#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Yerel Yönetimlerde Rezilyans Deneyimi Olarak RESLOG

Yerel Yönetişimde Rezilyans Projesi (RESLOG) Yöneticisi Sinan Özden, RESLOG projesini, rezilyans kavramını ve RESLOG olarak yerellerde göç alanında yaşadıkları deneyimleri EKOIQ için anlattı.

Röportaj: Burcu GENÇ

Öncelikle “Rezilyans”ı (resiliance) nasıl tanımlıyorsunuz? Ve neden Rezilyans? Bunu derken ne demek istiyoruz aslında? Neden bu kadar önemli?

Rezilyansı, yaşamın normal akışını tehdit eden olumsuzlukları karşılayabilme yeteneği diye tanımlayabiliriz. Bunu çeşitli ölçeklerde anlamak ve konumlandırmak mümkün. İnsan ölçeğinden başlayıp kentlere, ülkelere ya da gezegenimize kadar farklı boyutlar tanımlayabiliriz. Bir insanın, belki bir çocuğun başına gelen savaş, göç, aile kaybı; kentlerin hiç beklemedikleri ani nüfus değişimleri, birdenbire nüfuslarının artması ya da tam tersine kentin sağlıklı çalışmasını bozacak düzeyde nüfus kaybı, küresel iklim değişikliği sonucu tüm tarım takviminin ve üretim bilgisinin altüst olması…

Her bir durumda verilecek cevaplar farklılaşabilir. Rezilyans kavramının ayırt edici tarafının politika çeşitliliği ve zenginliği sunması olduğunu düşünüyorum. Her durumda farklı baş etme mekanizmaları tasarlanıp gerçekleştirilebilir. Tek bir doğru cevap olmayacaktır. Rezilyansın Türkçe karşılığı henüz yok. Dayanıklılık, dirençlilik gibi farklı karşılıklar kullanılıyor ama bunların kavramın içeriğini ifade etmekte yetersiz kaldığını düşünüyorum. O sözcükler, yukarıda söz ettiğim, farklı çözüm olanaklarını dışlıyor. “Direnç gösterin”, “güçlü, dayanıklı olun”, “karşı koyun” gibi mesajları var. Oysa, yumuşak çözümler, uyum, kapsayıcılık, içerme gibi politika alternatifleri olasılığını bu karşılıklarda göremiyorum. Bu sebeple biz, Yerel Yönetişimde Rezilyans Projesi (RESLOG) olarak, kelimeye bir Türkçe karşılık bulmaya çalışmadan olduğu haliyle kullanmayı uygun gördük, böylelikle belki kavramın Türkçedeki kelime karşılığını bulmaya yönelik çabalar da taze kalır diye umuyoruz.

Rezilyans bize, yerel yönetimlerin karşılaştıkları farklı şokların ve zorlukların, -ki projemizin başlangıcında bu şok Suriye’den kentlerimize olan yoğun ve ani kitlesel göç idi ama bugüne geldiğimizde pandemi de eklendi- etkileriyle
baş edebilmesi, normal işleyişini zorlanmadan sürdürmesini anlatıyor. RESLOG projesinde, rezilyans kavramını göçe ve göç bağlamında yerel yönetimlerin rezilyansına adapte ettik. Projemiz bu anlamda özgün öneriler sunuyor.

Peki o zaman yerel yönetimler için rezilyansın önemi nedir?

Yukarıda rezilyansı daha kavramsal düzeyde tanımlamaya çalıştım. Peki yerel yönetim düzeyinde bakarsak ne görüyoruz? Bir kere gündelik yaşamın normal işleyişi içindeki sıkıntılardan söz etmediğimizi hatırda tutalım; karşı karşıya kalınan zorluk, bir şekilde gidişatı aksatan bir zorluk olacak. Bu zorlukla baş etmek için yerel yönetim bir tepki verecek. Bunu üç adımda yapması gerekir: Zorluğu karşıla, durumunu düzelt ve gelişmeye devam et.

