakalı ve hayatımızdaki Facebook, YouTube gibi birçok marka, birer platform. Platformu temel olarak üreticilerle tüketicileri bir araya getiren dijital yapılar diye tarif edebiliriz. Son 10-15 yılda hızla gelişen ve aslında kapitalizmin de yeni bir aşaması olarak algılanan bir süreç.
Bilgi ekonomisi, bilgi çağı ya da dijital ekonomi de deniyor bunun için. Bu değişimin, dönüşümün temel sonuçlarından biri de çalışma hayatında görülüyor. Neoliberalizm ile de paralellik gösteren bu durum, çalışma hayatının esnekleşmesi: Herkes serbest çalışan olsun, serbestçe emeğini satsın, müşteriler de ondan faydalansın.
Platform işletmeler üzerine yapılan akademik çalışmalar, çalışanların gelirlerinin öncesine göre düştüğünü ya da kullanıcı yorumlarının tek taraflı olduğunu gösteriyor. Yani bir müşteri musluk tamircisinin hizmetinden memnun olmadığını söylüyor yorum olarak ama buna karşılık o çalışanın bir cevap hakkı yok. Bir diğer tespit, platformlar üzerinde çok büyük bir rekabet ortamının ortaya çıkması. Bu da genel olarak gelirlerin düşmesiyle sonuçlanıyor. Bir başka ön plana çıkan örnek de Uber. Uber de kullanıcılar açısından çok güzel, kolay ve hizmet kalitesi yüksek bir servis olarak lanse ediliyor bütün ülkelerde. Fakat öte tarafta taksicilerin gelirleri düşüyor. Ya da Uber belli bir güce ulaştıktan sonra aldığı komisyonları artırıyor. Temel olarak platform ekonomisi bir komisyon ekonomisi. Biri birine hizmet satıyor, platform da bundan bir komisyon kesiyor. Türkiye’de Yemek Sepeti, restoranlardan komisyon kesiyor. Restoranlara baktığınızda hepsi bundan şikayetçi. Sahibinden.com, emlak piyasası üzerinde böyle bir etki yaratıyor. Emlakçılara baktığınızda hepsi komisyonların giderek yükselmesinden şikayetçi. Platform ekonomisinin en önemli ikinci özelliği tekelleşme eğilimi. Aslında biz müşteriler, kullanıcılar olarak çok fazla seçim şansına sahip olamıyoruz bu platformlar arasında. Üçüncü yıkıcı etkisi de kişisel veriler konusunda. Burada en öne çıkan örnek, içerik üreticileriyle kullanıcıları bir araya getiren ve reklam üzerinden para kazanan bir platform şirket olarak Facebook. Kişisel veriler kullanıcıların isteği, talebi dışında, hatta onlardan gizli bir şekilde birtakım şirketlere satılıyor. Cambridge Analytica skandalında da politik manipülasyon için kullanıldı bu kişisel veriler. Dolayısıyla siyasal alana da etkisi oldu. Dördüncü mesele de bir özgürlük alanı olarak konumlanan internetin mülkiyetinin belirli şirketlerin kontrolüne geçmesi. Örneğin şu an dünyadaki -Çin’i dışarıda bırakıyoruz, çünkü internet içinde internet oluşturan bir ülke- trafiğin %40-45’ini Facebook ve Google kontrol ediyor. Elbette bu da internetin özgürleştirici, müşterek olma tarafını çok zedeleyen bir şey.
