Çok paydaşlı projelerin, iklim krizi konusunda önemli bir deneyim olduğunu belirten Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. İnci Şahin Olgun ile kentsel tasarımda ekolojik tabanlı çözümler üzerine ve akademide güncel konular üzerine konuştuk.
İklim krizi ve sürdürülebilirliğin, gezegenin ve uygarlığın geleceği açısından en kritik konular olduğunu söylemek giderek kolaylaşıyor. Uygarlığın hemen tüm parçalarında ciddi sorunlar olduğu ortada: Toplumsal cinsiyetten iklim krizine, sosyal adaletten bölgesel eşitsizliklere ve çatışmalara kadar uzanan bir dizi sorun. Bu süreç ister büyük bir geçiş ve değişim dönemi olarak tanımlansın, isterse de uygarlığın bütünsel bir krizi, her koşulda üzerinde konuşulmaya, anlamlandırılmaya, araştırılmaya daha açık bir ifadeyle bilgiye daha çok ihtiyacımız var. Bu bilginin üretildiği ya da üretilmesi gereken en önemli yapılar da elbette ki akademi. Peki akademi bu görevi yeterince yerine getirebiliyor mu? Ne oranda yerine getirebiliyor?
Yaşam kalitesinin iyileştirilmesine ve gelecek kuşakların mekânsal ihtiyaçlarına yönelik olarak, kültürel miras değerlerini doğa ile birlikte proje ekosisteminin içine almış disiplinler arası üretime dayalı araçlar ve yöntemlerle gerçekleştirilen uygulamaların güçlü sosyal ve fen bilimleri ortaklığında akademik üretimlerle inşa edildiğini görüyoruz. Söz konusu ortaklıkların yaratıcı işbirlikleri ile oluşmasında buna imkân tanıyan kurumsal platformlar kadar sivil inisiyatife dayalı platformların da payı çok büyük. Sonuçta proje sonucundaki çıktıların sahiplenilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması ancak bu platformların varlığı ile mümkün. Bir diğer önemli hususta farklı deneyimlerin ve üretilen bilginin paylaşımı. Bugün proje üretme biçimimizin pratiği bile bu deneyimlerle hedeflerin daha etkin hale gelmesini sağlıyor. Deneyimlere ulaşmak içinse bilgiye ulaşmanız gerekiyor. Bilgiye açık erişimin her geçen gün daha da kolaylaştığı günümüzde araştırma konusunda hedefli değilseniz doğru kaynağa ulaşmak ve bu anlamda literatüre hâkim olabilmek oldukça zor. Dolayısıyla son derece büyük bir denizin içinde doğru su damlaları üzerinden bir inceleme gerçekleştirmeye çalışacağınız havuzu oluşturmak hiç kolay değil.
Bu konuda sorunlar olduğunu düşünüyorsanız, bunun arkasındaki en önemli sorunlar ne sizce? Neden yeterli bir çalışma gerçekleşmiyor? Bunun arkasında neler yatıyor?
İklim konusu yaşanan gelişmeler doğrultusunda her geçen gün genişleyen alt başlıkları ile oldukça hassas bir konu. Özellikle güncellenen bilgi arayışı araştırmanın ekonomisini ve ekosistemini oldukça zorlayabiliyor. Bu nedenle, veri yönetimine dayalı açık erişim kaynakları son derece kıymetli. Özellikle gelişmiş ülkelerde ulusal politikalar nezdinde desteklenen kaynak akışı ile son derece zengin bir içerikle sunulan veri paylaşım platformlarının benzerlerine ülkemizde daha sınırlı içerikte ulaşabiliyoruz. Bilginin üretimi, güncel veriyi ve üretilmiş çalışmaların sonuçlarını referans alarak onların üstüne yapılanmayı gerektirirken, bunu sağlayamadığınız ortamda tekrarlayan çalışmalarla boşa düşen kaynak kullanımı ve güncele mesafeli bir paylaşımla baş başa kalırsınız. Soruna geliştirilecek uygulamalarla çözüm olmasını beklediğimiz tüm akademik üretimlerde geniş bir bilgi ağının kullanıcısı olduğunuz kadar geri besleme yapmanıza imkân sağlaması için paydaşı da olmanız önemli.
