Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği (ICHILD) yönetim kurulu üyesi İsmet Yapar ve dernek gönüllüsü Melisa Akkuş, iklim krizini ele alırken toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sosyal adaletsizlikler, insan ve hayvan haklarını da ayrı tutamadıklarını ifade ediyor ve çocuk hakları konusunda farkındalık bekliyor.
RÖPORTAJ: S. Sena AKKOÇ
“Ben Melisa Akkuş. 11. sınıf öğrencisiyim. Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği (ICHILD) gönüllüsüyüm. Yaklaşık 3 yıldır toplumsal cinsiyet eşitsizliği, gençlik hakları, çocuk hakları temaları ile ilgili çalışmalar yürütüyorum. Aynı zamanda İklim Öncüleri’nde arkadaşlarımla kurduğumuz bir ekipte gençlerin değişime öncülük edebilmesi için bir hareket başlatma ve iklim değişikliğini herkese anlaşılır bir şekilde anlatabilmeyi amaçlıyoruz.”
“Ben İsmet Yapar. 1999 doğumluyum. Kuruluşundan beri (2019) ICHILD’ın yönetim kurulunda aktifim. Derneğe özellikle içerik üretiminde yardımcı oluyorum. 2021’de Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldum. Liseden beri hak savunuculuğu yapan biri olarak iklim değişikliği ve bizim geleceğimize olan etkilerine karşı endişe duyuyorum.”
Öncelikle aktivist kişiliğiniz hakkında konuşalım. Sizi motive eden ne oldu? Mesela Melisa, sen bir yandan çocuk hakları ile ilgileniyorsun bir yandan da iklim aktivistisin. Senin hayatında bu iki konu nasıl birleşti?
Melisa: Ben çevremde sürekli olumsuz haberler görüyordum. Gerek televizyon kanallarında gerek gazetelerde -ki ben bir ara 15 yaşındayken falan çok gazete okurdum-. Sürekli gündemi takip ediyordum. Bu kadar şey oluyor; okuyorum, görüyorum, farkındayım ama ben sadece farkında kalmak istemiyordum. Bir şeyleri farkındalığımın ötesine taşıyıp aksiyon almalıyım dedim. Bir gün tek başıma yolda yürürken durup dedim ki ‘Ben bir şeyler yapmak istiyorum. O günden sonra çok araştırdım; bu sorunların temelini, insan haklarını… Çocuk hakları ile ilgili eğitimler aldım… Kendimi geliştirdikçe de yeni hareketlerle tanıştım. İklim hareketine geldim buradan, bir süre iklim hareketlerinin organizasyonlarını yaptım arkadaşlarımla birlikte, grevler organize ettik, karar alıcılarla görüştük. Şu anda tek bir alanda çalışıyorum şeklinde bahsetmem mümkün değil. Mesela iklim krizini diğer krizlerle ilgilenmeden ele alamayız. İklim krizini konuşurken toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de konuşmamız gerekiyor, sosyal adaletsizlikleri de konuşmamız gerekiyor, insan ve hayvan haklarını da konuşmamız gerekiyor.
İsmet: Ben de liseden beri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile UNICEF’in birlikte yürüttüğü çocuk komitelerinde çalıştım. Hatay’da doğup büyüdüğüm için mültecilerin (özellikle çocukların) yaşadığı sorunlara birinci elden şahit oldum. Bunun üzerine ICHILD kuruluşunda yer aldım ve uzun zamandır çocuk hakları ile ilgileniyorum. Bu sorunların bağlantılı olduğu konusunda Melisa’ya katılıyorum. UNICEF’in kendi çocuk hakları sözleşmesinin maddelerinde de birden fazla sorunu birlikte ele aldığı çok açık.
Biz bakanlık ile sınır kentlerinde çocuk uyum eğitimleri yapardık -özellikle Suriye’den ve Türkiye’den çocukların kaynaşması için. Sosyoekonomik durumun, kültürün, siyasi olayların ne kadar bağdaştığını çok net gördük bu projede. Çocuk hakları ile uğraştığın zaman toplumsal birçok sorunla da aynı anda uğraştığını görüyorsun zaten.
İklim değişikliği ile çocuk haklarını bağlantısını Çocuk Hakları Bildirgesi’nde yer alan maddelerden biri üzerinden düşünebiliriz: “Çocukların tam potansiyellerine ulaşabilecekleri bir ortam hazırlamak” (madde 6). 24. maddede de yine çocukların mümkün olan en sağlıklı koşullarda yaşayabilmesi için kaliteli sağlık hizmetlerine, temiz suya, yeterli gıdaya ve ‘temiz bir çevreye’ erişimlerinin sağlanması gerektiğinden bahsediliyor. Bunu bir kişi veya bir ülke tek başına yapamaz, buna çocukları ve gençleri de dahil ederek yapmalıyız. İklim krizi ile ilgili kritik bir nokta, çocukların geleceğini doğrudan etkiliyor olması. Bu krize müdahale etmemek de bu nedenle çocuk hakları ihlali olarak görülmeli.
