#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Piccard Ailesi veya Yeni Kaşifler Ne Yapmalı?

açık radyo açık kalmalı

Yazı: Sibel BÜLAY sibel.bulay@gmail.com

Dedesi fizikçi, mucit ve kaşif Auguste Piccard. Dünyanın üst atmosferini inceleyen Dede Piccard, balon ile stratosfere çıkıp dünyanın kavisini gören ilk insan. Büyük amcası (Dedesinin ikiz kardeşi) Jean Felix Piccard ve eşi Jeannette Piccard’ın buluşları bugün hâlâ balon uçuşlarında, uçaklarda ve uzay araçlarında kullanılıyor. Oşinograf ve mühendis babası Jacques Piccard ise Pasifik Okyanusu’nun en derin noktası olan Mariana Çukuru’na (10.911 m) inen ilk insan. Amcalarının ve kuzenlerinin de bilimsel keşfe büyük katkıları var. Bertrand Piccard’dan bahsediyoruz yani hava balonu ile dünyanın çevresini hiç durmadan dolaşan ilk insandan…

Breitling Orbiter 3 balonu ile dünyayı hiç durmadan dolaşmak benim kişisel hayalimdi. Dedem gibi, babam gibi, çocukken tanıştığım öncüler gibi bir kaşif olmayı istedim.” Bertrand’ın ilk iki girişimi başarısızlıkla sonuçlansa da üçüncü girişiminde başarıyı yakaladı.

Balon uçuşa başladığında 3,7 ton likit gaz taşıyordu. 45.755 kilometrelik uçuşu tamamlayıp 21 Mart günü Mısır Çölü’ne indiğinde, depoda yalnızca 40 kg likit gaz kalmıştı. “Bu uçuşu başarmak için tonlarca yakıt taşımak zorunda kalmıştım ve yakıtım tükenseydi uçuşu bitiremeyecektim. İşte o anda tamamen yakıta bağımlı olduğumu; daha fazlasını yapmak için kendi yakıtımı uçarken üretmem gerektiğini anladım.” Piccard’ın pilot eğitimi olmamasına karşın güneş enerjisiyle uçuş hayali böyle başladı. “Dünya çevresinde tamamen temiz, karbon emisyonları salmadan, yakıt taşıma zorunluluğu olmadan güneş enerjisiyle uçmalıydım. Ama bu oldukça zor olacaktı; ben uçak pilotu değildim. Baloncuydum. Pilot eğitimi almam gerekecekti. Ve zor bir uçakla uçacaktım çünkü daha önce denenmemiş bir teknolojiyle, itici gücü güneş enerjisi olan bir uçak geliştirecektik.”

Hayalini gerçekleştirmek için Piccard, Andre Borschberg ile ortaklık kurdu. Borschberg pilot ve mühendis olduğundan uçağın yapımından sorumluydu. Piccard, projenin diğer ortaklarını ve finansmanını bulmaktan ve ekibi kurmaktan sorumluydu. Yalnızca güneş enerjisiyle gece-gündüz uçmanın imkansız olduğuna inandıklarından, hiçbir uçak üreticisi uçağı yapmayı kabul etmedi.

 Piccard ve Borschberg’in amacı temiz teknolojilerin dünyayı değiştirebileceğini kanıtlamaktı. Koşullar içerisinde sıfırdan başlandı; uçağın tasarımı ve inşası bu ekip tarafından yapıldı. “Sıfırdan başlamak zorundaydık. Ekip oluşturulacak ve hangar edinilecekti. Yeni teknolojiler konusunda bize yardımcı olacak alt yüklenicileri ve start up’ları ayarlamak gerekiyordu. Bu nedenle uçağı inşa etmek uzun yıllar aldı. Altı veya yedi yıl sonra ilk prototipimiz hazırdı. Sonra dünyayı dolaşacak olan uçağı inşa ettik. Yani hep birlikte 15 yıllık sıkı bir çalışma gerçekleştirdik. Aynı zamanda çok şey öğrendik; çok deneyim edindik.

Hayallerin kendiliğinden gerçekleşmediğini, çok çalışmak gerektiğini bu süreç içinde öğrendim. Elbette ki kolay olsaydı birileri bunu daha önce yapardı.”

