Ne zaman sürdürülebilirlikle ilgili bir konuda düşüncelere dalsam, bir merakım, ya da araştırma arzum olsa mutlaka #ekoIQ’ya başvururum. Zaman içinde ben de yazılarımla #ekoIQ’ya katkı sunmaya başladım. Aslında #ekoIQ bir anlamda, sevgili Barış ve Özlem’in önderliğinde sürdürülebilirliğin dünyada ve Türkiye’de nereden nereye geldiğinin belleği olma özelliğini taşıyor.
YAZI: Dr. İzel Levi COŞKUN, Mazars Denge CEO ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Elçisi
#ekoIQ dergisiyle kurumsal sürdürülebilirlik üzerine yaptığım doktora çalışmalarım esnasında karşılaştım. 9 yıldan fazla oluyor. Dergiyi bir gazete bayiinde tamamen şans eseri görüp satın almış ve içini açıp okumaya başlar başlamaz nasıl bir nimetle karşı karşıya olduğumu fark etmiştim. Tezimde #ekoIQ dergisinin içindeki son derece kıymetli yazılardan hem ilham almış, hem de bazı konularda referans göstermiştim. Dergi iki yıl kadar sonra bu sefer COP21 yorumlarıyla beni derinden etkilemiş, hatta makro ölçekte devletlerin kendi aralarında yaptıkları pazarlıkları uzaktan izleyip hayıflanmak yerine mikro ölçekte yapılması gerekenleri göz önüne alarak CEO’su olduğum Mazars Denge’de bir an önce aksiyona geçmemizde önemli bir rol oynamıştı. Bu vesileyle Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza atmış ve bir yıl içinde ilk sürdürülebilirlik raporumuzu yayımlamıştık. Bu söylediklerimin yanı sıra #ekoIQ’da okuduğum bazı yazıların altını çizerek tüm şirket çalışanlarımızla paylaşmak gibi de bir âdetim olduğunu belirtmek isterim.
Derginin şirket içinde sürdürülebilirlik konusunda farkındalık yaratmak adına çok faydalı olduğunu söyleyebilirim. #ekoIQ ile tanıştığım yaklaşık 9 yıllık süre boyunca dergiyle sürdürülebilirlik yolcuğumuzda yoldaşlık ediyoruz. Ne zaman sürdürülebilirlikle ilgili bir konuda düşüncelere dalsam, bir merakım, ya da araştırma arzum olsa mutlaka #ekoIQ’ya başvururum. Zaman içinde ben de yazılarımla #ekoIQ’ya katkı sunmaya başladım. Aslında #ekoIQ bir anlamda, sevgili Barış ve Özlem’in önderliğinde sürdürülebilirliğin dünyada ve Türkiye’de nereden nereye geldiğinin belleği olma özelliğini taşıyor.
Yıllarca üst üste gelen bilgi birikimi ve küresel tartışmalar belki pandeminin de etkisiyle son bir yıl içinde muazzam gelişmelerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Ama her halükârda insanlık olarak bir dönüm noktasında bulunduğumuzu düşünüyorum. İklim krizinin etkilerini her geçen gün biraz daha fazla hissediyoruz. Bunun karşılığında farkındalık özellikle genç kuşaklar arasında hızla yayılırken konunun aksiyon ile ilgili olan tarafında ciddi bir ağırdan alma ya da atalet ile karşı karşıyayız. Kısa vadeli, hatta gündelik bir takım öncelikler sürekli olarak değiştirmemiz gereken alışkanlıklar veyahut almamız gereken önlemlerin önüne geçerek onları hep daha ileriye ötelememize sebep oluyor.
Havadan karbon toplama gibi bazı inovasyonlar umut verici olsa da bana yine de “Esas hizmet ettiği amaç dönüşümün gerektirdiği zorluklardan kaçınmak mı” sorusunu sorduruyor. Dünyada bulunan her türlü varlığın ekosistem içindeki gerçek değerini anlamak yerine var olan değeri sadece tek bir ölçüm birimiyle metalaştıran ve güven, başarı, tatmin ya da özgürlük gibi birtakım duyguların da ancak maddi birikimle sağlandığı inancını yayan, finansal bakış açısına dayalı bir modelin insanlığı nasıl bir krize sürüklediği apaçık ortada. Bu krizin oluşmasında da, çözümünde de en büyük ve en önemli rol şirketlere ait.