Kendi alanınızda dünyada ve Türkiye’de hangi çarpıcı araştırmalar var? Genç araştırmacıların ve konuyla ilgilenenlerin, hangi araştırmacıları, akademisyenleri takip etmesini önerirsiniz?
Birleşeni olduğum Tasarım Rehberleri Ekibi ile birlikte planlama ve tasarımda yenilikçi fikirler, araçlar, politikalar ve yaratıcılığa dair yereli öne çıkartacak vizyonların geliştirilmesine yönelik çok aktörlü ortaklıkları sağlamak, bilgi aktarımını hızlandırarak kamusal bilinci yükseltecek tartışma platformlarını çeşitlendirmek proje üretim sürecimizin temelini oluşturuyor. Dolayısıyla uzak ya da yakın etrafımıza da aynı beklenti ile bakıyoruz. Farklı ölçek ve karakterdeki mekânsal dinamikleri başarılı bir şekilde bütünleştiren ve birbirini sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan besleyen projeler bize her açıdan ilham oluyor.
2017-2050 Melbourne Planı kapsamında gerçekleştirilen “20-Minute Neighbourhoods”(1) pilot projesi üst ölçek plan yaklaşımı ile ölçekler arası kurduğu ilişki açısından son dönemlerde takip ettiğimiz bir örnek. Kapsayıcı, canlı ve sağlıklı mahalleler sunmayı amaçlayan Plan, 20 dakikalık mahalleler prensibiyle desteklenmekte; “yerel olarak yaşamak” ilkesinden hareketle, insanlara günlük ihtiyaçlarının çoğunu evden 20 dakikalık yürüyüş mesafesinde, güvenli bisiklet ve yerel ulaşım seçeneklerine erişim olanağıyla karşılama imkânı sunmaktadır. Bağlantılı ve yürünebilir yerleri, insanların yaşayabileceği, çalışabileceği ve oynayabileceği yerler olarak tanımlayan plan; her zaman yürüyemeyenler için de yaya haraketliliği açısından kısıtları olan dar gelirli gruplar içinde uygun fiyatlı konut seçenekleri sunarak 20 dakikalık mahalle konseptini herkes için gerçeğe dönüştürmeyi hedeflemektedir. Sürekli güncellenen rehberleri ile NY Active Street Design (2) takibinde kaldığımız diğer önemli bir proje. Obezite ile mücadele için kentin yaya kullanımını herkes için mümkün kılmaya ve destekleyici hizmetlerle canlılığını arttırmaya yönelik stratejilerin geliştirildiği çalışma, yaşam kalitesinin yükseltilmesindeki parametreleri kentsel mekân ölçeğinde güçlü bir biçimde ele alıyor. Tabi bir de yeni gelişmeleri heyecanla takip ettiğimiz kırsal projeler var. Türkiye’de özellikle son dönemlerde daha sıkça duyduğumuz ekoköy yerleşmeleri kırsalda değişen nüfus profilini gözlemlemek ve yeni dinamikleri anlamak açısından oldukça önemli. Kolektif veya bireysel proje uygulamalarında mekân ile birlikte radikal yaşam kurguları oluşturulan örnekler bir taraftan vizyoner yaklaşımlar sunarken diğer taraftan yerden kopuk soylulaştırma tehlikesinin sinyalini de taşıyor. Son kertede bahsi geçen tüm örnekler ve benzerleri özellikle yaşamakta olduğumuz pandemi sürecinde çok daha anlamlı bir ele alışın gerekliliğini görünür hale getirdi: kent ve sağlık ilişkisi.