Platform kooperatifçiliği bütün bu tespitler üzerine 200 yıllık birikimiyle kooperatifçilik alanı ile bu dijital ekonomiyi birleştirerek internetin mülkiyetinin, teknolojik altyapıların ortaklaştırılması anlamına geliyor. Kişisel verilerin korunması, çalışanların hak kayıplarının ve tekelleşmenin önüne geçilmesi anlamında birtakım tezler öne süren uluslararası bir kalkınma hareketi. Yerel kalkınmayı daha çok ön plana çıkarıyor çünkü bu uluslararası şirketler yerel ekonomileri de büyük yıkıma uğratıyorlar. İkinci mesele de bu kooperatif işletmelerinin demokratik bir şekilde yönetilmesi. Aslında bu da demokratik ekonomi dediğimiz bambaşka bir alan açıyor. Demokrasi hep siyasal alana sıkıştırılmış, ekonomi söz konusu olunca esamisi okunmayan bir kavram. İnsanlar hayatlarının uyanık kaldıkları zamanın yarısını işyerlerinde geçiriyorlar. Demokratik bir ilişki kuramıyorlar, tamamen otoriter bir ilişki biçimi içinde çalıştıkları yerde, hemen hiç söz hakkına sahip olmadan yaşıyorlar. Bu da tabii siyasal alanı da etkiliyor. Demokratik kültürün özellikle bizim gibi ülkelerde çok gelişmemesinin sebeplerinden bir tanesi de aslında insanların hayatlarının büyük bir çoğunluğunu otoriter ilişkiler içinde geçirmesi, dolayısıyla da böyle bir tecrübeyi edinmemesi. Kooperatifçilik tarafı da biraz buraya vurgu yapıyor. Kooperatifler söz konusu olduğunda çalışanlardan ve patronlardan değil, ortaklardan söz ediyoruz. Ortaklar o işletmenin sahibi oluyorlar ve “bir oy” prensibine göre kararlar veriyorlar. Yani kimin ne kadar hissesi olursa olsun, herkesin bir oy hakkına sahip olduğu, demokratik olarak yönetilen, yönetim kurullarını, denetim kurullarını seçen, ona göre kararlar veren ve ekonomi içinde sürdürülebilir gelir modelleriyle yer alan işletmeler.
Nasıl bir araya geliyor bu iki yapı? Somut örneklerle açıklayabilir misiniz?
Platform kooperatifçiliğinin uluslararası düzeyde savunuculuğunu yapan temel örneklerden biri, ABD’de tamirat, tadilat işleri için kurulmuş olan Amazon Mechanical Turk. Bizdeki örneği Armut.com diyebiliriz. İki örnekte de, bir bölgede tamirat-tadilat işleriyle uğraşan insanlar bir kooperatif kuruyor.
Bir platform oluşturuyorlar ve platform üzerinden kullanıcılara hizmetlerini sunuyorlar. Arada komisyon alan bir şirket olmuyor. Bir diğer örnek de Denver’daki Green Taxi Cooperative. 600’den fazla göçmen bir taksi kooperatifi kuruyorlar, bir telefon uygulaması üzerinden Uber ile aynı hizmeti veriyorlar ama ortada bir şirket yok. Ortaklaşa yönetilen, gelirin paylaşıldığı bir model var. Burada bir inovasyondan bahsedebiliriz, çünkü kooperatifçilik deyince hep bizim aklımıza tarım, inşaat kooperatifleri geliyor. Ama bu hemen her sektörde uygulanabilir, demokratik, paylaşımcı, dayanışmayı ön plana çıkaran, kâr maksimizasyonunu değil, daha çok ortakların refahını ve toplumun çıkarlarını ön planda tutan bir yapı. Örneğin Kuzey Avrupa ülkelerinde kooperatif yapısında tasarım ajansları var. Bütün çalışanlar ortak. Bütün çalışanların ortak olduğu oteller var. Platform kooperatiflerini yeni nesil kooperatif olarak düşünebiliriz.
Bu yapı birçok sektöre uyarlanabilir dediniz. Türkiye bu anlamda ne vaat ediyor platform kooperatifçiliği adına?