Bu temel dizgeyi izlemek, yerel yönetimlere hizmetlerini zorluklar karşısında şaşkınlık yaşamadan, panik olmadan vermeye devam etmelerini sağlar. Kentte yaşam kalitesini korumalarını ve geliştirmeye devam etmelerini sağlar. Belki de daha önemlisi kent sakinlerinin barış içinde birlikte yaşaması, toplumsal barışın korunmasıdır. Düşününüz, kent yaşamındaki aksaklıklar karşısında mutsuzluk nasıl artar, nasıl bir suçlu aranır. Yaşam kalitesi ve barışçılık el ele giden değerlerdir. Zorluğu karşılayabilme, durumu düzeltebilme ve gelişmeye devam edebilme becerisi bir yerel yönetimi “rezilyant” yapar. Bunun anahtarı da planlamadadır. RESLOG projesinde ele aldığımız konu, Suriye göç krizi karşısında yerel yönetimlerin rezilyansı. Dolayısıyla burada konumuz, kentlerin bir başka ülkeden, kültürden aldığı ani ve yoğun nüfus artışı. Türkiye belediyelerinin hizmet alanını 39 ayrı başlıkta ele alabiliyoruz. Geliştirdiğimiz rezilyans değerlemesi metodolojisi, bu 39 alanda belediyenin “zorluğu nasıl karşıladığını”, nerelerde zorlandığını görmesine olanak veriyor. Rezilyans değerlendirmesini yapmış bir belediye bu kez çözümlerini üretmeye başlayabiliyor, durumunu düzeltme gayretine girişiyor.

Bu aşamada planlar ile hareket etmek gerekiyor. Biz, belediyeleri Göç Ana Planlarıyla tanıştırdık. Bu planların uygulanması ile kentler, zorluğa yanıt vermiş ve kendi gelişme çizgilerine geri dönmüş oluyorlar. Birlikte çalıştığımız belediyeler RESLOG ile en çok bu sistemli, stratejik yaklaşımdan yarar sağladıklarını söylüyorlar.

Bize biraz RESLOG Projesini anlatır mısınız? Bu proje kapsamında hangi belediyelerle hangi konular üzerine çalışıyorsunuz?

RESLOG, Suriyeli göçü ile gelen yoğun ve ani nüfus artışını karşılamak zorunda kalan yerel yönetimlerin rezilyansını artırmayı hedefleyen, bunu yaparken de faaliyetlerini kapsayıcılık ve barışçılık ilkeleri çerçevesinde planlayan bir proje. İsveç hükümetinin Sida fonu finansmanıyla, İsveç Yerel Yönetimler ve Bölgeler Birliği’nin, Türkiye Belediyeler Birliği’nin, Çukurova Belediyeler Birliği’nin ve Marmara Belediyeler Birliği’nin ortaklığında yürütülen projemiz 2018 yılından beri devam ediyor. Marmara ve Çukurova bölgelerinden 12 pilot belediye de dahil olmak üzere bugün için toplam 28 belediye ile birlikte çalışıyoruz.