COVID-19 ile birlikte hızlandırılmış teknik ve bilimsel ilerlemenin yanı sıra bilginin ne kadar kısa aralıklarla güncellendiğine de tanık olduk. Fiziksel girdiler veya doğal kaynaklardan çok entelektüel yeteneklerin ön plana çıktığı bilgi üretimindeki artışta özellikle uygulamaya geçirilen akışları görmek akademik üretimde önemli sorgulamaları da beraberinde getiriyor. Dünyanın hızlı çözüm bekleyen sorunlarının başında gelen iklim konusunda üretilen ve akademik üretim ile uygulamayı bir araya getiren farklı alanlardaki projelerin disiplinler arası yaklaşımı nedeniyle özellikle takip edilmesi gerekiyor. Yenilikçi bir bakışla etkileşimli stratejilerin ve modellerin geliştirildiği projelerde tek bir isimden çok ekipler ön plana çıkıyor. İçinde yer aldığım ekip ile Tasarım Rehberleri inisiyatifini oluştururken tam olarak bu gerçekten hareket ettik. Bu sebeple, yeni dünyada isim veya isimlerden çok geniş paydaşlı fikirleri ve öngördüğü sonuçların meyvelerini toplamaya başlamış projeleri takip etmenin yeni teorileri de besleyeceğine inanıyorum.
Kendi çalıştığınız alandan baktığınızda, bu konuda bilgi üretmek isteyen öğrenciler ve genç akademisyenlerin nitelik ve niceliğinde bir artış var mı? Hangi konularda ilgi ve araştırma isteği daha yoğun?
Kent ya da kırsaldan baktığımızda son yüzyıl içinde doğa ile kurduğumuz ilişkinin değiştiğini görüyoruz. Düne kadar doğa kente alternatif bir yaşam biçimini tanımlarken, şimdi kentsel sistemlerin temel bir bileşeni olarak değerlendiriliyor. Yaşam alanlarımızdaki mekânsal kaliteyi gözeterek, iklim değişikliğini dikkate alan planlama ve tasarım yaklaşımları ile doğayı kentin içine daha da güçlü nüfuz ettiren, diğer taraftan ise kırsalı korumaya çalışan araştırmaların çoğaldığını gözlemliyorum. Özellikle gençlerin bu konuda çok daha heyecanlı olduğunu söyleyebilirim. Özellikle yerel ekosistemleri destekleyerek, yapılı çevre ile doğal olan arasında iç içe geçmiş ilişkileri analiz eden ve güçlü sentezlerle yeni kavramsal açılımlar geliştirmeye çalışan vaka incelemelerinde kullanılan teknik yöntemlerin zenginleşen içeriği de bunun göstergesi aslında.
Şu anda bu bağlamda hangi konu veya konular üzerine çalışıyorsunuz? Hangi konularda araştırmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz? Elinizde imkânlar olsa, hangi alanlarda çalışmalar yapar, ya da genç akademisyenleri yönlendirirsiniz?
Kırsal planlamaya yönelik hâlihazırda yürüttüğümüz çalışmalar ile birlikte şu an için odağımızı daha çok kentsel tarım alanlarının oluşturduğunu söyleyebilirim. Yakın zamanda Avrupa Birliği projesi olarak kentsel dayanıklılık ile bağlantılı güvenli gıdaya erişim ve bunun için iklim değişikliğine uyumlu ve ekolojik hassasiyete sahip tarımsal arazi yönetiminin geliştirilerek nitelikli üretimin devamlılığının sağlanmasına yönelik bir başvuru gerçekleştirdik. Yüksek kentleşme ve nüfus artış oranları ile İstanbul’un gıdada dışarıya bağımlı yapısı ve söz konusu sebeple iklim değişikliğinin etkilerine karşı en savunmasız kentlerden biri olması çeperlerinde tarım alanlarının sürdürülebilirliğinin sağlanmasındaki hassasiyeti doğrultusunda projede veri analizi ve arazi yönetimiyle kentsel gıda planlamasını geliştirecek mekânsal çözümlerin tanımlanması amaçlanıyor. Konu ile ilgili araştırmalar yaparken asıl hassasiyetin, kentsel-kırsal alan ilişkisindeki bütünleşik ekosistemin uzmanlaşmış konu başlıkları kadar çok disiplinli yaratıcı çözümlerle acilen ele alınmasına duyulan kritik noktaya dayandığını gördük. Ekosistem döngüsünde kaynaklarla ihtiyaçlarımızı yaşam alanlarımızın içinde doğru bir şekilde çevirmenin yolu için mühendislikten-sosyal bilimlere disiplinlerin birbirini tamamlayıcı ortak çözümlerine ihtiyacımız var. Diğer taraftan çevresel karar destek aracı olarak projelerimizde kullanmakla birlikte daha da geniş bir içeriğe yaymak istediğimiz Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), hemen hemen her disiplinden genç akademisyene çalışma yöntemlerine dâhil etmelerini tavsiye ettiğim önemli bir inceleme, sorgulama ve sentezleme aracı. Pandemi sürecinde özellikle birçok mekânsal bilgiyi herkes için ulaşılabilir ve okunabilir kılan CBS bizim çalışma alanımızdaki konu başlıklarının, çevresel etkilerinin lokasyona duyarlı bir şekilde tahmin edilmesi üzerine önemli çıktılar üretebiliyor. Mekânsal bağlam farkındalık yetenekleri ile senaryolara dayalı deneysel sonuçlar çıkarabiliyor. Farklı alanlarda yürütülen birçok çalışmanın birbirine eklenebilmesi ve tamamlayıcı olabilmesi için bu tür araçlara her anlamda ihtiyacımız var.
