SPD (Sosyal Demokrat Parti), 2005 yılından beri sürmekte olan CDU/CSU (Hristiyan Demokratlar Birliği) hükümetine son verdi. Yeşiller ise tarihinin en yüksek oy oranını yakaladı.
Yazı: Burcu GENÇ
26 Eylül Pazar günü Almanya’da Superwahl Jahr (Süper Seçim Yılı) yapılan seçimle beraber sonlandı. İsmine uygun olarak bu yılın son seçimi olan genel seçimin son anlarına kadar heyecan doruktaydı ve SPD çok ufak bir farkla Hristiyan Birlik’in 16 yıllık hükümetini sona erdirdi. Hristiyan Birlik 2. Dünya Savaşı’ndan beri en kötü sonucunu elde etti ve Alman Birinci Televizyon Kanalı ARD’ye göre 2017 seçimlerine göre %8,4 oranında oy kaybetti. Diğer yandan Yeşiller ve SPD oy oranlarını sırasıyla %5,4 ve %5,2 artırırken, Sol Parti %4,2 ve AfD %2,1 oranında oy kaybetti. Bu yılki seçimlere katılım ise 2017’ye göre %0,2 daha düşük oldu.
SPD’li Olaf Scholz’un adaylığı, Ağustos 2020’de, seçimlerden 13 ay önce açıklanmış, bu 13 aylık süreçte her adımı dikkatle takip edilmişti. SPD’nin içindeki seçimlerde bile en az oyu alan ve “silik” bir karakter olarak nitelendirilen Scholz’un seçimi kazanması ise son aylardaki atılımı sayesinde oldu. Özellikle G7 Zirvesi’nde çok uluslu şirketlerin bulundukları ülkelerde belirli bir düzeyde vergi vermesi kararının mimarı olması, geçmişte de işçi sınıfının davalarına bakan bir avukat olması ve diğer iki adayın fazlasıyla hata yapmasından dolayı istikrarlı, düzenli ve soğukkanlı bir imaj çizdi. Öyle ki Scholz, SPD’den daha yüksek oy aldı. Sel kurbanlarına büyük bir yardım paketinin de sözünü veren Scholz, bir yandan başbakanlık yarışını sürdürürken Maliye Bakanı olarak görevini de sürdürmeye devam etmesi oylarını artırdı.
Özellikle Yeşiller’in adayı Annalena Baerbock, ilk açıklandığı andan itibaren çoğu zaman SPD’nin ve bir dönemde Hristiyan Birlik’in adayının önünde çıkıyordu. İklim değişikliğine dair politikalarda taviz vermeyen, güçlü bir kişilik sergileyen Baerbock’un kazanma ihtimali masada hep duruyordu ancak CV’sinde “süsleme” yaptığı iddiaları ve yeni yayımlanan kitabındaki intihal vakaları gibi suçlamalara yenik düştü. Seçim akşamı, “Birinci parti olmak ve ülkeyi şekillendirmek istedik. Daha fazlasını istedik. Kısmen seçim kampanyasının başında bizzat yaptığımız hatalar, özellikle de kendi hatalarım nedeniyle bunu başaramadık” diyerek Yeşiller’in oy oranını %5,4 artırmış olsa bile sonucu başarısızlık olarak niteledi ve sorumluluğu üstüne aldı.
CDU’nun adayı Armin Laschet’in ise Kuzey Ren-Vestfalya ve Rheinland-Pfalz bölgesindeki sel felaketi sırasında izlediği tutum, oyların düşmesinde etkisi oldu. Kuzey Ren-Vestfalya Eyalet Başkanı olan Laschet’in, sel kurbanları için düzenlenen törende şaka yaparken görüntülenmesi ve ardı ardına gelen gaflarının bu oy kaybında payı büyük. Angela Merkel’in de kendinden sonra güçlü bir halef bırakmaması ve Laschet’i açıkça desteklememesinin de etkisinin olduğu belirtiliyor.
İklim Değişikliği Seçimi Belirledi mi?
Seçmenin en çok önem verdiği üç sorun ise COVID-19, iklim değişikliği ve göç oldu.
Özellikle COVID-19 sırasında aylarca süren kapanmalar, tüm dükkanların kapanması, evlerde ziyaretlerin hane dışından yalnızca 1 kişiye indirilmesi sosyal anlamda toplumda yalnızlaşma hissini derinleştirdi. Üstüne bir de Almanya’nın dijitalleşmemiş altyapısı eklenince şikayetler çoğaldı. Özellikle genç seçmenler, dijitalleşme konusunda bir an önce önemli adımlar atılması konusuna dikkat çekiyorlar. Ayrıca artık kapanmaların olmadığı ve yeni mutasyonlara daha iyi hazırlık talep ediliyor.