Bizde, daha çok inşaat ve tarım sektörlerinde olmak üzere 80-90 bin kadar kooperatif var. Fakat çoğu bir kooperatif gibi yönetilmiyor. Yani bizim birlikte yönetme, dayanışma, demokratik yönetişim anlamında eksikliğimiz var. Bir “yumurta-tavuk” ilişkisi var aslında bu noktada. Türkiye’de demokratik kültürün gelişmesi çalışma alanında bu tür işletmelerin çoğalmasıyla ilgili ama çalışma alanında bunların oluşması için de bir demokratik kültür gerekiyor. Benim kişisel kanaatim Türkiye’de kooperatifler daha ziyade eğitim düzeyi düşük insanlar tarafından kuruluyor. Yönetişimin, başka sektörlerde, eğitim düzeyi yükseldikçe daha kolaylaşacağını düşünüyorum.
Kooperatifçilik son üç-dört senede çok gündeme gelmeye başladı dünyada. Bunun da asıl sebebi, 2008’den beri dünyada küresel bir krizin sürmekte olması. İşsizliğin giderek artması, ücretlerin giderek düşmesi. Trump döneminde işsizlik Amerika’da azaldı; özellikle gümrük vergilerini yükselterek Amerika’daki istihdamı canlandırdı Trump, ama aynı rakamlar şunu söylüyor ki, ortalama gelir düşmüş. Çalışıyorlar fakat hayatta kalmak için çalışıyorlar. Dolayısıyla bütün bu kriz dönemi, kooperatifçiliğe bir yönelme sağladı. Zaten kooperatifçiliğin ortaya çıkışı da böyledir. İlk kooperatif olan Manchester’daki Rochdale Kooperatifi, dokuma fabrikalarında çalışan işçilerin gıda alacak para bulamamaları üzerine kuruldu. Gıdayı birlikte satın alıp daha ucuza mal etmekti amaç. Kooperatifler kriz döneminde insanların yöneldiği bir yapı ağırlıklı olarak; işsizliğin artması, gelirlerin düşmesi insanları kooperatifçiliğe yönlendiriyor. Biz de sonuçta bir ekonomik kriz içindeyiz ve işsizlik giderek artıyor, dolayısıyla bu insanların bir anlamda dayanışarak, güçlerini birleştirerek yeni bir işletme modelini kurabileceklerini düşünüyorum. Demokratik kültür oluşacaksa böyle maddi bir ortak hedef doğrultusunda olacak. Çünkü herkesin kazandığı bir model için herkes bir şekilde bu demokratik ilişki biçimlerini öğrenecektir.
Türkiye’de tüketici kooperatifleri var ama birçok insanın bundan haberi yok ya da tercih edilmiyor. Markalara daha fazla güven duyuluyor çoğu zaman. Bu algının kırılması lazım değil mi?
Elbette. Avrupa’da kooperatifçilik gelişiyor ama burada devletin ciddi bir politikası var. Tamamen toplumun, vatandaşların kendi kaynaklarıyla değil de biraz kamunun desteğiyle büyüye bilecek bir alan kooperatifçilik. Bizde ortaklaşma, dayanışma gibi konular özellikle sağ eğilimli partiler tarafından çok fazla desteklenmiyor, geçmişten gelen bir yaklaşım olarak. Aslında bizim kültürümüzde çok örneği var bunun. Ahilik de bir çeşit kooperatifçilik. Esnaflar bütün gün boyunca kazandıkları parayı akşam ortak olarak bölüşüyorlar. İslam’da da bu tip bir paylaşım ekonomisinin yeri var.
Biz Platform Kooperatifçiliği adında bir inisiyatif kurduk ve hedef kitlemizi, sektörden bağımsız, genç girişimciler olarak belirledik. Aramızda tarımla, yazılımla, turizmle ilgilenen genç girişimciler var. Çünkü startup modelinin özellikle bizim gibi ekonomilerde çok başarılı olduğunu düşünmüyoruz. Kurulan her 10 startup’tan dokuzu başarısız oluyor ilk 18 ayda. Biz bu girişimlerin kooperatifçilik yoluyla daha başarılı olabileceğini düşünüyoruz. Bunun yerel kalkınma için de, bir ülke politikası olarak da daha başarılı bir model olduğunu düşünüyoruz. Mesela bir startup’ın kurulduğu andan itibaren ilk hedefi, bir büyük firma tarafından satın alınmaktır. Daha başlangıçta aslında tek dert “ben biraz işleri büyüteyim, büyük bir şirket bunu satın alsın, ben de para kazanayım, zengin olayım” oluyor. Bunu daha toplumsal anlamda düşündüğümüzde, aslında “yerli ve milli” gibi bir mesele burada yok. Tam tersine uluslararası firmalara satılmak için oluşmuş fikirler var. Son zamanlarda sosyal kooperatifçilik Türkiye’de konuşulmaya başlandı. Aslında o da bunun bir parçası. Daha çok toplumdaki dezavantajlı gruplara yönelik düşünülen bir şey ama benim şahsi kanaatim aslında kooperatifçilik ilkelerine göre hareket eden bütün işletmeler sosyal kooperatiflerdir, sosyal dertleri vardır.