Özellikle son zamanlarda ekolojik tasarımın alanı olan doğa temelli çözümler dünyada çok ilgi görmeye başladı, ülkemizde durum nedir? Genç arkadaşlara neler önerirsiniz?
Doğa temelli çözümler için antropojenik iklim değişikliğini anlayarak, topluma, ekonomiye ve doğaya aynı anda fayda sağlayan; mavi-yeşil altyapı, doğal sermaye, ekosistem hizmetleri gibi mevcut kavramların deneyimini kapsayan ve uygulamanın gerçek yaşam ortamlarında değerlendirilmesini sağlayan tasarım ve planlama süreçlerini yönetmek gerekiyor. Bu noktada teknolojik inovasyona dayalı yaklaşımların geliştirilmesi oldukça önemli. Farklı işbirliklerine yönelik Avrupa Birliği tarafından yapılan çağrılara baktığımızda iklim değişikliğine uyum ve zararlı etkilerin azaltımına yönelik öneri geliştiren projelerin, söz konusu bütüncül çerçeveyi talep eden bir arka plana yaslandığını görüyoruz. Ülkemizde de son dönemde çeşitli kurumlara ait proje çağrıları ve hibe programlarına baktığımızda günceli takip etmek adına çok da uzağa düşmediğimizi söyleyebiliriz. Ama ne yazık ki konuya ayrılan kaynaklar sürecin dinamiklerini yakalayacak ve ilgili kurumsal kapasiteleri güçlendirecek projeleri geliştirmek açısından yeterli değil. Bu noktada işbirliği platformları oluştururken ve paydaşları güçlü oldukları nitelikleri ile süreçlerin parçası haline getirirken geleceğin dünyasına dair vizyonları ortaklaşmış eylemlere dönüştürmek şart.
Öte yandan önemli bir husus daha olduğunu düşünüyorum; değişen şartlara bağlı hedeflerimizi güncelleyebilme kapasitesine sahip olabilmek. Michael Albert, ‘Mümkün Ütopya; Yaşanabilir Bir Toplum için Stratejiler’ kitabında okuyucusu ile evrensel düzeyde uygulanabilecek bir strateji olarak önemli bir sloganı paylaşıyor: “Geleceğin tohumlarını şimdiden ekmeliyiz” ve şöyle devam ediyor: “Bugünden kazanmak istediğimiz geleceğin niteliklerine olabildiğince sahip yapılar, projeler ve örgütler inşa etmemiz gerektiği anlamına geliyor… Bu fikre göre hedeflerimize ulaşmak için yeterli düzeyde donanımlı ve inançlı desteğe ihtiyacımız vardır. Ayrıca süreç içinde ilerlerken -süreç içinde ilerledikçe öğrendiğimiz- hedeflerimizle tutarlı değişimleri gerçek anlamda uygulamamız gerekir”. Buradaki kilit noktanın, geleceğe dair hedeflerimizi belirleyecek tüm öngörülerimizde esnekliği göz ardı etmemek olduğunu düşünüyorum.