200’den fazla kişinin öldüğü sel felaketinden sonra Almanya’da sürüklenen insan videoları büyük bir toplumsal travmaya neden oldu, “kimse hiçbir yerde güvende değil” düşüncesi toplumda dalgalandı. Son yapılan bir ankette katılımcıların %80’inden fazlası iklim korunması konusunda acil eylem talep ediyor. Almanya’da seçmenlerin %15’i 30 yaşın altında, %40’ı ise 60 yaşın üstünde ve bu %40’ın yarısını 70 yaşın üstündekiler oluşturuyor. Ancak iklim değişikliği tüm seçmenleri yatay kesen bir gündem. Hal böyle olunca, Almanya’da iklim değişikliği tüm partilerde bir taahhütler silsilesine neden oldu.
Afganistan’daki gelişmelerle beraber tekrar gün yüzüne çıkan göç ve göçmen politikaları, seçmenin birbirinden en çok uzaklaştığı konu. Seçmenler bu konuya farklı tepkiler verirken, marjinalleşerek merkez partilerden uzaklaşmalar genellikle bu konu çeperinde yaşanıyor.
Tüm bunların içinde seçmenin en çok dikkat ettiği konu iklim değişikliği oldu. Eylül ayında yapılan bir ankette katılımcıların %43’ü için en çok endişe edici konunun iklim değişikliği ve çevre olduğu ortaya çıktı. Farklı bir ankette ise katılımcıların %61’i iklim değişikliğinin insanlık için ağır sonuçları olacağı yönünde fikir sundu.
İklim değişikliği tüm partilerin ajandasında öyle ya da böyle taahhütlerle kendine yer buluyor ancak uzmanlar çoğunun yüzeysel olduğunu belirtiyor. Taahhütlerin nasıl yapılacağı, yol haritaları, planlar veya programlar gibi somut adımlara dair bir vaat yok. Yeşiller ise iklim krizi konusunda keskin ve belirgin bir yol haritası ortaya sürmüş olsalar da diğer güvenlik, emeklilik ve iş gibi konularda atılım yapamamış olduğu ifade ediliyor.
Seçimin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tarafı
Yeşiller’in adayı Annalena Baerbock, parti tarihinde bir ilke imza attı ve %15 gibi bir oy oranı yakaladı. Ancak buna rağmen Baerbock’un intihal ve CV süslemesi gibi sebeplerle oy kaybettiği belirtiliyor. Scholz’un adının karıştığı ağır dolandırıcılık skandallarının ise toplumda herhangi bir taşı yerinden oynatmadığı ortada.
Scholz, günümüz Almanya’sının en büyük dolandırıcılık skandalı olan Wirecard’ın çöküşüne dair yayımlanan bir raporda denetlemedeki başarısızlıklarından dolayı sorumlu tutuldu ve Hamburg Belediye Başkanıyken milyonlarca euronun kaybolmasıyla da Scholz’un adı Cum-Ex vergi kaçırma skandalına karıştı.
Bu iki karşılaştırma toplumsal cinsiyet sorusunu akıllara getiriyor. Uzmanlar ise bunu doğruluyor. Birçok seçmenin Baerbock’un çok genç ve kadın olmasından dolayı “bu işi başaramayacağı” algısına sahip olduğunu belirtiyor. Baerbock’un diğer iki erkek rakibiyle arasında en az 20 yaş fark var. Uzmanlar Baerbock’un kendine olan güvenine rağmen, münazaralarda rakiplerinin ona karşı biraz daha az saygılı davrandığı da hafifçe hissedilebildiğini belirtiyor.
Ancak Baerbock, iklim konusunun acil olduğunu o kadar net ve kendine güvenli bir şekilde ortaya koydu ki Scholz, seçimi kazanmasının hemen ardından “Halkın bizden istediğini yapmak bizim görevimiz. Bu ise önümüzdeki 10 yılın gidişatını belirleyecek iyi bir hükümete liderlik etmek, topluma saygı kazandırmak, sanayi sektörümüzü modernize etmek ve insan kaynaklı iklim değişikliğini durdurmaktır” açıklamasında bulundu.