Okay Temiz ile İklimin Perküsyon Hali

Dünyaca ünlü perküsyon sanatçısı Okay Temiz ile doğayı, sanatı ve insanı konuştuk. Sanatçının çevreyle ilgili eser üretmesi için çevresinin farkında olması gerektiğini ifade eden Temiz, her sene temalı konserlerinde iklime, doğaya, çocuğa saygıyı işlediğini belirtiyor. Okay Temiz’in soruları yanıtlarken ki heyecanı ise iklim gibi; fırtınalı ve değişken.

Röportaj: Burcu GENÇ

Okay Temiz’in doğayla ilişkisi nasıl oluştu? Kısaca bahsedebilir misiniz?

Ben bir çiftçi çocuğuyum, doğduğumdan beri yalınayak dolaştım. Çatalca’nın Ahmediye köyüne yakın bir çiftlikte geçti çocukluğum. Bin dönüm arazi içerisinde çiftçilik yapıyorduk. Her türlü şeyi ekiyorduk. Traktörlerde ıspanak taşıyıp Çatalca pazarında satardım. O zamanlar zehir, kirli atıklar yoktu. Çiftliğimizin içinden geçen dereden su içerdik.

Hiçbir müzisyeninin yaşamadığı şekilde tabiatla beraberdim diyebilirim. Bu sebeple, Türk folklorunu bugün modernize ettiysem bunun kaynağı topraktan geldiğim içindir. Orada yaşadığım doğadan öğrendim. Modern yaşamdan, şehirden öğrenilmiyor. Şehrin içine konservutarlarda öğretim verilirken sanatçıların çevreyle, doğayla ilgili eser üretmesi çok kolay olmuyor. Bizzat yaşamak, tabiatı tanımak lazım. Yani ayağını bir kere toprağa basman gerekiyor.

Ancak benim bir ayrıcalığım daha oldu.  Doğayla yaşadığım kadar makineyle de iç içeydim. Babam subaydı, uçak pilotuydu. Bu sebeple makineyi de gördüm. Böylece müziğimde sentez yapabiliyorum, kimsenin bulmadığı sesler buluyorum. Tabiattan korktuğun gibi korkmayacaksın seslerden.

Her sene temalı konserler düzenliyorsunuz. Geçen senenin teması iklimdi. Bunlardan bahsedebilir misiniz?

Çocuğa, kadına, doğaya saygı gibi temalarda konserler gerçekleştirdik. O yıl dünyada söz konusu olan en çok konuşulan konuyu alıp işliyoruz. Bazen de hiç göz önünde olmayan bir konu seçiyoruz. Örneğin; çocuğa saygı.

[su_pullquote align=”right”]Türk folklorunu bugün modernize ettiysem bunun kaynağı topraktan geldiğim içindir. Orada yaşadığım doğadan öğrendim.[/su_pullquote]

Çocuklara ritim eğitiminin içerisinde kas kontrolü, balans, beyin jimnastiği, dinleme sanatı ve saygı bulunuyor. Mesela çocuk saygıyı, yanında çalan sanatçıyı dinleyerek öğreniyor. Çaldığın ritmi sen biliyorsun evet ama yanındaki ne çalıyor dinlemelisin. Bu egonun da düşmesini sağlıyor. Aslında birlikte deneyimlemek, kas kontrolü, beyin kontrolü ve kompozisyon, bunların hepsi mevcut. Ne çalıyorsan hep beraber çalıyoruz. Böylece çocuktaki yaratıcılığı da besliyoruz.

2022’de 18’inci konserimizi yapacağız. Bu senenin teması daha belli değil ancak iklimle ilgili bir konu olacak. İklim değişikliği en büyük problemimiz. İklim bizim nefesimiz havamız.

Perküsyon, insanlığın en eski enstrümanı aslında. Bunun nasıl bir tarihi bir önemi var?