Tüm Macera 17 Ay Sürdü

“Solar Impulse” adı verilen uçağın gece-gündüz uçması için enerji verimliliğini maksimize etmek gerekiyordu. Bu nedenden ötürü uçağın kanat açıklığı çok büyük olmasına karşın kendi çok hafifti. Solar Impulse’ın kanat açıklığı 72 metre. Dünyanın en büyük uçağı olan Airbus 380’in kanat açıklığı 80 metre.

Solar Impulse bir aile arabasının ağırlığındaydı: 2,3 ton. Airbus 380’in ağırlığı ise 560 ton. Solar Impulse’ın ilk uçuşu; 9 Mart 2015’te, Abu Dabi’den başlayıp 13 saat sonra Muskat’a inişle gerçekleşti (Uçuşun ayrıntılarını Solar Impulse’ın web sitesinde bulabilirsiniz). Tüm macera 17 ay sürdü. Toplam 550 saat havada kalan uçak, 40.000 km mesafe katetti. Uçuşun en uzun ve en zorlu bölümü Pasifik Okyanusu’nu geçiş oldu. Borschberg bunu “Hayatımın uçuşu” olarak tanımladı.

Pasifik uçuşu, Çin’in Nanjing adlı kentinden başlayacaktı. Kötü hava şartlarından ötürü orada beş hafta bekledikten sonra sonunda 31 Mayıs 2015 günü Borschberg, Nanjing’den havalandı. Fakat gelişmekte olan soğuk hava dalgası uçağın Nagoya’ya acil iniş yapmasına neden oldu (Solar Impulse’ın çok hafif ve kanat açıklığının çok büyük olması nedeniyle uçak hava koşullarından çok etkileniyordu). Nagoya’da da kötü hava şartları nedeniyle uçuş birkaç kez iptal edildi ve ekip bir ay daha beklemek zorunda kaldı. Hava şartlarında iyileşme belirleyince Piccard ve Borschberg bir an önce uçuşa geçmek istediler. Ama Japonya ve Havai arasında beş gün-beş gece sürecek uçuş, ekibi çok tedirgin etmişti. Özellikle güvenlikten sorumlu olan ekip mümkün olduğu kadar az risk almaktan yanaydı. Böylelikle hava durumunun ideal olmasını beklemek istediler.

“Enerjiyi Pillerinde Depolayan Bu Uçağı Hayal Edebiliyor Musunuz?”

“Nagoya-Havai uçuşu Solar Impulse uçağının ve güneş havacılığının ilk aralıksız gece-gündüz süren uçuşuydu. Bizim amacımız da uçağın gece-gündüz, neredeyse sürekli uçabileceğini kanıtlamaktı. En uzun uçuşumuz Japonya-Havai ayağıydı. Kaliforniya’dan New York’a uçuş; Atlantik Okyanusu’nu geçtiğimiz uçuş: Bu uçuşların her biri ekip için ayrı birer maceraydı. Uçuşlar aynı zamanda ekip içinde ikilem yaşanmasına neden oldu. Uçuşun güvenliğinden sorumlu ekip kaza olmaması için çok dikkatli olmaktan, mümkün olduğu kadar az risk almaktan yanaydı. Elbette, Andre ve ben kaşifiz ve başarılı olmak için bazı riskler almamız gerektiğini biliyorduk. Bu nedenle ekibin içinde ara sıra anlaşmazlıklar yaşanıyordu. Anlaşmazlıklar özellikle Japonya-Havai uçuşunda patlak verdi: Ekip bir kaza olmasından korkuyordu. Ama biz hem ekibi hem uçağı zorladık. Hayatta öyle anlar vardır ki yapmakta olduğuna inanacaksın ve kendine güvenerek tereddütsüz işe girişeceksin. Yoksa risk almadan hareket etmek istiyorsanız sizinki macera değil, bir iş planıdır. Ve daha önce hiç yapılmamış bir şeyi, bir ilki başarmak istiyorsanız bunu iş planıyla yapamazsınız. Bu yüzden risk aldık. Çünkü çok iyi hazırlanmıştık ve risk alırken de ihtimaller üzerine ince hesaplar yaptık. Sonuçta her şey çok güzel ilerledi. Gündüzleri bir elektrik motorunu çalıştırarak bütün gece uçmak için yetecek enerjiyi pillerinde depolayan bu uçağı hayal edebiliyor musunuz? Sürekli havada kalabileceğiniz hissine kapılıyorsunuz. Hedefimiz de buydu. Fosil yakıtla havada beş gün-beş gece kalamazdık. Dolayısıyla Pasifik uçuşunu gerçekleştiremezdik.”

