#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Türkiye’de Yasalar ve Yasaklar Gölgesinde Avcılık: Denetimler Yeterli mi?

Türkiye’de bir gelenek halini alan avcılığa ilişkin tartışmaların sonu gelmiyor. Avcılığın usul ve esaslarının nasıl belirlendiği, avlanma süreleri, avlanacak hayvan limiti ve koruma altındaki türlerin avlanmaması konusundaki kararların hangi referanslarla alındığı, denetimlerin yeterli olup olmadığı veya avcılığın spor değil cinayet olduğu yönündeki konular bu tartışmaların başında yer alıyor.

Röportaj: Şenol Bali

Türkiye’de bir gelenek halini alan  avcılığa ilişkin tartışmaların sonu gelmiyor. Peki Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi ve Uluslararası Doğa Koruma Birliği’ne taraf olmasına karşın sahadaki  denetimler yeterli mi? Yabani hayatı koruma konusunda örgütlenme seviyesi ve avcılığa karşı kamuoyu duyarlılığı yeterli mi? Tüm bu soruları Doğa Araştırmaları  Derneği Tür Koruma ve İzleme Programı Koordinatörü İlker Özbahar ile konuştuk.

Merkez Av Komisyonu (MAK) avcılıkla ilgili usul ve esaslar belirliyor ve avlanma süreleri, avcı başına günlük avlanacak av hayvanı limiti, il genelinde yasaklanan türler, av hayvanlarından koruma altına alınacaklar ile avına izin verilenler, avlanmada kullanılması ve bulundurulması yasaklanan araç ve gereçler gibi konusunda kararlar alıyor. Bu kararlar hangi dayanaklarla alınıyor?  

2020-2021 yılında ilk defa Merkez Av Komisyonu’nda bilim adamlarının ve doğa koruma örgütlerinin sayısı artmaya başladı. Ancak bu durum, sonucun  hemen değişmesine yetmedi çünkü o komisyonda birçok kurum var ve kararlar oy çokluğuyla alınıyor. Avlanma süreleri, avcı başına avlanacak hayvan sayısı limiti veya avlanacak tür gibi kriterlerde istediğimiz sonuçları elde edemedik. Burada İl Av Komisyonları’nın kararları da belirleyici. Önce ilçelerde devamında ise illerde il komisyonları toplanıyor. Burada kaymakam ve diğer kurumlar ve ilçedeki av dernekleri oluyor. Bu kararlar ile yönlendiriliyor. Doğa Koruma Örgütleri henüz Türkiye’nin her yerinde örgütlenmediği için il ve ilçe bazında alınan kararlarda yeterli etki olmuyor maalesef. Burada her zaman doğadan ve yaban hayvanlarından yana kararlar çıkmıyor her zaman.

Kararlar il ve ilçe av komisyonları tarafından hazırlanıyor. Merkez Av Komisyonu  genelde gelen kararları çok değiştirmiyor. Bu yönüyle İl Av Komisyonlarına dahil olmamız lazım. Bununla ilgili çabalarımız sürüyor. Örgütlemeyi tüm Türkiye’ye yaymak için ülkenin dört bir yanından dernekler ile  Doğaya Güç Kat ismiyle bir ağ oluşturduk. Takip sürecimiz böyle yürüyor. Önümüzdeki yıllar için çok ümitliyim.

Yabani hayati korumaya yönelik uluslararası sözleşmelere taraf olan Türkiye’de her yıl yüzlerce yabani hayvan kaçak bir şekilde avlanıyor (Fotoğraf: Twiter)

Avcılığın yasaklandığı alanlarda denetim çalışmaları yeterli mi? Örneğin geçtiğimiz günlerde Tarım ve Orman Bakanlığı Bingöl’de yargı kararlarına rağmen yeni av ihalesi çıkardı. Benzeri gelişmeler başka kentlerde de zaman zaman cereyan ediyor. Yargı kararlarını ve denetleyici kurumları düşündüğümüzde tabloyu genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Komisyonlarda alınan kararların yanı sıra sahada olup bitenler var. Asıl belirleyici olan da bu. Alınan kararların sahada uygulanması çok zor. Çünkü Tarım Orman Bakanlığı’nın illerdeki personelleri sayı olarak çok yetersiz. Her ilde en az sayıda olan bu personeller 24 saat usulüyle çalışmalarına rağmen kaçak avlanmaları önlemekte yeterli olamıyorlar. Dolasıyla alınan kararların ne oranda uygulandığı ile ilgili bir durum söz konusu. Şu an en büyük sorun bu yönüyle yapılan kaçak avcılık. Çözülmesi gereken temel sorun bu. Bakanlığın denetim personeli ve ekipmanlarını arttırması lazım. Avcılık tamamen yasaklansa bile bunu uygulayabilmek ve denetleyebilmek için kontrol ve denetim mekanizmaları çalışmadığı  sürece ortada olan yasak bir işe yaramaz. Avcı başına düşen Milli Park Muhafaza Memuru sayısı çok düşük. Kontrollerin arttırılması için denetleyici kurumların kapasitesinin arttırılması, kolluk kuvvetleri ile daha sıkı işbirliği yapılması lazım.

