Irkçılık ve iklim değişikliği, bunları sürdüren kurum ve ağlardan ayrılması mümkün olmayan sistematik bir sorun. Yerleşik güç sistemleri sadece gerçek eyleme bir engel değil, aynı zamanda sorunun da kendisi. Sorunun çözümü için ise politik bir değişim gerekiyor.
Haber: Eric Roston
Çeviri: S. Sena Akkoç
İklim değişikliğiyle nasıl mücadele edileceğine dair tartışmalar neredeyse her zaman “siyasi irade eksikliği” üzerine yapılan bir ağıtla sonuçlanıyor. Sanki bu temiz teknoloji ve beyaz sayfa hayallerini, pazar odaklı gerçeklik haline gelmesini engelleyen bir barikat gibi algılanması mantıksız ve öngörülemeyen bir aksaklık.
Bu teselli edici bir yanılgı. Bütün mesele siyasi irade eksikliği: İklim değişikliği, yerleşik sosyal, ekonomik ve politik iktidar sistemlerinden kaynaklanan bir sorun. Bunu tersine çevirmek için iklim topluluğu, ırksal adalet mücadelesinden bir şeyler öğrenmesi iyi olur.
Hepsi olmasa da birçok iklim savunucusu ve araştırmacısı bu şekilde akıl yürütmeye yeni başlıyor gibi görünüyor. Şubat 2019’da ABD’de öne sürülen Yeşil Yeni Düzen, sosyal adalet hedeflerini de fosil yakıtlardan uzak bir ekonomiye geçiş vizyonuna dahil etti. Bu, politik olarak çok iddialı görüldü ancak Amerikan iklim hareketinde liderliği alan seçmenleri harekete geçirdi.
Geçen hafta, kendisi de seçim lobiciliğinin bir ürünü olan İklim Krizi Üzerine Temsilciler Meclisi Seçim Komitesi, “iklim krizini ele alıp düşük gelirli ve beyaz olmayan topluluklara dayatılan çevre kirliliği mirasını onarmak için” bir eylem planı yayınladı.
Kasım seçimlerine aylar kala, bölünmüş bir mecliste bu teklifler yasalaşmayacak. Ancak bunlar yine de ABD’deki dezavantajlı grupların iklim risklerine maruz kalmalarını ele alma yolunda atılmış adımlar. İklim odaklı politikacılar için daha da büyük bir adım, iklim değişikliğinin tanımına insan haklarından mahrum edilmenin de dahil edilmesi olurdu.
Georgia Üniversitesi Atmosfer Bilimleri Programının seçkin bir profesörü ve yöneticisi, Amerikan Meteoroloji Derneği’nin eski başkanı ve ABD’nin hava ve iklim değişikliği konusunda önde gelen yorumcularından biri olan J. Marshall Shepherd, birbirine bağlı kurumlar ve olaylar hakkında bilgi sahibi. Akademiye katılmadan önce de, yıllarca NASA Dünya sistemleri bilimcisi olarak çalıştı.
Shepherd, “Her şeyi bağlantılı bir şekilde görmeden edemiyorum çünkü dünya böyle çalışıyor. Irkçılık ve iklim değişikliği birbiriyle bağlantılı hale getirildiğinde, iklim adaleti için harekete geçebilirsiniz” dedi ve “Yani sel, kuraklık, fırtına ve sıcağa karşı en savunmasız olanların aynı zamanda ırksal ayrımcılığa ve devlet destekli şiddete maruz kalma olasılığının en yüksek kişiler olduğunun ve ekonomik eşitsizliğin kaybeden ucunda en kötü sağlık koşullarıyla karşı karşıya olanların farkına varırsınız” diye ekledi.
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri tarafından New York Times’ın bir davasına yanıt olarak yayınlanan yeni veriler, Siyahlar ve Latinlerin Covid-19’a yakalanma olasılığının üç kat, Covid-19 nedeniyle ölme olasılığınınsa neredeyse iki kat daha fazla olduğunu gösteriyor.