Melisa: Ben de şöyle bir noktaya değinmek istiyorum. İlginç bir şekilde bence iklim aktivizmi içinde de çocuk hakları ihlalleri söz konusu olabiliyor. Aileler çocuklarını baskı ile greve getirip ellerine pankartlar tutuşturuyorlar. Gözlemlediğim kadarıyla bazen çocuklar aile zoruyla sırf magazinsel bir şeyler yapmak, televizyona çıkmak, gazetelere konuşmak amacı ile iklim grevine getiriliyor… Bu nedenle de sanki bu hareket haklarımız için değil de CV kasmak içinmiş gibi gözükmeye başladı.
Bir de bazen şunu düşünüyorum: Ben konuşuyorum ama benden daha dezavantajlı olan bir genç ne düşünüyor, o konuşsa neler söyler onu çok merak ederek konuşuyorum.
Yani iklim hareketinin medyada görünürlük kazanması aslında iyi bir şeyken bu popülerlik, konunun farklı yerlere çekilmesine neden oluyor. Bir de temsiliyet sorunları ortaya çıkıyor. Bunlarla birlikte Z kuşağı aktivizminin de sürekli olarak yüceltildiğini görüyoruz ve gençler üzerine dünyayı kurtarma sorumluluğu yüklenmiş oluyor. Siz bu sorumluluk söylemleri üzerine ne düşünüyorsunuz? Sizce Z kuşağı gerçekten bir kurtarıcı mı?
Melisa: Biz ICHILD’da bir post paylaşmıştık 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde. Burada şöyle bir cümle var: “Bizler kimsenin geleceği değil, kendimizin bugünüyüz”.
Bize farklı kuşaklar diyor ki, ‘Siz gençler bizim geleceğimizsiniz, umudumuzsunuz’. Biz bir gelecek mücadelesi veriyoruz ama kimsenin geleceği olmak zorunda değiliz. Özellikle karar alıcıların böyle bir baskı yapması bence yanlış. Kendileri yapabilecek durumdayken yapamadıkları hareketleri bizim sırtımıza yükleyen söylemleri oluyor. Yapabilecekleri onlarca binlerce adım varken hala kömür madenleri ve altın ocakları onlara daha değerli geliyor. Bence bizim geleceğimiz onların gözünde değersiz. Biz de diyoruz ki bizim hareketimiz 2050 veya 2030 için değil, şimdiden bir şeylere başlamanız gerekiyor.
İsmet: Ben de buradan yola çıkarak biraz Z kuşağı arasındaki ayrılıklardan bahsedebilirim aslında. Üçümüz de Z kuşağıyız ama Melisa’nın döneminde gördüğümüz aktivizm ile bizim lisede gördüğümüz çok farklıydı. Melisa’nın eleştirdiği siyasetçilerin elinden çıkan sistemlerle yetişmiş insanlarız ve bu parametrelerle çok sınırlı kalmışız. Şu anki o gururumuzsunuz retoriklerini biz de çok duyduk ama Melisa’nın yaşıtları farklı bir tepki vermeye başladı.
Evet, yani biz ağaç dikmenin dışında pek de bir çevre hareketi görmedik ilkokulda ve aslında bu, tam da bizden önceki neslin zihniyetinin ürünü. İklim krizini veya çevreyi ağaçtan ibaret gören indirgemeci bir tavır…
İsmet: Aramızda 5-6 yaş olsa bile ne kadar çok şeyin değiştiğini fark ediyorum.
Melisa: Bazen sosyal medyada denk geliyorum. İklim için aktivite düzenlemişler. Almışlar fidanı toprağa dikip su dökmüşler üstüne. Bitti yani bu kadar…
İsmet: Gerçekten bir kırılma noktası yaşandı çok kısa bir sürede. İyi ki de yaşandı. Şimdi daha çok boyutlu ele alınıyor iklim konusu.
Melisa: Buradan aslında iklim adaletinin sosyal adalet olduğuna da vurgu yapabiliriz. [su_pullquote align=”right”]”Akıntıya karşı olmak aslında umut veriyor. Bizim karamsarlık konuşabiliyor olmamız bile bizi bir noktaya getiriyor. Bizi alternatif arayışına yönlendiriyor. Bunun için çalışan azimli insanlar olması bana umut veriyor”[/su_pullquote]
Güzel bir geçiş oldu bu. Peki iki konunun bağlantısı üzerine tecrübe ettiğin somut bir durum oldu mu?
Melisa: Bizim sloganımız George Floyd’un ölümü üzerine çıktı ve ırkçılık üzerine yoğunlaştık. En başta iklim adaletinden bahsediyorduk, iklim adaletini ele alıyorduk. Sonra bu tür örneklerle birlikte bunun temelindeki adalet konusuna indik. Oradan fırsat eşitsizliği ve ırkçılık gibi konulara geçtik.
Mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılan bir kız çocuğu vardı örneğin. Bir fırtına esnasında zorla çalıştırılırken hayatını maalesef kaybetti. Hem bir çocuk hakkı ihlali hem iklim krizi hem de sosyal adaletsizlik var burada.
İsmet: Bu bağlantının bir diğer sebebi de hepsinin ekonomik ve politik boyutta birbirine bağlanıyor olması. Ekonomik adaletsizlik de temeldeki sebeplerden biri. Bu tür durumlarda suçlayabileceğimiz tek şey o anlık iklim olayı da olamıyor, bir çocuğu orada çalıştıran sistemleri de düşünmemiz gerekiyor.
Peki bu çalışmalarınızın yanında çocuk hakları savunucusu olarak neler talep ettiğinizden bahsedebilir misiniz? Daha çok hangi konuları ele alıyorsunuz?
Melisa: Bunların yazılı olduğu bir beyannamemiz var. Onu inceleyebilirsiniz. Eğitimden çocuk haklarına, mültecilere sosyal adaletten cinsiyet eşitliğine birçok başlık altında taleplerimiz var.
Gelecek hakkında kaygılı olduğunuz, sizi rahatsız eden veya çözülmesini en çok istediğiniz konular üzerinde duralım biraz da…
Melisa: Her şeyden önce hak ihlallerinin çözülmesi için mücadele etmek istiyorum. İkinci olarak ise eğitimde eşitsizliğin sağlanabilmesi bence çok önemli. Ben mesela online eğitimde sorun yaşamadım ama birçok insan için eğitime erişim çok zor oldu. İstanbul’dayız diye bazıları bizi çok avantajlı görüyor ama derine indikçe burada da çok ciddi bir eşitsizlik var. Son olarak ise ruhsal sağlığımız konusunda endişeliyim. Hem gündemdeki olaylar hem de sınav sistemine yönelik sorunlar nedeniyle gençler ciddi bir stres altında. Bir tane daha eklemek istiyorum. Benim en çok çalıştığım konulardan biri de cinsiyet eşitsizliği. Biz bununla ilgili “#nealakasıvar?” diye bir kampanya yapmıştık. Onu inceleyebilirsiniz.
İsmet: Yaş ilerledikçe sanırım endişeler biraz farklılık gösteriyor. O yüzden ekonomi diyorum. Sadece Türkiye’deki durum üzerinden düşünmüyorum, dünyadaki ekonomik eşitsizlikler de giderek artıyor. İkincisi biraz benim kişisel görüşüm olacak ama toplumsal olarak bazı şeyleri konuşma yetimizi kaybettiğimizi düşünüyorum. Sürekli bir stigmatize etme, etiketleme hali var, en son da birbiriyle hiçbir şeyi konuşamayan kitleler oluşuyor. İnsanlar aşırılıklara sürükleniyor… Üçüncü nokta olarak da herkes genel olarak çok karamsar ve parlak bir gelecek görmüyorlar.
Bilim kurgu üzerinden örnek vermek gerekirse, eski bilim kurgu eserlerinde teknolojik olarak gelişmiş, iyimser de olsa kötümser de olsa insanların beklenmedik özgürlüklerle karşı karşıya olduğu bir durum var ama genel olarak bir umut veriliyor en sonunda. Şimdinin bilim kurgusu radikal biçimde kötümser ve bunun sebebi var: Bilim kurgunun güncelle bağlantısı. O yüzden şu an gördüğümüz bilim kurguda robotlar dünyayı ele geçiriyor, insanlık yok oluyor, herkes savaşıyor… İnsanların gelecekten umut beklememesinden rahatsızım ve maalesef bunu ben de bazen yaşıyorum. Ama bir şey beklemeliyiz ki hayatta ilerleyebilelim.
Bu karamsarlığın üzerine biraz da güzel şeylerden ve umut kaynaklarımızdan bahsedelim. Çünkü bir şeylerin değişeceğine inancımız olmasa aktivizmle de ilgilenmiyor olurduk.
Melisa: Bence bu sorunları kafasına takan bireylerin olması. Gerçekçi hareketlere o kadar ihtiyacımız var ki… Bazı mücadelelerde eleştirdiğimiz noktalar oluyor ama herkesin mücadelesi bizim için önemli. Birlikte olmak, bir şeyler yapmak bana çok önemli geliyor. Bunları konuşmamız, dert etmemiz, çözüm üretmeye çalışıyor olmamız bana çok değerli geliyor.
İsmet: Akıntıya karşı olmak aslında umut veriyor. Bizim karamsarlık konuşabiliyor olmamız bile bizi bir noktaya getiriyor. Bizi alternatif arayışına yönlendiriyor. Bunun için çalışan azimli insanlar olması bana umut veriyor. Karamsar olsak da daha iyisini hak ettiğimizi ve elde edebileceğimizi bilmek bana umut veriyor.