Geliyor mu?!…
Geldi bile, kapıda…
Neler oluyor?!…
Yazı: Doç.Dr.Murad TİRYAKİOĞLU, Afet Bilinci Derneği Genel Koordinatörü
Dünyaya bakıldığında Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya’daki yangınlar sonucunda biyoçeşitliliğin ve ekolojik dengenin kaybı, Endonezya’da adaların sular altında kalması ile onlarca kişinin hayatını kaybetmesi, Arjantin ve Uruguay’da yaşanan sel felaketleri sonucunda binlerce kişinin evlerinden olması, Hindistan ve Bangladeş’te yaşanan fırtınaların binlerce kişiyi etkilemesi gibi birkaç örnek vermek mümkün. Türkiye’ye baktığımızda da farklı bir tablo yok, belki de tehlike daha bile büyük. Zira her şeyden önce ülkenin büyük bir kısmı fay hattı üzerinde. Nüfus yoğunluğu ve kentleşme açısından değerlendirildiğinde ise tüylerimizi diken diken etmeye yetecek bir durum söz konusu. Öte yandan iklim ile ilişkili afetlerin sayısı, şiddeti, etkisi her geçen yıl daha da artıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 2019 yılı İklim Değerlendirmesi Raporu’na göre, 2019 yılında Türkiye’nin ortalama sıcaklığı 14,7°C oldu. Bu düzey 1981-2010 arası ortalama sıcaklığından (13,5°C) 1,2°C daha yüksek ve 2019 yılı, 1971’den bu yana gerçekleşen dördüncü en sıcak yıl oldu. Bu durumda başlığın tersine yaz geliyor, sıcak, daha da sıcak olacak!
2018 yılında iklim ile ilişkili 840 afet yaşanmışken 2019 yılında bu sayı 935’e çıkmış gözüküyor. 2019’da kaydedilen bu olayların %36’sı şiddetli yağış-sel ve %27’si fırtına olarak gerçekleşmiş. 2020 yılının ilk 90 günlük dönemi izlendiğinde de hızlıca sayılabilecek örnekler bile tehlikenin gelmekte olduğunu değil, gelip kapımızı çalmaya başladığını gösteriyor. Elazığ Depremi (24 Ocak), Van-Bahçesaray’da yaşanan çığ felaketi (04-05 Şubat), Sabiha Gökçen Havalimanında bir yolcu uçağının yoğun ve sert hava olayları sebebiyle pistten çıkması ve parçalanması (5 Şubat) ve Kayseri’de yaşanan fırtınanın ortaya çıkarttığı yıkıcı etki (5 Şubat) tehlikenin geldiğini, kapımızı çaldığını açık bir biçimde gösteriyor.
Afet Yönetiminin Öteki Yüzü
24 Ocak 2020 günü yaşanan 6,8 büyüklüğündeki deprem bize bir kez daha afet müdahalesinde açık ara dünyanın en hızlı ve en yetkin ülkelerinden biri olduğumuzu gösterdi. Depremin ardından harekete geçen AFAD başta olmak üzere arama kurtarma ekipleri, medikal kurtarma ekipleri (UMKE) ve sivil toplum örgütleri, afet müdahalesinde ne kadar hızlı, yetenekli ve inisiyatif alabilir durumda olduğumuzu bir kez daha ortaya koydu. Bu konuda reflekslerimiz gelişmiş durumda.
Ancak…
Dilerseniz yazıyı okumayı burada bırakıp derginin diğer sayfalarına geçebilirsiniz, diyeceğim ama EKOIQ işte, çok da farkında olmak istemediğimiz gerçekleri aktaran bir dergi olduğu için diğer sayfalarda da görmezden gelmeye hazır olduğumuz gerçekler sizi bekliyor olacağı için… Afet müdahale konusundaki açık ara yetkinliğimizle birlikte afet hazırlığı, farkındalığı ve sonrasındaki yaşamı normalleştirme çalışmaları konusunda iğneyi kendimize hafifçe dokundurmamız kâfi. Canımızın ne kadar acıdığını da itiraf etmek şartıyla.
Farkındalığın Öteki Yüzü
İklim Haber’de ayrıntılarını bulabileceğiniz Allianz Global Corporate & Specialty (AGCS) tarafından gerçekleştirilen yıllık küresel iş dünyası riskleri anketinin sonuçları afetler ve iklim değişikliğine ilişkin risk algısının yükselmekte olduğuna işaret ediyor. Özellikle Asya-Pasifik Bölgesi genelinde en büyük üç işletme riskinden biri iklim değişikliği ile ilişkili riskler olarak rapor edilmiş. Dünyada iş dünyasının doğal afetleri (%21) ve iklim değişikliğini (%17) risk olarak algılama oranları, Türkiye’de doğal afetler konusunda %41 ile neredeyse ikiye katlanıyor. İklim değişikliğini risk olarak kabul etme oranı ise %12 düzeyinde. Özetle biz doğal afetlerin, özellikle de depremin farkındayız ve yıkıcı etkilerinin bir anda ortaya çıkması sebebiyle risk olarak algılama oranımız yüksek. Buna karşın iklim değişikliği konusunda ortaya çıkan çevresel, toplumsal ve nihayet iktisadi etkinin farkına varmamız zaman alıyor. Diğer bir ifade ile bu değişimden öncelikli olarak etkilenenlerin farkındalık düzeyi ile görece daha az etkilenenlerin farkındalık düzeyi doğal olarak farklılık gösteriyor.
Ezcümle, afet riski yüksek olan Türkiye’nin iktisadi ve toplumsal açıdan kırılganlığının azalmak yerine artmaya devam ediyor. Bizse -sadece- bez çanta kullanarak duyarlılık gösteriyoruz.