Av ihaleleri  ile Merkez Av Komisyonu’nun durumu biraz farklı. Av turizmi için belirlenen türler ve yerleri Merkez Av Komisyonu tarafından değil, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirleniyor. İhaleler genelde canlı popülasyonun yaşlı üyelerine dönük oluyor. Ancak bu hem eski bir anlayış hem de doğru  değil. Av turizminin, belli bir popülasyonu belli bir sayının altında tutmak gibi bir amacı olsa da geçerliliğini kaybeden bir yaklaşım. 1950’li yıllarda doğal hayatın ormanların veya milli parklardaki yaşamın kontrol edilebileceği varsayan bir anlayış bu. Artık dünyada daha bütünsel ve ekolojik bir bakış açısı hakim, ülkemizde bu mevcut anlayışın  da değişmesi gerekiyor. İlker Özbahar – Doğa Araştırmaları Derneği Tür Koruma ve İzleme Programı Koordinatörü

Öte yandan bir  tür hakkındaki karar yargıya taşındığında mahkeme genelde avlanması istenen türün popülasyonundaki sayıya bakıyor ve o yönde karar veriyor. Bingöl’de yargının red kararına rağmen ihalenin tekrar yapılması bununla ilgili biraz. Ancak mahkeme kararları sadece bir ihale sürecine yönelik veriliyor. Tabi geçmişte verilmiş benzer bir karar diğer ihaleler yargıya taşındığında bunların iptal kararını kolaylaştırıyor. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı da bu konudaki yetkisine dayanarak yeniden ihale kararı alabiliyor. Bingöl’de yargının net kararına rağmen ihalenin tekrar yapılması bununla ilgili.

Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi ve  Doğa ve Doğal Kaynakların Korunması için Uluslararası Birlik’in (IUCN) kırmızı listesinde yer alan ve soyu tükenmek üzere olan yaban hayvanların korunmasına dönük çabalar yeterli mi ?

BERN sözleşmesiyle ilgili olarak Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) kırmızı listesinde yer alan türlerin korunmasına dönük çabalar var ancak Türkiye’de mevcut anlayış doğal popülasyonunu korumaktan çok yönetmek üzerine kurulu. Oysa hayvan popülasyonu ekolojik olarak yönetilecek kaynaklar değil. Burada popülasyonu artan hayvan türlerine dönük yapıldığı düşünülüyor ama aslına baktığımızda bu hayvan popülasyonunda sayısal olarak büyük bir artışın  olduğunu söylemek mümkün değil. Mevzuatın uygulanması için belli bir türdeki popülasyonun artması hatta diğer türlere veya yaşamın diğer kaynaklarına zarar vermesi gerekiyor. Ancak ihalenin yapıldığı alanlar  ve türler için  böyle  bir durum söz konusu değil.

Yaban Koyunu veya Yaban Keçisi için durum tam olarak bu. Yaban koyunu popülasyonu oldukça azalmış. Orman Bakanlığı Konya Bozdağ’da özel çabalarla popülasyonunu dengeledi. Şu an yine 7-8 yaşından büyük olanları vurduruyorlar. MAK kararlarına konu olan ördek türlerinden Elmabaş Patka da şu an var IUCN kırmızı  listede. Günlük bir avcı 2 tane vurabiliyor. Farklı mahkemeler, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Konya ve Karaman’da Anadolu yaban koyunu ile yaban keçisi avına ilişkin açtığı ihale için yürütmeyi durdurma kararı vermesine  rağmen bu  hayvanlar avlanmaya devam ediyor. (Fotoğraf: İHA)

Öte yandan BERN sözleşmesi bazı türlerin avlanma politikasını o ülkeye bırakıyor. Ancak hiçbir hayvan türünün av turizmine konu olmaması lazım.  Biyolojik çeşitliliği  korumak adına türleri azalmakta olan hayvanların avlanmasından vazgeçilmeli. IUCN  kırmızı listesinde yer almayan hayvanların bile avlanmasının belli ölçülerde yasaklanması lazım.

