Sibel BÜLAY
sibel.bulay@gmail.com
2015’te Birleşmiş Milletler’in 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni (SKH) Türkiye dahil, tüm BM’ye üye ülkeler kabul etti. Hedeflerin altına imza atılalı beş yıl oldu. Bu yazımda iki hedefe değineceğim. SKH 11: “Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam: şehirleri ve yerleşim yerlerini kapsayıcı, güvenli, güçlü ve sürdürülebilir hale getirmek”. Bu hedef bu köşede çıkan yazıların her zaman odağındadır. Ve SKH 5: “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü ayrımcılığın her yerde sona erdirilmesi”. Şehirlerimiz gerçekten kapsayıcı mı? Şehirlerimizde sorunlar nerede? Şehirde eşitlik demek kaynaklara ve kamu hizmetlerine erişimde eşitlik; sosyal, ekonomik ve eğitim imkanlarına erişimde eşitlik; siyasi imkanlara, karar sürecine katılımda eşitlik demek.
Kentin Sunduğu Olanaklar
Kırsal alanlarla karşılaştırıldığında, kentler kadınlara daha fazla olanak sunuyor. Örneğin: ücretli iş imkanları; eğitime erişim imkanı; kamunun sunduğu hizmetlere erişim imkanı. Evet şehirler daha fazla olanak sunuyor ama kadınların bu imkanlardan yararlanmalarının önünde ciddi engeller var.
- Sunulan iş imkanları daha çok ev hizmetleri veya üretimde işçilik gibi düşük ücretli, ağır işler
- Kamunun sunduğu hizmetler kadınların ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kalıyor.
- Kızların ilkokul sonrası eğitime devamı aileler tarafından engellenebiliyor.
- Kadınları şiddetten koruyacak altyapı çok yetersiz. Kadınlar ve kızlar her zaman, her yerde şiddete maruz kalıyor.
- Cinsiyete dayalı ayrımcılık kadının toplumda yer almasını sınırlıyor (Kadının yeri evidir).
Kadın İşi
SKH 5.a. Kadınlara ekonomik kaynaklar konusunda eşit haklar verilmesi… SKH 5.4. Ücretsiz bakım ve ev işlerinin kamu hizmetleri, altyapı ve sosyal koruma politikalarının sağlanması ve hane ve aile içinde sorumluluğun ulusal açıdan uygun bir biçimde paylaşılması… Şehirlerde ücretli çalışan kadınların sayısı artıyor. Fakat bu onların toplumda eşit konuma gelmeleri; ekonomik olarak güçlenmeleri anlamına gelmiyor. Kadınlar ev işini ve ailede çocuk/yaşlı/engelli bireylerin bakımını yapıyorlar çünkü bunlar “kadının işi”. Kendi evinde bu işleri yapan kadına ücret bağlanmadığından, toplumun gözünde bu işlerin fazla bir maddi değeri yok. Dolayısıyla bu “kadın işlerini” evinin dışında gelir kaynağı olarak yapan kadınlara ödenen ücretler de çok düşük oluyor. Aile bireylerinin bakımı ve ev işi “kadın işi” olduğundan, bir kadın dışarda alışıyorsa bile eve geldiğinde bu işler yine ona düşüyor. Yani mesleği olan, evinin dışında çalışan kadınlar, toplumun onlara yüklediği rollerinden dolayı önce işte ve sonrasında evinde olmak üzere çifte mesai yapıyor. Bu çifte mesai sonucu kadının kendine ayıracak vakti olmuyor ve kendini geliştirmesi için sunulan sosyal, kültürel olanaklardan yararlanamıyor. Kadınların yükünü hafifletecek çocuk, yaşlı, engelli bakım evleri yetersiz. Altyapı hizmetleri kadınların ihtiyacını karşılamıyor. Gülşah Doğanay ve Seval Güven Giresun’da ailelerindeki yaşlılara bakan kadınlar konusunda bir araştırma yapmışlar. “Ailede Yaşlı Bakım Rolünü Üstlenen Kadınların Bakıma ilişkin Görüşleri: Giresun İli Örneği”. Bu kadınların durumu içler acısı ve bu durumun Giresun’a özgü olmadığını hepimiz biliyoruz. “Çalışan bir kadın olduğum için yaşlı bakımı zor. Kendinize zaman ayıramıyorsunuz. Aklım hep evde. İş çıkışı bir yere gidemem. Kendime ayıracak özel bir zamanım yok”. “Anneme bakmasaydım okuma öğrenmek isterdim. Okumam, yazmam yok… Günüm ona bakmakla geçiyor”. “Onlara bağımlı oluyorsun evden çıkamıyorsun. Her şeye karışıyorlar. Çok sinirleniyorum; hiçbir şeye tahammülüm kalmıyor. Psikolojim bozuk, ilaç kullanıyorum. Eşimle kavgalarımız oluyor”.