Gelir eşitsizliğini gidermeyi hedeflediği için zaten sosyal bir fayda yaratıyor bu durumda…
Kooperatifçilerin toplumu bilgilendirme, geliştirme ya da doğaya zarar vermeyen ürünler ortaya çıkarma, müştereklere saygı duyma gibi ilkeleri vardır. Almanya’daki Fairmondo çok tipik bir örnek. Bir pazaryeri sitesi, ama doğaya zararlı hiçbir şey satmıyorlar. Bütün satıcılar, yani tedarikçiler platformun ortağı, gelirlerinin %10’unu sivil toplum kampanyalarına bağışlıyorlar. Fairmondo görüntüde bir sosyal kooperatif değil ama son kertede sosyal hedefleri olan bir kooperatif. Evet, kooperatifler kâr amacı güdüyorlar, çünkü bunlar birer işletme. Elbette para kazanmak istiyorlar ama kâr öncelikli değil. Sivil toplum alanında gelirin sürdürülebilirliği meselesi tamamen kamu kaynaklarına bağımlı. Onun da bir sınırı var ve dolayısıyla bazı arızaları var. Örneğin STK’lar kamu kaynakları, fonlar, hibeler için bir rekabet ortamına giriyor. Bu da aralarındaki dayanışmayı zedeliyor. Birbirlerini rakip olarak görebiliyorlar. Kooperatifler kendi sürdürülebilir gelir modellerini ortaya koydukları için dayanışma meselesi de daha açık hale geliyor. Örneğin Türkiye’deki bir şirketin uluslararası bir alana açılması için mutlaka o ülkelerden bir ortak bulması gerekiyor. Fakat bu çok kolay olmuyor. Ama kooperatifler için bunun koşulları çok daha uygun. Türkiye’deki bir kooperatifin İngiltere, ABD, Yeni Zelanda, Çin ya da Rusya’daki bir kooperatifle işbirliği yapması ve oradaki piyasalara açılması bir şirkete göre çok daha kolay bu anlamda.
Anlattıklarınız üzerine kooperatifçiliği Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne (SKH) de hizmet edecek iş modellerinden biri olarak görebiliriz bu durumda, değil mi?
Umut vaat etmenin ötesinde Birleşmiş Milletler zaten SKH’ler doğrultusunda kooperatifleri örnek işletmeler olarak gösteriyor. 2018’de kooperatifçilik gününün ana teması da SKH’lerdi. Kooperatifçilik ve sürdürülebilirlik çok örtüşüyor. Örneğin enerji meselesini ele alalım. Avrupa’daki enerji kooperatifleri kömür değil, tamamen yenilenebilir enerji üzerinden kuruluyor. Fairmondo örneği de sürdürülebilirlikten hareket ediyor. Kadınların ekonomiye katılımı konusunda da sosyal kooperatifler çok önemli rol oynuyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) insan onuruna yakışır iş yaklaşımında da kooperatifçilik öne çıkarılıyor. BM, AB, ILO gibi uluslararası örgütler kooperatif işletmelerinin hem sürdürülebilirlik hem kalkınma konusunda çok işlevsel olduklarını kabul ediyor ve bunu destekliyor.