 “Yakıt Yok, Kirlilik Yok, Gürültü Yok”

Uçuşun bir ayağında Piccard bir bilimkurgu filminde olduğu hissine kapılıyor. “Güneşe bakıyordum. Bana neredeyse sürekli olarak havada kalmam için yeterli enerjiyi sağlayan, bu uçakla gece-gündüz uçmamı sağlayan o güneşe bakıyordum. Uçağın solunda ve sağında kocaman pervaneler dönüyordu; yakıt yok, kirlilik yok, gürültü yok. Bu benim için büyülü bir andı. Bu bir rüya olmalıydı. Bir bilim kurgu filmi… Ama değildi. Ben bugünü yaşıyordum. Ve bu uçuşu bugünün teknolojileriyle gerçekleştiriyordum. Ve o anda şunu anladım: Madem ben gelecekte değildim, o halde insanlık geçmişte kalmıştı. Verimliliği %27 olan içten yanmalı motorlar kullanıyoruz. Yani yakıt deposundaki enerjinin %75’ini boşa yakıyoruz. Ama benim uçağımın elektrik motorları %97 verimlilikle çalışıyor. Kötü izolasyonlu binalar, verimsiz ısıtma, verimsiz soğutma, verimsiz aydınlatma sistemleri; kirli fosil yakıtların kullanıldığı eski endüstriler. Bunların tümü geçmişte yaşadığımızın kanıtı. Bununla gurur duyamayız. Modern olduklarına inandırmak için akıllı telefonlarını göstere göstere kullanan insanlar var. Ama kullandığımız diğer her şey Petrol Çağı’nın başlangıcından, yani 120 yıl öncesinden geliyordu. Doğal kaynakların tükenmesi, biyolojik çeşitliliğin kaybı, iklim değişikliği: Saydığım sorunların tümü modası geçmiş, verimsiz teknolojileri kullanmamızdan kaynaklanıyor. Örneğin, dünyada üretilen enerjinin %75’ini verimsizlik nedeniyle boşa harcıyoruz. Bu durumu değiştirilmeliyiz. Dünyamızı, altyapımızı, enerji kaynaklarımızı modernize etmemiz gerekiyor. Kullandığımız inşaat malzemelerini ve teknolojilerini de. Bu da bize dünyanın en büyük fırsatını sunuyor. Bu yolla istihdam yaratacağız, ekonomiyi ve sanayiyi geliştireceğiz. Aynı zamanda insanın çevre üzerindeki etkisini azaltacağız. Gerçekten harika bir fırsat. Ve benim Solar Impulse Vakfı’yla vermek istediğim mesaj bu.”

 “Solar Impulse Uçmadan Önce Kimse Elektrikli Uçaklara İnanmıyordu”

Solar Impulse uçuşunun hazırlık sürecinin sonucunda Piccard daha sabırlı, daha sebatlı, daha dirençli olduğunu anlatıyor: “Zor bir süreçti. Gerçekten çok zordu. Başarısızlıkla defalarca burun buruna geldik. Uçak çok kırılgan olduğundan yapımı çok zordu. Prototipi geliştirmek için çok para harcadığımızdan defalarca iflasın eşiğine geldik. Uçuş süresince beni en çok etkileyen faydalı olma duygusuydu. Solar Impulse uçmadan önce kimse elektrikli uçaklara inanmıyordu. Bunun olabileceğini kanıtlayarak insanlara ilham vermek, dünyaya faydalı olmak benim için çok önemliydi. Ve şimdi herkes elektrikli uçak programları üzerinde çalışıyor. Bu benim için keşiflerin gerçekten faydalı olabileceğinin kanıtıydı. Keşiflerin faydalı olması ve umut vermesi için insanların inovasyonun uygulandığını; fırsatların ve çözümlerin olduğunu görmeleri gerekiyor.”

Piccard’ın Havai-Kaliforniya uçuşu, 22 Nisan 2016 Dünya Günü’ne rastladı. O gün devlet başkanları Paris Anlaşması’nı imzalamak üzere New York’taki Birleşmiş Milletler merkezinde toplanmışlardı. Temiz teknolojilerin dünyayı değiştirebileceğini kanıtlamak için çıktığı yolculukta Piccard, bu önemli günde, kokpitten canlı yayınla Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon ve devlet başkanlarıyla konuştu: “Solar Impulse’tan Ban Ki Moon ile konuşurken çok duygulandığımı hatırlıyorum.”

