The Urbanarts, kamusal alanda sanat fikrine yeni bir anlam, boyut getirmeye çalışan bir birliktelik. Bağları birleştirmeyi; doğayla insan, doğayla doğa, insanla insanın yanı sıra kentle doğanın ve insanın bağlarının da izini sürmek ve bu bağların üzerinde yeniden bir araya gelişlerle bağları birleştirmeyi hedefliyorlar.
Röportaj: Burcu GENÇ
The Urbanarts, yaklaşık bir buçuk senedir üzerinde düşünülen ve onların deyimiyle “içlerine sinmesini” bekledikleri, İzmir ve İstanbul’da çalışmalar yürüten bir sanat oluşumu olarak yola çıkmış. Kendilerini şu şekilde tanımlıyorlar:
“The Urbanarts dolaşır, yerleşir, müdahale eder, yapar ve yeni bağlar oluşturur. Bilim, sanat, mimari gibi farklı alanlardaki insanları bir araya getirerek disiplinler ötesi üretimler hedefler. Dönüşmeye müsait daimi izler bırakarak yapar üretimini. Orada olan şanlıysa orada kalır; değilse yağmur alır götürür, rüzgar alır üfürür.
The Urbanarts, kozasında barındırdığı mimari projeler, kamusal sanat, dijital sanat ve performans fikirleriyle yeniden bakmaya, bir daha yürümeye, şehirle, doğayla, kültürle tanışmaya özendirir. Bilim ve sanatı buluşturarak yeni ağlar kurar. Kentlerin yeniden canlanmasına, doğada buluntu nesnelerle üretmeye vesile olur ve bu bağlamda etkinlikler oluşturarak bağımsız bağları birleştirir. Bu bağımsız bağlar The Urbanarts’ı bir araya getirir.”
Sürdürülebilirlik kavramanın aşındığına inanıyorlar bu sebeple sürdürülebilirlik yerine dönüşüm üzerinden döngüselliği yaratmak amacıyla ikisinin de bir demde yoğrulduğu “döngüşüm” kavramını kullanılıyorlar. Kendi sözleriyle “döngüşüme eviriliyorlar aslında.”
Sosyal döngüşüm üzerine de çalıştıklarını ifade eden The Urbanarts’tan Özgür Kavurmacıoğlu ve Emre Gökcen “beraberce projeler yapmak, doğaya değen bir yerden bir model oluşturmaya” çalıştıklarını belirtiyor ve ekliyorlar: “Bireysellik yerine kolektif bir anlayışla, bir işbirliği üzerine çalışıyoruz.”
Özgür sözlerine şöyle devam ediyor: “Türkiye’de sanatla buluşmuş bir mahallede sanatla beraber akademik altyapıyla ekolojinin sanatla birleştiği projeleri hayata geçirmeyi planlıyoruz. Mikro ölçekte –yani bir mahalle ölçeğinde- bir döngüşüm merkezi oluşturmak ve mahallenin sanatla bir araya gelmesini sağlamak istiyoruz. Sanatsal bir dönüşümü hâlihazırda bulunan bir mahallede, yalnızca atıkların değil sosyal bir dönüşümün üzerine de çalışmak istiyoruz. Bu kapsamda paneller, kültür çalışmaları ve forumlar düzenlemek istiyoruz. Mahallede bir model oluşturmak ve yeni ekolojik yaşam biçimiyle deneysel bir araştırma çalışması ortaya çıkarmayı amaçlıyoruz.”
[su_pullquote align=”right”]Kentlerin yeniden canlanmasına, doğada buluntu nesnelerle üretmeye vesile olur ve bu bağlamda etkinlikler oluşturarak bağımsız bağları birleştirir. Bu bağımsız bağlar The Urbanarts’ı bir araya getirir.[/su_pullquote]
“Back To İzmir” sergisinin düzenleyicisi olan topluluk İzmir’de, İzmirli olup İzmir’de yaşamayan sanatçıların bir araya geldiği bir sergi ve konser etkinliği olan Back to İzmir’de resim, heykel ve dijital eserlerin yer aldığı bir karma sergi düzenledi. Sergide, sanatçılar İzmir’e karşı hissettiklerini yansıtıyorlar, İzmir’le olan bağlarını anlatıyorlar. Eski havagazı fabrikasında İzmirli olup İzmir’de yaşamayan grupları çağırdıklarını ifade ediyor Emre Gökcen. Konserde live 3D mapping gerçekleştirilerek “bir anlamda havagazı fabrikasının duvarlarını dijital olarak boyadıklarını” söylüyor.
Emre aynı zamanda, İzmir’de Darağacı’nda, Darağacı Kolektifi’nin altıncısını yaptığı sergiye de davet edildiklerini bu kapsamda boş bir binayı işgal ettiklerini anlatıyor: “Mahallelinin teşvikiyle boş binada sanat çalışması yapılması istendi. Binanın yapısını bozmadan az bir temizlikle The Urbanarts’ın çalıştığı kişilerle sergi alanına çevirdik. Resim, sergi, interaktif duvar ve enstalasyonlar vardı. 15 sanatçıyla yapıldı. Konu “temas”tı. Bu sergide, Darağacı Kolektifiyle The Urbanarts’ın temas etmesinin sonucu olarak ordaydık. Biz de kendi içimizde temas ettiğimiz sanatçıları topladık. Bu sergi, iş yapışlarımıza yeni bir boyut ya da ilişki kattı.”
Solar Decathlon: “Bir Bağ Meselesi”
Solar Decathlon, Amerikan Enerji Bakanlığı’nın ilk kez 2002 yılında düzenlediği ve öğrenci takımlarını yenilenebilir enerji konusunda proje geliştirmesi konusunda destekleyen bir proje yarışması. İki sene boyunca iki farklı ülkeden üniversite takımları bir projenin üzerine çalışıyor.
Özgür Kavurmacıoğlu, İstanbul’daki takımın kamusal alandaki sanatsal ifadesine çalıştıklarını ifade ediyor. İstanbul Teknik Üniversitesi ve Almanya’dan Technische Hochshüle Lübeck ile birlikte çalıştıklarını dile getiriyor. [su_pullquote]Bozcaada’daki çöplüğün içinden geçecek bir güzergah hazırladım. Öğrencilerin, çöpten yabancılaşmasını gözlemledim. Kendi çöpünün nereye gittiğinden haberi bile yok.[/su_pullquote]
“20 öğrenci ile trans-disipliner bir mimari pavillion tasarım üretim süreci yaşıyoruz. Tasarım sürecinin ikinci fazı olarak Bozcaada’da bir hafta süren “Bir Bağ Meselesi” atölyesi düzenlendik. Amaç bu pavyon düşüncesinin tasarım temellerini atılmasıydı. Öğrenciler özgür düşünce ile bir tasarım süreci nasıl oluşturulur, doğayı deneyimlemek ve doğayla ilişkilenmek nasıl olur üzerinden işe başladı. Bozcaada’daki çöplüğün içinden geçecek bir güzergah hazırladık. Öğrencilerin, çöpten yabancılaşmasını gözlemledik. Kendi çöpünün nereye gittiğinden haberi bile yok. O çöpün doğadaki etkilerini, sebep olduğu bozuluma tanık olmadığı için çöpüne yabancılaşmış. Gezide, öğrencilerin çöpün oluşmasından dolayı vicdanı olarak rahatsız hissedildiğini gözlemledik. Hatta biri ‘gazoz şişesini atamadım’ dedi. Öğrencileri en etkileyen deneyim oydu. Oluşturdukları çöplerin nereye gittiğini gördüler. Çöp ayakizini gördüler.”