Shepherd, “Sosyal, ekonomik ve politik güç yapısı, New Orleans veya Houston veya Atlanta’da aşırı hava olaylarına karşı daha savunmasız veya daha az dirençli mahalleler yarattı. Bu, göz ardı edilemez” dedi.
George Floyd’un öldürülmesinden sonra ülke çapındaki protestoların üzerine Shepherd, The Race Awakening of 2020: A 6-Step Guide for Moving Forward ( 2020 Irklar Uyanıyor: İlerlemekiçin 6 Adımlık Kılavuz) adlı bir kitap yayınladı.
Kitap, Shepherd’ın geldiğini gördüğü uyanıştan esinlenerek isimlendirdi. “Ben bir iyimserim” diyen Shepherd, tıpkı enerji ekonomisinin “nihai ve kaçınılmaz bir değişim” ile kendini temizleyeceği gibi, 2020’nin Amerikalılar arasında ırklar üzerine daha geniş çaplı bir değişim getireceğini tahmin ediyor: ” Siyah Amerikalıları düşününce, burada Amerika’yı tekrar keşfetmiyoruz, öyle değil mi? Bütün bunları zaten biliyoruz, deneyimliyoruz ve yaşıyoruz. Ama en azından başkaları için bir uyanış oldu gibi görünüyor.”
Kitap, yazarın profesyonel alanına fazla değinmiyor. Bunun yerine yazar, Florida Eyalet Üniversitesi’nde kendisine faydalı bir ırkçılık tanımı sağlayan profesörü hakkında bir anısı dahil olmak üzere, geçmişte yaşadıklarını anlatıyor.
Shepherd, “Dr. Bill Jones’un tanımı, ırkçılığın güç dengesizliğine batmış olduğu fikri etrafında şekillendi. Belirli bir ırksal grup siyasi, ekonomik ve toplumsal gücün çoğunluğuna sahip olduğunda, başkalarına karşı açık, örtük veya sistematik olarak ayrımcılık yapabilir veya güç dengesini korumak için eşitliği bastırabilir” diyor.
Başka bir deyişle ırkçılık, onu sürdüren kurum ve ağlardan ayrılması mümkün olmayan sistemik bir sorun. İklim değişikliği de öyle ancak bu yeterince sık konuşulmuyor. Yasaları yazanlar ve politikaları belirleyenler her sabah kalkıp iklim değişikliğini dalgalandıran kararlar alıyor, bu da nadiren bilimsel raporlarda, politika çalışmalarında ve iklimle ilgili popüler kitaplarda yer alan bir gerçek.
Shepherd, ırkçılık ve iklim değişikliği arasındaki sistemik benzerliği kabul eden ayrımcılığı gören tek kişi değil. Ijeoma Oluo, So You Want to Talk About Race (Yani Irk Hakkında Konuşmak İstiyorsun) adlı kitabında, iklim değişikliğini kabul edilmekten ileri gidemeyen bir sorun olarak görüyor ve “Küresel ısınmadan bahsederken ve küresel ısınma hakkında endişelenirken çoğumuz, bu kavramı duymadan önceki günlerimize devam ediyoruz. Çünkü konuşmak, yapmaktan daha kolay ve bir yandan küresel ısınma hala devam ediyor” diyor.
Kömür, petrol ve gaz kendiliğinden yanmıyor. Bunların sürekli kullanımı, gücü sürdürülebilir olmayan bir statükonun devamlılığına bağlı olan hareketsiz uyuşuk kurumların yürüttüğü aktif bir karar alma sisteminin sonucu. Bu yapıdaki herhangi bir değişiklik, teknolojik gelişmelerden veya piyasa güçlerinden kaynaklanmayacak. Politik bir değişim gerekiyor.
Haberin aslına buradan ulaşabilirsiniz.