Türkiye, bu kadar ani ve yoğun kitlesel göçü deneyimlemiş bir ülke olarak önemli bir konumda. Bir kriz ile karşı karşıya kaldı; Türkiye’nin bu krizden öğrendikleri ve deneyimleri bütün dünya için önemli. Bir krizle karşı karşıya
kalan bir ülkede yaşam kalitesinin nasıl düşmeyeceği sorgulandığında referans noktanız yerel yönetimler olur. Dolayısı ile, bu göç dalgasının etkilerini en çok hissedenler de yerel yönetimler oldu. Türkiye deneyiminde yerel yönetimlerin özel bir yeri var. Yerel yönetimler, bir anda gelen ve yoğun bir nüfus artışına sebep olan göç dalgasının yarattığı sorunlar ile günlük hayatta birebir karşılaşan, bu stres kaynağını görmezden gelemeyecek veya yok sayamayacak yönetim birimleridir ve insanlar ile doğrudan iletişim ve etkileşim halindeler. Dolayısı ile yerel yönetimlerin göç karşısında ve aslında diğer şok alanlarında da rezilyant olmaları, ülkenin genel refahı ve yaşam kalitesi standardının düşmemesi için önemli. RESLOG çerçevesinde ilk çalışmalarımız sahadaki mevcut durumu anlamaya yönelik oldu, belediyelerimizin mevcut rezilyanslarını ölçmek, göç karşısında güçlü ve zayıf yönlerini anlamak, verdikleri tepkileri ve deneyimlerini görmek adına bir rezilyans değerlendirmesi yaptık. Göç alanında ilk defa uygulanan özgün bir metodoloji geliştirdik, bu çalışma bize çok önemli bilgiler sağladı ve aynı zamanda bilgi eksikliğinin boyutlarını da görmemize vesile oldu. Çünkü dediğim gibi daha önce tecrübe edilmemiş bir kriz hali ve hem teorik hem pratik bilgi çerçevesinin eksik olması sahada çalışan belediyelerimizi zorluyor. Bu çalışmanın devamı olarak bilgi zeminini geliştirme etkinlikleri planladık. Marmara Belediyeler Birliği ev sahipliğinde yürüttüğümüz bu etkinlik çerçevesinde geçtiğimiz sene 12 serilik bir kitap dizisi yayınladık, göçün hukuki ve finansal boyutundan kültürlerarası iletişime, iyi uygulama örneklerinden Türkiye belediyelerinin birlikte yaşam deneyimlerine kadar yayınlarımızın çok kapsamlı bir çerçevesi bulunuyor. Bu yıl da sürdürülebilir kalkınma amaçları, iklim değişikliği ve cinsiyet eşitliği gibi konulara odaklanan yayınlar çıkartacağız. Yayınlarımızı bütün belediyelere, il kütüphaneleri ile üniversite kütüphanelerine ücretsiz olarak dağıttık, bilginin değerinin paylaştıkça arttığını düşünüyoruz ve erişilebilir olmasına önem veriyoruz. Yayınlarımız kaynak kitap olarak önemli bilgiler sunuyor, isteyen herkes buradan kitaplara erişebilir. Bir taraftan da pilot belediyelerimiz ile göç ana planlarını hazırladık ve göç ana planlarının stratejik planlarına dahil edilmesi için çalışmalar yürüttük, bu çalışmalarda da başarılı olduk, böylelikle belediyelerimiz, iş tanımlamalarında yer alan ve hizmet programlarına giren göçü yönetmeye yönelik adımların atılmasını garantilemiş oldu. Bunu projemizin önemli katkılarından biri olarak görüyoruz.

Ulusal düzeyde, yerelin ihtiyaçlarının genel politikalara yansıması için de çalışmalar yürütüyoruz. Türkiye Belediyeler Birliği koordinasyonunda yürütülen çalışmalar ile Belediye Başkanları Göç Platformu’nu oluşturduk. Belediye başkanlarının birebir dahil olduğu hazırlık süreçleri ile bir Göç Politika Belgesi hazırlandı. Politika Belgesi, başkanlardan gelen öneriler ile yerelin deneyimlerini yansıtacak şekilde hazırlandı. Bunun yanında tabii ki proje ortaklarımızın kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar da yapmaktayız. RESLOG, İsveç ve Türkiye’den dört belediye birliğinin ortaklaşa, uzlaşı zemini içinde birlikte hareket ederek yürüttüğü bir proje. Sorumluluğumuz Kendimize, kendi örgütlerimize karşı. Bu anlamda kesinlikle standart donör projelerinden ayrılıyor.

Yerel yönetimlerle gerçekleştirdiğiniz dirençlilik projelerinden bahsetmeniz mümkün mü? Bir iyi uygulama örneği verebilir misiniz?