Yerelleşmenin de dünyada çok önem kazandığını görüyoruz. Bahsettiğiniz gibi startup’ların kurulup büyük şirketler tarafından satın alınmayı beklemeleri de aslında yüzlerini bir nevi merkeze dönmeleri demek. Oysa daha küçük, yerel, yatay örgütlenmeler çok daha işlevsel ve geleceğin modeli olacak gibi görünüyor…
Dijital kültürün olanakları ve dijital kültürün içine doğan “dijital yerliler” diyebileceğimiz yeni kuşağın çalışma kültürü, küçük ama birbiriyle sıkı ilişkiler içinde olan ağların kurulması yönünde bir gelişme yarattı. “Gayri merkezi organizasyonlar” diye bir kavram çıktı ortaya. Bu, herhangi bir yerden yönetilmeyen, küçük örgütlerin birlikte dayanışma içinde daha büyük bir ekonomik değer sunabildikleri bir model. Burada hem demokrasi var, çünkü örgütler birbirleriyle dayanışırken kendi fikirleri de bir şekilde değer kazanıyor; hem yerelde yaygınlaşma var, hem de teknoloji var. Blockchain teknolojisiyle üretilen yönetişim sistemleri bu gayri merkezi organizasyonları destekler nitelikte, yani birlikte karar alabilmelerine, akıllı sözleşmeler yoluyla birlikte iş yapabilmelerine olanak sağlayan bir teknoloji.
İnisiyatif olarak önümüzdeki süreçte ne yapacaksınız?
İnisiyatif olarak öncelikle hedefimiz platform kooperatifçiliğinin Türkiye’de bilinirliğini artırmak. Bunun için de birtakım etkinlikler düzenliyoruz. Web sitemiz platformkoop.org’da çeviri ya da özgün yazılar, videolar yayınlıyoruz. Ekip içinde bir yazılım kooperatifi kurma fikrimiz var. Bir yazılım şirketinde hangi roller varsa, yazılımcılar, pazarlamacılar, satışçılar, iş geliştirme uzmanları, grafik tasarımcıları, arayüz tasarımcılarının bir araya girerek oluşturabilecekleri bir kooperatif fikri üzerine çalışıyoruz. Bilgi üretme aşamasındayız. İnsanların hem kendi girişimleri hem de kooperatif için çalışabilecekleri bir model üzerine düşünüyoruz. Başarırsak, böyle bir model, bundan sonra Türkiye’de kurulabilecek işletmeler için bir örnek teşkil edebilir.
Girişim fikri olan insanlar, kooperatifçilik, platform kooperatifçiliği meselesini de masaya koymalı. Tek başlarına ya da bir-iki kişi ile başaramayacakları bazı işlerin dayanışma ile başarılabileceğini düşünüyorum. Burada vazgeçecekleri tek bir şey var, kısa yoldan zengin olmak düşüncesi. Eğer bundan vazgeçebilirlerse sürdürülebilir gelir garantisi olan işletmeler kurabilirler. Türkiye’de çok iyi örnekler de var kooperatifçilik anlamında. Bugün sağlıklı, uygun fiyatlı gıdaya erişim gibi ihtiyaçlar yeniden bunu ortaya çıkarıyor. Tüketici kooperatifleri de bir noktada platform kooperatifçiliğinin bir parçası olabilir. Good4Trust gibi örneklerin hem çeşit hem de insanlara ulaşma anlamında yaygınlaşabileceğini düşünüyorum. Tüketici kooperatifleriyle üretici kooperatiflerini birleştiren platformlar kurulabilir.
Önümüzdeki süreçte gayri merkezi organizasyon, demokratik yönetişim, dayanışma ekonomileri gibi kavramlar giderek önem kazanacak çünkü ekonomide, sadece Türkiye’de değil global olarak da ufukta iyi bir şeyler görünmüyor. En güzel günler geçmişte kaldı açıkça söylemek gerekirse. Dolaysıyla insanlar bir noktada hayatlarını idame ettirmek için başka bir arayış içine girecektir.