Kadın ve Kentsel Yönetim
SKH 5.5. Kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal hayatın karar alma süreçlerine tam ve etkin bir biçimde katılımları…
Cinsiyete duyarlı yönetimi iki açıdan ele almalıyız. İlki yönetimde kadınların etkin sayılarla temsil edilmesi; diğeri, karar süreçlerinde kadınların görüşüne yer verilmesidir. Yerel yönetimlerde kadınların sayısı arttığında; kadınların siyasi karar süreçlerine etkin katılımı sağlandığında şehir planlama ve politikalar kadınların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde gelişiyor. İlginçtir; kadınların ihtiyaçları karşılandığında tüm toplumun yaşam kalitesi artıyor.
“Kadının istihdama katılımını güçlendiren ve cinsiyet eşitliğini gözeten sosyal politika önlemleri alınmalıdır. Kadınlara özgü görülen ev içi sorumlulukların çözümü için kamu politikaları hayata geçirilmelidir. Özellikle kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından ücretsiz kreş, gündüz bakımevi, hasta ve yaşlı bakımevleri gibi merkezler açılmalıdır. (Türkiye’de Kadın Emeği Raporu. DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası, Mart 2020).
La Pintana’nun Yolculuğu
Şili’nin başkenti Santiago’nun çeperinde bulunan, yoksul bir bölge olan La Pintana’nın ilk kadın belediye başkanı Claudia Pizarro’nun hikayesi bu açıdan çok ilginç.* Pizarro yoksul bir mahallede yaşayan iki çocuklu, yoksul, boşanmış bir ev kadınıyken 2016’da belediye başkanı seçildi. Pizarro’nun mahallesinde yaşayanlar durumlarından çok şikayetçiydi. Mahalledeki insanlar işe gitmek için iki, üç saat yol kat etmek zorunda kalıyordu. Bir doktora gitmek bir saat yol demekti.** Belediyede kamu hizmetleri düzenlenirken bu mahallenin ihtiyaçları düşünülmemişti. Pizarro bu durumun değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor ama siyasiler arasında bu işi ele alacak kimseyi görmüyor. Vekendisi belediye başkanı adayı oluyor: “Ben bir kadınım ve kadınların siyasete bakışı erkeklerinkinden farklı. Hatta anne oldukları için kadınların hayata bakışı da erkeklerinkinden farklı. Yoksulluk nedir çok iyi bilirim çünkü her günümü yoksulluğu yaşayarak geçirdim. Her günüm evime, çocuklarıma bakarak geçiyordu. Ben bunları değiştirmek için başkan oldum”.
Yeni Zelanda’nın 2020 bütçesi, kadın Başbakan Jacinda Ardern’in öncülüğünde “Mutluluk ve Dirlik Bütçesi” olarak oluşturuldu. Bütçede hedef ekonomik büyüme değil, halkın yaşam kalitesinin iyileştirilmesi. Ardern’e göre hedef halkın sağlığını, mutluluğunu sağlamak. Ardern ülkenin gelişmesinin bunlarla ölçülmesi gerektiğini düşünüyor (Ağustos 2019 sayımızda bu konuyu yazmıştım).
Birleşmiş Kentler ve Yerel Yöne-timler’in 2016 toplantısında kadın belediye başkanlarından oluşan bir panel izlemiştim. Tevragh Zeina’nın (Moritanya) belediye başkanı Malick “Ben şehrime evimin uzantısı olarak bakıyorum. Temiz, güvenli, herkesin huzur bulduğu rahat bir yer olması için çalışıyorum” demişti.
Belediye meclislerine seçilen kadın sayısı arttıkça çocuk ve yaşlı bakımına ayrılan bütçeler de artıyor. ABD’de belediye başkanı kadın olan kentlerde sosyal programlara ayrılan bütçeler daha fazla.
Hindistan’da da siyasette kadınların sayısı arttıkça kamu hizmetleri konusunda halkın memnuniyeti artıyor. Eskiden kendilerine karşı suçlar işlendiğinde kadınlar şikayetçi olmaktan çekiniyormuş. Yerel yönetimlerde kadın sayısı artınca cesaretlenip hakkını arayan kadınların sayısında da artış olmuş. Polisin de kadınlara karşı davranışlarında iyileşme görülüyormuş.
Sonuç
Yerel yönetimler halka en yakın olan, halka direkt olarak dokunan siyasi yapılar. Yerel yönetimlerin kadınların ihtiyaçlarını gerçekten anlaması, hatta öngörebilmesi çok önemli. Yukarıda da belirttiğim üzere, bunu sağlamanın iki yolu var: Yönetimde kadınların etkin sayılarla temsil edilmesi ve karar süreçlerinde kadınların görüşüne yer verilmesi.
Karar süreçlerinde kadınların sesi yükseldikçe daha etkin çözümler üretiliyor. Kamu hizmetlerinin kalitesi artıyor. Yönetimler daha demokratikleşiyor. Ve toplumun yaşam kalitesi artıyor. Yerel yönetimlerin amacı da bu değil midir? m
* La Pintana bugün sıfır atık konusunda dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer alıyor.
** Pizarro’nun anlattıkları bana Türkiye’de Şehir Hastanelerinin durumunu hatırlattı. Hastanelerin yerleri belirlenirken arabası olmayan ve hastasını oraya götürmesi gereken kadınların oraya nasıl gideceği hiç düşünülmemiş veya hiç önemsenmemiş.