Yerel düzeyde hazırlanan Göç Ana Planları, belediyelerin rezilyanslarını artırmaya yönelik amaçlarını, stratejilerini ve bu stratejilere ulaşmak için tasarladıkları projeleri, geliştirmek istedikleri hizmetleri içerdi. Belediyelerimizin Göç Ana Planlarının onaylanması ve stratejik planlara dahil olmasından sonra; sivil toplum kuruluşları, muhtarlar, yereldeki paydaşlar, Suriyeliler ve yereldeki sivil girişimlerle görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerde, rezilyansı arttırmaya yönelik en temel ihtiyaç, en acil yapılması gereken ya da en kolay hayata geçirilebilecek dolayısı ile daha büyük projelerin yapılmasına öncü olabilecek projeler ve hizmet alanlarının seçilmesine yönelik çalıştaylar düzenlendi. Yalnız, biz RESLOG projesi olarak yerel düzeyde yaptığımız bütün çalışmalarda, özellikle birlikte yaşam ve kapsayıcılık prensiplerine odaklanıyoruz. Hatırlayınız, barışçıl bir arada yaşama ve kentte yaşam kalitesinin artırılmasını temel ilkeler olarak tanımlamıştık. Göç ana planları içerisinden uygulanması için seçilecek olan bütün projelerde belediyelerin ve yereldeki paydaşlarının, birlikte yaşam için en hızlı zemini üretebilecekleri, bu süreci hızlıca geliştirebilecek, yerel topluma ve göçmenlere destek olabilecek, katalizör olabilecek projelere, çalışmalara odaklanmaları önemliydi. Bunları birlikte geliştirmek üzerine çalıştık. 12 pilot belediyede 12 yerel proje, belediyelerin kendi göç ana planlarından gelen, önceliklendirilen projeler olarak seçildi. Projelerin ortak odağı kapsayıcı olmaları, katılımcılığa zemin hazırlamaları ve birlikte yaşama katkı sağlamaları. Projeleri konularına göre sınıflarsak, hizmet sunum noktalarının geliştirilmesi, açık kamusal alanın iyileştirilmesi ve sosyal etkinlikler-kampanyalar ve belediyenin kendi örgütsel yapısında iyileştirmeler diye sıralayabiliriz: Bir grup belediyemiz, birlikte yaşamı pekiştirmek üzere toplum merkezlerine, bilgi evlerine, ortak alan kullanımlarına odaklanan projeler geliştirdi. Diğer bir grup parklar, bahçeler ve çocuk oyun alanları gibi açık kamusal alan kullanımına odaklanarak kent mekanını geliştirmeye yöneldi. Bir üçüncü grup belediye ise sosyal kampanyalar geliştirip, mahallelerde bu kampanyalar üzerinden yaşam kalitesini arttırmaya yönelik projeler tasarladı. İki belediyemiz de rezilyanslarını artırmaya ve birlikte yaşamı kuvvetlendirmeye yönelik belediyelerinin bünyesinde göç birimi kurmak gibi bir tercihte bulundu. Bu projelerin her birini ayrı bir iyi uygulama örneği olarak görebiliriz, çünkü her biri kendi yerel bağlamında rezilyansın zorluğu “karşıla – düzelt – geliştir” dizgesini karşılıyor.

Ama bir örnek vermek gerekirse, birlikte yaşamı geliştirmeye odaklanan Adana’da Seyhan Belediyesi’nin mahalle bilgi evlerinin çocuk ve gençlere yönelik yeni bir hizmet modeli ile tasarlanmasından söz edilebilir. Bu mahalle bilgi evleri, yerli ve göçmen çocuklara, gençlere eğitimler sunuyor, kütüphaneleri ve bilişim odalarıyla bilgiye erişimlerini kolaylaştırıyor. Çocukların ve gençlerin mahalleleri ile ilgili fikirler geliştirmelerine, karar süreçlerine katılmalarına yönelik faaliyetler yürütüyor. Yerli ve göçmen çocuklar, gençler vesilesiyle onların ailelerine ulaşıyor. Bu, birlikte yaşam ve sosyal uyuma yönelik olan ve RESLOG projesi olarak destek verdiğimiz çalışmalardan biri.

Ama diğer çalışmalardan da örnekler vermeliyim. Örneğin, Şişli Belediyesi Şişli’nin merkezinde bir ortak alan geliştiriyor. Şişli’deki STK’ların kullanımına açık ve tamamen STK’ların katılımı ile geliştirilecek bir ortak kullanım merkezi üretmeye yönelik çalışmalar sürüyor. Adana Büyükşehir Belediyesi, RESLOG desteğiyle kurduğu Mutfak Atölyesinde Suriyeli ve Türkiyeli kadınlara pastacılık eğitimi veriyor. Bu atölye, belediyenin Adana için koyduğu Gastro-Kent (İyi Yemek Kenti) vizyonuna hizmet ediyor. Bu örnekte de görüyoruz, Adana göçü karşılayıp durumunu düzeltmeye çalışırken, gelişme hedefini de sürdürüyor. Gastrokent vizyonuna farklı kültürlerin bir arada olmasından beslenecek yeni bir mutfak atölyesi ile ilerliyor. Bunlar, diğer projelerden daha önde olanlar değil, 12 projenin hepsi çok özel, ama bu örnekler üzerinden rezilyansı ve kent yaşamını ileri götürmeyi anlatmak daha kolay oldu. Pilot belediyelerde yürüyen çalışmaların ortak noktası, kentlerin göç karşısında rezilyanslarını kuvvetlendirmek için yerli ve göçmen nüfusun birlikte yaşamasının sıradan bir şey olmasını destekleyecek projelere odaklanmak. Birlikte yaşama, yaşam kalitesi, diyalog burada anahtar kelimeler olarak öne çıkıyor.