Avcılık dışında hayvan popülasyonlarını  tehdit eden hangi etmenlerden söz edebiliriz?

Hayvan popülasyonunu bir bütün olarak değerlendirdiğimizde esas tehdit avcılık değil aslında. En önemli tehdit habitatların kaybı veya parçalanması. Maden ocakları, ormanların kaybı, sulak alanların azalması gibi birçok habitat kaybı yaşanıyor bu da türün varoluş şartlarını olumsuz etkiliyor. Avcılık kadar bu habitat kaybı da büyük tehdit. Son 20-30 yılda çok yoğun yaşanıyor maalesef bu süreç. Bu handikaptan çok az hayvan türü kurtulabiliyor, kurtulanları da avlanma yoluyla yok edince geri dönülemez bir tehlike doğuyor. Biz doğa korumacıların temel kaygısı bu. Avcı birkaç tane öldürebiliyorken habitat kalitesinin düşmesi veya yaşama ortamının yok olması daha büyük  kayıplara yol açabiliyor.

Türkiye’de avcılığa karşı mücadele veya yabani hayatı korumaya dönük örgütlenme yeterli mi? Bu yönüyle mevcut kamuoyu duyarlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye genelinde yeni yeni örgütlenmeler oluyor. Yukarda da bahsettiğimiz gibi ilçe ve il av komisyonlarında söz sahibi olması lazım doğa koruma örgütlerinin.  Bu amaçla geçtiğimiz ay içinde  ülkenin tamamında aktif olacak  Doğaya Güç Kat ismiyle bir ağ oluşturuldu. Doğa koruma konusunda faaliyet gösteren kurumları bu komisyonlarda görev alarak nesli tehdit altındaki hayvanların korunması için katkı sağlamaya davet ediyoruz.

Kamuoyunda da bir farkındalık gelişiyor. Birçok bölgedeki avlanma ihalelerinin yargı kararına konu olması ve durdurulması belli seviyede bir  kamuoyu oluşmasının sonucu. En son Dersim’deki avlanma girişiminde de gördüğümüz gibi avlanmalar karşısında kamuoyunun hareketlenmesi sevindirici bir şey. Orada bildiğiniz gibi yurt dışından bazı avcılar avlanmak üzere kentte getirilmişti. Bakanlık bu işi turizm olarak değerlendirmiş ve yurtdışından gelenlere avlanmayı yüksek meblağlarda pazarlayarak  bu faaliyetten  finansal gelir elde ediyor bu yüzden buna sıcak bakıyor. Geçtiğimiz günlerde  yaban hayvanlarının avlanması için ülke dışından Dersim’e avcıların getirilmesi kentte  büyük tepkiye neden olmuştu. (Fotoğraf: DHA)

Avcılığın günümüzde bir karşılığının olduğunu düşünmüyorum. İnsanoğlunun eski zamanlardan günümüze taşıdığı bir gelenek olsa da avcılığın yakın gelecekte ortadan kalkacağını düşünüyorum. Doğal alanların tahribatı ve avlanan türlerin üzerindeki baskılar zaten ortada iken zevk amaçlı bu hayvanları hayvan öldürmenin kabul edilebilir bir yanı yok. Bunu bütün kamuoyu görüyor zaten, insanların tepkisi de bu sebepten oluşuyor. İnsanlar var olan bu güzelliklerin nesiller boyunca devam etmesini istiyor.

Dünyada da gelişim bu yönde, artık insanlar avcılık yerine doğa koruma çalışmalarına daha fazla katkı veriyorlar. Ülkemizde de bu ortamın oluşacağını tahmin ediyorum. Doğada bulunmak, onunla bütünleşmek için tek yol orada bulunan hayvanları avlamak değil, onları izlemek ve fotoğraflamak da çok zevkli bir yöntem. Özellikle son dönemde doğa fotoğrafçılığı ülkemizde çok mesafe kat etti. Bu sayede korunmalarına da katkıda bulunabiliyorsunuz. Avcılarımızı da bu türleri öldürmek yerine fotoğraflayarak ölümsüzleştirmeye davet ediyoruz. Umarım doğa korumadan sorumlu kurumlarımız da artık av turizmi yerine bu tür ekoturizm faaliyetlerini değerlendirip hayvanların öldürülmesine engel olurlar.

EkoIQ Editör