Perküsyon; sevinç, mutluluk, panik, korku, kuşku, yardım çağırma ve komünikasyon halinde kullanılan bir araç. Afrika’da ilk olarak haberleşmek için kullanılan “konuşan davul” var. Örneğin; sünnet, düğün, cenaze merasimlerini bu “konuşan davullarla” diğer köylere bildiriyorlar.

Şimdi kalkın hepimiz davulla konuşalım demiyorum. Ama şunu anlamalıyız; hepimiz doğadayız, şimdi kullandığımız teknolojide doğanın içerisinde. Mevzu zaten bu doğanın bir parçası olduğunu kabul edip, karşılıklı saygı içerisinde birlikte yaşayabilmek.

Örneğin; insan sesi dünyanın en iyi enstrümanı. Yapamayacağınız ses yoktur. Şaman sanatçı Sainkho Namtchylak mesela, doğa, kuş, hayvan, rüzgar ve fırtına seslerini taklit edebiliyor.

Ritmin bir felsefesi var aslında. Ritim öğrenmek yalnızca bir enstrüman öğrenmek değil. Ritim her şeyde var; politikada, sosyal yaşamda, trafikte bile. Bu sebeple ritmi tanıtmak, ritmin önemini uygulamaya çalışıyoruz.

Bunu ise şu şekilde özetleyebilirim. Ritimde inançlı olacaksın, dürüst olacaksın. Ritim, bugün dinlerin hepsinin üzerinde, çok önemli büyük bir sonsuzluk bu. Seni alıyor, başka bir yere götürüyor. Ritim aslında annedir, çünkü doğurgandır, sonsuzdur, ufacık bir sesten bir sürü yeni eser çıkar. Ben hep ritmi “baba” olarak düşünmüşümdür. Çünkü tokmak var ya vuruyorsun, yani babadır. Ama ritim aslen annedir, insanlık tarihi ile birliktedir.

Mesela çalgılarımızın bir kısmı deri: Skin to skin yani deriden deriye. Bu psikolojik olarak yaklaştırıyor insanı çalgıya. Metale, plastiğe vurmak daha başka. Deriye daha çok saygı duyuyorsun çünkü sen de onu kendi derinle çalışıyorsun

Türkiye’de sanat alanında iklim değişikliğiyle ilgili olarak neler yapılabilir?

İklim değişikliğiyle ilgili olarak sanatçılar az sayıda eser üretiyor. Böyle küresel bir soruna karşı tüm sanat kolları birleşmeli ve işbirliği yapmalı. Sanat, iklimden kopuk durumda. Birleşelim. Kimin aklında ne varsa, ne yapıyorsa birleşelim; bir sonuca varalım. Önemli olan politikacıların duyması.

[su_pullquote align=”right”]Çevre için konuşan aşıklara, küresel ısınmaya dair farkındalık artırmak için sanat çalışmalarına ihtiyacımız var.[/su_pullquote]

Çevre için konuşan aşıklara, küresel ısınmaya dair farkındalık artırmak için sanat çalışmalarına ihtiyacımız var. Müzisyenler, kompozitörler, klasikçiler, besteciler dahil her sanatçının çevreyle ilgili üretime geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Doğada yaşamalılar, onunla ilgili üretim yapmalılar, çevrenin farkında olmalılar.

Diğer yandan Türkiye, dünyanın ortasında. İklim değişikliği elbette etkileyecek. Kuraklık da gelecek; sel de gelecek. İsveç, Norveç gibi kuzey ülkeleri çok etkilenmeyecek. Bu sebeple enerjimizi, tabiatın bize sunduğu güneş, su ve rüzgârdan almalıyız. Şanslı bir ülkede yaşıyoruz çünkü bunların hepsi bizde mevcut. Ancak Türkiye’de toprak kayboldu, bitti. Hâlâ dizel araba satıyorlar. Benzinli araçlar yasaklanmalı iki yıl içinde bence. Güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerjilerden yararlanılmalı.

Önerilen makaleler