 

Pandemi, projenin dirençliliğini de ölçmenize neden olmuştur sanırım. Aslında pandemi bize dirençliliğin önemini bir kez daha kanıtladı. Dirençlilik kavramı hayatımızın her alanına işledi. Yerel yönetimler de pandemide çok zorlandı. Sizler de pandemiyle beraber RESLOG projesini uygularken zorluklar yaşadınız mı? Yaşadıysanız adaptasyonu nasıl gerçekleştirdiniz?

Ne güzel ve yerinde bir soru! Yerel yönetimlerde rezilyans çalışan bir proje, kendi çalışmalarının normal akışını zora sokan bir durum karşısında ne yapar? Şubat ayında COVID-19, Çin’den yayılmaya başladığında ama henüz Türkiye’ye gelmemişken proje uygulama planımızı gözden geçirmeye başlamıştık. Pandemi şartlarında nasıl çalışabileceğimize dair kestirimlerle ve olasılıklarla dolu yeni bir çalışma planı hazırlamak ilk işimiz oldu. Tahmin edebileceğiniz gibi evden çalışma düzenine geçiş ve kentlerdeki tüm toplantı, eğitim, seminerlerimizi online ortama taşıma erkenden aldığımız tedbirler oldu. Bilişim altyapımızı gözden geçirmek, dijital erişilebilirliği güvence altına almak gibi adımlar attık. Açıkçası geçtiğimiz yıl bunun yararlarını da gördük. Programlarımızı dijital platformda yayınlayarak gerçekleştirince he-deflediğimizin çok üzerinde bir kitleye ulaştık. Proje hedeflerimizi de gözden geçirmemiz gerekti. Proje hedeflerimizin hâlâ anlamlı ve geçerli hedefler olup olmadığını da sorguladık. Öyleymişler!

Yapmayı planladıklarımız, artık yapamayacaklarımız ve onun yerine yapabileceklerimiz bizi proje hedeflerinden saptırıyor mu diye değerlendirmeler yaptık. Bunlar bize yeni bir çalışma programı verdi.

Bu şekilde, projeyi yeni bir uygulama programıyla güvence altına almış olduk. Yeni planlama ile zorluğu karşıladık, dijital çalışma düzenine geçerek durumu düzelttik hatta iyileştirdik. Şimdi, rezilyansın üçüncü aşaması, gelişmeyi sürdürme aşaması geliyor: Projenin 2021 yılındaki yeni dönemi için Çok Katmanlı Rezilyans diye bir kavram ortaya attık. Belli bir zorlukla baş etmeye çalışırken başımıza yeni bir zorluk geldi! Ani ve yoğun göçü karşılamaya çalışırken pandemi başladı! İzmir deprem, sel geçirdi! Ne yapacağız? Hiç şüphesiz buna kurumsal yanıtlar verilebilir; afet, risk yönetimi penceresinde yanıtlar verilebilir ya da ulusal düzeyde düzenlemeler yapılabilir. Ama biz yerelde, “aktif hemşerilik” ve birlikte yaşamayı geliştirme penceresinden yeni yanıtları tartışmaya başladık. Sanırım bunlar, proje olarak da rezilyanslı olduğumuzu ve kavrama nasıl yaklaştığımızı anlatıyordur.

Son olarak eklemek veya vurgulamak istediğiniz bir şey var mı?

Biz, çoklukla iklim değişikliği bağlamında çalışılan rezilyans kavramını tamamen göç çerçevesinde ele alan bir projeyiz. Okuyucularınız, bir taraftan rezilyans kavramına çok aşina iken diğer taraftan göç bağlamında rezilyans
tanımını ekolojik çerçeve dışında değerlendirmeye yabancı olabilirler. Bu anlamda EKOIQ’da bize yer verdiğiniz ve bütün proje faaliyetlerinde bize yol gösteren tartışmaları, genel çerçeveyi ekoloji çevrelerinin dikkatine sunduğunuz için teşekkür ederiz. Göç konusu, çok disiplinli yapısı ile hem ülkesel hem de konseptsel sınırlar üstünde tartışılan bir yaklaşım gerektiriyor, derginiz ile bunu sağlamanız çok kıymetli.

EkoIQ Editör