Solar Impulse Vakfı

Solar Impulse Vakfı, 2003 yılında Solar Impulse projesi için kuruldu ve proje; 2016 yılında, Abu Dabi’ye inişiyle başladığı yerde tamamlandı. Bugün Solar Impulse Vakfı’nın amacı, çevreyi korumak için geliştirilmiş teknik çözümleri tanıtmak. Solar Impulse’ın web sitesi ekolojiyi koruyan ve aynı zamanda ekonomik olan 1.400+ çözümün arama motoru işlevini görüyor.

Piccard, ekolojiye kârlılık merceğinden bakıyor.

Çevrenin korunmasını bir sorun olarak değil, ekonomik büyüme ve istihdam yaratmak için büyük bir fırsat olarak görüyor. Vakıfta çözüm geliştirilmiyor. Çözümler dünyanın her yerinden risk sermayedarları, kuluçka merkezleri, inovasyon departmanları tarafından geliştiriliyor. Web sitesinde, dünyanın her yerinden uygulamaya hazır çözümler hakkında bilgiler veriliyor. Tümü anahtar teslim, çevreyi koruyan çözümler. Solar Impulse Vakfı’nda 400 uzman çalışıyor ve görevleri bu uygulamaya hazır olan yeni teknolojileri değerlendirmek. Çözümler inceleniyor, vakfın belirlediği kriterlere uygun olanlara ise “Solar Impulse Verimli Çözüm” etiketi veriliyor. Su, enerji, ulaşım, inşaat, tarım, endüstri, atık yönetimi, döngüsel ekonomi alanlarında geliştirilmiş teknolojiler, ekolojiyi korumanın yanı sıra üreticisi için olduğu kadar kullanıcısı için de kârlı. Piccard Vakfı, web sitesinde bulunan 1.400 çözümü hükümetlere, bölgelere, şehirlere, büyük şirketlere tanıtmak için uğraşıyor: “Elbette, yeni çözümler toplamaya ve bunları etiketlemeye devam ediyoruz. Eğer Türk mucitlerin programımıza uyacak ilginç çözümleri varsa onları aramıza almaktan çok mutlu oluruz.”

“Verimsizlik ve İsrafın Maliyeti Çok Yüksek”

Web sitesindeki projelerin tanıtımını vakıf karşılıksız yapıyor. Çözümleri inceledim. Bugün Türkiye’de tarımın karşılaştığı zorluklardan biri de tarlalara su pompalamanın maliyetinin çok yüksek olması. Örneğin, web sitesinde tarla sulamak için güneş enerjisiyle çalışan su pompası var. Bu ilginç bir çözüm ama çiftçiler için yatırım maliyetinin çok pahalı olacağını düşünüyorum.

“Çözümler dünyanın bir bölgesinde kârlı olabilirken başka bir bölgesinde olmayabilir. Bu yüzden her ülke için bir çalışma yapmak zorundayız. Ama ortalama olarak suyu arıtarak, geri dönüştürerek ve daha verimli pompalayarak sudan tasarruf edebileceğimizi görüyoruz. Şunu anlamamız gerek: Verimsizlik ve israfın maliyeti çok yüksek. En son teknolojiler kullanıldığında verimlilik artıyor ve yalnızca ihtiyacımız olanı kullanıyoruz. Böylelikle harcamalar azalıyor ve teknolojiye yapılan yatırım amorti ediliyor. Burada kanıtlamak istediğimiz konu şu: GSYİH’yi üretim, tüketim ve atık miktarından ayırıp verimliliğe bağlayabiliriz. Verimliliğin artması demek hem üreticinin hem tüketicinin kârının artması demektir.”

Ekolojik çözümlerin pahalı olduğu algısı var ve bu algıyı değiştirmek için hükümetler ve kamu kuruluşlarıyla kamu alımlarına odaklı bir çalışma başlatıldı. “Bu çözümlere harcanan parayı maliyet olarak değil, yatırım olarak görmek gerek. Ekolojik ürünlerin kullanım ömrü boyunca sağladığı tasarrufla ön yatırımı amorti ettiğini gösteriyoruz. Yani özünde amacımız kamu alımlarına bu yeni yaklaşımı yerleştirmek. Şehir alım yaparken en ucuz olanı alma eğiliminde. Örneğin, otobüs alımında dizel otobüsü tercih ediyor çünkü elektrikli otobüs daha pahalı. Ama dizel otobüsün ömür boyu maliyeti elektrikli otobüsten 400.000 dolar daha pahalı olacak. Bu nedenle, yalnızca başlangıçta ödediğiniz tutarı değil, alım yaparken toplam sahip olma maliyetini de göz önünde bulundurmalısınız. Yani kamu ihale kurallarını değiştirmeniz gerekiyor. Bunun için hükümetler ve bankalarla birlikte çalışıyoruz.”