Bugün dünyanın dört bir tarafında farklı disiplinlerden gençler kendi yaşam toplulukları içinde Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları çerçevesinde projeler geliştiriyor ve bu projeleri mümkün kılabilecek güçlü inisiyatifler oluşturarak kayda değer etkiler yaratıyorlar. Üretilen pek çok projenin günceli hızla yakalayan ve geleceğe dair olasılıkları öngörerek oluşturulan esnek strüktürleri deneyime yaslanan akademik referanslara yeni bir soluk getiriyor. Ülkemizde de benzer girişimleri görmek heyecan verici ve belki verilebilecek en önemli tavsiye söz konusu girişimlerin rizom etkisi (3) oluşturabilmeleri için başka coğrafyalardaki laboratuvar ortamlarına dair deneyim paylaşımının mutlaka geliştirilmesi olabilir.
BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı – Gençlik Girişimi, Local Pathways Fellowship’in proje lideri olan Ana Ynestrillas’ın ısrarla vurguladığı bir paylaşımı bu noktada hatırlamakta fayda var; “Dünya çapında sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunma becerisine ve ilgisine sahip ve daha da önemlisi bunu yapmak için gerekli bir nedeni olan binlerce genç insan var. Ne de olsa bugün alınan kararların sonuçlarıyla en uzun süre yaşayacak olan onlar.” Dolayısıyla global ölçekte mesleki üretimlerini değerlendirmeleri ve geliştirmeleri için dünyayı bizden çok daha farklı bir hızla algılayan bakış açılarının hepimiz için bizi mümkün olan ütopya ile buluşturacak değerli bir güç olduğunun farkına varmaları gerekiyor.
Son olarak neler söylemek istersiniz? Özel olarak vurgulamak istediğiniz bir şey var mıdır?
Son sözleri yine çok sevdiğim bir alıntı ile toparlamak istiyorum. Modern Rumen edebiyatının genç yaşta kaybedilmiş önemli yazarlarından biri olan Max Blecher, ‘Acil Gerçekdışılık’ta Maceralar’ adlı kitabındaki kahramanının ağzından şu düşünceleri paylaşıyor bizlerle: “… Fazlasıyla rahatsız edici olsa da etrafımda gördüğüm dünyada yaşadığımı kabul etmek zorunda kaldım; bunun için yapacak bir şey yoktu.” Çoğu zaman yapılı çevremiz uğruna tükettiğimiz doğaya ve ondan her geçen gün biraz daha koptuğumuza tanık olmak sanırım hepimizi benzer hislerle karşı karşıya getiriyor. Yine de iletişimin çok daha hızlı kurulduğu ve ondan daha hızlı inisiyatiflerin yapılandığı ve her mecrada projelerin üretilebildiği böylesi bir dünyada umutla geleceğe bakabilmek mümkün; dolayısıyla yapacak çok fazla şey var. Harekete, umutlarımıza ilham olacak örnekleri bularak ve kendi fikirlerimizin potansiyelinin farkına vararak geçebiliriz. Zira “Tasarım Rehberleri” olarak biz bu şekilde birbirini bulan ve üreten bir ekibiz. İlhamı her zaman projelerimizi daha ileriye taşıyacak örneklerden ve paylaşımlardan besleyerek canlı tutuyoruz. Tıpkı röportaj sorularının cevaplarını sizlerle paylaşırken hatırladığım örneklerin bana yeniden ilham olması gibi. Buna vesile olduğu için EKOIQ’ya teşekkür ederim.
(1) https://www.planmelbourne.vic.gov.au/current-projects/20-minute-neighbourhoods
(2) https://www1.nyc.gov/site/planning/plans/active-design-guidelines/active-design-guidelines.page
(3) Toprak altında bulunan ve yukarı doğru filizler, aşağıya doğru kökler veren kalın, yatay gövdeye sahip kök bitki. Toprak üstünde bulunan dallar uzayarak başka zemin ile buluştuğu noktada kökleşmeye başlayarak yatay yönde ilerler.