Şirketlerin fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi ve tüketimi başta olmak üzere iş modellerini acilen yeniden tasarlaması gerekiyor. Bu noktada sadece karbon emisyonlarının hesaplanarak birtakım hedeflere bağlanmasından bahsetmiyorum. Bu çok önemli evet, ama yeterli değil. Burada işletmelerin, insan sermayesi, üretilmiş sermaye, finansal sermaye, fikri sermaye ve ilişkisel sermaye gibi girdilerini, uygulama tarafındaki aktivitelerini, bunlara dayalı çıktılarını ve bu çıktıların iklim krizi dahil olmak üzere ne gibi sonuçlar yarattığını en başa dönüp düşünerek bütün süreçlerini yapılandırmaktan bahsediyorum.
Buradaki döngünün faydayı merkeze koyarak tüm paydaşları için türeten, ekonomik getiri ile çevresel ve sosyal etkileri dengeleyen bir yaklaşımla modellenmesi kritik bir öneme sahip. Yıllarca finansal verilerden beslenen ve finansal veriler dışındaki parametrelere yeterince önem atfetmeyen iş modellerinden bu şekildeki bütünsel bakış açısını destekleyen bir iş modeline geçişin hiç de kolay olmayacağı kesin. Bunun sağlanması için birkaç önemli konuya dikkatinizi çekmek isterim:
Çevre ve toplum iş ortağımızdır: Bir işletmenin varoluş amacı kâr etmektir önergesinin yerini bir işletmenin varoluş amacı kâr ederken ederken toplumsal ve çevresel fayda yaratmaktır önergesine bırakma zamanı çoktan geldi. Alınan her karar ve atılan her adımda paydaşların kimler olduğu tespit edilmeli, çevresel ve toplumsal etkiler dikkate alınarak öncelikler belirlenmeli, iş modeli tasarımının en başından toplum ve çevreyi ilgilendiren paydaşlar karar mekanizmasına dahil edilmelidir.
Yeni Standartlar: COP26 esnasında duyurusu yapılan ve daha geçen hafta Uluslararası Finansal Raporlama Vakfı (IFRS) ile Değer Vakfı’nın (The Value Foundation) birlikte sunduğu ISSB (International Sustainability Standards Board) standartlarının gelecek yıl uygulamaya geçmesiyle birlikte işletmelerin iş yaparken kullandıkları ortak lisan değişecek.
Bu değişimle birlikte paydaşlar işletmeler hakkında genel kabul gören bir raporlama standardı vasıtasıyla çok daha anlaşılır ve bütünsel bilgi edinme imkanına sahip olacaklar.
Startuplar: Startupların ve dolayısıyla gençlerin sistemsel dönüşümün öncüleri olacağına inanıyorum. Daha işe başlarken sürdürülebilirlik bakış açısıyla şekillenen iş modelleri, çevresel ve sosyal ölçüm birimlerini barındıran hedefleri ve faydayı merkeze koyan yaklaşımlarıyla sürdürülebilir girişimlerin yarına daha yaşanabilir bir dünya bırakmanın anahtarı olduğunu düşünüyorum.
Kadın konusu: Adalet dengesinin yerine oturması için cinsiyet ayırımı sarmalından çıkılması gerekiyor. Dünyanın en büyük, en güçlü şirketlerinin yönetim kurulları erkeklerden ibaret. Aynı durum devletleri yöneten kadrolar için de geçerli. Bu değişmeden sürdürülebilirlik amaçlarında bahsi geçen ve eşitsizlikten kaynaklı problemlerin çözümü mümkün değil.
İşbirliği: Üzerinde yaşadığımız tek bir dünya olduğuna göre, su, hava ve toprak gibi yaşamın vazgeçilmez unsurları metalaşan birer borsa aracına dönmeden hep birlikte dönüşüm için yaş, dil, din, cinsiyet, ülke farkı gözetmeden işbirliği içinde olmalıyız. Bunu yaparken de umudu ve yaşamın anlamını sanal ortamlarda veya dünyadan başka bir yerde aramak yerine anı çevremizdeki varlıklara saygı duyarak ve birlikte yaşamaya özen göstererek yaşamanın yollarını bulmalıyız. Sürdürülebilirlik, entegre düşünce, iklim krizi, güncel gelişmeler hakkında merak ettiğiniz ve bilmek istediğiniz her şeyi, konularında uzman kişilerin kaleminden aktaran, her okuduğumda içimi umut ve sevgiyle dolduran #ekoIQ dergisine emek veren herkese çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız. Daha nice 10 yıllara.