Şehir Odaklı Çalışmalar

Solar Impulse Vakfı şehir odaklı çalışma başlatıyor. Hava kalitesi, ulaşım, CO2 içermeyen yapı malzemeleri, döngüsel ekonomi ve enerji verimliliği gibi şehirlere doğrudan uygulanabilecek çözümler bulup bunları web sitesi üzerinden tanıtacaklar. Piccard C40 gibi, ICLEI gibi kent birlikleriyle; büyükşehirlerin belediye başkanlarıyla bağlantılar kuruyor. “Biliyorsunuz 2050 yılında karbon nötr olma hedefini koyan pek çok belediye başkanı var. Ama dürüst olmak gerekirse bu hedefe nasıl ulaşacaklarını gerçekten bilmiyorlar. Biz onlara web sitemiz üzerinden uygulamaya hazır çözüm önerileri sunuyoruz. Burada su tasarrufu sağlamak için çözümler var; yenilenebilir enerji çözümleri -ki bunlar yalnızca güneş ve rüzgar değil. Birçok farklı enerji kaynağını kullanarak çok daha verimli ısıtma ve soğutma sistemleri kurmak mümkün. Bu konuda İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer Türk şehirleriyle birlikte çalışmaktan da mutlu oluruz.”

Piccard bugünün kaşiflerinin artık yeni topraklar keşfedenlerin veya güneş enerjisiyle çalışan uçaklarıyla dünyayı dolaşanların olmadığını; yeni kaşiflerin daha iyi bir yaşam kalitesi sunabilen kişiler olduğunu söylüyor: “Bir tıp doktoru olarak benim görevim, insanın yaşam kalitesini iyileştirmektir. Ama bir kaşif olarak bunun kolay olmadığını biliyorum. Paradigmayı değiştirmemiz gerekiyor. Yeni davranış biçimleri ve yeni düşünme biçimleri keşfetmemiz gerekiyor. Kaşif ve tıp doktoru deneyimlerimi birleştirerek insanlığın bunu yapması gerektiğine inanıyorum. Bugün yaşam kalitesini iyileştirme imkanımız var. Yoksullukla mücadele edebilecek yeni ekonomik yol haritaları var. İnsanlara iş sağlayabilir, satın alma gücünü artırabiliriz. Daha iyi hava kalitesi, daha kaliteli su verebilir, yeni enerji kaynakları sağlayabiliriz. İnsanların iyi bir hayat sürmelerini kendimize hedef edinirsek hepimiz çok daha iyi yaşayabiliriz.”

Sohbetimizin sonuna geliyoruz. Ailenizde önemli bilim insanları ve kaşifler var. Siz de bu geleneği devam ettiren, son derece maceracı bir insansınız. Ufukta sizin için sırada ne olduğunu merak ediyorum: “İki şey var. İlki Solar Impulse Vakfı’nın web sitesindeki 1.400+ çözümün (Ve arkasından gelecek yeni çözümlerin) uygulamaya geçmeleri için çalışmak. Bu çözümlerin günlük yaşantımıza girmelerini gerçekten istiyorum. Diğeri üzerinde çalıştığım bir hayal: Güneş enerjisiyle çalışan hava gemisi, yani zeplin. 150 metre uzunluğunda, güneş panelleriyle dolu bu gemiyle dünyayı dolaşmak. Bu kocaman seyahat sırasında okullarda öğrencilerle, üniversitelerde gençlerle konuşmayı; hükümetlerle, büyük şirketlerle konuşmayı istiyorum. Daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olmak için tüm çözümleri destekleyen, duyuran bir hoparlör gibi olmayı istiyorum. İşte bunun üzerinde çalışıyorum. Umarım Türkiye semalarında da uçma fırsatım olur.”

Yardımcı pilota ihtiyacın olursa gönüllü olabilirim!

“Bunu dikkate alacağım.”

Sibel Bülay

Akıllı Şehirler Danışmanı | Yaşanabilir Kentler

açık radyo açık kalmalı
açık radyo açık kalmalı