Yazı: Barış DOĞRU
Zorlu ve zorlayıcı bir 2020 yılı geçirdik. 2021’in de çok farkı olmayabilir. Gezegen, uygarlığımızın türlü türlü sorunlarıyla çalkalanıyor. Bunun bir çöküş işareti mi, yoksa bir uygarlığın bitip diğerinin doğuşu mu olacağını bilmiyoruz.
Ama bu her zaman tekrarladığım gibi, biraz da bizim ellerimizde. Bugüne kadar yaptıklarımıza devam edersek veya değiştirmek için “aynı yolları” dener ve ezberlerimizi sürdürürsek işimiz hiç kolay değil. Ama yeni yollar bulmak ya da yeni yollar yapmak da imkansız değil…
**
Geçtiğimiz yılın son günlerinde “Esmiyor” podcast dizisinin yaratıcısı Derin Altan ve Utku Güven, yaptığımız sohbette, iklim krizi ile mücadeleye yönelik üç tavsiye istediler benden, klasik “ıssız adaya düşsen yanına hangi üç objeyi alırdın?” sorusuna göndermeyle…
Ben de 2021’e girerken yanıma neler alırdım gerçekten diye düşündüm. Podcast’te söylediklerimin de üzerine düşündüm ve yazının başına oturunca aklıma ilkönce “işbirliği” geldi. Çok söylenen, durmadan tekrarlanan ama kimse alınmasın, gereği hiç doğru dürüst yerine getirilmeyen bir anahtar bence işbirliği. Bunun arkasında uzun bir tarih var elbette. Herkesin kendi çıkarını korumasının en iyisi olacağına; böylece toplumun da ilerleyeceğine olan güçlü bir önyargı, bilimsel ve toplumsal bir düşünce geleneği mevcut. “Rekabet” benim gençliğimde neredeyse sihirli bir kelimeydi. Bugün işbirliğine yakın bir sıklıkta kullanılır, toplumun ve bireylerin tüm sorunlarını çözeceğine iman edilirdi. İşin garip tarafı, buna en şiddetli itiraz eden çevreler ve düşünce akımları-hareketleri de acımasızca rekabet ederlerdi. Yani rekabet yaklaşımı hegemonikti. Bugün bu gelenek, önemli oranda lafzi olarak değişmiş olsa da, işbirliği kültürünün belirli bir olgunluğa eriştiğini söylemek bence hâlâ kolay değil. Aynı düşünsel hatta olanlar bile, ne yazık ki gerçek bir işbirliğinin mantığı ve gereklilikleri konusunda hâlâ çok gerideler…
İkinci olarak yanıma, biraz “sabır” ve “tevazu” alırdım. Evet çok zor şartlar altındayız; evet bir sürü şey çok acil ama “acelecilik” çoğu zaman işleri daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Hemen yapabileceklerimiz, zaman içinde yapabileceklerimiz ve belki hiç yapamayacaklarımız var. Her şeyi tek başına veya hemen yapma hayali çoğu zaman yıpratıcı (hem kendimiz hem de çevremiz için) olabiliyor. Hepimiz kendi yapabileceklerimize odaklanırsak; yapamadıklarımıza kahretmez ve kendimizi yıpratmazsak çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Aksi derin bir karamsarlık ve nihilizm üretiyor. Ve inanın ne kendimize, ne doğaya, ne de diğer insanlara bir yarar sağlıyor…
Bu da bizi üçüncü tavsiyeye götürüyor: “Umut” ilkesine. Kimilerine göre boş ve soyut bir kavram. Olabilir. Ama umutsuz kişilerin, umutsuz toplumların başardığına hiç tanık olmadım. Tersi ise her zaman mümkün. Olasılıklar, fırsatlar her zaman yanı başınızdadır. Ama umutsuz kişilerin bunu görmesi imkansızdır. Yanınızdan kuyrukluyıldız misali geçip giderler… O yüzden illaki umut yanımızda olmalı. “Boşver bu boş umut söylemlerine” yanıtım ise, (çok yazdım ama bir kere daha) büyük düşünce adamı Antonio Gramsci’den: “Aklın karamsarlığı, iradenin iyimserliği”.
** 2021’de biz de yeni bir yol açıyoruz. EKOIQ artık e-dergi formatında dijital olarak yayınlanacak ve ücretsiz olarak herkese ulaşabilecek. www.ekoiq.com sitemizden gönlünüzce indirip, herkesle paylaşabilirsiniz. Yazı ve düşünsel katkılarınızı bu yıl daha çok bekliyoruz…
Herkese çok daha iyi yıllar…